Değerli kardeşlerim … ! dün olduğu gibi bugün de İslam aleminin başına bela olan en çirkin arızalardan birisi de, din adına icadedilen yeniliklerdir. Yani bid’atlerdir. İnananların birçoğunun, gerek akideleri ile alakalı olsun ve gerekse amelleri ile alakalı olsun sıkı sıkıya bağlanmış oldukları bu çirkin şeyler o kadar yaygınlaşmış ki, inanın  hiçbir bölge ve – hemen hemen – hiçbir insan bundan kendisini kurtaramamıştır.

İşte bu çirkin manzaradan dolayıdır ki bu paylaşımımda siz değerli kardeşlerime  Müslümanlar arasında yaygın olan Mevlid konusunu anlatmak istedim. Allah’u Azze ve Celle’den niyazım, bu kısa paylaşımımı hayırlara vesile kılmasıdır.

Mevlid : Arab dilinde ” Mimli masdar ” adı verilen ve “doğum zamanı, doğum yeri, doğmak ” mânâlarında gelmektedir. Halk arasındaki meşhur olan şekli dikkate alındığı zaman bu, ”  Muhammed s.a.v’in doğum zamanı “ mânâsında kullanılmaktadır

Mevlid kutlamaları Peygamberimiz Muhammed s.a.v’in ahirete intikalinden yüzlerce yıl sonra yaklaşık hicri 4. yüzyılda ilk olarak ortaya çıkmaya başlamıştır.

Bu kutlamalarda Resulullah s.a.v için kasideler okunmaktaydı. İşte bunlardan en meşhur olanı, Mevlid kandillerinde okunan ve adına “ Vesîlet’ün Necât “ denilen methiye, Osmanlı padişahı Sultan birinci Murâd Han’ın vezîrlerinden Ahmed Paşa’nın oğlu, Şeyh Mahmûd Efendinin torunu, Osmanlı dönemi alimlerinden olan Süleyman Çelebi tarafından yazılmıştır. 
Mevlid ; münâcaat ( yani Allah’u Teâlâ’ya yalvarma ), velâdet ( Peygamberimizin doğumu ), risâlet ( Peygamberliğin gönderilişi ), mîrâc ( Göklere çıkışı, Cennet’i ve Cehennem’i görmesi ), rihlet ( Peygamberimizin vefâtı ) ve duâ bölümlerinden ibârettir. Ve üç yüze yakın beyitten oluşmaktadır.

Mevlid-i şerif dedikleri bu şey, Hicri 4. asırdan günümüze kadar özellikle Osmanlı toplumu içerisinde önemli bir yer edinmiş ve özellikle Peygamberimizin doğum günü olan mevlid kandilinde, Beraat kandilinde, Regaib kandilinde, Mirac kandilinde, Cenaze ve sünnet merasimlerinde en önemli unsur haline getirilmiştir.

Mevlid,
 Osmanlılar tarafından ilk defa III. Murat zamanında, 1588’de resmi hale getirilmiştir. Mevlid, merasimlerde, belirlenmiş bir takım kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir olmuş, ayrıca önceleri Ayasofya Camii’nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii’nde yapılan merasimlerde de okunur hale gelmiştir. Ve bu merasimlere devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.

Bu merasimlerde, önce müezzin tarafından Kur’an-ı Kerîm okunur, bunun peşinden de vaazlar verilirdi. Daha sonra mevlidhân kürsüye çıkar ve bir bölüm okuduktan sonra iner hediyesini alır ve ikinci mevlidhan kürsüye çıkarak, okumaya devam eder ve belirlenmiş kaideler çerçevesinde mevlid kutlamaları son bulurdu.

İlk zamanlar, sırf Resulullah s.a.s’in doğduğu zaman ve sadece camilerde okunan mevlid, sonraları para karşılığında hanendeler tarafından rastgele zamanlarda okunur olmuştur.

Kandil gecelerinde, ölülerin ardından ; kırkıncı, elli ikinci gecelerinde, sene-i devriyelerinde de mevlidler okunmaya başlanmıştır. Ve ne yazıkki günümüze kadar da aynı şekilde gelmiştir.

Mevlid kutlamalarını Peygamberimize olan sevginin tezahürü olarak görenler, onun sünnetine gereken önemi vermedikleri gibi, peygamberimizin bir çok sünnetinden de ne yazık ki habersiz kimselerdir. Dolayisiyla bu kimseler onu çok sevdikleri iddiasında hem yalancı hem de cahildirler. Oysa Resulullah s.a.v’i sevmenin en açık isbatı onun sünnetine uymak, yolundan gitmek ve onun yapmadıklarını da terk etmektir.

Mevlid, muhteviyat olarak ilk bakışta Peygamber s.a.v’e yazılmış masum bir şiir olarak da gözükse, üzerinde biraz düşünüldüğü zaman içerisinde uydurma hâdiselerin, Peygamberimize yönelik abartılı övgülerin ve hatta çirkin şirk ifadelerin dahi olduğu görülecektir.

Bahsi edilen bu özel gün ve gecelerdeki kutlama ve methiyelere eğer biraz dikkat ederseniz, inanın bir çok Mevlithanın ağzından şirk ve küfür sözler çıktığına şahit olacaksınızdır.

Mesela “ Şefaat ya Rasulallah  ! “ … “ Meded ya Rasulullah  ! ” … “ Bizlere imdat kıl ya Rasullallah ! ”  veya “ Ya Rasulullah yalnız sanadır itimadımız ! ” … “ Ya Nebiyullah kaldır bizden sıkıntıyı ! ”  gibi sözler, bu tip kutlamalarda ve gecelerde inananların dillerinden düşmemektedir.

Halbuki bu tür yalvarış ve yakarışlar sadece ve sadece Allah’a yapılır. Zira darlıkta olanın imdadına koşan, sıkıntıları gideren ve kendisine dayanılıp imdat istenilen yalnız ve yalnız Allah’u Azze ve celle’dir…

Bununla beraber Allah Rasulü s.a.v daha hayatta iken bile bu tür aşırılıkları, övgüleri kınamış ve ashabına bu konuda nasihatler etmiştir.

“ … Enes ibn Malik r.a’dan : peygamber s.a.v huzuruna gelen bir heyet : “ Ey Allah’ın Resulü ! sen bizim en hayırlımız, en hayırlımızın oğlu, efendimiz, efendimizin oğlu ” deyince Resulullah s.a.v şöyle buyurdu : Ey insanlar sizler kendinize ait sözlerinizi söyleyiniz. Sakın şeytan sizi heva ve arzularınızın peşine sürüklemesin. Ben Allah’ın kulu ve Resulüyüm. Beni yüce Allah’ın getirmiş olduğu konumun üstüne çıkarmanızı sevmiyorum. “

Ahmed : 3 / 241-13117 – Musannef : 11 . 272

“ … Ömer r.a’dan, Resulullah s.aİv şöyle buyurdu : Muhakkak ki ben sadece bir kulum. Bana Allah’ın kulu ve elçisi deyin ve beni hakkım olan yerden daha yükseklere çıkarmayın. “                                                                                                     

Ahmed : 1.23-24 – 3/.153 – Makdisi Muhtera : 6\96 – Taberani : 3\128 – Mecma : 9\21 – Hakim : 3\196

“ … Resulullah s.a.v şöyle buyurdu : Beni, hristiyanların ibn Meryem’i övmekte aşırı gittikleri gibi, siz de methetmekte aşırı gitmeyin. “

 Darimi : 2\412 – Bezzar : 1\300 – Humeydi : 1\16 – Beyhaki Ş.İman : 2\183

“ … Resulullah s.a.v yine şöyle buyurur : “ … bir şey istediğin zaman Allah’tan iste ! Yardım talep ettiğin zaman yine Allah’tan yardım talep et ! … ”

Tirmizi : 4.c.2635.n

Bununla beraber şu önemli hususu da asla unutmamamız gerekir ki, Peygamberimiz s.a.v’in sağlığında ve vefatından sonra ne sahabe tarafından, ne tabiin, ne tebe-i tabiin, ne de daha sonraki ehli sünnet alimleri tarafından, onun doğum günü veya gecesi asla kutlanmamıştır.

Biz biliyoruz ki en hayırlı nesil sahabe toplumuydu. Eğer adına güzel dediğimiz bu tür şeyler onlarda yoktuysa, bunun güzelliğinden bahsetmemiz asla mümkün değildir.  Çünkü bu insanlar dinleri husunda en çok gayret sarfeden, Allah ve resulünün emirlerine harfiyen uyan ve dinden olmayan şeylerden de en fazla uzak duran kimselerdi. Bununla beraber Allah resulü s.a.v’i de hepimizden daha fazla seven kimselerdi.  

Değerli Müslümanlar … ! bu konuda unutulmaması gereken başka bir şey daha var ki o da, yılbaşı ve doğum günü kutlamaları hırıstiyanların bir adetidir. Onlar Mesih’in ve aile efradlarının doğum günlerini bayram olarak kutlarlar.  

Ne yazık ki Müslümanların bu tür kutlamaları, – bilmeyerek te olsa – hırıstiyanlardan esinlenme bir bid’at’tır. Oysa ki Allah resulü s.a.v  şöyle buyuruyor :

“ Kim bir kavme kendini benzetmeye çalışırsa o’da onlardandır.”                         

Ebu Davud : 4.c.4031.n  

Öyleyse sözü daha fazla uzatmadan kendi kendimize şu soruyu soralım ve bunun cevabı üzerinde ciddi bir şekilde kafa yoralım ;  Allah resulü s.a.v’i canından ve malından daha fazla seven Sahabe neden – gerek hayatta iken ve gerekse onun vefatından sonra – bu tür kasideler dizip kutlamalar yapmadılar …  Yoksa onlar bizden daha mı az seviyorlardı Allah resulü s.a.v’i … ?

 … Anlayana azın faydası çoktur,
          …… Anlamayana da çokun faydası yoktur…

                                                   Tacuddin el Bayburdi

Similar Posts