Ebu Umeyr Hadisinden Faydalar
جزء
فيه فوائد حديث أبي عمير
الإمام الفقيه أبي العباس أحمد بن أحمد الطبري البغدادي الشافعي
İmam Fakih ebi-l Abbas Ahmed b. Ahmed et-Taberi el-Bağdadi eş-Şafii
Tahkik
Sabir Ahmet el-Bitavi
MÜELLİFİN TERCEME-İ HALİ
Ebu-l Abbas Ahmed b. Ebi Ahmed’dir. İbn-ul Kass diye bilinir. Taberilidir ve Şafii fakihidir. Taberistan da zamanının imamı idi. İbn-u Serrac’dan fıkıh dersleri aldı ve bir çok kitap tasnif etti. Bunlardan: “التلخيص” “et-Telhis” “أدب القاضي” “Edeb-ul Kadi” “المفتاح” “el-Miftah” ve bunların dışında bir çok kitabı bulunmaktadır. “Et-Telhis” kitabını Ebu Abdullah el-Haten ve Şeyh Ebu Ali es-Sinci şerh etmeleri ile beraber kendisi küçük bir kitaptır. -İmam ise onu kitabın sonunda ki mevzularda zikretmiştir.- el- Gazali de bu şekilde.(şerh etmiştir)
(Müellifin) tasnifleri küçük boyutlardadır. Ama faydaları çoktur. (kendisi) insanlara vaaz eden birisi idi. Tartus seferlerinden birisinde bunu bıraktığı ya da kendisine orada kadılık tevelli edildiği ve kendisine orada bir vaaz meclisi tahsis edildiği için bunu terk ettiği de söylenmiştir.
Kendisi 335 senesinde vefat etmiştir. 336’da vefat ettiği de söylenmiştir. Allah rahmet etsin.
Oğlu, kendisini el- Kass (القاصُّ) diye bildirmiştir. Çünkü kendisi eserleri ve kıssaları hikaye ederdi.[1]
UMMU SULEYM’İN TERCEME-İ HALİ
Ummu Süleym binti Mulhan b. Halid b. Zeyd b. Haram b. Cundeb b. Amir b. Ğanem b. Adiy b. En-Neccar el-Ensariyye el- Hazreciyye en-Neccariyye. Enes b. Malik’in annesi.
Cahiliye döneminde Enes b. Malik’in babası olan Malik b. en-Nadr’ın nikahı altında idi. Ensar’dan ilk önce islama girenlerle beraber Müslüman oldu. Bundan dolayı Malik(b. En-Nadr) kızdı ve Şam’a gitti ve orada öldü.
Enes b. Malik’ten gelene göre ise: Ebu Talha Ummu Suleym’i nişanladı. (Ummu Suleym) dedi ki: “Ey Ebu Talha! Bilmiyor musun? İbadet etmiş olduğun ilah, yerden bitiyor ve fulan oğullarından Habeşli birisi onu odun haline getiriyor.” Dedi ki: “evet” (Ummu Suleym) dedi ki: “ öyleyse ağaca ibadet etmekten utanmıyor musun? Eğer sen Müslüman olursan, bundan başka mehir istemem.” (Ebu Talha dedi ki:) “(bana biraz zaman ver) ta ki, düşüneyim.” Gitti ve daha sonra dönüp: “Eşhedu Ella İlahe İllallah ve Eşhedu Enne Muhammeden rasulullah” dedi. (Ummu Suleym) “Ey Enes! Hadi Ebu Talha’yı evlendir.”dedi. Enes de onu evlendirdi.
Ummu Suleym “ Enes ta ki meclislerde oturacak hale gelmeden evlenmeyeceğim.” Enes ise şöyle dedi: “Allah anneme hayır ile karşılık versin, beni çok güzel yetiştirdi.”
Enes b. Malik (ra) ‘dan: “Peygamber (sav) Ummu süleym’i ziyaret ederdi. O da ona eli ile yapmış olduğu şeyleri verirdi.”
Yine Enes (ra) şöyle dedi: “ Allah Resulü (sav) eşlerinin evleri hariç, ummu Süleym’in evinden başkasının evine girmezdi ve şöyle derdi: “ona merhamet ediyorum, çünkü babası ve kardeşi yanımda öldürüldü.”
Ummu Süleym, peygamber (sav) ile gaza edip, meşhur kıssaları olan birisi idi. Bu kıssalardan bir tanesi es-Sahihayn’da tahric edilmiştir: “Ebu Talha’nın oğlu öldüğü zaman ummu Süleym (Ebu Talha) eve girince (ev halkına) “bunu hiç kimse Ebu Talhaya ben haber vermeden konuşmasın.” Dedi. (Ebu Talha) oğlunun ne yaptığını sorunca, Ummu Süleym “Çocuk olduğundan daha sakin haldedir” dedi. (Ebu Talha) onun hasta olduğunu zannetti. Sonra kalktı ve yemek yedi. Sonra (Ummu Süleym) süslendi ve temizlendi. Sonra onunla beraber uyudu. Kendisi (o gece) cima etti ve sabah olunca (Ummu Suleym) şöyle dedi: “ oğlunu sana emanet edilmiş bir vedia’ say” bunun üzerine peygambere bu haber zikredildi de oda şöyle dedi: “Geçen gecenizi Allah, hakkınızda mübarek kılsın.” Bunun üzerine kendisinden Abdullah b. Ebi Talha oluverdi. Allah onu on tane kuran ka’risi evlat ile rızıklandırdı.[2]
Ve yine es-Sahih de geçen Enes’den gelen (nakilde): Ummu Suleym Medine’ye geldiğinde, (peygambere) şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulu! Bu Enes tir, sana hizmet etsin -o vakit on yaşlarında idi- Medineye gelmesinden sonra, ta ki orada ölene kadar peygambere hizmet etti ve peygambere hizmeti ile meşhur oldu.
Ummu Suleym Allah resulünden bir çok hadis rivayet etmiştir. Ondan da oğlu Enes, İbn Abbas, Zeyd b. Sabit ve diğerleri nakilde bulunmuşlardır.
Yine Enes den gelen nakilde, peygamber (sav) şöyle dedi: “cennete girdim ve orada “Huşfe” (ayak sesleri) işittim. Bu kimdir? Dedim. “o el-Ğumeysa binti Mulhan, Enes b. Malik’in annesidir” dediler. [3]
EBU TALHA’NIN TERCEME-İ HALİ
Ebu Talha el-Ensari, Zeyd b. Sehl b. Esved b. Haram b. Amr b. Zeyd, Menat b. Adiy b. Umer b. Malik b. Neccar.
Kendisi, Akabe (biatına) ve Bedir (savaşına) şahit olmuş olup, Akabe de biat biat edenlerin emiri idi. Enes b. Malik’in annesi olan Ummu Suleym binti Mulhan’ın kocası idi.
Enes b. Malik’den gelen nakilde: dedi ki: “Ebu Talha Ummu Suleym’i nikahladı. (Ummu Suleym) de şöyle dedi: “Ey Ebu Talha, senin gibi birisi asla reddedilmez, lakin sen kafir birisisin. Ben ise Müslüman bir kadın olarak senin ile evlenmem bana helal olmaz. Eğer Müslüman olursan, bu benim mehrimdir gayrısını istemem.” Ve (Ebu Talha) Müslüman oldu. (Ummu Suleym) ‘e olan mehride bu idi.
Sabit dedi ki: “Ummu Suleym’den başka hiçbir kadın işitmedim ki, mehir de bu kadar cömert olsun.”
Allah resulü (s.a.v) Müslümanlar ile beraber medineye hicret ettiği zaman, Ebu Ubeyde b. El-Cerrah ile Ebu Talha’yı kardeş kıldı. Ebu Talha, Allah resulünün katılmış olduğu(şavaşların) hepsine katılmıştır. Kendisi meşhur kahramanlıkları olan ve (Savaşta) sahabenin meşhur ok atanları arasında idi. Uhud’da da kendisi belli bir makama sahiptir. Kendisi (savaşta) Allah resulünü korur, ellerinde olanları atar ve göğsü ile Allah resülü (s.a.v)’i korur ve şöyle derdi: “Boynum sana feda olsun, nefsim sana feda olsun” Allah resulu’de şöyle derdi: “ Ebu Talha’nın savaşta ki sesi, yüz adamdan daha hayırlıdır.”
Yine Ebu Talha, Allah resulünün mezarını kazan ve onu defneden idi.
Yine Enes’den gelen nakilde: “ Muhakkak ki Eba Talha, Bera’ suresini okudu ve “إنفروا خفافًا وثقالاً” “Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde (Allah yolunda mallarınızla ve canlarınız ile cihad edin): ayetine ulaşınca şöyle dedi: “ görüyorum ki rabbim beni hem genç, hem de yaşlı olarak savaşa çağırıyor, beni hazırlayın…” oğulları ise şöyle dedi: “sen, Allah resulünün ölünceye kadar onun ile gaza ettin, Ebu Bekr ve Ömer’le birlikte de. Bizde şimdi seni istiyoruz. Dedi ki: “beni hazırlayın” ve onlarda onu hazırladırlar. Kendisi denize gidip orada öldü ve kendisini defnedecek bir adayı ancak yedi gün sonra bulabildiler. Bu ise değişmedi böyle kaldı.
Kendisi hicri 34 senesinde vefat etmiştir, Allah ondan razı olsun. Hicri 33’de veya 32’de vefat ettiği de söylenmiştir. Şöyle de denilmiştir: “kendisi nerdeyse peygamber dönemin de savaşlardan dolayı oruç tutacaktı. Peygamber vefat edince ise, 40 sene boyunca oruç tutup ancak bayram günlerinde tutmadı.[4]
بسم الله الرحمن الرحيم
Bize Ebu-l Abbas Ahmed b. Ebi Ahmed haber verip dedi ki:
Ebu Umeyr kıssasına gelince, ben onu, rivayetleri ile, hikmet ve faydası ile, içindeki sünnet ve fıkhın vecihlerinden olan tahriclerdeki sözleri hafifleştirerek, kötü eleştiri yapanların, ehli hadisin bu (konuyu) çokça överek, evla gördüklerini bilmesi için zikredeceğim. Bu konuda en evla olan da sukut etmektir. Bundan dolayıdır ki: “bu (hadisde) fıkıhtan altmış vecih vardır.” Allah’ın yardımı ile tafsil ve beyanı ile konuyu zikredeceğiz:
۱- أَخْبَرَنَا أَبُو خَلِيفَةَ بْنُ الْحُبَابِ الْجُمَحِيُّ، نا أَبُو الْوَلِيدِ الطَّيَالِسِيُّ، ثَنَا شُعْبَةُ، عَنْ أَبِي التَّيَّاحِ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لِأَخٍ لَهُ صَغِيرٍ: يَا أَبَا عُمَيْرٍ، مَا فَعَلَ النُّغَيْرُ
1- Bize Ebu-t Teyyah, Enes b. Malik’den haber verdi: “Muhakkak ki Allah Resulü, onun küçük olan kardeşine şöyle dedi: “Ey Eba Umeyr, Nuğeyr kuşu ne yaptı?”
۲- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ الْحَضْرَمِيُّ، وَأَبُو يَعْلَى أَحْمَدُ بْنُ عَلِيٍّ الْمَوْصِلِيُّ قَالَا: ثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَمْرِو بْنِ جَبَلَةَ الْبَصْرِيُّ، ثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مَرْوَانَ، عَنْ هِشَامٍ، عَنْ مُحَمَّدٍ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ: كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَغْشَانَا وَيُخَالِطُنَا، فَكَانَ مَعَنَا صَبِيٌّ يُقَالُ لَهُ أَبُو عُمَيْرٍ، فَقَالَ: «يَا أَبَا عُمَيْرٍ، مَا فَعَلَ النُّغَيْرُ»
2- Bize Muhammed, Enes b. Malik’ten haber verip dedi ki: “Allah Resulü bize gelir ve bizim ile haşır neşir olurdu. Bizimle beraber bir çocuk vardı ve ona Ebu Umeyr denirdi. Allah Resulü ona “Ey Eba Umeyr, Nuğeyr kuşu ne yaptı?” derdi.
٣- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ غَنَّامٍ الْكُوفِيُّ، ثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، نا وَكِيعٌ، عَنْ شُعْبَةَ، عَنْ أَبِي التَّيَّاحِ الضُّبَعِيِّ، قَالَ: سَمِعْتُ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ، يَقُولُ: كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُخَالِطُنَا، وَنَضَحْنَا لَهُ بِسَاطًا لَنَا فَصَلَّى عَلَيْهِ، وَكَانَ يَقُولُ لِأَخٍ لِي: «يَا أَبَا عُمَيْرٍ، مَا فَعَلَ النُّغَيْرُ
3- Bize Şube, Ebi et-Tiyah ed-Dubi’ den tahdis edip dedi ki: Enes b. Malik’i işittim şöyle diyordu: “Allah Resulü (s.a.v) bizim ile haşır neşir olurdu. Bizde ona bir örtü sererdik. O da onun üzerinde namaz kılardı. Sonra benim kardeşime şöyle derdi. “Ey Eba Umeyr! Nuğeyr kuşu ne yaptı?”
٤- حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ أَحْمَدَ الْخُزَاعِيُّ، ثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ أَبِي عُمَرَ الْعَدَنِيُّ، نا مَرْوَانُ بْنُ مُعَاوِيَةَ الْفَزَارِيُّ، عَنْ حُمَيْدٍ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ: كَانَ بُنَيٌّ لِأَبِي طَلْحَةَ يُكَنَّى أَبَا عُمَيْرٍ، وَكَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا جَاءَ إِلَى أُمِّ سُلَيْمٍ مَازَحَهُ، فَدَخَلَ فَرَآهُ حَزِينًا، فَقَالَ: «مَا بَالُ أَبِي عُمَيْرٍ حَزِينًا؟» فَقَالُوا: مَاتَ، يَا رَسُولَ اللَّهِ، نُغَيْرُهُ الَّذِي كَانَ يَلْعَبُ بِهِ، فَجَعَلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: «أَبَا عُمَيْرٍ، مَا فَعَلَ النُّغَيْرُ؟» قَالَ أَنَسٌ: وَمَا مَسَسْتُ شَيْئًا قَطُّ – خَزَّةً، وَلَا حَرِيرَةً – أَلْيَنَ مِنْ كَفِّ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
4- Bize Humeyd, Enes b. Malik’den tahdis edip dedi ki: “Ebu Talha’nın, Ebu Umeyr diye künyelenen bir oğulcuğu vardı. Allah Resulü(s.a.v) Ummu Suleym’in evine geldiğinde Ebu Umeyr ile şakalaşırdı. Bir defasında geldiğin de onu hüzünlü gördü ve dedi ki: “Ebu Umeyr’e ne oluyor ki üzülüyor?”(ev ahalisi) dediler ki: “Ey Allah’ın Resulü! Onun kendisi ile oynadığı Nuğeyr adlı kuşu öldü.” Sonra Allah Resulü (s.a.v) şöyle demeye başladı: “Ey Eba Umeyr! Nuğeyr kuşu ne yaptı?”
Enes dedi ki: “ hiçbir şeye dokunmadım ki –ne bir kumaş, ne bir ipek- Allah resulünün eli, onlardan daha yumuşak olmasın.
٥- حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَلِيٍّ الْمَوْصِلِيُّ، نا وَهْبُ بْنُ بَقِيَّةَ، ثَنَا خَالِدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ، عَنْ حُمَيْدٍ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ: «أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَأْتِي أُمَّ سُلَيْمٍ، وَكَانَ إِذَا مَشَى يَتَوَكَّأُ، فَكَانَ يَنَامُ عَلَى فِرَاشِهَا» – ثُمَّ ذَكَرَ الْحَدِيثَ بِطُولِهِ – قَالَ أَبُو الْعَبَّاسِ: وَفِيمَا رُوِّينَا مِنْ قِصَّةِ أَبِي عُمَيْرٍ سِتُّونَ وَجْهًا مِنَ الْفِقْهِ وَالسُّنَّةِ، وَفُنُونِ الْفَائِدَةِ وَالْحِكْمَةِ
5- Bize Humeyd, Enes b. Malik’den tahdis edip dedi ki: “Allah Resulü (s.a.v) Ummu Suleym’in evine gelir, yürürken de dayanarak yürürdü. Sonra (Ummu Suleym’in) yatağında uyurdu.” – sonra hadisi uzunluğu ile zikretti-
Ebu-l Abbas dedi ki: “Bize rivayet edilen Ebu Umeyr kıssasında, hikmet ve faydalardan, fıkıh ve sünnet’ten, altmış vecih vardır. Bunlar:
1
أَنَّ سُنَّةَ الْمَاشِي أَنْ لَا يَتَبَخْتَرَ فِي مِشْيَتِهِ وَلَا يَتَبَطَّأَ فِيهِ، فَإِنَّهُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ إِذَا مَشَى تَوَكَّأَ كَأَنَّمَا يَنْحَدِرُ مِنْ صَبَبٍ
Yürüyen kimsenin sünnetlerinden biri de, yürürken kendini beğenmemesi ve çok yavaş olmamasıdır. Çünkü peygamber (s.a.v) yürüdüğü vakit, sanki bir yokuştan iniyormuşçasına eğilerek yürürdü.[5]
2
وَمِنْهَا أَنَّ الزِّيَارَةَ سُنَّةٌ
Ve yine o sünnetlerden biri de; ziyaretin sünnet olmasıdır.
3
وَمِنْهَا الرُّخْصَةُ لِلرِّجَالِ فِي زِيَارَةِ النِّسَاءِ غَيْرِ ذَوَاتِ الْمَحَارِمِ
Erkeklerin, mahrem olan kadınları ziyaret etmesinde ruhsat olması[6]
4
وَمِنْهَا زِيَارَةُ الْحَاكِمِ الرَّعِيَّةَ
Hakim’in eli altında olan kimseleri ziyaret etmesi
5
وَمِنْهَا أَنَّهُ إِذَا خَصَّ الْحَاكِمُ بِالزِّيَارَةِ وَالْمُخَالَطَةِ بَعْضَ الرَّعِيَّةِ دُونَ بَعْضٍ فَلَيْسَ ذَلِكَ بِمَيْلٍ، وَقَدْ كَانَ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ يَكْرَهُ لِلْحُكَّامِ ذَلِكَ
Eğer bir hakim (yönetici) eli altında olan kimselerin bazısı ile haşır neşir olup onları ziyaret ediyorsa, bu onlara meyl ettiğini göstermez. Bazı ilim ise bunu Hakimler için kerih görmüşlerdir.
6
وَإِذَا ثَبَتَ مَا وَصَفْنَا كَانَ فِيهِ وَجْهٌ مِنْ تَوَاضُعِ الْحَاكِمِ لِلرَّعِيَّةِ
Eğer vasıflandırdığımız şey sabit ise, yine hakim’in eli altında olan kimselere tevazu göstermesi vardır.
7
وَفِيهِ دَلِيلٌ عَلَى كَرَاهِيَةِ الْحِجَابِ لِلْحُكَّامِ
Hakimler karşısında, hicabın örtülmesine kerahiyetin delili vardır.
8
وَفِيهِ أَنَّ الْحَاكِمَ يَجُوزُ لَهُ أَنْ يَسِيرَ وَحْدَهُ
Hakimlerin (yolda) tek başına yürümesinin caiz olması vardır.
9
وَأَنَّ أَصْحَابَ الْمَقَارِعِ بَيْنَ يَدَيِ الْحُكَّامِ وَالْأُمَرَاءِ مُحْدَثَةٌ مَكْرُوهَةٌ؛ لِمَا رُوِيَ فِي الْخَبَرِ: رَأَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِمِنًى عَلَى نَاقَةٍ لَهُ لَا ضَرَبَ وَلَا طَرَدَ، وَلَا إِلَيْكَ إِلَيْكَ
Hakimlerin ve Emirlerin kollanıp korunması, muhdes ve mekruh olan bir şeydir. Bize rivayet edilen nakilde: “Peygamberi mina’da devesinin üzerinde gördüm, insanlara vurmaz, onları kovmaz, ve yoldan çekilin demezdi.”[7]
10
وَفِي قَوْلِهِ: «يَغْشَانَا» مَا يَدُلُّ عَلَى كَثْرَةِ زِيَارَتِهِ لَهُمْ
“Bize gelirdi” sözünde, onları çokça ziyaret etmesi vardır.
11
وَأَنَّ كَثْرَةَ الزِّيَارَةِ لَا تَخْلُقُ الْحُبَّ وَالْمَوَدَّةَ وَلَا تُنْقِصُهَا إِذَا لَمْ يَكُنْ مَعَهَا طَمَعٌ
Çokça ziyaret etmek, tamahkarlık olmadığı müddetçe, sevgi ve muhabbeti yaratmaz ve ondan eksiltmez.
12
وَأَنَّ قَوْلَهُ عَلَيْهِ السَّلَامُ لِأَبِي هُرَيْرَةَ: «زُرْ غِبًّا تَزْدَدْ حُبًّا» كَمَا قَالَهُ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ؛ لِمَا رَأَى فِي زِيَارَتِهِ مِنَ الطَّمَعِ؛ لِمَا كَانَ بِأَبِي هُرَيْرَةَ مِنَ الْفَقْرِ وَالْحَاجَةِ حَتَّى دَعَا لَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي مِزْوَدَةٍ، وَكَانَ لَا يُدْخِلُ يَدَهُ فِيهَا إِلَّا أَخَذَ حَاجَتَهُ فَحَصَلَتْ لَهُ الزِّيَارَةُ دُونَ الطَّمَعِ،
Allah Resulü (s.a.v)’in Ebu Hureyre’ye söylediği “ ara sıra ziyaret et ki, sevgin artsın” [8]
Bazı ilim ehlinin dediği gibi, Allah Resulü (s.a.v) Ebu Hureyre’nin fakirliğinden ve ihtiyacından dolayı ziyaretinde tamahkarlık yaptığını görünce, ihtiyacını giderebileceği bir kap istetti. Eli ona hiçbir zaman girmezdi ki, oda ondan ihtiyacını gidermiş olmasın. Bundan sonra ziyareti, tamahkarsız oldu.[9]
13
وَفِي قَوْلِهِ: «يُخَالِطُنَا» ، مَا يَدُلُّ عَلَى الْأُلْفَةِ بِخِلَافِ النُّفُورِ، وَذَلِكَ مِنْ صِفَةِ الْمُؤْمِنِ، كَمَا رُوِيَ فِي بَعْضِ الْأَخْبَارِ «الْمُؤْمِنُ أَلُوفٌ، وَالْمُنَافِقُ نَفُورٌ
“Bizimle haşır neşir olurdu” sözü, nefretin aksine sevgiye delalet eder. Buda mümin’nin sıfatındandır. Bazı haberlerde rivayet edildiği üzere “Mümin Evcildir[10], münafık ise nefretçidir.”
14
وَمِنْهَا أَنَّ مَا رُوِيَ فِي الْخَبَرِ: «فِرَّ مِنَ النَّاسِ فِرَارَكَ مِنَ الْأَسَدِ» إِذَا كَانَتْ فِي لُقْيِهِمْ مَضَرَّةٌ لَا عَلَى الْعُمُومِ، فَأَمَّا إِذَا كَانَتْ فِيهِ لِلْمُسْلِمِينَ أُلْفَةٌ وَمَوَدَّةٌ، فَالْمُخَالَطَةُ أَوْلَى
Haberde rivayet edilene göre “insanlardan, aslandan kaçar gibi kaç”[11] Eğer onlar ile bir arada bulunmak, umum olmamak üzere zarar veriyorsa (kaçılır). Eğer orada Müslümanlar için ülfet ve sevgi varsa, onlarla haşır neşir olmak daha evladır.
15
وَفِيهِ دَلَالَةٌ عَلَى الْفَرْقِ بَيْنَ شَبَابِ النِّسَاءِ وَعَجَائِزِهِنَّ فِي الْمُعَاشَرَةِ، إِذِ اعْتَذَرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى مَنْ رَآهُ وَاقِفًا مَعَ صَفِيَّةَ وَلَمْ يَعْتَذِرْ مِنْ زِيَارَتِهِ أُمَّ سُلَيْمٍ، بَلْ كَانَ يَغْشَاهُمُ الْكَثِيرَ
Yine muamelede, kadınların yaşlı olanları ile gençleri arasında ki farkın delili vardır. Allah Resulü (s.a.v) kendisini Safiyye (r.ah) ile görenlere özrünü beyan etmesine rağmen, Ummu Süleym’i ziyareti[12] için herhangi bir özür beyan etmemiştir. Bilakis onlara çokça gidip gelirdi.
16
وَفِي قَوْلِهِ: «مَا مَسَسْتُ شَيْئًا قَطُّ أَلْيَنَ مِنْ كَفِّ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ» مَا يَدُلُّ عَلَى مُصَافَحَتِهِ، وَإِذَا ثَبَتَتِ الْمُصَافَحَةُ دَلَّ عَلَى تَسْلِيمِ الزَّائِرِ، إِذَا دَخَلَ
“Hiçbir şeye dokunmadım ki, Allah Resulünün eli, onlardan daha yumuşak olmasın” sözü onun musafaha yaptığının delilidir. Eğer musahafa sabit olmuşsa, ziyaret eden kimsenin, eve girdiğinde bu şekilde selam vermesine delil vardır.
17
وَدَلَّ عَلَى مُصَافَحَتِهِ
Musafaha yaptığına dair delil vardır.
18
وَدَلَّ عَلَى أَنْ يُصَافَحَ الرَّجُلُ دُونَ الْمَرْأَةِ؛ لِأَنَّهُ لَمْ يَقُلْ: فَمَا مَسَسْنَا، وَإِنَّمَا قَالَ: مَا مَسَسْتُ، وَكَذَلِكَ كَانَتْ سُنَّتُهُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي التَّسْلِيمِ عَلَى النِّسَاءِ وَمُبَايَعَتُهُ، إِنَّمَا كَانَ يُصَافِحُ الرِّجَالَ دُونَهُنَّ،
Kişinin kadının dışında erkek ile musafaha yaptığına dair delil vardır. Çünkü (metinde) “hiçbir şeye dokunmadık” demiyor, “hiçbir şeye dokunmadım diyor” Allah Resulünün kadınlara verdiği selam ve biatide böyle idi. Erkekleri ile musafaha edip kadınları ile etmezdi.
19
وَفِي لِينِ كَفِّهِ مَا يَدُلُّ عَلَى أَنَّهُ لَا يَنْبَغِي أَنْ يَتَعَمَّدَ الْمُصَلِّي إِلَى شِدَّةِ الِاعْتِمَادِ عَلَى الْيَدَيْنِ فِي السُّجُودِ كَمَا اخْتَارَ ذَلِكَ بَعْضُهُمْ؛ لِمَا وَجَدَهُ فِي صِفَةِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ كَانَ شَثْنَ الْكَفَّيْنِ وَالْقَدَمَيْنِ، فَقَالَ: يَنْبَغِي أَنْ يُتَعَمَّدَ إِلَى شِدَّةِ الِاعْتِمَادِ عَلَى الْيَدَيْنِ فِي السُّجُودِ لِيُؤَثِّرَ عَلَى يَدَيْهِ دُونَ جَبْهَتِهِ
Eli yumuşaktı sözünün, namaz kılan kimsenin secde ettiği vakit, elleri üzerine çokça yüklenmemesi gerektiğinin delili vardır. Bazılarının bu şekilde seçtiği gibi: Allah Resulünün sıfatlarından biri de, ellerinin ve ayaklarının sert olduğudur. [13] Bundan dolayıdır ki, kişinin secde ettiği vakit, yüzünün dışında ellerinin tesir etmesi için, üzerine şiddetlice dayanması gerekir.
20
وَفِيهِ مَا يَدُلُّ عَلَى الِاخْتِيَارِ لِلزَّائِرِ إِذَا دَخَلَ عَلَى الْمَزُورِ أَنْ يُصَلِّيَ فِي بَيْتِهِ كَمَا صَلَّى النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
Ziyaret eden kimsenin ziyaret etmiş olduğu kimsenin evine girdiği zaman, namaz kılmayı istemesinin delili vardır.
21
وَفِيهِ مَا يَدُلُّ عَلَى مَا قَالَهُ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ أَنَّ الِاخْتِيَارَ فِي السُّنَّةِ الصَّلَاةُ عَلَى الْبِسَاطِ، وَالْجَرِيدِ وَالْحَصِيرِ، وَقَدْ قِيلَ فِي بَعْضِ الْأَخْبَارِ: إِنَّهُ كَانَ حَصِيرًا بَالِيًا، وَذَلِكَ أَنَّ بَعْضَ النَّاسِ كَانَ يَكْرَهُ الصَّلَاةَ عَلَى الْحَصِيرِ، وَيَنْزِعُ بِقَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى {وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ حَصِيرًا}]
Yine bu bazı ilim ehlinin hasır, cerid ve geniş yaygı üzerinde namaz kılma konusunda seçtiklerine delalet eder. Nitekim bazı haberlerde şöyle söylenmiştir: muhakkak ki o hasır, eski ve yırtık bir hasırdı (döşekti). Bunun için bazı insanlar Allah’ın şu kavli ile çelişmesinden dolayı hasır üzerinde namaz kılmayı kerih görürler: “Biz cehennemi kâfirler için bir hasır (döşek) kıldık.” (İsra: 8)
22
وَفِي نَضْحِهِمْ ذَلِكَ لَهُ وَصَلَاتِهِ عَلَيْهِ مَعَ عِلْمِهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّ فِي الْبَيْتِ صَبِيًّا صَغِيرًا دَلِيلٌ عَلَى أَنَّ السُّنَّةَ تَرْكُ التَّقَزُّزِ
Allah Resulüne (hasır) sermeleri ve onun üzerinde namaz kılması, evde küçük bir çocuğun olduğunu bilmesi ile beraber tiksinmeyi terk etmenin sünnet oluşu vardır.
23
وَدَلِيلٌ عَلَى أَنَّ الْأَشْيَاءَ عَلَى الطَّهَارَةِ حَتَّى يُعْلَمَ يَقِينُ النَّجَاسَةِ
Yine burada, necaseti yakinen bilininceye kadar eşyanın temiz olduğunun delili vardır.
24
وَفِي نَضْحِهِمُ الْبِسَاطَ لِصَلَاةِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ دَلِيلٌ عَلَى أَنَّ الِاخْتِيَارَ لِلْمُصَلِّي أَنْ يَقُومَ فِي صَلَاتِهِ عَلَى أَرْوَحِ الْحَالِ وَأَمْكَنِهَا، لَا عَلَى أَجْهَدِهَا وَأَشَدِّهَا؛ لِئَلَّا يَشْغَلَهُ الْجَهْدُ عَمَّا عَلَيْهِ مِنْ أَدَبِ الصَّلَاةِ وَخُشُوعِهَا كَمَا أُمِرَ الْجَائِعُ أَنْ يَبْدَأَ بِالطَّعَامِ قَبْلَ الصَّلَاةِ خِلَافَ مَا زَعَمَ بَعْضُ الْمُجْتَهِدِينَ إِذْ زَعَمَ أَنَّ الِاخْتِيَارَ لَهُ أَنْ يَقُومَ عَلَى أَجْهَدِ الْحَالِ، كَمَا سُمِعَ
فِي بَعْضِ الْأَخْبَارِ أَنَّهُمْ لَبِسُوا الْمُسُحَ إِذَا قَامُوا مِنَ اللَّيْلِ وَقَيَّدُوا أَقْدَامَهُمْ
Onların peygamber (s.a.v)’e bir yaygı sermelerinde, namaz kılan kimse için namazın huşusundan ve edebinden fire vermemesi için namazını en uygunsuz ve en rahatsız yerde değil, en rahat ve en uygun yerde kılmasını tercih etmesinin sünnet oluşu vardır. Bu bazı müctehidlerin iddia ettiklerinin tam tersine, aç olan kimseye yemeği namazdan önce yemesi emredildiği gibidir. O zaman onların iddia etmiş oldukları şey namazı en zor anda kılmayı tercih etmektir. Bazı haberlerde de işitildiği gibi: gece namaz için kalktıkları zaman rahip elbisesini giydiler ve kendilerini hareketsiz bir şekilde ibadete kitlediler.
25
وَفِي صَلَاتِهِ فِي بَيْتِهِمْ؛ لِيَأْخُذُوا عِلْمَهَا دَلِيلٌ عَلَى جَوَازِ حَمْلِ الْعَالِمِ عِلْمَهُ إِلَى أَهْلِهِ إِذَا لَمْ يَكُنْ فِيهِ عَلَى الْعِلْمِ مَذَلَّةٌ، وَأَنَّ مَا رُوِيَ فِي أَنَّ الْعِلْمَ يُؤْتَى وَلَا يَأْتِي إِذَا كَانَتْ فِيهِ لِلْعِلْمِ مَذَلَّةٌ أَوْ كَانَ مِنَ الْمُتَعَلِّمِ عَلَى الْعَالِمِ تَطَاوُلٌ
Yine Peygamberin aralarında namaz kılmasında, âlimin ilmini, o ilmi edinmede bir sıkıntı olmadığı müddetçe ehline taşımasının ve o ilmi edinmelerinin delili vardır. Şöyle rivayet edilmiştir: “ilim gelmez, ilme gidilir.” Lakin bu, ilim öğrenmeye bir zorluk veya öğrenen kimsede âlime karşı bir çekişme (haddi aşma) bulunmaması takdirinde olur.
26
وَفِيهِ دَلَالَةُ اخْتِصَاصٍ لِآلِ أَبِي طَلْحَةَ إِذْ صَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي بَيْتِهِمْ،
Allah Resulünün Ebu Talha’nın ailesine sürekli olarak gidip geldiğinin delili vardır.
27
وَأَخْذُهُمْ قِبْلَةَ بَيْتِهِمْ بِالنَّصِّ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ دُونَ الدَّلَائِلِ وَالْعَلَامَاتِ
Evde ki kıbleyi alametlerden ve ona işaret eden şeylerden değil de, bizzat Allah Resulünün nassı ile edinmeleri vardır.
28
وَفِي قَوْلِهِ: وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا جَاءَ مَازَحَهُ، مَا يَدُلُّ عَلَى أَنَّهُ كَانَ يُمَازِحُهُ كَثِيرًا، وَإِذَا كَانَ كَذَلِكَ كَانَ فِي ذَلِكَ شَيْئَانِ
“Peygamber (s.a.v) oraya geldiğinde (Ebu Umeyr) ile şakalaşırdı” sözünde, onunla sürekli olarak şakalaştığının delili vardır. Eğer bu durum böyle ise, bunda iki şey vardır:
29
أَحَدُهُمَا أَنَّ مُمَازَحَةَ الصِّبْيَانِ مُبَاحٌ
Bunlardan birincisi: Çocuk ile şakalaşmak mubahtır.
30
وَالثَّانِي أَنَّهَا إِبَاحَةُ سُنَّةٍ، لَا إِبَاحَةَ رُخْصَةٍ؛ لِأَنَّهَا لَوْ كَانَتْ إِبَاحَةَ رُخْصَةٍ لَأَشْبَهَ أَنْ لَا يُكْثِرَهَا، كَمَا قَالَ فِي مَسْحِ الْحَصَى لِلْمُصَلِّي: «فَإِنْ كُنْتَ لَا بُدَّ فَاعِلًا فَمَرَّةً» ؛ لِأَنَّهَا كَانَتْ رُخْصَةً لَا سُنَّةً.
İkincisi ise: bu sünnet ibahesidir, ruhsat ibahesi değildir. Eğer ruhsat ibahesi olsaydı, bunu çokça yapmazdı. Bu aynı küçük taş ile mesh eden kimseye emrettiği gibidir: “Eğer bunu yapman gerekiyorsa, en azından bir kere yap”[14] çünkü bu ruhsat idi sünnet değildi.
31
وَفِيهِ إِذْ مَازَحَهُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَا يَدُلُّ عَلَى تَرْكِ التَّكَبُّرِ وَالتَّرَفُّعِ
Peygamber (s.a.v) onunla şakalaşmasında, kibrin ve büyüklenmenin terk edilmesinin delili vardır
32
وَمَا يَدُلُّ عَلَى حُسْنِ الْخُلُقِ
Güzel ahlak’ın delili vardır
33
وَفِيهِ دَلِيلٌ عَلَى أَنَّهُ يَجُوزُ أَنْ يَخْتَلِفَ حَالُ الْمُؤْمِنِ فِي الْمَنْزِلِ مِنْ حَالِهِ إِذَا بَرَزَ، فَيَكُونُ فِي الْمَنْزِلِ أَكْثَرَ مِزَاحًا، وَإِذَا خَرَجَ أَكْثَرَ سَكِينَةً وَوَقَارًا إِلَّا مِنْ طَرِيقِ الرِّيَاءِ، كَمَا رُوِيَ فِي بَعْضِ الْأَخْبَارِ: كَانَ زَيْدُ بْنُ ثَابِتٍ مِنْ أَفْكَهِ النَّاسِ إِذَا خَلَا بِأَهْلِهِ، وَأَزْمَتِهِمْ عِنْدَ النَّاسِ
Burada insanın evindeki hali ile dışarı çıktığında ki halin değişebileceğinin caiz olmasının delili vardır. Evde iken daha şakacı, dışarı çıkınca da riya olmaması halince daha sekinet ve vakar üzere olur. Bazı haberler de rivayet edildiği gibi: Zeyd b. Sabit ehli ile yalnız kalınca insanların en şakacısı, insanların yanında ise onların en ağır başlısı idi.[15]
34
وَإِذَا كَانَ ذَلِكَ كَمَا وَصَفْنَا فَفِيهِ دَلِيلٌ عَلَى أَنَّ مَا رُوِيَ فِي صِفَةِ الْمُنَافِقِ أَنَّهُ يُخَالِفُ سِرُّهُ عَلَانِيَتَهُ لَيْسَ عَلَى الْعُمُومِ، وَإِنَّمَا هُوَ عَلَى مَعْنَى الرِّيَاءِ وَالنِّفَاقِ، كَمَا قَالَ جَلَّ ثَنَاؤُهُ: {وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا قَالُوا آمَنَّا، وَإِذَا خَلَوْا إِلَى شَيَاطِينِهِمْ قَالُوا إِنَّا مَعَكُمْ، إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِءُونَ}
Eğer bu bizim vasıflandırdığımız gibiyse bunda, münafığın içindekinin dışındakine ters düşmesinin delili vardır. Bu ise umum değil ancak nifak ve riya iledir. Allah (c.c)’da dediği gibi: “Onlar iman edenlerle karşılaştıkları zaman iman ettik derler. Şeytanlarının yanına döndükleri zaman ise biz sizinle beraberiz, bizler onlarla ancak dalga geçiyoruz derler.” [16] (Bakara: 14)
35
وَفِي قَوْلِهِ: فَرَآهُ حَزِينًا، مَا يَدُلُّ عَلَى إِثْبَاتِ التَّفَرُّسِ فِي الْوُجُوهِ، وَقَدِ احْتَجَّ بِهَذَا الْمَعْنَى بَعْضُ أَهْلِ الْفِرَاسَةِ بِمَا يَطُولُ ذِكْرُهُ، وَأَكْرَهُ الْإِكْثَارَ إِذِ الْغَرَضُ غَيْرُهُمَا
“Onu üzgün olarak gördü” sözünde yüze uzunca bakarak incelemenin delili vardır. Bununla bazı feraset ehli delil getirmiştir. Bunun zikri ise uzundur. Lakin yüze uzun bir şekilde bakıp incelemenin dışında bir hedef var ise, bunu kerih görmüşlerdir.[17]
36
وَفِيهِ دَلِيلٌ عَلَى الِاسْتِدْلَالِ بِالْعَبْرَةِ لِأَهْلِهَا، إِذِ اسْتَدَلَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالْحُزْنِ الظَّاهِرِ فِي وَجْهِهِ عَلَى الْحُزْنِ الْكَامِنِ فِي قَلْبِهِ، حَتَّى حَدَاهُ عَلَى سُؤَالِ حَالِهِ
Yine burada kişinin ağlamasında delil vardır[18]. Çünkü Allah Resulü (s.a.v) onun yüzünde ki açık hüznü görerek, kalbinde ki gizli hüznü anlamıştır. Öyle ki, kendisini halini sormaya teşvik etmiştir.
37
وَفِي قَوْلِهِ: «مَا بَالُ أَبِي عُمَيْرٍ؟» دَلِيلٌ عَلَى أَنَّ مِنَ السُّنَّةِ إِذَا رَأَيْتَ أَخَاكَ أَنْ تَسْأَلَ عَنْ حَالِهِ
“Ebu Umeyr’e ne oldu” sözünde ise, kardeşini gördüğün zaman onun halinden sormanın sünnet oluşuna delil vardır.
38
وَفِيهِ دَلِيلٌ – كَمَا قَالَ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ – عَلَى حُسْنِ الْأَدَبِ بِالسُّنَّةِ فِي تَفْرِيقِ اللَّفْظِ بَيْنَ سُؤَالَيْنِ، فَإِذَا سَأَلْتَ أَخَاكَ عَنْ حَالِهِ قُلْتَ: مَا لَكَ؟ كَمَا قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي حَدِيثِ أَبِي قَتَادَةَ: «مَا لَكَ يَا أَبَا قَتَادَةَ؟» ، وَإِذَا سَأَلْتَ غَيْرَهُ عَنْ حَالِهِ قُلْتَ: «مَا بَالُ أَبِي فُلَانٍ؟» كَمَا قَالَ :النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي هَذَا الْحَدِيثِ: «مَا بَالُ أَبِي عُمَيْرٍ؟»
Bazı ilim ehlinin de dediği gibi burada, iki soru arasında lafızları ayırmanın sünnette güzel edepten olduğuna dair delil vardır. Öyle ki: arkadaşına halini sorduğun zaman şöyle dersin: “senin neyin var?” aynı Allah Resulü (s.a.v)’nün hadiste Ebu Katade’ye “Ey Ebu Katade! Senin neyin var?” dediği gibi[19]. başkasına sorduğun zaman ise şöyle dersin: “Ebu Fulan’a ne oldu” aynı Allah Resulü (s.a.v)’nün hadiste Ebu Umeyr’e “Ebu Umeyr’e ne oldu” dediği gibidir.
39
وَفِي سُؤَالِهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ سَأَلَ عَنْ حَالِ أَبِي عُمَيْرٍ دَلِيلٌ عَلَى إِثْبَاتِ خَبَرِ الْوَاحِدِ،
Allah Resulü (s.a.v)’nün, Ebu Umeyr’in halinden soran kimseye sorusunda ise, Ehad Haberin ispatına delil vardır.
40
وَفِيهِ دَلِيلٌ عَلَى أَنَّهُ يَجُوزُ أَنْ يُكَنَّى مَنْ لَمْ يُولَدْ لَهُ، وَقَدْ كَانَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ يَكْرَهُ ذَلِكَ حَتَّى أُخْبِرَ بِهِ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
Yine bu hadiste, çocuğu doğmamış kişinin künyeleneceğine delil vardır. Umer b. Hattab bunu, ta ki kendisine bu konu ile ilgili Allah Resulü (s.a.v)’den haber ulaşıncaya kadar kerih görüyordu.[20]
41
وَفِي قَوْلِهِ: مَاتَ نُغَيْرُهُ الَّذِي كَانَ يَلْعَبُ بِهِ، تَرْكُهُ النَّكِيرَ بَعْدَ مَا سَمِعَ ذَلِكَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ دَلِيلٌ عَلَى الرُّخْصَةِ فِي اللَّعِبِ لِلصِّبْيَانِ
“kendisi ile oynadığı Nuğayr kuşu öldü” sözünde ise, Allah Resulü (s.a.v)’nün işitmesinden sonra bunu kötü olarak görmediğinin ve çocukların oynamasında ruhsat olduğunun delili vardır.
42
وَفِيهِ دَلِيلٌ عَلَى الرُّخْصَةِ لِلْوَالِدَيْنِ فِي تَخْلِيَةِ الصَّبِيِّ وَمَا يَرُومَ مِنَ اللَّعِبِ إِذَا لَمْ يَكُنْ مِنْ دَوَاعِي الْفُجُورِ، وَقَدْ كَانَ بَعْضُ الصَّالِحِينَ يَكْرَهُ لِوَالِدَيْهِ أَنْ يُخَلِّيَاهُ
Burada da, anne ve babanın çocuklarını eğer kötü işlerden değilse, oyun oynamak için serbest bırakmalarına delil vardır. Bazı salih insanlar anne ve babanın çocuklarını bu sebeple serbest bırakmalarını kerih görmüşlerdir.
43
وَفِيهِ دَلِيلٌ عَلَى أَنَّ إِنْفَاقَ الْمَالِ فِي مَلَاعِبِ الصِّبْيَانِ لَيْسَ مِنْ أَكْلِ الْمَالِ بِالْبَاطِلِ إِذَا لَمْ يَكُنْ مِنَ الْمَلَاهِي الْمَنْهِيَّةِ
Burada, çocukların oyması için infak edilen malın, eğer kendisinden nehyedilen oyunlardan değilse, batıl yere yenilen mal olmadığına dair delil vardır.
44
وَفِيهِ دَلِيلٌ عَلَى إِمْسَاكِ الطَّيْرِ فِي الْقَفَصِ
Kuşun kafeste tutulabileceğine dair delil vardır.
45
وَقَصِّ جَنَاحِ الطَّيْرِ؛ لِمَنْعِهِ مِنَ الطَّيَرَانِ وَذَلِكَ أَنَّهُ لَا يَخْلُو مِنْ أَنْ يَكُونَ النُّغَيْرَةُ الَّتِي كَانَ يَلْعَبُ بِهَا فِي قَفَصٍ أَوْ نَحْوِهِ مِنْ شَدِّ رِجْلٍ أَوْ غَيْرِهِ، أَوْ أَنْ تَكُونَ مَقْصُوصَةَ الْجَنَاحِ، فَأَيُّهُمَا كَانَ الْمَنْصُوصُ فَالْبَاقِي قِيَاسٌ عَلَيْهِ؛ لِأَنَّهُ فِي مَعْنَاهُ، وَقَدْ كَانَ بَعْضُ الصَّحَابَةِ يَكْرَهُ قَصَّ جَنَاحِ الطَّائِرِ وَحَبْسَهُ فِي الْقَفَصِ
Kuşların uçmaması için kanatlarının çekilmesi ise, burada Umeyr’in kendisi ile oyun oynadığı Nuğeyr kuşunun ayağında ki bir aksaklık yahut başka bir sebep yahut kanatlarının eksik olmasından dolayı kafeste olmasıdır. O ikisinden hangisi nasda varit ise, diğerleri onun üzerine kıyastır. Çünkü aynı manaya gelirler. Bazı sahabiler kuşun kanatlarının çekilip kafese konulmasını kerih görmüşlerdir.[21]
46
وَفِيهِ دَلِيلٌ عَلَى أَنَّ رَجُلًا لَوِ اصْطَادَ صَيْدًا خَارِجَ الْحَرَمِ، ثُمَّ أُدْخِلَ الْحَرَمَ لَمْ يَكُنْ عَلَيْهِ إِرْسَالُهُ، وَذَلِكَ لِأَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَرَّمَ الِاصْطِيَادَ بَيْنَ لَابَتَيِ الْمَدِينَةِ، وَأَجَازَ لِأَبِي عُمَيْرٍ إِمْسَاكَهُ، فِيهَا وَكَانَ ابْنُ الزُّبَيْرِ يُفْتِي بِإِمْسَاكِ ذَلِكَ وَمِنْ حَجَّتِهِ فِيهِ أَنَّ مَنِ اصْطَادَ صَيْدًا ثُمَّ أَحْرَمَ وَهُوَ فِي يَدِهِ فَعَلَيْهِ إِرْسَالُهُ، فَكَذَلِكَ إِذَا اصْطَادَ فِي الْحِلِّ، ثُمَّ أَدْخَلَهُ الْحَرَمَ، وَفَرَّقَ الشَّافِعِيُّ بَيْنَ الْمَسْأَلَتَيْنِ كَمَا وَصَفْنَا، فَقَالَ: مَنِ اصْطَادَ، ثُمَّ أَحْرَمَ وَالصَّيْدُ فِي مِلْكِهِ فَعَلَيْهِ إِرْسَالُهُ ، وَمَنِ اصْطَادَهُ ثُمَّ أَدْخَلَهُ الْحَرَمَ، فَلَا إِرْسَالَ عَلَيْهِ
Yine burada, eğer bir kimse haram dışında avlanıp, sonrasında onu harama getirse, onu geri göndermeyeceğine dair delil vardır. [22] Zira bu Allah Resulü (s.a.v)’nün Medine’nin iki arazisi arasında avlanmayı haram kılmasından dolayıdır. Ebu Umeyr’e ise onu tutması için izin vermiştir. İbn Zubeyr de kuşların bu şekilde tutulması için fetva verirdi. Getirdiği delillerden biri de: bir kimse avlanıp sonrasında ihrama girer ve avladığı hala elinde ise onu göndermesi gerekir. Aynı şekilde ihramlı değil iken avlanıp sonra ihrama giren kimse içinde aynıdır. Zikrettiğimiz gibi Şafii iki mesele arasını ayırmıştır ve şöyle demiştir: kim avlanır da sonra ihrama girerse, avı onun elindedir ve göndermesi gerekir. Ancak kim onu avlar sonra ihrama avladığını girdirirse, göndermesine gerek yoktur.
47
وَفِي قَوْلِهِ: «مَا فَعَلَ النُّغَيْرُ؟» دَلِيلٌ عَلَى جَوَازِ تَصْغِيرِ الْأَسْمَاءِ كَمَا صَغَّرَ النُّغَيْرَةَ، وَكَذَلِكَ الْمَعْنَى فِي قَوْلِهِ كَانَ ابْنٌ لِأَبِي طَلْحَةَ يُكَنَّى أَبَا عُمَيْرٍ
Allah Resulü (s.a.v)’nün “Nuğayr ne yaptı” sözünde ise Nuğayr ismini tasğir ettiği gibi isimlerin tasğir eilmesinin cevazı vardır. Aynı şekilde “Ebu talha’nın oğlu Ebu Umeyr diye künyelenirdi” manası da bu şekildedir.
48
وَكَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا مَازَحَهُ بِذَلِكَ يَبْكِي أَبُو عُمَيْرٍ، فَفِي ذَلِكَ دَلِيلٌ أَنَّ قَوْلَ النَّبِيِّ فِي حَدِيثٍ آخَرَ: إِذَا بَكَى الْيَتِيمُ اهْتَزَّ الْعَرْشُ لَيْسَ عَلَى الْعُمُومِ فِي جَمِيعِ بُكَائِهِ، وَذَلِكَ أَنَّ بُكَاءَ الصَّبِيِّ عَلَى ضَرْبَيْنِ: أَحَدُهُمَا بُكَاءُ الدَّلَالِ عِنْدَ الْمِزَاحِ وَالْمُلَاطَفَةِ، وَالْآخَرُ بُكَاءُ الْحُزْنِ أَوِ الْخَوْفِ عِنْدَ الظُّلْمِ أَوِ الْمَنْعِ عَمَّا بِهِ إِلَيْهِ الْحَاجَةُ، فَإِذَا مَازَحْتَ يَتِيمًا أَوْ لَاطَفْتَهُ فَبَكَى فَلَيْسَ فِي ذَلِكَ إِنْ شَاءَ اللَّهُ تَعَالَى اهْتِزَازُ عَرْشِ الرَّحْمَنِ
Allah Resulü (s.a.v) onun ile bu şekilde şakalaştığı zaman Ebu Umeyr ağlardı. Burada ise Allah Resulü (s.a.v)’nün diğer bir hadisinde geçen : “yetim ağladığı vakit arş titrer” [23] sözünde, bu yetimin her ağlamsına umumen gelmemiştir. Bunun için yetimin ağlaması iki kısımdır. Birincisi: latife ve şaka esnasında eğlenceden ağlaması, diğeri ise: hacet olduğu vakit zulümden ya da o ihtiyaçtan men edilmesinden, korku ve üzüntüden dolayı ağlaması. Bir yetim ile şakalaştığın ve latife yaptığın vakit onun ağlamasında, inşallah Rahman’ın arşının titremesi yoktur.
49
وَقَدْ زَعَمَ بَعْضُ النَّاسِ أَنَّ الْحَكِيمَ لَا يُوَاجِهُ بِالْخِطَابِ غَيْرَ الْعَاقِلِ، وَقَالَ بَعْضُ أَصْحَابِنَا: لَيْسَ كَذَلِكَ، بَلْ صِفَةُ الْحَكِيمِ فِي خِطَابِهِ أَنْ لَا يَضَعَ الْخِطَابَ فِي غَيْرِ مَوْضِعِهِ، وَكَانَ فِي هَذَا الْحَدِيثِ كَذَلِكَ دَلِيلٌ، أَلَا تَرَى أَنَّهُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَاجَهَ الصَّغِيرَ بِالْخِطَابِ عِنْدَ الْمِزَاحِ فَقَالَ: «يَا أَبَا عُمَيْرٍ، مَا فَعَلَ النُّغَيْرُ؟» وَلَمْ يُوَاجِهْهُ بِالسُّؤَالِ عِنْدَ الْعِلْمِ وَالْإِثْبَاتِ، بَلْ خَاطَبَ غَيْرَهُ، فَقَالَ: «مَا بَالُ أَبِي عُمَيْرٍ؟»
Bazı insanların Hakim olanın akılsızlara hitap etmeyeceğini iddia etmişlerdir. Bazı ashabımız ise şöyle demiştir: bu böyle değildir. bilakis Hakim olanın sıfatı, hitabı gerektiği yere koymasıdır.[24] Bu hadiste de buna delil vardır. Görüldüğü gibi Allah resulü (s.a.v) şakalaşma esnasında çocuğa hitap ederek “Ey Umeyr Nuğayr kuşu ne yaptı” diye sormuştur. İlim ve ispat esnasında sormamıştır. Aksine onun dışındakilere de “Ebu Umeyr’e ne oldu” diye sormuştur.
50
وَفِيهِ دَلِيلٌ عَلَى أَنَّ لِلْعَاقِلِ أَنْ يُعَاشِرَ النَّاسَ عَلَى قَدْرِ عُقُولِهِمْ، وَلَا يَحْمِلَ النَّاسَ كُلَّهُمْ عَلَى عَقْلِهِ
Yine, akıllı kimsenin insanlar ile akılları mikdarınca birlikte olmasının ve kimseyi kendi aklına sihip görmemesinin delili vardır.
51
وَفِي نَوْمِهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عِنْدَهُمْ دَلِيلٌ عَلَى أَنَّ عِمَادَ الْقَسَمِ بِاللَّيْلِ وَأَنْ لَا حَرَجَ عَلَى الرَّجُلِ فِي أَنْ يَقِيلُ بِالنَّهَارِ عِنْدَ امْرَأَةٍ فِي غَيْرِ يَوْمِهَا
Hz. Peygamber’in onların evinde uyumasında şuna delil vardır: Uykunun büyük kısmı gece olur. Kişinin bir kadının yanında kaylule yapmasında sakınca yoktur.
52
وَفِيهِ دَلِيلٌ عَلَى سُنَّةِ الْقَيْلُولَةِ
Kaylulenin sünnet olduğuna delil vardır.[25]
53
وَفِيهِ دَلِيلٌ عَلَى خِلَافِ مَا زَعَمَ بَعْضُهُمْ فِي أَدَبِ الْحُكَّامِ أَنَّ نَوْمَ الْحُكَّامِ وَالْأُمَرَاءِ فِي مَنْزِلِ الرَّعِيَّةِ وَنَحْوَ ذَلِكَ مِنَ الْأَفْعَالِ دَنَاءَةٌ تُسْقِطُ مُرُوءَةَ الْحَاكِمِ
Bazıları, yöneticilerin gözetmeleri gereken âdâb bağlamında, yöneticilerin tebaanın evinde uyuması ve benzeri davranışlarının yöneticinin murûetine halel getirdiğini iddia etmişlerdir. Bu hadiste bu iddianın aksine delil vardır.
54
وَفِي نَوْمِهِ عَلَى فِرَاشِهَا دَلِيلٌ عَلَى خِلَافِ قَوْلِ مَنْ كَرِهَ أَنْ يَجْلِسَ الرَّجُلُ فِي مَجْلِسِ امْرَأَةٍ لَيْسَتْ لَهُ بِمَحْرَمٍ، أَوْ يَلْبَسَ ثَوْبَهَا وَإِنْ كَانَ عَلَى تَقْطِيعِ الرِّجَالِ
Hz. Peygamber’in Ümmü Süleym’in döşeğinde uyuması, bir erkeğin mahremi olmayan bir kadının meclisinde oturmasını veya onun elbisesini ki eğer erkeğe göre kesilmiş ise, giymesini kerih gören kişilerin sözünün aksine bir delil vardır.
55
وَفِيهِ أَنَّهُ يَجُوزُ أَنْ يَدْخُلَ الْمَرْءُ عَلَى امْرَأَةٍ فِي مَنْزِلِهَا وَزَوْجُهَا غَائِبٌ، وَإِنْ لَمْ تَكُنْ ذَاتَ مَحْرَمٍ لَهُ
Bir erkeğin, evinde kocası olmayan ve kendisinin mahremi olmayan bir kadının evine girmesi caizdir.[26]
56
وَفِي نَضْحِ الْبِسَاطِ لَهُ وَنَوْمِهِ عَلَى فِرَاشِهَا دَلِيلٌ عَلَى إِكْرَامِ الزَّائِرِ
Allah Resulü (s.a.v) için yaygının ıslatılmasında ve onun Ümmü Süleym’in döşeğinde uyumasında ziyaretçiye ikramda bulunmaya delil vardır.
57
وَفِيهِ أَنَّ التَّنَعُّمَ الْخَفِيفَ غَيْرُ مُخَالِفٍ لِلسُّنَّةِ، وَأَنَّ قَوْلَهُ: «كَيْفَ أَنْعَمُ وَصَاحِبُ الصُّورِ قَدِ الْتَقَمَ الصُّورَ» لَيْسَ عَلَى الْعُمُومِ إِلَّا فِيمَا عَدَا التَّنَعُّمَ الْقَلِيلَ
Nimetlerden aşırıya kaçmadan (ölçülü biçimde) faydalanmak sünnete muhalif değildir. Hz. Peygamber’in, “Sûr’un sahibi suru ağzına dayamışken ben nasıl nimetlerden faydalanabilirim.”[27] sözü umum ifade etmeyip aşırı nimetler hakkındadır.
58
وَفِيهِ دَلِيلٌ عَلَى أَنَّهُ لَيْسَ بِفَرْضٍ عَلَى الْمَزُورِ أَنْ يُشَيِّعَ الزَّائِرَ إِلَى بَابِ الدَّارِ، كَمَا أَمَرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِتَشْيِيعِ الضَّيْفِ إِلَى بَابِ الدَّارِ، إِذْ لَمْ يُذْكَرْ فِي هَذَا الْحَدِيثِ تَشْيِيعُهُمْ لَهُ إِلَى الْبَابِ
Ev sahibinin misafiri evin kapısına kadar uğurlaması farz değildir. Allah Resulü (s.a.v) misafiri kapıya kadar uğurlamayı emretmiştir. [28] Ancak bu hadiste ev halkının Allah Resulü (s.a.v)’nü kapıya kadar uğurladıkları zikredilmemiştir.
59
وَقَدِ اخْتَلَفَ أَهْلُ الْعِلْمِ فِي تَفْسِيرِ مَا ذُكِرَ مِنْ صِفَةِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي حَدِيثِ هِنْدَ بْنِ أَبِي هَالَةَ: كَانُوا إِذَا دَخَلُوا عَلَيْهِ لَا يَفْتَرِقُونَ إِلَّا عَنْ ذُوَاقٍ، قَالَ بَعْضُهُمْ أَرَادَ بِهِ الطَّعَامَ، وَقَالَ بَعْضُهُمْ: أَرَادَ بِهِ ذُوَاقَ الْعِلْمِ، فَفِي تَفْسِيرِ هَذَا الْحَدِيثِ الدَّلِيلُ عَلَى تَأْوِيلِ مَنْ تَأَوَّلَهُ عَلَى ذُوَاقِ الْعِلْمِ إِذْ قَدْ أَذَاقَهُمُ الْعِلْمَ، وَلَمْ يُذْكَرْ فِيهِ ذُوَاقُ الطَّعَامِ
İlim ehli, Allah Resulü (s.a.v)’nün sıfatlarına dair Hind b. Ebû Hâle’nin hadisinde zikredilen “Allah Resulü (s.a.v)’nün yanına girenler bir şey tatmadan ayrılmazlardı” [29] ifadesi hakkında ihtilaf etmişlerdir. Kimileri bununla yemeğin kastedildiğini, kimileri de ilmin tadının kastedildiğini söylemiştir. Bu hadisin tefsirinde, bu ifadeyi “ilmin tadı” şeklinde tefsir edenlerin lehine delil vardır. Çünkü bu hadiste Allah Resulü (s.a.v) onlara ilim tattırmıştır. Hadiste yemeğin tadından söz edilmemektedir.
60
وَكَانَ مِنْ صِفَتِهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ كَانَ يُوَاسِي بَيْنَ جُلَسَائِهِ حَتَّى يَأْخُذَ مِنْهُ كُلٌّ بِحَظٍّ، وَكَذَلِكَ فَعَلَ رَسُولُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ اللَّهِ فِي دُخُولِهِ عَلَى أُمِّ سُلَيْمٍ صَافَحَ أَنَسًا، وَمَازَحَ أَبَا عُمَيْرٍ الصَّغِيرَ، وَنَامَ عَلَى فِرَاشِ أُمِّ سُلَيْمٍ حَتَّى نَالَ الْجَمِيعُ مِنْ بَرَكَتِهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
Allah Resulü (s.a.v)’nün sıfatlarından biri de, herkesin kendisinden faydalanması için paylaşımcı davranmasıdır. [30] Ümmü Süleym’in evine girdiğinde de bةyle yapmış, Enes ile musafaha etmiş, Ebu Umeyr ile şakalaşmış, Ümmü Süleym’in döşeğinde yatmış, böylece herkes onun bereketine nail olmuştur.
61
وَإِذْ كَانَ طَلَبُ الْعِلْمِ فَرِيضَةً عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ فَأَقَلُّ مَا فِي تَحَفُّظِ طُرُقِهِ أَنْ يَكُونَ نَافِلَةً، وَفِيهِ أَنَّ قَوْمًا أَنْكَرُوا خَبَرَ الْوَاحِدِ، ثُمَّ افْتَرَقُوا فِيهِ وَاخْتَلَفُوا، فَقَالَ بَعْضُهُمْ بِجَوَازِ خَبَرِ الِاثْنَيْنِ قِيَاسًا عَلَى الشَّاهِدَيْنَ، وَقَالَ بَعْضُهُمْ بِجَوَازِ خَبَرِ الثَّلَاثَةِ، وَنَزَعَ بِقَوْلِ اللَّهِ جَلَّ ذِكْرُهُ: {فَلَوْلَا نَفَرَ مِنْ كُلِّ فِرْقَةٍ مِنْهُمْ طَائِفَةٌ لِيَتَفَقَّهُوا فِي الدِّينِ} الْآيَةَ، وَقَالَ بَعْضُهُمْ بِجَوَازِ خَبَرِ الْأَرْبَعَةِ قِيَاسًا عَلَى أَعْلَى الشَّهَادَاتِ وَأَكْبَرِهَا، وَقَالَ بَعْضُهُمْ بِالشَّائِعِ وَالْمُسْتَفِيضِ، فَكَانَ فِي تَحَفُّظِ طُرُقِ الْأَخْبَارِ مَا يَخْرُجُ بِهِ الْخَبَرُ عَنْ حَدِّ الْوَاحِدِ إِلَى حَدِّ الِاثْنَيْنِ، وَخَبَرُ الثَّلَاثَةِ وَالْأَرْبَعَةِ، وَلَعَلَّهُ يَدْخُلُ فِي خَبَرِ الشَّائِعِ الْمُسْتَفِيضِ،
İlim talebi her Müslümana farz olmasından dolayı, bunun yollarını korumanın en ednası nafile olmasıdır. Bu konu hakkında bir kavim Ehad haberi inkar etmişlerdir. Daha sonrasında ayrılığa düşüp ihtilaf etmişlerdir. Bazıları şahitlere kıyasen iki haberin cevazını, bazıları da üç kişinin getirdiği haberin cevazını zikredip Allah’ın “Onların her kesiminden bir grup dinde yeterli bilgi sahibi olmak için” (Tevbe 122) ayetnine ters düşmüşlerdir. Bazıları da şahitlerin en üstünü ve büyüğüne kıyas ile dört kişinin getirdiği haberin cevazını zikretmişlerdir. Bazıları ise yaygın ve ayrıntılı olanının kabulünü zikretmişlerdir. Haber yolların korunması, bir haberden başlayıp ikiye, üçten başlayıp dörde gitmesidir. Bu muhtemelen yaygın ve ayrıntılı olan habere de dahil olur.
62
وَفِيهِ أَنَّ الْخَبَرَ إِذَا كَانَتْ لَهُ طُرُقٌ وَطَعَنَ الطَّاعِنُ عَلَى بَعْضِهَا احْتَجَّ الرَّاوِي بِطَرِيقٍ آخَرَ وَلَمْ يَلْزَمْهُ انْقِطَاعُ مَا وَجَدَ إِلَى طَرِيقٍ آخَرَ سَبِيلًا
Eğer haberin tarikleri var ise, bazılarına da taan edici kimse taan etmişse, Başka bir tarike bulmuş olduğu yolda ki inkita’ gerektirmediği halde ravi diğer bir tarik ile delil getirebilir.
63
وَفِيهِ أَنَّ أَهْلَ الْحَدِيثِ لَا يَسْتَغْنُونَ عَنْ مَعْرِفَةِ النَّقَلَةِ وَالرُّوَاةِ وَمِقْدَارِهِمْ، فِي كَثْرَةِ الْعِلْمِ وَالرِّوَايَةِ فَفِي تَحَفُّظِ طُرُقِ الْأَخْبَارِ وَمَعْرِفَةِ مَنْ رَوَاهَا وَكَمْ رَوَى كُلُّ رَاوٍ مِنْهُمْ مَا يُعْلَمُ بِهِ مَقَادِيرُ الرُّوَاةِ وَمَرَاتِبُهُمْ فِي كَثْرَةِ الرِّوَايَةِ
Yine burada hadis ehlinin ravilerin ve nakilcilerin mikdarını, ilmin ve rivayetin çokluğunu, haber yollarının karunmasını, rivayet edenleri ve kaç ravinin rivayet ettiğini, rivayet edenlerden kaç kişinin rivayet çokluğundan, hadisi nakledenleri ve mikdarlarını bilme hususunda müstağini olmadıklarının delili vardır.
64
وَفِيهِ أَنَّهُمْ إِذَا اسْتَقْصَوْا فِي مَعْرِفَةِ طُرُقِ الْخَبَرِ عَرَفُوا بِهِ غَلَطَ الْغَالِطِ إِذَا غَلَطَ، وَمَيَّزُوا بِهِ كَذِبَ الْمُدَلِّسِ، وَتَدْلِيسَ الْمُدَلِّسِ،
Onlar haber tariklerini inceledikleri vakit, hata edenin yaptığı hayatı bilirler ve müdellisin yalanını ve tedlisini ayırt ederler.
65
وَإِذَا لَمْ يَسْتَقْصِ الْمَرْءُ فِي طُرُقِهِ وَاقْتَصَرَ عَلَى طَرِيقٍ وَاحِدٍ كَانَ أَقَلَّ مَا يَلْزَمُهُ إِذَا دَلَّسَ عَلَيْهِ فِي الرِّوَايَةِ أَنْ يَقُولَ: لَعَلَّهُ قَدْ رُوِيَ وَلَمْ أَسْتَقْصِ فِيهِ، فَرَجَعَ بِاللَّائِمَةِ وَالتَّقْصِيرِ عَلَى نَفْسِهِ وَالِانْقِطَاعِ، وَقَدْ حَلَّ لِخَصْمِهِ، فَذَلِكَ كُلُّهُ سِتُّونَ وَجْهًا مِنْ فُنُونِ الْفِقْهِ وَالسُّنَّةِ، وَالْفَوَائِدِ، وَالْحِكْمَةِ،
Kişi tarikleri incelemediği ve bir tarike bağlı kaldığı vakit, rivayette tedlis yapıldığı zaman şu şekilde demesi gerekir: umulur ki o rivayet edilmiştir ancak ben incelemedim. Eksikliği ve eleştiriyi kendi nefsine yapar. İşte bunun hepsi fıkıh, sünnet, fevaid ve hikmet fenlerinden tam altmış vecihtir.
66
ثُمَّ نَزِيدُ عَلَى السِّتِّينَ أَنَّ مِثْلَ هَذَا الْحَدِيثِ فِيهِ تَثْبِيتُ الِامْتِحَانِ وَالتَّمْيِيزُ بَيْنَنَا وَبَيْنَ أَمْثَالِهِمْ إِذْ لَمْ يَهْتَدُوا إِلَى شَيْءٍ مِنْ تَخْرِيجِ فِقْهِهِ، وَيَسْتَخْرِجُ أَحَدُنَا مِنْهُ – بِعَوْنِ اللَّهِ وَتَوْفِيقِهِ – كُلَّ هَذِهِ الْوُجُوهِ، وَفِي ذَلِكَ وَجْهَانِ: أَحَدُهُمَا اجْتِهَادُ الْمُسْتَخْرِجِ فِي اسْتِنْبَاطِهِ، وَالثَّانِي تَبْيِينُ فَضِيلَتِهِ فِي الْفِقْهِ وَالتَّخْرِيجِ عَلَى أَغْيَارِهِ، وَالْعَيْنُ الْمُسْتَنْبَطُ مِنْهَا عَيْنٌ وَاحِدَةٌ، وَلَكِنْ مِنْ عَجَائِبِ قُدْرَةِ اللَّطِيفِ فِي تَدْبِيرِ صُنْعِهِ أَنْ تُسْقَى بِمَاءٍ وَاحِدٍ وَيُفَضَّلَ بَعْضُهَا عَلَى بَعْضٍ فِي الْأُكُلِ
Sonra bu altmışın üzerine: bu gibi hadislerde, fıkhından herhangi bir şey bilmeyenler ile bizim aramızda ayırt edici ve imtihanın sabit olması vardır. Bizden biri Allah’ın yardımı ve başarılı kılması ise bütün vecihleri çıkarabilir. Bu ise iki vecihtir: bunlardan ilki: hadisin hükmünü ortaya koyan içtihat, diğeri ise: fıkhında ve tahricinde diğerlerine faziletini feyan etmek. Orada ortaya koyulan hüküm tek bir hükümdür. Ancak Latif olanın kulları üzerinde ki acayipliklerinden biri, onları tek bir su ile sulayıp, yemek hususunda birini diğerine faziletli kılmasıdır.
[1] Tercemenin ziyadesi için: bkz: “en-Nucum-uz Zehira” (3/294), “Şuzuratu-z Zeheb” (2/335), “Tabakat-uş Şafiiyye” es-Subki (2/103) “Vefayatu-l E’yan” (1/68) “Siyer-u Alam en-Nubela” (15/371) “el-Ensab”(es-San’ani) (10/303)
[2] Müslim’in lafzı şöyledir:
قَالَ: ” مَاتَ ابْنٌ لِأَبِي طَلْحَةَ مِنْ أُمِّ سُلَيْمٍ، فَقَالَتْ لِأَهْلِهَا: لَا تُحَدِّثُوا أَبَا طَلْحَةَ بِابْنِهِ حَتَّى أَكُونَ أَنَا أُحَدِّثُهُ، قَالَ: فَجَاءَ فَقَرَّبَتْ إِلَيْهِ عَشَاءً، فَأَكَلَ وَشَرِبَ، فَقَالَ: ثُمَّ تَصَنَّعَتْ لَهُ أَحْسَنَ
مَا كَانَ تَصَنَّعُ قَبْلَ ذَلِكَ، فَوَقَعَ بِهَا، فَلَمَّا رَأَتْ أَنَّهُ قَدْ شَبِعَ وَأَصَابَ مِنْهَا، قَالَتْ يَا أَبَا طَلْحَةَ: أَرَأَيْتَ لَوْ أَنَّ قَوْمًا أَعَارُوا عَارِيَتَهُمْ أَهْلَ بَيْتٍ، فَطَلَبُوا عَارِيَتَهُمْ أَلَهُمْ أَنْ يَمْنَعُوهُمْ؟ قَالَ: لَا، قَالَتْ: فَاحْتَسِبْ ابْنَكَ، قَالَ: فَغَضِبَ، وَقَالَ: تَرَكْتِنِي حَتَّى تَلَطَّخْتُ، ثُمَّ أَخْبَرْتِنِي بِابْنِي، فَانْطَلَقَ حَتَّى أَتَى رَسُولَ اللَّهِ (صلى الله عليه وسلم) فَأَخْبَرَهُ بِمَا كَانَ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صلى الله عليه وسلم) بَارَكَ اللَّهُ لَكُمَا فِي غَابِرِ لَيْلَتِكُمَا” إلخ
Ebu Talha’nın Ummu Suleym’den oğlu vefat ettiğinde Ummu Suleym ev halkına: “Sakın Ebu Talha’ya oğlunun öldüğünü ben söylemedikçe hiçbiriniz söylemeyiniz diye sıkı bir emir ve tenbihde bulundu. Ebu Talha geldiğinde Ummu Suleym kocasına akşam yemeğini getirdi. Ebu Talha yiyip içtikten sonra Ummu Suleym o vakite kadar hiç yapmadığı şekilde süslenip kocasına göründü. Ebu Talha da kendisi ile cinsi münasebet yaptı. Ummu Suleym kocasının, bu arzu ve ihtiyacının tatmin edildiğini görünce: “Ya Eba Talha! Bir takım insanlar bazı emanetlerini bir ev halkına ariyet olarak bıraksalar. Bir zaman sonra da bu emanetlerini almak isteseler, bunları men’ etmek doğru mudur? Diye sordu. Ebu Talha “Hayır, doğru değildir” dedi. Ummu Suleym “öyle ise sen de oğlunu ariyet olarak emanet edilmiş bir vedia say” dedi. Enes dedi ki: “bunun üzerine Ebu Talha hiddetlendi” ve: “Mademki öyledir, neye beni kendi halime bıraktın da, bu işlere bulaşmama sebep oldun. Sonra oğlumun bana öldüğünü haber verdin? Akabinde kalktı ve Resulullah’ın yanına gitti. Ve bu olanları olduğu gibi haber verdi. Resulullah: “Geçen gecenizi Allah, hakkınızda mübarek kılsın” dedi. (MÜTERCİM)
[3] Tercemenin ziyadesi için bkz. “Usdu-l Ğabe fi Ma’rifeti-s Sahabe” (7/345), “el-İsabe fi Temyiz-is Sahabe” (8/243) , “Sahih-i Müslim” , “Ummu Suleym’in fazileti babı” (4/1908)
[4] Bkz. “Usdu-l Ğabe fi Ma’rifeti-s Sahabe” (2/289- 6/181), “el-İsabe fi Temyiz-is Sahabe” (3/28- 7/110) , “Sahih-i Müslim” , “Ebu Talha’nın fazileti babı” (4/1909)
[5] Tirmizi, “Kitabu-l Fadail” “peygamberin sıfatı hakkında” ve “Tuhfetu-l Ahvezi” Hint baskısı (4/302)
[6] “Fethu-l Bari”de (10/600) İbn Hacer, İbnu-l Kass’ın sözünü kısaltarak şöyle demiştir: “Erkeğin, yabancı olan kadını genç olmaması ve fitneden emin olması takdirinde ziyareti vardır.”
Bkz. Müslim Nevevi’nin şerhi ile, “Kitabu-s Selam”, “Yabancı olan kadın ile halvete kalmanın ve evine girmenin tahrimiyeti babı”
Abdullah b. Amr şöyle demiştir: “Bir gün Haşim oğullarından birileri Esma binti Umeys’in evine girdiler. Daha sonra Ebu Bekr girdi. (o vakit Esma, Ebu bekrin nikahı altında idi) onları gördü ve kötüledi. Sonra bunu Allah Resulüne söyledi. Allah Resulü ise şöyle dedi: “Hayırdan başka bir şey görmüyorum” sonra şöyle dedi: “Muhakkak ki Allah, (Esmayı) bundan beri kılmıştır.” Sonra Peygamber (s.a.v) minbere çıktı ve dedi ki: “Bu günden sonra hiç kimse, kocası yanında olmayan kadınların evine, yanında bir veya iki kişi olmadan girmesin”
Sonra İmam Nevevi bu hadisin şerhinde şöyle demiştir: “el-Meğibe” yani kocası yanında olmayan kadın, ya da kocası evinde yok iken, ya da, bir beldeden sefer etmesi veya beldede de ise evinden çıkmasıdır. Sonra dedi ki: “bu hadisin zahiri şöyledir: iki veya üç erkeğin yabancı bir kadınla halvette kalmasının cevazı vardır.” Ashabımızın yanında meşhur olan ise, bunun haram olmasıdır. Hadisi fuhşiyattan kaçınmak amacı ile, mürüet ve maslahat gereği tevil etmişlerdir. “Şerh-i Müslim” (14/155)
[7] Tirmizi, “Kirabu-l Hac”, “Taş atarken, insanları kovmama babı” “Tuhfetu-l Ahvezi” Hint baskısı (2/105) , Nesai, “Mücteba’” “Kitabu-l Menasik” (5/269) İbn Mace “Kitabu-l Menasik” (2/1009)
[8] Bkz. “Ed-Dureru-l Muntesira Fi-l Ehadisi-l Müştehira” es-Suyuti, kendisi hadisi, Beyhaki’nin “Şuabu-l İman” a ve el-Bezzar’a isnad etmiştir. İkisi de Ebu Hureyre’nin hadisini zayıflamışlardır. Hadisin tarikleri için bkz. “el-Makasidu-l Hasene” es- Sehavi, (232) “Daru Kutubi-l İlmiyye” baskısı, bkz. “Sahihu-l Cami’ es-Sağir ve Ziyadetuhu” Şeyh Muhammed Nasırud-Din el-Elbani (3568) orada hadisin sahih olduğunu zikretmiştir.(1/667)
[9] Tirmizi “Kitabul Menakıb” no: (3839), Ahmed b. Hanbel “el-Müsned” (2/352)
[10] HADİS: “Mümin dosttur. Kendi ile dostluk kurulandır. Dost olmayan ve kendisi ile dost olunmayan da hayır yoktur.” El-İraki “Tahric-u Ehadisi-l İhya” adlı kitabında bunun için şöyle demiştir: Ahmed ve Taberani bunu Sehl b. Sa’d’ın hadisinden, Hâkim de Ebu Hureyre’nin hadisinden tahric etmişlerdir. El- İraki buna sahih demiştir. Bkz. “İhya-u Ulumu-d Din” “Sevgi ve kardeşliğin edebi babı” (2/156)
[11] “İhya-u Ulumu-d Din” (2/222) , Ebu Rebi’ ez-Zahid, Davud et-Tai’ye şunları söylemiştir: “bana öğüt ver” o da şöyle cevap verir: “dünyada oruç tut, iftarını ise ahrette kıl, , aslandan kaçar gibi kaç”
[12]
[13] – Buhari, “Kitabu-l Libas” “Cad babı”. (الشثن) Sert sözü ise: ش (şın) harfinin fetha, ث (se) harfinin de sukundur. Daha sonrasında da (ن) harfi vardır. Manası ise: parmakların sert olmasıdır. Avuçladıklarını şeyleri tutup koparmaları ve kadınlar üzerine hüküm sahibi olmalarından dolayı bu erkeklerde övülen bir haldir.
– Bkz. “en-Nihaye fi Garibi-l Hadis ve-l Eser” İbn el-Esir (2/444)
– bunun için de “Fethu-l Bari” (10/371)de hadis için geçen geniş açıklaya bakınız. Yine bkz. Tirmizi “Kitabu-l Fadail” Allah resulünün sıfatı hakkında babı.
[14] “Namaz kılanın bir kere taş ile mesh etmesi” meselesinin aslı: Muaykıb (r.a)’dan gelen hadistir. Allah resulü (s.a.v) –secde edeceği vakit toprağı düzelten adama- şöyle demiştir: “Eğer bunu yapacaksan bir kere yap”
– Buhari bunu “Namazda amel” bölümünün “taşlar ile mesh etmek” babında tahric etmiştir. Bkz. No: (1207)
-Müslim ise “Kitabu-l Mesacid ve Mevadıu-s Salat” bölümlerinin “Taşlar üzerine Mesh etmenin kerahiyeti” babında tahriç etmişdir. Bkz. No: (546/47-48-49)
-Ebu Davud “Namaz kitabı” “taşlara meshetmek” babı bkz. No: (946)
-Tirmzi Namaz kitabı “namaz da taşlara mesh etmenin kerahiyeti babı” No: (380).
-Nesai “el-Mücteba” “kitabu-s sehv” ve “bunda ki ruhsat babı” yani: “namazda taşlara mesh etme babı” (3/7) hadis no: (1191) “Sünen-ul Kübra” ise (533)’da zikretmiştir.
-İbn Mace “Namazın ikamesi ve onda ki sünnet” bölümü “taşlarla mesh etmek” babı (1026)
-Ahmed (b. Hanbel) “el-Müsned” no: (3/426), (5/525-526)
Bunların hepsi Yahya b. Ebi Kesir o da Ebu Seleme b. Abdurrahman’dan, o da Muaykıb (r.a)’dan merfu olarak rivayet etmişlerdir.
[15] Zeyd b. Sabit b. el-Dahhak b. Zeyd b. Levzan b. Amr b. Abd-i Avf b. Ganem b. Malik b. en-Neccar el-Ensari el-Hazreci, Peygamber (s.a.v) Medine’ye geldiği zaman onun yaşı 11’di. Zeyd Peygambere gelen vahyi ve bunun dışındakileri de yazardı. O Peygambere süryanice kitaplar verirdi. Peygamber de ona o (dili) o dili öğrenmesini emretti o da öğrendi. Sahabelerin arasında “Feraiz” (Miras hukuku)’nu en iyi bilendi. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Zeyd sizin en çok Faraizi bileninizdir.” sahabenin en ilimlilerindendi. Öyle ki ilimde derin bir bilgiye sahipti. Kendisi Ebu Bekr ve Osman (Allah ikisinden de razı olsun) döneminde Kuran’ı yazan kimsedir. Kendisi hicretin 45. yılında vefat etmiştir. Bunu dışındakileride söyleyenler olmuştur. O vefat ettiği zaman Ebu Hureyre şöyle dedi: “Bugün bu ümmetin mürekkebi öldü. Umulur ki Allah İbn Abbas’tan ona bir halife kılar.”
Bkz. “Usdu-l Gabe” (2/278), “El-İsabe” (2/22), “Siyer-u A’lami-n Nubela” (2/426)
[16] İmam Suyuti’nin “ed-Durru-l Mensur” da, Şevkani’nin “Fethu-l Kadir” de, İbn Teymiyye’nin ise “es-Sarimu-l Meslul” de Münafıkların alametleri hakkında zikretmiş oldukları hadislere ve eserlere bakınız.
[17] İmam İbn Kayyım rahimehullah şöyle demiştir: “Allah kitabının bir çok yerinde feraseti ve ehlini övmüştür. Şöyle demiştir: “İşte bunda ibret alacak olanlar için dersler vardır.” (Hicr: 75) onlar simaya baktıkları zaman ondan anlayanlardır. İş alemet budur. Şöyle denir: sana şöyle şöyle baktım ve inceledim. Allah ise şöyle buyurmuştur: “İstersek şüphesiz onları sana gösteririz de yüzlerindeki işaretlerden kendilerini tanırsın.” (Muhammed: 30) yine şöyle buyurmuştur: “Yoksulluklarını gizli tuttukları için bilmeyen onları zengin sanır” (Bakara: 273) bununla ilgli İbn Kayyım’ın “et-Turuku-l Hikemiyye Fi-s Siyaseti-ş Şeriyye” Medine baskılı olan eserine bakınız.
[18] Bkz. “Fetu-l Bari” “El-İstidlal-u Bi-l Ayn” (gözlere bakarak kişinin halini anlamak) (10/599)
[19] Ebu Katade el- Ensari, İsmi, Haris b. Rebi’ b. Buldume b. Hannas b. Ubeyd b. Ğanem b. Ka’b b. Seleme b. Sa’d el-Ensari el-Hazreci, Allah resulü (s.a.v)’nün askeri. Bedire ve daha sonra ki gazvelere katılması hususunda ihtilaf edilmiştir. Bir söze göre Medine’de 54 senesinde, bir söze göre de Ali’nin hilafeti sırasında Kufe’de vefat etmiştir. Bkz. “Usdu-l Ğabe” İbn Esir (6/250), “El-İsabe” İbn Hacer (4/155), “Siyer-u Alami-n Nübela” (2/449)
[20] “Fethu-l Bari” (10/598)’de İbn Mace, Ahmed ve et-Tahavi rivayeti tahric etmiş, Hakim de Suhayb’ın hadisi olarak tashih etmiştir. Şöyle der: Ömer Kendisine şöyle dedi: “sana ne oluyor çocuğun olmadığı halde Ebu Yahya diye künyeleniyorsun?” o da şöyle dedi: “Allah resulü beni künyeledi”
[21] “Fethu-l Bari (10/602)’de şöyle der: İbn Kas’ı küçük çocuğun kuş ile oynamasının mutlak cevazı ile istidlal etmesinden men ediyoruz. Ebu Abdilmelik şöyle demiştir: “bunun hayvanlara eziyet vermesinden ötürü mensuh olması caiz olur.” Kurtubi şöyle dermiştir: “ hak olan burada bunun nesh olmamasıdır. Bilakis çocuğa ruhsat verimesi ise onun ile oyalanmasıdır. Ancak onun ölene kadar azap çekmesi için bulundurmak ise kesinlikle mübah değildir.”
[22] “Fethu-l Bari” (10/601)’de şöyle demiştir: bu hadisin faylarından geriye kalanlardan biri de, bazı malikiler ve şafilerden olan Hattabi Medinenin avının haram olmadığına dair istidlal etmişlerdir.” İbn Kas’ın “İhramlı değil iken avnanan sonra harama giren” sözünü ise eleştirmiştir. Bunun için İbn K’as onun tutulmasının mübah olduğu söylemiştir. İmam Malik buna “el-Müdevvene” de cevap vermiştir. Bunu İbn el-Münzir Ahmed’den ve Küfelilerden olmak üzere nakletmiştir. Bazı Hanefilerde aksini sözlemişlerdir: Ebu Umeyr’in kıssası, medine avının haramlılığına dair gelen haberi nesh etmiştir.” İki sözde eleştirilmiştir.
[23] Bu Umer’İn hadisinden Merfu olarak rivayet edilmiştir: “yetimin ağlamışından dolayı arş titrer” Suyuti bunu “el-Lali” kitabında zikretmiştir ve ebu Nuayma dayandırmıştır. Şevkani de “el-Fevaid” (73)’de onu tabi olmuştur. El-Muallimi ise haşiyede şöyle demiştir: “isnatta Hasen b. Ebu Ca’fer vardır. Münkeru-l Hadistir. Ali b. Zeyd b. Ced’an ise zayıftır. “ İbn Irak “Tenzihu-ş Şeria” (2/136)’da : senedinde tercemesini bulamadığın biri var” demiştir.
Yine bu babta Enes’ten merfu bir hadis rivayet edilmiştir: “yetim ağladığı vakit, göz yaşları rahmanın avuçlarında vaki olur” Hatip el-Bağdadi bunu “Tarih-u Bağdad” (13/42)’de tahirc etmiş ve şöyle demiştir. “cidden münkerdir. Bunu ancak bu isnat ile yazdım. Ricali sikadır ancak Musa b. İsa, o ise meçhuldür. Onun hadisi bizim yanımızda makbul değildir. yine onun tariki ile İbn el-Cevzi “el-Mevduat” (2/168)’de zikretmiştir.
[24] “Fethu-l Bari (10/601)’de “İbn Kas’ın temyiz edemeyecek kimseye hitap konusunda verdiği cevabın tahkiki şudur: “hitabı anlayacak şekide olduğu zaman onlar iel muhatab olmanın cevazı vardır. Velev ki alıştırarak dahi olsa bunda bir fayda vardır. Aynı şekilde henüz küçük iken alıştırarak şer’i hükümlerin öğretilmesinde de fayda vardır. Aynı Hasan b. Ali’nin kıssasında olduğu gibi: hurmayı ağzına koyduğu vakit Allah resulü ona şöyle demiştir: “Kuh, Kuh! Bilmiyormusun biz sadaka malı yemeyiz.” Yine bu, aklı olan kimseye anlaşılır kılma hususunda mutlak olarak caizdir. Çoğu zama ise henüz anlayamayan çocuğa “sen nasılsın” diye sorulduğu zaman, buradan maksat onun velisine ve kefiline sorulan sorudur.
[25] Şeyh Elbani “es-Sahiha” (1647)’de hasen demiştir. Enes’ten gelen hadiste “Kaylule yapınız! Zira Şeytanlar kaylule yapmazlar”
[26] 3. Fayda da geçen söze bakınız.
[27] Ebu Hureyre’nin hadisinden merfu olarak sahihtir: “Sûr’un sahibi suru ağzına dayamışken ve onun sesine kulak vermişken ben nasıl nimetlerden faydalanabilirim.” Bkz. Nesai “et-Tefsir” (102)
[28] Ebu Hureyreden Merfu olarak rivayet edilmiştir: “Ev sahibinin misafiri ile birlikte kapıya kadar eşlik etmesi sünnettendir.” İbn Mace (3358)’de, İbn Arabi “el-Mu’cem” de “ed-Daifa” da olduğu gibi, Kudai “Müsned-uş Şihab” (1149-1150)’de Ali b. Urve ed-Dimeşki o da İbn Cuyreyc’den o da A’ta b. Ebi Rebah’tan o da Ebu hureyreden olmak üzere merfu olarak rivayet etmişlerdir. Bu rivayet Ali b. Urve’den dolayı malüldür. İbn Main kendisi hakkında “hiçbir şey değildir” demiştir. Ebu Hatim ise: “Metruku-l Hadis” demiştir. Salih Cezera ve diğerleri kendisini tekzib etmiştir. Bu metin aynen İbn Abbas’tan da gelmiştir: İbn Hibban “el-Mecruhin” (1/340)’da, İbn Adiy “el-Kamil” (1173)’de, Beyhaki “eş-Şuab” (9649)’da şöyle demiştir: “isnadında zayıflık vardır. Yine Ebu Hureyre’den olmak üzere başka bir vecihle de rivayet etdilmiştir.” İbnu-l Cevzi “İlelu-l Mütenahiye” (2/36) zikretmiştir.
İsnadında Selem b. Salim el-Belhi vardır. İbn Main şöyle demiştir: “Hadisi hiçbir şey değildir” Ebu Zur’a ise şöyle der: “Hadisi yazılmaz” İbn Mubarek ise kendisini tekzib ederdi.
[29] Bkz. “Şemai-i Muhammediyye” Şey Elbani’nin tahkiki ile s. (22) Beyrutta basılmıştır. Yine bkz. “en-Nihaye Fi Ğaribi-l Hadis” (2/172) İbn Esir, İsa Halebi baskısıdır. “tatmak” zikri bu baskıda varit olmuştur. Bunun ile ilgili hadis ise: “Allah resulü (s.a.v)’nün yanına girenler bir şey tatmadan ayrılmazlardı.” Yani tatmanın burada ki misali, bir hayra nail oldukları zaman yani: ruhlarına ve nefislerine yeme ve içme gibi gelen, öğrendikleri edep ve ilimden bir şey almadan ayrılmazlardı.
[30] Burada ki paylaşımdan maksat, karşılıksız bir şekilde malda ki ortaklıktır. Bkz. “Fethu-l Bari” (5/28)
Ebu Umeyr Hadisinden Faydalar
Oğuz Önder