İnsan Kulluktan Hiç Bir Zaman Müstağni Değildir 2

Dünkü sohbette kaldığımız yerden bizim meseleleri telakkimiz meselelere bakış açımız algılamamız çünkü telakkimiz algılamamız ile nasıl algıladığımız ile alakalı.

Algılamamız istikametinde insanın kul olduğunun farkına varışlığı vardır. Yani biz bütün bu sohbetlerimizde hedef aldığımız gaye ne imiş? Kul olduğumuzun farkına varmak. Her eylemimizde kul olarak bir kulluk eyleminin faili olarak bulunduğumuzu fark etme. Oynarken dahi bir kulluk eylemi üzere olduğumuzu fark etme. Şakalaşırken, dersteki bütün gayemiz kul olduğumuzun farkına varmak. Her hareketimizde madem ki bir kulluk eylemi üzereyiz onun, o fiilin, o hareketin, o tasarrufun bizden rast gele çıkmadığını, boş bir iş angarya olmadığını, onun yaratıcımıza bir kulluk takdimi olduğunu fark etmek, farkına varmak fark ettirmektir.

Benim vazifem nasıl fark ettirmek ise sizin de vazifeniz fark etmek. Bu farkı yakaladığın an aynı anda arkadaşlarına kendini fark ettirmek istiyorsun ya, ilgi çekmek istiyorsun, becerdiğin bir iş ile arkadaşlarının yanında onlardan farklı olduğunu, mesela bu gün Seydişehir’den çıkarken küpe mescidinin yanında bir amca gördük, sakallı cübbe sarık öyle havalı havalı yürüyor ki Allah’ın farklı kulu, ama bunu şekle yüklemiş. Şekil ile bunu göstermek istiyor. Eğer şekil ile bir İslam’ı arz etme, gösterme varsa namaz kılmak bunların en önde geleni beş vakit namazda camide bulunmaktır. Yolda sokakta gezerken tozarken mütevazi, halim selim ahlaklı, insanlara zarar vermeyen. Bence öyle hava atarak hüleyaen gezerken kendini ispat etmeye çalışmaktan öte yolda insanlara eziyet veren bir taş, çöp, pisliği alıp kenara koymak bundan daha hayırlıdır. O kişi o hadisi bildiğini gösteriyor, fiili ile de ispat ediyor. Şimdi buraya bakıyorsun derse oturmuşuz hala derse oturmanın adabını o arkadaşlarınızdan birisi pıs pıs kulağına konuşuyor.

Pür dikkat konuşan kişiye yoğunlaşırsanız belli ki o dersi algılamaya hazırsınız. Burada da bizim bu derslerdeki maksadımız yani dersin içinde telaffuz etmediğimiz bir cümle ile ne yapmak istiyoruz?

Kul Olduğumuzun Farkına Varmak.

Ancak kendisinin her halükarda kul olduğunun farkına varamayan kişiler yani bunca eğitimden, dersten, sohbetten sonra bir sene iki sene üçüncü sene buraya gelip gitmiş hala kul olduğunun farkına varmadıysa ya anlatımda bir sorun var, ya da anlamada algılamada bir sorun var. Yani bu ya bende bir sorun olduğunu gösterir ya da sizde bir sorun olduğunu gösterir. Ben anlatamıyorum demektir. Bu sefer ben kendimi gözden geçirmek zorundayım ama şuradaki yazanlar benim yazılarım ise ben size  bir şeyler vermek istiyorum yani bir şeylerin farkına varmanızı istiyorum. Siz de bunun farkına varabilmek için nelere dikkat etmeniz gerektiğine bakmanız gerekir. Ha belki küçüklüğünüze sebep hemen fark etme, hemen o işi düzeltme belki istenilmeyebilir ama düzelmeye doğru gittiği görülmeli değil mi? Geçen seneye nispeten bu sene farklı olmalıydınız? Kim geçen seneye göre bugün farklı, kim geçen seneye göre aynı yerde kalmış, kim geçen seneye göre arka vites yapmış, geriye gitmiş? Ben şimdi bunu bazı gözlemler ile fark ediyorum. Büyüyen diyorum, aynı kalmış, geriye gitmiş arka vites daha önce sahip olduğu değerlerde zayiat var yani erezyon var. Hiç kimse de bunu şuan düşünmüyor çünkü birisi ikaz etmemiş. Bazılarınız geliyor hocam ben diyor yılışık mıyım diyor bu soru doğru yanlış hiç önemli değil bu soruyu sorması da güzel.

Veyahut ben size desem siz ne kadar orada imtihan sorularının en altında yazmış, ben onu size soru şeklinde şöyle sorsam, kendi kendinize sordunuz mu? Siz bu sohbetleri ne kadar algıladınız, farkına vardınız?  Ve değiştiniz, değiştirdiniz.

Dünkü birleştirdiğim yerde iki cümleyi bir neden fıtrat dediğimizde neden kulluk bugün herhalde biriniz güzel yazmış yani dünyaya gelirken sahip olduğumuz fıtri değerler bizim ile beraber geliyor tabi ki onlardan konuşacağız.

Fıtri değerler ile insanın ilişkisi ondan bir parça gibidir tanır, o uzvun kendisinden olduğunu tanır bunu bilir. Mesela hepinizin küçük kardeşi vardır, bebeğiniz vardır evde. O dünyaya gelir gelmez annesi kucağına alsın hemen annesinin memesini arar bulur, hiç klavuza ihtiyaç yoktur. Kuzular da böyle. Yere düşer düşmez kuzu ne yapar gider annesinin memesine yapışır. Bir klavuz bak meme burada senin yiyeceğin burada demedi. Fıtri değerler ile bizim ilişkimiz ne imiş? Bire bir bizden bir parça gibi ama hala on dört on beş on altı yaşına gelmiş bu fıtri değerler ile ilişkiyi kuramadıysa o kişinin merkezi ile merkezi neresi? Göz ile ilişkisi yoktur gözü ile. Kulağı ile de ilişkisi yoktur. Ağzı ile de ilişkisi yoktur rast gele geldi. Mesela bunu nerede anladınız? Geçen sene Ankaralılardan birisi açlıktan ölüyoruz demişti ya, ben merak ettim kendini çağırdım ya Allah aşkına nasıl açlıktan ölüyorsun yavrum? Ya hocam diyor o an aklıma o geldi diyor. Bu ne demek? Dili ile ilişki yok. Dili şöyle tutup çırpılmış bir yağ gibi ilişki yok. Bir bakın şimdi eliniz ile ilişkiniz var mı, gözünüz ile ilişkiniz var mı, kulağınız ile ilişkiniz var mı? Bütün bunların hepsi yarın aleyhinizde şahitlik yapacak. Aleyhinde yani seni suçlu gösterecek bir şekilde şahitlik yapacak.

Farkında olmak ne imiş? Elinle bir iş yaparken, o iş hayır mı şer mi? Düşünürken o iş hayır mı şer mi? Yürürken hayra mı gidiyorsun şerre mi gidiyorsun? Yerken haramdan mı helalden mi? Ne için yiyorsun yaramazlık yapmak için mi yiyorsun yoksa hayra vesile olacak bir şey için mi? O zaman ilişkilere dikkat etmek gerekiyor. İşte bunun farkına vardırmak bütün gayemiz, hedefimiz bu yapacağınız işin farkına varmak.

Ha bunu anlık temasta iletişim sağlanmayabilir. Temasta iletişim sağlanmayabilir derken hepiniz baktığım kadarı ile bunu anlayabilecek konumdasınız. Ama büyüklerden birisi bunu anlamazsa onu makul karşılarım. O daha çok yıpranmıştır bu değerler yönü ile . internete giriyorsun internet bağınıza bakın diyor bağlı mısınız? İletişime geçmek istiyorsun bağlantı yok. Bu şimdi benim ile sizin aranızda da olabilir. Çok eskilerde internete girmek için yoğun çaba sarf ederdik. Temas etti mi, biraz devam ederdi hızlana da bilirdi. Hala sizle bu teması sağlayamadık yani iletişim kopuyor, değmiyor. Eskiden bir yıldırım düşerdi burada o tel parça parça olurdu bizim görmeyeceğimiz şekilde ve iletişimi zorlaştırırdı. Veyahut iki şey arasında o usb ile bağlantı arasında bir şey olurdu bir dil kalkmış noksan, kendinizi şimdi böyle düşünün ben getirip usb yi takmaya çalışıyorum ama temas yok. Sağlanmıyor, iletişim de kurulamıyor.

Onun için kuran okuduğunuzda sanki usb yi takıyorsunuz teması sağlıyorsunuz ondan sonra iletişim başlıyor. Fikir alış verişi kuran size düşüncelerini fikirlerini sunmaya başlıyor. Bunu ya birisi aktarır bizim yaptığımız gibi ya da siz almaya başlarsınız.

Babalarınız çok kötü bir yöntem ile bunu seçiyor. İşte yarpuza gider, bir ay kalırsan sana bir telefon alıcam. Yarpuz hakkında da kötü zannı var onun, sizin hakkınızda da kötü zannı var. Sanki yarpuzda sihirli bir değnek var, çocuğun ensesine dokunur dokunmaz çocuk dört dörtlük adam oluyor. Yok böyle beleş kazanç. Yarpuzun böyle bir niteliği de yok. Ha çocuğun bir telefon ile aldatarak hedefini, gayesini ona yönlendirmek. Niyeti onu kazanmak.

Mesela geçen gün rebi yazdırdı hat dersinde size;

إنما الأعمال بالنيات  hadisi diye bir hadis yazdırdı. Ameller niyetlere göre değer alır. Amel ne olursa olsun o amelin üzerinde yani asıl olan niyettir. Herkes Mekke’den medineye hicret ediyor. Kimin için? Orada diyor ya

فمن كانت هجرته إلى الله ورسوله kimin hicreti Allah’a ve resulüne ise,

فهجرته إلى الله ورسوله onun hicreti Allah’a ve Resulünedir. Mekke’den Medine’ye gidiş ne içindi? Allah için. Resulüne tabii olmak için. Onun için memleketini, doğup büyüdüğü yurdunu terk ediyor Medine’ye gidiyor. Bunların içinden birisi, محاجر ام قيس dedikleri birisi Müslüman olup Medine’ye hicret eden bir kadını seviyormuş. O da o kadından ayrılmamak, ulaşabilmek için arkasından o da Mekke’den Medine’ye gidiyor. Görünürde hicret Mekke’den Medine’ye değil mi? Aynı yolu kat ediyor beş yük kilo metre, aynı meşakkate düçar oluyor, değil mi aynı eziyeti meşakkati yorgunluğu çekiyor, Medine’ye gidiyor. Ama onun kalbinde ne vardı? O Ümmü Kays denilen kadına sahip olmak.

ومن كانت هجرته لدنيا يصيبها أو امرأة ينكحها ya dünyalık ya da nikahlanacağı kadın ise, فهجرته إلى ما هاجر إليه ve onun hicreti de hicret ettiğinedir.

Bir kere siz baştan burada kaldığınız müddet öğreneceğiniz faydalı şeyleri bir telefona satıyorsunuz çünkü sizin gayeniz o telefonu elde etmekti buradaki bilgiyi değil. Babalarınız sizin niyetinizi düzelteceği yerde sizin niyetinizi bozuyor. Ha onun da gönlünde şu var, çocuğu bir şeyler öğrensin bu vesile ile. Ama bu öğrendiğinin hayrı olmaz ona.

Her sene katkıda bulunduğumuz yönde ziyadelik görülceğine geriye gidiyor. Geçen sene ahlaklı dediğimiz birisi bu sene aynı vaziyette değil.

Geçen sene amme cüzünün ezberleyip gelmiş, geri gelmiş hepsini unutmuş. Mutlak bunları okumadı değil mi? Namaz da kılmadı sayılır. Veyahut babasından çekindiği için camiiye gitti orada durdu ayakta, çekti geldi.

Burada derste bu denli lakayıt duran birisi namazda anlattığımız şekli ile duramaz. Dün mü size anlattık namazın yani Müslümanlar nezdindeki önemini. Bizim namazımız bütün yaratılmışların ibadetlerinin cem edildiği eylemdir. Nasıl ki tatlı bir şeyden haz alıyorsunuz, haz alırsınız değil mi tatlı şeylerden. İmanınızdan da haz almalısınız, bunun farkına varmalısınız. Az önceki fark ettirmekten kasıt iman etmekten haz almalısın.

Şimdi sizi geçmişteki o kadar küçük böyle yaşı küçük sahabe, insan müminler var ki öyle kıssaları aktarılıyor ki bize yani on iki yaşında on üç yaşında ama adam gibi adam.

Şimdi böyle birisinden bu gibi sözler, hareketler gördüğümüzde çok şaşırıyoruz maşallah diyoruz. Ama bir bakıyorsun ifrit mi ifrit bizdekiler. Şeytanlığa süper zeka, ama hayra ise hantal ölü bir beyin var. O zaman biz bu fark etmeyi yaptığımız işin farkına varmamız lazım. Ancak kendisinin her halükarda kul olduğunun farkına varamayan kişiler bazı sözlerinin, hareketlerinin, kasıtlarının kulluk eylemi dışında cereyan ettiğini düşünerek, dünkü sözü bu günkünü biraz daha açtık.

Çünkü bu farkındalığı yakalayamayan birisi kendisinden sudur eden bazı sözlerini hareketlerini kasıtlarının kulluk eylemi dışında tezahür ettiğini cereyan ettiğini düşünerek kulluktan müstağni kaldığını söyleyebiliyor. Bu büyük bir gaflettir. Ayette diyor ki şimdi,

أَفَلَمْ يَسِيرُوا۟ فِى ٱلْأَرْضِ  [1] onlar hiç yer yüzünü gezip dolaşmadılar mı diyor. Şimdi kuranda açtınız bu sayfayı böyle bir ayet ile karşılaştınız, onlar hiç yer yüzünü gezip dolaşmadılar mı dolaşsalardı, tamam mı yani bunu, سِيرُوا۟ فِى ٱلْأَرْضِ [2] yeryüzünü dolaşın, bu sözün söylendiği ortamı düşünerek bu ayeti anlamaya çalışırsanız, o imkansızlık ile yaya, deve gidemiyorsun yer yüzünü dolaşın diyor. Bulunduğunuz köyü gezin demiyor değil mi? Gezin dolaşın diyor. Bir şey vurgulamak istiyor. Önce ilahi kelamın mucizesi hikmeti nedir? Zamanından kıyamete kadar bütün toplumu kendisine muhatap edinen bir söz bu. Herkese bir anlam vermeli. Aynı anlam ama dolu dolu. Birisine yürüyerek gez demek anlamını taşır, hatta eşeğe deveye binerek gez, birisine arabaya binerek belli bir zamanda birisine gemiye binerek gezin, birisine uçağa binin değil mi trene binin gezin. Arkasından eğer gezip dolaşmış olsalardı, okulda sekiz ay müddetince sizi bir kere iki kere bazen pikniğe götürürler değil mi gezin dolaşın diye. O da bir hava değişimi yapasınız diyedir.

Eğer gezip dolaşsalardı gören gözleri olurdu. İşiten kulakları olurdu. Akleden kalpleri olurdu. Demek ki yer yüzünü gezip dolaşmazsan ne doğru dürüst gören gözlerin olur, ne işiten bir kulağın ne de akleden bir kalbin olur. Bunu okuyarak elde etmiyorsun. Kuranın eğitim sistemi gez, toz.

Eğer hava biraz daha makul olsaydı daha önce gelenler bilir biz her yemekten sonra araziye çıkıyorduk değil mi? Ha bu kısa mesafe bu da bunun içinde neden? Gören gözlerimize görme kabiliyetini yakalatmak bakmak değil.

Neden? Bakıyorsun ama görmüyorsun. O zaman bakmadaki maksat ne imiş? Görmek. Duymadaki maksat ne? Algılamak. Sen eşeğin sesini bir aii ile anlarsın ama o bir şeyler anlatıyor. Biz en azından aciz kaldığımız yerde bu yabancı dili biz bilmiyoruz diyoruz.

Kalp te bu sefer göz görmeyince, kulak algılamayınca, dinlemeyince kalp ne yapmıyor? Akledemiyorsun. Geçen gün size bir cümle kurdum, bu dünyanın kainatın evrenin rast gele yaratıldığını söyleyenler kim? İlk sınıftaki öğretmenimiz, onun kitaplarını okudukları hocalar, profesörler güya fizikçiler, kimyacılar, matematikçiler bu tip adamlar evrenin rast gele yaratıldığını söylüyor. Ama bir kibrit çöpü ile girdiğinde bunun rast gele olamayacağını düşünüyor. Şu yazıyı bir katip yazdı.

Ha neden, onlar baktıklarında görmeyen ses işitiyorlar algılamayan bir eşek sesi ile kedi sesini, köpek sesini, hayvanların sesini veyahut hareketlerini siz şimdi şu ağaçları böyle görürsünüz bunlarda mesela bizim meyvelerini yediğimiz ağaçlara baktığınızda bunlar da insanlar gibi eşli yaratılmış biliyor musunuz? Erkek dişi. Çiftleştiklerini biliyor musunuz değilse döllenmezler. Bakıyorsunuz bunların döllenmesinde en müesser olan rüzgardır, veyahut hayvanların ayaklarında taşıdıkları polenleridir. Bunlar da öyle bir konum içerisindeler ki hiç kimse sen onun hiç umrunda değilsin. Kendi aleminde.

O zaman bunu nereye doğru itiyoruz? Kainatın merkezinde insan vardır derken bir de insanın varlığını hissetmesi, kaç kilo, neredesin veyahut neden oradasın veyahut bu hayat sürecinde nereye doğru gidiyorsun veyahut nereye doğru gitmen gerekir? Yine ayette bize iki noktayı vermiş, hiç yoktan yaratılıp bir menideki nutfe olarak dünyaya geliyorsun, ondan sonra ne yapıyorsun? Bir hayat yürüyüşü var.


[1] Hac 46

[2] Ankebut 20

gidiyorsun, yolun sonu geldiğin yere geri dönüş gibi. Yani hesap gününe gidiyorsun. Yaratıcının huzuruna, neden? Seni rast gele yaratmadı, başı boş ta bırakmadı ama sen hep başı boş köpek gibi, eşek gibi, hayvan gibi dolandın. Normalde onların da başı boş değil ha. Şu boyunlarında yular görmediğimiz dağda gezen vahşi hayvan boş değil. Bir hayvanı takip edin anne ise yavrularına yiyecek aramaya çıkmıştır. O yiyeceği alır götürür. Hepsinin götürüşü farklıdır, hepsi bir eylem içerisinde. Aslanın kurdun yavrularına götürdüğü başka ha bunlar yerler süt olarak yerler. Kuşları gördünüz mü yavrularına nasıl yem götürürler, yiyecek? Ağzı ile götürüyor sanki yutuyor kursağa yavrunun yanına geldiği zaman çıkarıyor parça parça yumuşatmış şekilde yavruya veriyor. Hiçbir şey başıboş değil.

Hepsi bir düzen içerisinde ama düzensiz sizsiniz yani biziz insanlar. Ne yapar insan? Yer, hemen o kağıdı buraya atar çünkü hayatımızda düzen yok. Biz her şeyi doğduktan sonra öğrenmeye muhtaç varlıklarız. Her şeyi öğrenmenin, çekirdeği var bizde ama biz onun farkında değiliz. Şöyle diyelim bir çok değeri içinde taşıyan ama bu değerin kıymetini bilmeyen. Doğan bir çocuğu alın hiçbir dilden anlamaz değil mi? Ama o çocuk önce ana dilini sonra başka dilleri farklı öğrenebilir. Bunu yapar. Siz biraz gayret gösterseniz burada her gün bu gibi dersler ile hem Türkçeyi düzeltirsiniz hem Arapçayı da öğrenirsiniz. Bak yazıyı da öğrenmeye başladınız ama bir dil öğrenmenin ne demek olduğunu siz bilmiyorsunuz. Bırak yeni bir dil öğrenmeyi bizim dedelerimiz bize bizim dilimizi unutturmuşlar. Ondan sonra düşman güç buluyor okuma yazmada kullandığımız harfleri almışlar. Türkler yani bu dünyada bu alemde ilk belki harfi kullananlardır. Uygur harflerine baktığınız zaman Uygur yazısına ilk kullanan topluluktur. Batılılar daha rakamları bilmezken romen rakamlarını biliyor musunuz nedir? Romen rakamlarını gördünüz mü okulda? Sıfır var mıydı? Öküz bir topluluktu sıfırdan ne anlar. Yazı yazar gibi rakam yazıyorlar. Harfler ile simgeliyorlardı onu. Ama biz sıfırı kullanan bir toplumuz. Harfleri kullanan bir toplumuz. Ama bizim dedelerimiz bize okuma yazmayı unutturmuş ondan sonra düşman da bunun fırsatını biliyor harf inkılabı yapıyor hem de haklılığı iddia ede ede. Haklı da. Senin baban sana senin yazını öğretmediyse. Öbürküsü de okumayı bilmediğin yazıyı kaldırmanın bir sorunu olur mu? Okumasını bilmediğin yazmasını bilmediğin yazıyı neden benim yazımı kaldırdın diyebilir misin? Sen zaten baştan terk etmişsin onu. Ondan sonra kaldırana laf atacaksın, yok. Sen o yazıyı öğrenmemişsin o yazı ile yazmıyorsun yüzde doksan dokuz cahil okuma yazma bilmeyen bir topluluk birisi geliyor bu harfleri kaldırıyor kendisince geçerli sebepler ile adama laf edemezsin. Sen zaten kabul etmemişsin bu harfi, tutup kaldırandan şikayetçisin. Yok öyle dava. O zaman biz bu farkındalığı. Onun için bu cümlenin üzerinde hasseten duruyoruz, neden buradasınız? Neden varsınız?

Yaratılış gayemiz kulluk.

Hiçbir hareketimiz sekenatımız ne olursa olsun kulluktan müstağni olmadığına göre bence varlığımızın farkına varmamız gerekir önce. Öyle ki bunu düşünmek istemeyen insanlar var. Mesela bir kahveye gidin, şöyle merakla bir sorun amca, abi hangi yaşta görüyorsanız burada ne yapıyorsunuz deyin bir ne derler? Onlar vakit geçiriyoruz derler halbuki vakit harcıyoruz dese cümle tam oturur. Çünkü o vakti kullanacağı başka işi yok. Farkına varmak. İşte son cümleyi tutun,

kendisinin her halükarda kul olduğunun farkına varamayan kişiler bazı sözlerini hareketlerini kasıtlarının kulluk eylemi dışında cereyan ettiğini düşünerek kulluktan müstağni kaldıklarını zannediyorlar. Kainatta, yer yüzünde ve gökte hiçbir yaratılmış yoktur ki bir biz değiliz bu yani kainatta, yer yüzünde ve gökte hiçbir yaratılmış yoktur ki bu maksat üzere yaratılmış olmasın ama farkına varmak neyi getiriyor ;

أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا۟ فِىٓ أَنفُسِهِم ۗ مَّا خَلَقَ ٱللَّهُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَآ إِلَّا بِٱلْحَقِّ وَأَجَلٍ مُّسَمًّى ۗ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ ٱلنَّاسِ بِلِقَآئِ رَبِّهِمْ لَكَٰفِرُونَ[1]

Kendi kendilerine Allah’ın gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak hak olarak, ne anlamda hak? Bir gaye üzere ve muayyen bir süre için ömürle yarattığını hiç düşünmediler mi?

Zaten şu ağaca baksa birkaç ay her gün gelip baksa kupkuru iken kışın, baharın girişine yakın tomurcuklanıyor, ağaç canlanıyor yaprak açıyor, çiçek açıyor, meyveye duruyor yeşilleniyor meyve vermeye başlıyor. Belli bir dönem ne oluyor eceli bitiyor vakti geliyor. Bunları hiç düşünmediler mi? İşte bu düşünmeyenler ;

وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ ٱلنَّاسِ بِلِقَآئِ رَبِّهِمْ لَكَٰفِرُونَ bunlar rableri ile karşılaşacakları günü inkar eden kimseler diyor. Kabul etmeyenler reddedenler. Çünkü o ağaca baktığın zaman kendini düşün, dünyaya gelmişin büyüyorsun bir süreç yaşıyorsun, ondan sonra meyve veriyorsun yaşlanıyorsun bitiyor oraya gidiyorsun. Onun için sık sık devamlı Allah bize döndürüleceğinizi düşünmüyor musunuz? Sonunda gideceğiniz yer yine orası bunun farkına varmak.


[1] Rum 8

Ebu Said – El Yarbuzi 

Yazan : Ankaralı Mehmet Şahin

İnsan Kulluktan Hiç Bir Zaman Müstağni Değildir

Bizleri Takip Edin

Similar Posts