| | |

Davet Hakkında Şeyh Elbani’ye Sorulan Soru

Davet İle İlgili Şeyh Elbani'ye Sorulan Soru

Soru: Denilir ki: muhakkak ki İslam’a davet eden kimsenin sünnet meselelerinde şiddetli olması gerekir. Onun –mümkün olduğu kadar- sünnet ile alakalı olan meseleleri harekete geçiren mevzulardan uzaklaşması gerekir. Kendisine sünnete yakın olacak şekilde uzak bir siyaset olması gerekir. Bu doğru ve davete faydası olacak işlerden midir? Eğer böyleyse bizim ona uymamız caiz midir? Bunun ile sünnete hırslı olmasının arasını nasıl anlayabiliriz?

Cevap: hakikaten sünnet  özellikle umumi manası ile hiçbir Müslümanın bazı zamanlar uygulanan bir şey de olsa ondan yüz çevirmesi caiz değildir. Özellikle Müslüman şöyle diyor ya da kendisine şöyle deniliyorsa : “O davetçidir.” O kimsenin İslam’a davet etmesi gerekir (ki), İslam ise bir bütündür tecezzi etmez. O kimsenin (bunlar ile beraber) insanlara sünnet ile alakalı olan her şeyi beyan etmesi gerekir. Ancak bu iş şöyle dendiği gibidir. (ilim, eğer onu talep edersen çok, ömür ise onu tahsil etmek için kısadır. Bunlardan en önemli olanı takdim et) davetçi kimse en önemli olana, daha sonrasında ondan sonra gelene davet etmeye önem vermelidir. Bu, bu şekildedir. Ancak herhangi bir münasebet ile davetçi olan kimseye insanların usul-i şeriattan olmayan bazı hükümlerde şeriata muhalif olan hataları gözükebilir. Ancak vakit beyan vaktidir. Vakit iyiliği emir, kötülükten nehiy vaktidir. Kişinin bunu siyaset ismi altında gizli tutması caiz değildir. (yapması gereken) ancak bu münasebet ile bildiği sünnete davet etmesidir. Allah (c.c) ayetinde şöyle buyurmuştur:

Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğüt ile davet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele et” (Nahl: 125)

Burada Allah bir şeye davet et bir şeyi terk et dememiştir. O ancak hikmet ve güzel öğüt ile davet etmekle emrolunmuştur.

Misal: Mescitte namaz kılan bir insan olsa, o kimsenin yanında da daha ömrünün baharında olan bir genci, altın bir yüzük taktığı halde namaz kılarken görse, bazı insanlar siyaset gereğine buna susulması gerektiğini düşünürler. Bu durumdan dolayı ona nasihat edilmeyecek mi? Bu şeri siyasetten değil midir? Ey bunu gören kimse ona ne zaman nasihat edilecek? Vakit kaçmaktadır. Belki onu bir daha göremeyecek. Bu olaylar ise sürekli tekrarlar ve teaddud eder. Özel olarak bir şahıs – konunun başında dediğim gibi- kendisi İslam’a davete koymuş olabilir. O ise İslam’ın bir kısmına davet edip diğer kısmını terk etmeyi caiz görmüyor. Onun yapması gereken şey ön önemli olana davet etmesidir. Bu olması gereken şeydir. Ancak o münkeri görür, bir gün, iki gün, üç gün, dört gün, bir ay ve iki ay, bu davetin siyasetidir diyerek susuyorsa, bu ne Allah Resulünün zamanında ne de Selef-i Salihinin zamanında olmuştur. Burada kaide iki yönlüdür:

Birincisi: üslup yönündendir.

İkincisi: emrin umumiliği yönündendir. Bu ise her şeyi kapsar. Çünkü bu konuda çokça nas varid olmuştur. Bunlardan en meşhuru ise bizim de bildiğimiz (sizden her kim münker görürse, onu eli ile değiştirsin. Eğer buna güç yetiremezse dili ile eğer buna da gücü yetmezse kalbi ile zira bu imanın en zayıfıdır)

Bir münker görüyor ve eli ile değiştirmeye gücü yetmiyorsa, ikinci mertebeye inip bu münkeri en güzel şekli ile dili ile değiştirir. Buna da gücü yetmezse kalbi ile değiştirir. Bu imanın en zayıfıdır. Orada: eğer davetin hikmeti ve davetin siyaseti bunu gerektirdiyse susman gerekir. Hayır! Bilakis şöyle der: her ne vakit ona güç yetirebiliyorsan onda soru da olduğu gibi bu sünnete muhalefet ne kadar devam ederse sen de buna böyle devam et. Bizim üzerimize düşen beyan etmektir. Sonra sen onların üzerinde hükümran değilsin. Asıl vakia ise asıl müşkülat

İslam’ın ve davetin iki kısma ayrılması

  1. Birinci kısım: aceleci olarak davet etmemiz
  2. İkinci kısım: gecikmeli olarak davet etmemiz veya ona kesinlikle davet etmemiz.

Asıl müşkülat bu değildir. Özellikle davetin siyaseti bunu gerektirir iddiası ile aceleci olarak davet etmemiz gereken ve geciktirmeli olarak davet etmemiz gerek İslam diye bir kitap tasnif edilmemiştir. Ya da ona mutlak olarak davet etmemiz ile ilgili herhangi bir kitap yoktur olması da mümkün değildir. İşte bu istenilen ve iddia edilen İslam’ın iki kısma ayrılmasıdır.

Hemen davet etmemiz gereken kısım

Diğeri ise geciktirmemiz veya unutmamız gereken kısım.

Peki, bu ayırım nereden gelmiştir? Bunun delili nedir? İşte bu Müslüman âlimlerin büyüklerinin üzerinde durması gereken vakıa budur. Taki onlara bu taksim hakkında izin verilsin. Bu kimseler nerededir? Bizler İslam davetini üstlenmiş ancak İslam’dan ancak çok az şeyler bilen insanlar tanıyoruz. Daha sonra zaten onların kendileri bu kaideye muhalefet ediyorlar.

Ben bunu açıkça belirtiyorum: muhakkak ki İslam’a nazari olarak

Davet Edenler İki Kısma Ayrılır

  • Kendisi ile başlanılacak olan önemli kısım
  • Diğeri de kendisi ile meşgul olunmayacak kısım

Bizler, birinci kısımda saydığımız önemli olan kısmın dışında, bunların bazen mutlak olarak İslam’dan olmayan bazı işlere davet ettiğini biliyoruz. Biz bu konuda çok ama çok konuştuğumuz için bu şekilde kısa tutacağız ve bu miktar ile yetineceğiz.

Velhamdu lillahi rabbil alemin

Oğuz Önder

Similar Posts