SORU … : Değerli hocam sizlere bir iki soru sormak istiyorum … Dinimizde herhangi bir mezhebe uyma zorunluluğu var mıdır … ? Çünkü bu anlamda çevremizde duyduğumuz çok ilginç sözler var … Bunlardan bir kaçı şunlardır ;

=  Mezhebsiz bir insan dinsiz bir insan gibidir.
= Bizler alim değiliz, veya herkes alim olamaz ki mezhebsiz meşrepsiz bir din yaşasın.
=  Bizler cahil kimseler olarak mutlaka bir mezhebi taklit etmek zorundayız … !

Hulasa hocam ; Mezheb taasubu gütmeden bir mezhebe uymamız uygun olmaz mı … ?

Örneğin fıkıhta bir mezhebi taklit etmemiz doğru değil midir .. ? Bize etrafımızda bunu anlattılar ve biz kalktık hocalardan, din adamlarından bunları öğrendik. Ama şimdi bunların tam tesine bir şeyler duyuyoruz ve kafamız karışıyor… Bunlara Allah rızası için bir izah getirirseniz çok memnun olurum… Allah şimdiden senden razı olsun …

CEVAP … : Değerli kardeşim … ! Bu tip sözleri senelerdir bizlerde duyduk ve hala da duymaktayız… Bunları anlatanlar, ne Allah’ın kitabından bir Ayete ve ne de Rasulullah s.a.v’in Sünnetinden bir hadise dayanarak anlatıyorlar… Onlar da kalkmışlar aynen sizin dediğiniz gibi bu ifadelerle karşılaşmış ve bu mantıkla yoğrulmuşlardır… Yani senin anlayacağın, bu metod ve bu mantık atadan dededen miras alınan ve anlatılan şeylerdir… Ve ne yazık ki iyi niyetle de hala devam eden bir cehalettir …

Her ne şekilde olursa olsun, benim sana ve senin gibi düşünen arkadaşlarıma ve kardeşlerime anlatacağım şeyler şunlardır :

1 – Allah’ın dinini yaşamak için illa alim olman gerekmiyor. Ama alimlere sorman gerekiyor.

Çünkü Allah’u Teala : “ Bilmiyorsanız zikir ehline sorun “ , buyuruyor… Rasulullah s.a.v : “ Bilmemenin ilacı sormaktır “ diyor… Burada bizim uyanık davranacağımız ve yapacağımız en önemli şey, ilim ehline sor derken, tek ilim ehlinin eline eteğine yapışarak veya sadece ona taassub göstererek hareket etmekten ziyade, birçok ilim ehli için bunu yapmaktır… Yani hepsini kabul ederek, hepsinin ilminden, bilgisinden faydalanmalıyız ve yeri geldiği zaman onlara, anlattıkları veya yaptıkları ile alakalı sorular sormalıyız …  Çünkü bir çiçekle baharın gelmeyeceği gibi, bir ilim ehli ile de İslam asla yaşanmaz …

2 – İlim ehlinden faydalanırken, onları körü körüne dinleyen veya dediklerini hemen uygulayan kimseler değil de, anlattıklarına ve yaptıklarına dair delil isteyen kimseler olmalıyız… Çünkü Rabbimiz kerim kitabında bizlere – onlara soru sormamızı öğrettiği gibi – anlattıklarına dair onlardan delil sorma kuralını da bizlere öğretmiştir… 

Allah’u Teala bu konuda şöyle buyurmaktadır :

    ْ قُلْ هَاتُواْ بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

 “… De ki : ” Eğer davanızda sadıklardan iseniz  delil getirin. ”  Bakara : 111.Ay

3 – Bu tip taklite müsaade edenler derler ki : Akide de taklit olmaz ama fıkıhta olur. Dolayısıyla sizlerin mutlaka fıkıhta bir mezhebiniz olmalıdır…

Buna cevap olarak diyoruz ki ; bu aynen Bid’atı ikiye bölenlerin cahilce kullandıkları söze benzemektedir… Hani onlar derler ya ; Bid’atı hasene, bid’atı seyyie…  Yani İyi bid’at ve kötü bid’at  diye…

Biz yine diyoruz ki ; Akide de mezheb olmaz ama fıkıhta olur diyen kim ve bu konuda delili ne ? … Bunun isbat edilmesi gerekir… Kaldıki bu konuda cahil toplumumuza baktığımızda onlar Akidede bile mezheblere bölünmüşlerdir… Bu gün Hanefi mezhebinden olduğunu söyleyenler derler ki, biz itikatda Maturidi mezhebindeniz, amelde ise Hanefi mezhebindeniz… Şafiilere bakıyorsunuz, onlar da itikatda Eş’ari mezhebindeniz, amelde ise şafiiyiz demektedirler…

Hulasa bu toplumda itikadi, ameli ve ahlaki olarak bir çok parçalanmışlık söz konusudur. Akidede olduğu gibi Fıkhi konularda bile mezhebler arasında bir çok çelişkiler sözkonusudur…

– Bakarsınız birinde kan abdesti bozar diğerinde bozmaz…
– Birinde kadına dokunmak abdesti bozar, diğerinde bozmaz…
– Birinde namazın şartları farklı bir rakam olarak zikredilir, diğerinde daha farklı bir rakam olarak anlatılır…
– Mezhebin birinde – Hanbelilerde – Namaz kılmayan kimse kafir sayılır, diğerinde ise – anefilerde –  bakıyorsunuzki sadece iki kelimenin telafuzu ile bir insan Mü’min veya müslüman sayılır …

Anlayacağınız daha burada sayamayacağım kadar çoklukta – gerek akidevi konularda ve gerekse fıkhi konularda – çelişkiler ve ihtilaflar sözkonusudur…

4 – Hatta ve hatta dinin şer’i kaynakları hususunda bile mezhebler arasında ciddi ihtilaflar söz konusu olmuştur …

Düşünebiliyor musunuz bu dediğimiz arıza, sizin dininizi kendisinden öğreneceğiniz kaynaklarla alakalı bir ihtilaf … !

Çünkü bu mezhebler arasında Edille’i şer’iyye denildiği zaman kimileri :

Kitap, Sünnet, İcma, Kıyas diyerek dörde … kimileri ;

Kitap, Sünnet, İcma, Kıyas ve İstihsan diyerek beşe … kimileri ;

Kitap, Sünnet, İcma, Kıyas, İstihsan ve Medine ehlinin ameli diyerek bunu altıya kadar çıkarmışlardır…

         Şimdi soruyorum size ey Müslümanlar … !

= Ortaya atılan ve delilden yoksun olan bu tutarsız şahsi ifadelerin peşine takılıpta nasıl sağlıklı bir din yaşayabilirsiniz ki … ?

= Veya da bu şekilde bir karmaşanın içinde sağlıklı bir din yaşayacağınıza nasıl inanabilirsiniz ki … ?

= Bununla beraber, herkesin elinde farklı rakamlarda şer’i delil dedikleri ölçüler varken birlik ve beraberlik nasıl sağlanabilir ki … ? … El Cevap :

Asla bu şekilde ne sağlıklı bir din yaşanabilir, ne içerisinde bulunduğumuz ihtilaflardan kurtulabiliriz ve ne de birlik ve beraberlik sağlayabiliriz … Ki zaten arzı endam eden manzara da bunun en güzel kanıtıdır…

Öyleyse Ey iman edenler … ! Ey Müslümanlar … ! Ey ihtilaflardan kurtulmayı arzu edenler … ! Eğer gerçekten bu konuda samimi ve sağlıklı bir din yaşamak istiyorsanız, her şeyden önce, Kur’anın ve Sünnetin haricinde hiçbir ölçü kabul etmemeniz gerekir… Yani, vahye dayalı olan bu iki kaynağın dışında, hiçbir şer’i delil, şer’i değer ve şer’i ölçü kabul edilmemelidir…

Başka bir ifadeyle ; sakın siz, akidevi konularda olsun, ameli ve ahlaki konularda olsun Kur’an ve Sünnetin dışında hiçbir ölçüye güvenmemelisiniz …

5 – Unutmayınız ki Allah’u Teala ezeli ve ebedi ilmiyle kullarının bu tür ihtilaflara düşeceklerini önceden de biliyordu… Dolayısiyla onlara bu gibi durumlarda ne yapacaklarını da öğretmiştir…

Bakınız Rabbimiz bu konuda ne buyuruyor :

فَإِن  تَنَازَ عْتُمْ  فِي شَيْءٍ  فَرُدُّوهُ  إِلَى اللّهِ  وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ  تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً

“ … Eğer bir mevzuda ihtilafa düşerseniz ; Allah’a ve Ahiret gününe iman etmiş iseniz onu, Allah’a ve Rasulüne havale edin. Bu daha iyi ve sonuç itibariyle de daha güzeldir. “   Nisa : 59.Ay 

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجاً مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيماً

“ Hayır ! Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. “   Nisa : 65.Ay 

إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

“ Aralarında hükmetmesi için, Allah’a ve elçisine çağrıldıkları zaman  mü’min olanların sözü : ” İşittik ve itaat ettik ” demeleridir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır. “   Nur : 51.Ay

Rabbimizin zikredilen bu Ayet’i kerimeleri delalet ediyor ki ; insanların gerek dinin usulüne ve gerekse dinin furuuna dair ihtilafa düştükleri her husus, Allah’a ve Rasulüne havale edilecektir … Yani Kur’an’a ve Sünnet’e götürülecektir…

llah’u Taala “ Eğer Allah’a ve Ahiret gününe iman etmiş iseniz böyle yapın “ buyurarak, meselenin önemini ve bu şekildeki hareketin, Allah’a ve Ahiret gününe imanın iktizasından olduğunu beyan etmektedir…

Ve yine Rabbimiz, kendi mukaddes zatına yeminle ifade ediyor ki ; bütün işlerde Rasulünü hakem tayin etmedikçe hiçbir fert iman etmiş sayılmaz… Çünkü, onun vahye dayalı olarak verdiği hükümler, gizli ve açık, içten ve dıştan her zaman bağlanılması vacip olan  gerçeklerdir…

Ve yine, muhakeme için Allah’ın kitabına ve Rasulünün sünnetine davet olunanların sözlerinin ; “ işittik ve itaat ettik “ demeleri  ve bu şekilde davrananların ise, kurtuluşa eren mü’minler olduğu beyan edilmektedir…

Dolayısiyla samimi mü’miler, haklarında verilen hükmün karşısında ; bir mudafa, bir munakaşa ve bir karşı koyma göstermeksizin, “ biz bu hükmü işittik ve buna teslim oluyoruz “ diyenlerdir…

6 –   Bu hususta yine dikkat edilmesi gereken hassas noktalardan birisi de Ayetlerin başında geçen ifadelerin “ ey iman edenler ! “ şeklinde olmasıdır… Yani ; Nisa suresi 59. Ayetin başında Rabbimiz  “ ey iman edenler ! “ ifadesini kullanarak, “ eğer herhangi bir meselede ihtilafa düşerseniz, o konuyu Allah’a ve Rasulüne götürün “ buyurmaktadır…

Dolayısiyla bu neyi gösteriyor ? … Bu, ihtilaf anında her iman eden ferdin Kur’ana ve Sünnete başvurması gerektiğini gösterir… Ayrıyeten bu, Kur’anın ve Sünnetin anlaşılır olduğunu da gösterir… Ve yine Bu, “ siz Kur’andan ve Sünnetten ne anlarsınız ki “ diyen cahil kimselerin sözünün de batıl olduğunu gösterir.

= Öyleyse neden bizler edille’i şer’iyye kaçtır diye vahye muracaat etmiyoruz ki … ?

= Neden kan abdesti bozuyor mu bozmuyor mu diye Kur’ana ve Sünnete koşmayalım ki …?

= Neden kadına dokunmak abdesti bozuyor mu bozmuyor mu diye Kitaba ve Sünnete başvurmayalım ki … ?

= Neden Namazın terki küfür mü, değil mi diye İslamın kaynakları olan Kur’ana ve Sünnete muracaat etmeyelim ki  … ?  

= Ve yine neden bu din’de Mezhep veya Meşrep olayı var mı, yok mu diye Dinin kaynaklarına muracaat etmiyoruz ki … ?

= Neden Rasulün tertemiz yolunu bırakıpta başka mezhepleri ve meşrepleri körü körüne taklid ediyoruz ki … ?

= Neden birilerinin  – ki bunlar ilim ehli de olsa – körü körüne peşlerine takılıyoruz ki  … ?

= Neden onlara anlattıklarının delilini sormuyoruz ki … ?

= Veya neden kitaplarını okurken delil aramıyoruz ki  … ?   

= Bununla raber neden onlara soru sormak saygısızlık sayılsın ki … ?

= Neden onların yanlış olan içtihadlarını terk etmek, onlara değer vermediğimiz anlamına gelsin ki … ? ……… NEDEN … ?

İnanın ilim ehli olan bütün imamların ardından gelen kimseler, – ki bunlar ister talebeleri olsun ister araştırmacı başka kimseler olsun – onların yanlış içtihatlarını hep terk etmişlerdir… Ve bunu da saygısızlık değil bilakis ; “ imam hayatta olsaydı muhakkak o da bundan vazgeçerdi “ diyerek, bu yapılanın gayet normal ve en doğru olan bir şey olduğunu söylemişlerdir…

Öyleyse bu konuda ne körükörüne bir taassuba, ne enaniyete ve ne de sözü daha fazla uzatmaya gerek yoktur… Ölçü Kur’an ve Sünnettir… Kim din adına bir şey anlatıyorsa lütfen delilini ya getirsin ya da sussun, veya da öğrensin sonra konuşsun…

Unutmayınız ki bu şerefli Din, ne körükörüne hareket etmekle, ne ısmarlama bilgilerle ve ne de birilerinin eline eteğine sarılmakla yaşanır… Bu din, bilinçli, şuurlu ve delillere dayalı bir şekilde yaşanır ancak…

Son söz Rabbimin şu mükemmel sözü olsun :

 وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولـئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً

“ Bilmediğin bir şeyin ardına düşme ; zira kulak, göz ve kalp bunların hepsi de ondan mes’uldür. ”   İsra :  36.Ay

Rabbimden niyazım ; bizlere şuurlu ve basiretli bir şekilde dinimizi araştırmayı, soruşturmayı ve bilinçli bir şekilde yaşamayı nasibeylesin… Bununla beraber yine bizlere aynı bilinç ve şuurda dinimizi başkalarına anlatmayı nasibeylesin.

                                                                                         Amin 

                    Vel hamdu lillahi rabbil alemin

                                                      Tacuddin el Bayburdi                                                                                

Similar Posts