Hakkın Zulme Uğraması Hakkında Bir Nükte

Birçok Kuran ve Sünnet okuyucusu bilir ki, Mekkeli müşrikler Allah Resulüne nübüvveti hakkında ve ashabın bu menhece bağlığından dolayı zulüm etmişler ve bazıları bu zulmü üzere ölmüşlerdir. Kendisinden sonra gelen Rabbani Âlimler de aynı şekilde zulme uğramışlardır.
Pe ki zulüm nedir?
Eğer zulmü zahiri bir mana ile açıklayacak olursak üçe ayrılır:

  • 1- Kulun inancına olan zulmü

Bu ise ona şirk ve küfür ile olur. Nitekim Allah şöyle buyurur:

والكافرون هم الظالمون

Kâfirler zalimlerin ta kendileridir.” Yine kendisi şöyle buyurmuştur: إن الشرك لظلم عظيم

“Muhakkak ki şirk büyük bir zulümdür

  • 2- Kulun kula zulmü

Nitekim Allah Resulü şöyle buyurmuştur: “Müslüman diğer bir Müslümana kanı, ırzı ve malı haramdır.

  • 3- Kulun kendi nefsine olan zulmü

Bu ise nefsin günahlar, cürüm ve hatalar ile telvisi ve tednisi ile olur. Allah şöyle buyurmuştur:

وما ظلمونا ولكن كانوا أنفسهم يظلمون

Onlar (bu yaptıkları ile) bize zulüm etmiş olmadı. Onlar ancak kendilerine zulüm ettiler.”
Asırlardır ehlisünnetin büyük imamlarına söyledikleri hak sözden dolayı yapılan zulüm, aslında kendi nefislerine yaptıkları zulümdür. Bir konuya dikkat çekmekte fayda vardır. Nübüvvetten sonra Emevi ve sonra Abbasi dönemlerinde ehlisünnete kin duyup verdikleri hak fetvalardan dolayı onlara zulüm edenler kâfir bir topluluk değil Müslüman bir topluluktu. Öyle ki “Halku-l Kuran” (Kuran’ın yaratılması) meselesinde Ahmed b. Hanbel ve talebelerinden bazılarına zulüm eden kimseler, o zamanın Emiru-l Müminin diye tesmiye edilen ve etrafında ki bazı ilim ehli edası ile gözüken Zat-ı Âli şahışlardı.
Yine İbn Teymiyye gibi rabbani âlimlerin hapse girim hatta orada ölmeleri, girmiş oldukları bir cürümden ötürü değil, verdikleri hakikate taalluk eden fetvalarından dolayıdır. O zaman ise yine emir olarak gözüken kimseler dört mezhebi savunan veya savunmayıp içtihat sahibi olan kimselerdi. Ancak onların hiçbirinin İbn Teymiyye gibilerin zat-ı şahaneleri ile bir nefsi münasebeti dolayısı ile doğmuş bir kindarlıkları yoktu. İbn Kayyim’ın da hapse girmesinin sebebi, sadece verdiği fetvadan dolayı hocası İbn Teymiyye’yi savunmaktır.
Yine İbn Cevzi gibi âlimler de mescitlerde dersler verirken oradan alınıp hapse atılmışlardır. O sırada ise talebelerinden nakledilen, Müminlerin emiri mescide girer ve aralarından biri kalkıp, kendisinden para ve övgü kazanmak için emire şiir söyler. Bunun üzerine İbn Cevzi onu oturtur ve der ki:

إن المساجد لله فلا تدعوا مع الله أحد

“Muhakkak ki mescitler Allah’ındır. Orada onun ile beraber başkasına dua etmeyin” Ayetini okumasından dolayı hapse atılmıştır. Yine bakıldığı zaman, o vakitlerde emirlerin ve vezirlerin ehlisünnete zulüm etmeleri için onların akıllarını çelen kimselere, emirlerin ve vezirlerin yanında bulunan irca sahibi kimselerdi. Yani o zaman emirler ve vezirler kendilerine o gibi kimselerden müşavir ediniyorlardı.
Son olarak:
Zulüm bitmeyecek, o zaman nasıl yapıldıysa bugün aynı düşüncede olan kimselere de yapılmaya devam edecektir.
Lakin bir uyarı;
Allah Resulü Ebu Davud’un Sünenin de gelen hasen bir rivayette şöyle der:
“Eğer Allah emire hayır dilerse, ona hayırlı bir vezir verir. Konuştuğunda yardım eder ve unuttuğunda hatırlatır. Eğer Allah onun için şerr dilerse, ona kötü bir vezir verir. Konuştuğunda ona yardım etmez, unuttuğunda ise ona hatırlatmaz.”

Hakkın Zulme Uğraması Hakkında Bir Nükte

Oğuz Önder

Similar Posts