Sahih akideye sahip olan Allah Resulünün yolundan giden topluluğa ehli sünnet vel cemaat denilir. Yani topluca sünneti yaşayanlar demektir. Yani ümmetin icmasına tabi olanlar demektir.

Sünnet, kelime manası gidilen yol adet haline gelmiş şeyler demektir. aynen sünnetül evveliin ) öncekilerin yaptığı bir iş öncekilerin bıraktığı şey onların gittiği yol anlamında.

Çünkü hadisi şerifte,

النبي(ص) قوله: من سن سنة حسنة، فلها اجرها واجر من عمل بها من بعده، من غير ان ينقص من اجورهم شيء! ومن سن في الاسلام سنة سيئة ، كان عليه وزرها، ووزر من عمل بها من بعده من غير ان ينقص من اوزارهم شيء ! 

Her kim İslam’da iyi bir iz bırakır edinirse, hadisin devamında

، فلها اجرها واجر من عمل بها

Her kim hayırlı bir iş bırakır sonra gelip onunla amel edenlerin sevabı da ona verilir, kaldı ki:

، من غير ان ينقص من اجورهم شيء

Alacağı ecirden hiçbir şey noksanlaşma dan verilir onlara da

ومن سن في الاسلام سنة سيئة

Her kim İslam’da kötü bir iz bırakır çığır açarsa aynen ona tabi olanların günahlarından da aynen hiç birinden buna vardır diyor.

Bu da gösteriyor ki Sünnet iyi ve kötü bırakılan iz anlamındadır açılan çığır anlamındadır. Sünnetin ıstılahi manası ise ( ki bizi ilgilendiren ıstılahi manasıdır)

Bu da ne demektir ? dinde buna yüklenilen anlam ameli kavli itikaden ve ilmen Allah Resul’ü ashabı üzerinde bulunduğu yol demektir.

Neden hasseten buna vurgu yapıyoruz çünkü insanlar kendilerine göre bir anlayış türetiyorlar sonra buna İslam’ın yolu diyorlar.

Bunun en güzel beyanını sosyal medyada görürsünüz sosyal medya hayra vesile olmaktan çok hayrın yolunu açmaktan çok iki kişinin karşısında geçip iki kelime edemeyenleri söz sahibi etmiştir.

Herkes okuduğu kitaptan heva aklına uyanı doğru diye kabul edip aktarmaya çalışıyor onun için bu ortamda sünnetin mesela Türkiye de Müslüman olduğunu söyleyerek geçinerek sünnete en büyük düşmanlığı iki uçta bulunan, birisi cübbeli Ahmet ikincisi ise İslamoğlu ve avaneleridir.

cübbeli beri uçta güya sünneti kabul ettiğini söyleyerek sünnete düşmanlık eden, İslamoğlu ise sünneti inkar ederek sünnete düşmanlık edendir.

Bir yerde İslamoğlu daha dürüsttür inancına göre mesela Türkiye gavurla doludur hepsi kancıktır Anadolu da kancık ifadesi neye kullanılır bilirsiniz ama bu gavurların içinde bir tane erkek gavur vardı o da Aziz Nesin’di. Gavurdu ama erkek gavurdu onun dışındakilerin hepsi İslam düşmanlığı yapmalarına rağmen kıvırttırarak Müslüman olduklarını da söyleyip ama gavurluktan geri kalmayan mesela CHP zihniyeti.

Biz de bu gibi taifelerin müntesipleri, avaneleri taraftarları bilmeden mesela bundan biraz önce beş vakit namaz kıldığı halde CHP’ yi destekleyenler de vardı.

Ama bunlar din düşmanlarını gavur sistemini desteklediklerini düşünemiyorlardı onun için şuan isimlere dikkat etmek gerekiyor ehli sünnet denildiği zaman açıktan buna düşmanlık edenle ehli sünnet olduğunu söyleyerek düşmanlık edeni iyi tanımak gerekiyor mesela cübbeli taraftarları cübbeliyi kesinlikle ehli sünnet düşmanı görmezler ama İslamoğlu buna açıkça buna düşmanlık eden birisidir.

Hiçbir düşünce sahibi olmadığını söylüyor diyelim ki sahih olan hadisleri bu ümmetin icma ile tefsık ettikleri nakilcilerden aldıkları rivayetlere safsata diyor Kur’an’a ters diyor.

Mesela Darwin teorisine dair yazdığı kitapta Adem’in babasını ıspat ederken güney Hindistan’da ki bir taifenin Adem hakkında ki iddialarını İsmail’iyye nin iddialarını naklediyor. İsmailiyye Şia’nın en pis gruplarından birisidir.

Adem’in babası olduğu iddiasını onlar savunmuştur. Bakın kitabına koymuştur burada ismen hiçbir taifeden olmadığını söylese bile biz düşünce olarak neleri aktardığına baktığımızda bizim ile bir münazarayı kabullenmez neden ?

Biz onun fikirlerinin nereden olduğunu bilince ona şöyle bir soru sorulduğunda ehli sünnetin umumen icma ile ittifak ettiği şahadetini kabul ettiği birisinden aldığı nakli reddediyorsun ama en sapık bir taifenin safsatasını kabul ediyorsun.


Hristiyanlar bile Adem’in ilk insan olduğunu, bütün insanlığın ondan türediği kabul ediyor. Yahudiler de aynı inanç üzere çünkü Tevrat da, İncil de geçen bahsi böyle.

Onun için biz sünnetin ehli sünnetin, ıstılahi anlamı yani şeri anlamı üzerinde dururuz, ameli, kavli, itikaden yani amelen öyle diyelim itikaden ve amelen ameli kavli itikaden ve amelen allah resulü ve ashabının üzerinde bulunduğu yol demektir.

Resulün ameli, sahabenin bize aktardıkları. Çünkü Resulün amelini istisnasız bize kim aktarmış? Sahabe. Onun dışında birisinin yani sahabenin dışında birisinin katiyetle Resulden bir şey aktarması mümkün değildir. Ha rast gele aktarsa kabul de etmeyiz biz.

Çünkü birisinin Resulden bir şeyler aktarabilmesi için, hadis ilminde de dediğimiz gibi isnad dediğimiz bir rivayet zincirine sahip olması gerekiyor.

Hoca efendi rüyada görmüş, efendi hazretleri peygamberi görmüş, onlar böyle demiş böyle demiş yani saadat efendilerimiz böyle aktarmış, bunlar bizim için itibar edilmeyi hak eden sözler cümleler değildir.

Yani ehli sünnet akidesi nakledilen bir akidedir. Sahih hadisin şartlarında da ileride göreceksiniz, temel bilgi asıl bilgi olarak bizim bu akideyi nereden aldın denildiğinde, kökü olan değil mi? Başlangıcı olan, mesnedi olan, dayandığı bir yer olan yani bu ağacın kökü iki tanedir asıl. Birisi Kuran diğer Sünnettir.

Bunun herhangi birisinden müstağni kalmak katiyetle mümkün değildir. Kendini bunlara nispet ediyorsan ehli sünnetsin. Sünnetin yolu ile nispet etmelisin yani sahabenin yolu ile, sahabeden aktarılan ile. Sahabede bizim gibi insanlar demek kolay. Bunlar ayette ;

إِنَّمَآ أَنَا۠ بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ [1] ben de sizin gibi bir insanım. Doğru, Resul de bizim gibi bir insan ama biz onun gibi değiliz.  يُوحَىٰٓ إِلَىَّ çünkü bana vahyediliyor.

Resulün bu vahyini bize aktaran sahabedir değil mi? Daha doğmadan, dünyaya gelmeden asırlarca önce geçmiş kitaplarda tezkiye edilmiş, methedilmiş övülmüş kimseler demektir.

Bunun biraz daha geniş açılımını, Allah azze ve celle’nin tezkiye ettiği insanlar diye yaptığımız sohbetleri yazabilirsiniz, okuya da bilirsiniz. Yani sahabeyi kast ediyoruz.

Çünkü bu hadiste de o kurtulan taife kimdir denildiğinde;

ما أنا عليه وأصحابي derken benim ve ashabımın bulunduğu yol üzere bulunan.

Ayette de ;

فَإِنْ ءَامَنُوا۟ بِمِثْلِ مَآ ءَامَنتُم بِهِۦ فَقَدِ ٱهْتَدَوا۟ [2] eğer onlar sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse diyor, kimin gibi? Sahabenin. Kim olursa olsun Yahudi, Hristiyan, Arap onların iman ettiği gibi iman ederlerse ancak hidayet üzere olurlar.

Onun için dikkat etmek gerekir biz Kuran ve Sünnet ile amel ediyoruz denildiğinde hiçbir zaman kafamıza göre anlamı çıkmıyor burada.

Onun için biz Kuranı Sünneti ilk elden telakki eden sahabe bizim için ilk öğretmendir. Onların hayatları bizim için çok önemlidir. Ve buna sebep ilim ehli biz ekseriyetle hadis ehlini kast ederiz burada çünkü ehli sünnet olup da hadis ilminden müstağni kalmak mümkün değildir yani bu ne demektir? Kuranı dahi biz hadis ile beraber anlarız.


[1] Fussilet 6

[2] Bakara 137

 

Kuran bize yeter deyip peygamberi dışlayan doğrudan doğruya, ima ile sözlü, kavli Resulü dışlama nedir? Yani kuran bana yeter sözü ortama göre zuhur eden soruna göre açıklanırsa, ben Rsulü takmam. Resule ihtiyacımız yok. Kuranın koltuk değneğine ihtiyacı yok. Hatta bu sözü tepkiyi düşünemedikleri için ilk anda söylediler, tepki çekince geri aldılar daha farklı sözler ile bunu ifade etmeye, kamufle edilmiş sözler ile ifade etmeye çalıştılar ve çalışıyorlar hala.

Geçen de dedim size mesela bu Mustafa denilen kişi bizi, Allah Resulünün sözlerini inkar etmek ile itham ediyorlar, doğru. Ama diyor biz Allah Resulünün sözlerini inkar etmiyoruz ona nispet edilen yalan sözleri inkar ediyoruz diyorlar bu kamuflaj bir sözdür. Söz hak ama bu söz ile istenilen, ulaşılmak istenilen veyahut gündeme taşımak istedikleri şey nedir? Resulün sözlerini inkar etmektir. Eylemleri, sözleri bunu gösteriyor. Çünkü Rasule nispet edilen bir sözü kabul etmemenin usulünü senelerce önce zaten ehli sünnet bunu koymuş. İsnad ilmi Allah’ın bu ümmete lütfettiği ilimlerden bir ilimdir.

İsnad İlmi.

Yani şahitlerin şahitliği ile naklin yapılmasını. Çünkü her devirde geçerli olan budur. Şahitlerin şahitliği ile nakledilen haberler, sözler.

Onun için biz sahih hadisin şartlarını sayarken, hadis ehlinin, hadis ulemasının meseleye çok iyi vakıf olanların nukkat dediğimiz mütemekkin kimseler diyor ki;

الحَدِيثُ الصَحِيحُ  yani sahih olan hadis,

هو الحديثُ المسندُ الذي يتًصِلُ اسنادُهُ بنقلِ العَدْلِ الضَابِطِ عَنِ العَدْل

 الضابط الى منتهاه

حَدِيثُ الصَحِيحُ هو الحديثُ المسندُ  önce müsned yani isnad edilecek bir yere. Nereye? Peş peşe adalet ve dabt sahibi olan raviler vasıtası ile

الى منتهاه yani son noktaya kadar.

Yani mesnedi olacak.

Mesned ne demek? Yani kayda alınmış. Hadis edebiyatına ait telifin birisinde olması gerekir. Ve bu sefer hadis edebiyatını tanımamız gerekir. Yani bir kitabın hadis edebiyatına ait olup olmadığını bilmemiz lazım. Hiç gayret sarf etmeden de bu isnat ilminden hadis usulden ilk şey bu zaten kitapları tanımak. De mi? İsnat. Haa bir kitapta olması yetmiyor. Mesela size bir hadis kitabının nasıl nakledildiğini anlatırken her hadisi kitabının içindeki her hadisin müstakil bir senedi var görüyorsunuz de mi? Ayrıyeten o kitabın yani o hadisleri cemeden musannıfın o kitabı talebelerine toptan naklettiği isnat vardır. Buna da semaat dediğimiz yani kitabın nakline ait, rivayet zinciri vardır. Şu an hala bu ilim Hindistan’da geçerlidir. Ve dünyada da bazı yerlerde bazı kitaplara has kalmıştır mesela hala İmam Malik’in Muvattası Kuzey Afrika’da senetle öğretilen bir kitaptır. Okutulan bir kitaptır.

O senedi kimden almış? Buhari okutuyor da okutuyordur Buhari’yi. Ama şu an senedi Hindistan’dakiler de var. Mesela benim hocalardan birisini Şeyh Bediüttin Şah’ın Allah rahmet etsin 130’un üzerinde kitap vardır böyle senetle naklettiği. Haa bu zincir nereye kadar geçerli? Hadisin metninin bulunduğu kitaba kadar. Yine de bir değer taşıyor, bu bir gelenektir. Unutulmamış böyle devam ediyor. Yani ilim ehli birisinin yetiştirdiği tezkiye ettiği kişinin naklettiğidir. Gördüğünüz gibi kitabın başlarında bazen sonunda olabiliyor semaat dediğimiz bir kitabın rivayet zinciri vardır. Bir de kitabın içindeki her hadisin müstakilen rivayet zinciri vardır. Yani müsned olma zorundadır. Ehli Sünnetse bu ilim o toplumda canlı olmalıdır. Veyahut onu ayakta tutan canlı tutan bir taifenin ilim ehlinin olması gerekir.

Onun için biz hiçbir zaman mesela bunu neden böyle diyorum? Cübbeli geçen senelerde selefilere çattığında mangalda kül bırakmayan hiçbirisi görünmedi ortalıkta. Selefiyim bile demek istemiyor. Tasavvufla özdeşmiş vaziyete gelen ehli sünnet kelimesini kullanıyor. Doğru biz ehli sünnetiz ama selefi menhec üzere olanlarız. Sofi olup da selefi olmak mümkün değildir. Gazali’nin kitaplarını tavsiye eden birisinin ehli sünnete sadakati ne kadardır? Çünkü kitabın içinde ehli sünnetin inancına taban tabana ters düşen sözler vardır. Vahdetu’l vücut vardır, felsefe vardır. Her düşünce vardır. Onun için biz ehli sünnetiz demekten ama selefin menheci üzere. Ondan sonra bizim ayrıyeten neyi kabul edip reddettiğimizi de mesela diyanet reisi çıkıyor selefiler akla itibar etmezler diyor. Birisi böyle diyorsa o tipler ekseriyetle aklı ilah edinenlerdir. Biz onların ilah edindikleri akla itibar etmiyoruz. Biz onların ilah edindikleri akla itibar etmiyoruz. Değilse fıtrat derslerinde de gördüğünüz gibi Allah’ın kullarına lütfettiği en büyük nimeti neymiş? Akıl. Biz onunla mükellefiz. De mi? Biz Kuran’ın Sünnet’in hakkını verdiği, hakkını vermeye vesile olduğu her şeyi kabul ediyoruz. Ama katiyetle mesela dediğimiz gibi biz Kuran’ın Sünnet’in dışında dinde bir kaynak kabul etmiyoruz. Hiçbir kimsenin sözü fazilet, asalet, değeri ile makamı, mevki ne olursa olsun hiçbir kimsenin sözü resulün sözünün önüne geçirilemez. Resulün dışındaki kimselerin sözü ne kadar Kurana ve Sünnete muvafıksa o kadar doğrudur. Ne kadar ters düşüyorsa Kuran ve Sünnetten de o kadar uzaktır. Bu kimin sözü olursa olsun hiç önemli değil. İmam Malik’in de dediği gibi “Herkesin sözü alınır ve reddedilir…” ne anlam taşır? Deminki dediğim izah ne kadar kuran ve sünnete uyuyorsa o kadar alınır. Uymayan alınmaz de mi ama bu kabrin sahibinin ise sözü sadece alınır. Ondan diyor

[1] وَمَا اٰتٰیكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰیكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا

Resul size neyi verirse alın, neyden de sakındırırsa ondan uzak durun

Herkesin sözü alınır ve reddedilir ama bu kabrin sahibinin sözü ise sadece alınır.

Evet. Allah Resulü ve ashabının üzerinde bulunduğu yol demektir. İşte uyulması vacip olan ehlinin methedildiği övüldüğü, muhaliflerinin zemmedildiği kötülendiği sünnet ehli budur. Ayrıca ibadet ve itikaden vacip olmayan şeylere de ıtlak edildiği gibi mesela sünnet farz olmayan şeylere de nispet ediliyor. Yani yapması mutlak mutlak gerekli olmayan şeylere de ıtlak edilir. Asıl manası bilinmeyince sünnetin anlamı o kadar düşürülmüş ki sünnet kelimesinin umumiliğini her şeye kullanır. Mesela bizden olduğunu düşündüğümüz birileri bile çıkıyor sünnet yaparsan sevap yapmazsan yani terkiyle günah olmayan bir iş diyor. Veyahut onun terkiyle bir amelin sahihliğinin alakası yoktur diyor. Onun için biz bu mevzuda kullandığımız kelimelere dahi dikkat etmeliyiz derken, mesela birisi gelip diyor ki bu ortamdaki yaşadığı tepkiye göre “ya diyor biz namazda ellerimizi kaldırmadan namaz kılsak o namaz batıl olur mu” diyor? Sen de hayır batıl olmaz diyorsun sahihtir. O amelin terkiyle bu amel batıl olmaz. Adam bunu nasıl anlıyor? Demek Sünneti terk edebilirsin. Bu Sünnetin terkine verilen cevazdır. Haa biz ne deriz sahabenin dediği gibi her kim Allah Resul’ünün ameli gibi amel işlemek isterse esas sözün aslı ne? Her kim Resulün namazı gibi namaz kılmak isterse diyor. Abdullah ibn-i Zübeyr’in namazı gibi kılsın diyor.

Resul sol elini sağ elinin üstüne koymuş birini görünce gidip sağ elini sol üzeri eline alıp geliyor ve diyor ki: ‘’Biz nebiler bu şekilde namaz kılmak ile emir olunduk.’’ Diyor. Yani bu olmasa da olur, demiyor. Çünkü o söz her ne kadar. Doğru bir biçimde söylenilmiş bir söz de olsa usule uygunda gelse ama farklı bir şeyin yani sünnetin terkine cevaz vermeye geliyor. Sünnet budur.

Ayrıca ibadet ve itikaden vacip olmayan şeylere de itlak edildiği gibi yani bidate mukabil bu sünnet ehli dediğimiz zaman bidat ehli değil sünnetten gelene kayıtsız şartsız teslim oluyor demektir. Böyle umum mahiyette de kullanılıyor.

Cemaat

kelime anlamı toplanmak bir araya gelmek tefrikanın parçalanmanın zıttıdır. Herhangi bir iş üzerinde ittifdak eden toplanan zümre demektir. Cemaat istilahi manası bu ümmetin ilklerinden olan sahabe tabiin kıyamete kadar bunlara en iyi bir şekilde uyanlar, Kitap ve Sünnet üzere imamları etrafında toplananlar demektir. Başka bir şekil ile sahabe tabiin ve onlara en iyi şekilde uyup bunların yolundan gidenlerdir.

Yeni ihtas edilmiş şey, hele…

Mesela Şeyh Zeyd Ebu Bekr’in güzel bir sözü var,  Bazı fıkhı meseleleri gündeme getirenlere, hükümlerde yenilik yok, hepsi önceden anlaşılmış. Sadece onu bu asra göre uygulayabilme. Çünkü değişen istilahi terimlerde, ifadelerde anlam kaymalarının önüne geçmek için bazen bazı ifadeleri olduğu gibi muhafaza edin, onun aslını bilmeniz anlam kaymasının önüne geçer. Mesela, aslında Kuran meali bizdeki yaptıkları tertip nasıl biliyor musunuz? Ortasına Kuranın Arapça metnini koyuyorlar. Ayetlerin Türkçelerini de kenarlara her an bakıp karşılaştırabilsin diye. Aslında çok güzel bir örf sayılır, devamlı kontrol edebilirsin.

Mesela sizin ilk yakalayabileceğiniz kelimelerden mesela ilah kelimesi diyoruz. İlah kelimesinin geçtiği ayetlerin Türkçe meallerine bakın; ekseriyetle put diye tercüme ederler. Halbuki put değildir. Yavaş yavaş da olsa bir anlam kayması gündeme geliyor. ‘’ Mekkeliler putlara taptıkları için’’ bu denilince taştan ağaçtan yontulmuş heykeller aklına gelir. Ve hemen totemciler aklınıza gelmesi gerekiyor.

Onlar geçmişte ilah edindikleri kimseleri hatırlayabilmek için yapıp resimlerini çizmişler. Ve hepsi de salih kimselerdir. Evet.

Herhangi bir iş üzerinde ittifak eden, toplanan zümre demektir. Cemaatin istilahi anlamı bu ümmetin ilklerinden olan yani ilk ne demek? Selef. Selef, öncekiler anlamında. Selefi öncekilerin yolundan giden. Sofilerle bizim farkımız ne? Biz öncekilerin yolundan gidenler derken, sahabe, tabiin tebei tabiin deriz. Tasavvuf ehli babalarımızın yolu derken, selefin yolu salihin yolu derken, onlar ise Saadet efendinin yolundan gitmek derler. Bir kere biz, ehli sünnet alimlerini, ilim ehli derken onların alim dediklerinden temyiz etmemiz, ayırmamız gerekir. Kitap ve Sünnet üzere imamları etrafında toplananlardır. Başka bir şekliyle sahabe tabiin ve onlara en iyi şekilde uyup bunların yolundan gidenlerdir. Çünkü مَا أَنَا عَلَيْهِ وَأَصْحَابِي benim ve ashabımın yolu üzerine gidenler.

Ehli sünnet ve-l cemaate gelince Allah Resulü sünnetine mutemessik bunun etrafında toplananlar bunlar, sahabe tabi kendilerine tabi olan hidayet imamları kıyamete dek amelde ve kavilde ve itikat da bunların yolunda gidenler, sünnete ittibada müstakim olup yine kıyamete kadar zaman ve mekan gözetmeksizin, bidatlerden sakınan muzaffer olanlardır. Şimdi zaman ve mekan mevzubahis değil. Mesela Suud’da bidatlere karşı olmakla Hindistan’da bidatlere karşı olmak itikadi boyutta bidatlara karşı olma, Suud ile Hindistan’da aynı değildir. Hangisi zordur bence? Hindistan. Çünkü itikaden binlerce hurafenin bulunduğu bir ortalıktır. Zaten dikkat ederseniz bu ümmetin içinde bulunan bütün yabancı fikir cereyanlarının hepsinin kökü Hint kökendir.

Felsefeyi biz Yunanlara tesmil ederiz ama doğru değil. Yunan felsefesinin de aslı Hint felsefesidir. Onun  için oradaki Müslümanların daha uyanık olmaları gerekir. Mesela felsefede Araplardan İshak el-Kindi çıkmıştır, bir tane. Bak öbür tarafta yüzlercesi çıkmıştır. Farabi, İbn Sina Orta Asya kökenlidir. Onun için mekan ve zaman gözetmeksizin yerine göre bidat yani bize itikaden ters düşen görüşler, ameller, amelen bize ters düşen amel ve düşüncelere karşı mücadelede müteyakız ilim ehli, bunun kökü de neresi? Kuran ve Sünnettir.

Yani bakın şimdi Kuran ilimleri haris yani, Hindistan’da daha çok rağbet görmüştür. Bütün eserlerin telif kökü o tarafa aittir. Aynı ilmi buraya aittir. Orada ihya etmişler. Çünkü beri tarafın, itikaden müşkilatı kısa bir zaman sürmüştür. Siyasi sorunlar başlamıştır. Siyasi kargaşa İslam’ı doğru düzgün öğretmenin önüne öğrenmenin önüne geçmiştir. Siyasi ihtiraslar baskın çıkmıştır. Herkes onunla meşgul olmuştur. Ama doğrusunun zayi olup, bize zarar verenin geldiği yere baktığınızda, bunu Hindistan görürsünüz.

Ona mukabil de hadis ilmi o denli zinde kalmıştır.

Onun için kıyamete kadar hakta zahil olanlar yani devamlı muzaffer olan taifenin varlığı zayi olmaz. Kıyamete kadar sürer, öyle bir taife. Ehli sünnet ve-l cemaat sünnete ittiba ve dinde yeni çıkmış bidatlerden sakınmakla muttasıf olanlardır. Burada cemaatten maksat, insanlardan bir topluluk veya insanların ekserisi veya tevadul ahzamı teşkil eden kalabalıklar değildir.

Allah Resulünden gelen bir hadiste, yardım alan topluluk ehli sünnet ve-l cemaat dediğimizde, 73 fırka içinden bir tanesidir. Sahih hadiste aynen şöyle buyrulmuştur, Ebu Hureyre:

‘’ Yahudiler 71, Hristiyanlar 72, ümmetimde 73 fırkaya ayrılacaktır. Ehl-i Sünnet ve-l cemaat Allah Resulunden vaiz olan daha başka isim ve sıfatlarla da tesmiye edilmiştir. Sadece ehl-i sünnet, cemaat kelimesi ziyade edilmeksizin, sadece cemaat denilmiştir. Muaviyeden gelen bir rivayette şüphesiz bu ümmet 73 fırkaya ayrılacaktır. Biri hariç hepsi ateştedir. O cemaattir.’’

Selefi Salihin, ibaresine gelince tahkik ehlinin ıstılahında Ehl- sünnet ve-l cemaat eş manada kullanılmış. Yine aynen Ehli Eser. Allah Rasulunden mesur sünnete uyanlara denildiği gibi. Ehli Hadiste denilir. Zahiren ve batinen, rivayeten ve dirayeten, Allah Rasulunden menkul, nakledilmiş, sünnete yapışıp yolundan gidene tabi olana denir. Ehli Sünnet’in hepsi Ehli hadistir.


[1] Haşr Suresi 7

Ebu Said- El Yarbuzi

Yazan:

Ankaralı Mehmet Şahin 

Harun

Yahya

Akide 1. Ders

Bizleri Takip Edin

 

Similar Posts