Kitap Ve Katip

Hadis tahriçlerinin dahi sanal ortamda yapıldığı, asla ve masdara rücu etmeksizin kabul edildiği bir ortamda kitaba olan ihtiyaçtan bahsediyoruz.  İlmi adabın bu kadar aşağı düştüğü bir çağ belki olmamıştır. Ne yazıktır ki – amiyane bir tabir ile- zamanın katipleri, aynı aşağı baskı mertebesinde olan matbu kitaplar misali aşağı düşmüşler ve buna kendileri sebep olmuşlardır. Sebebin en büyüğü ise onların bu liyakate layık olmamalarıdır. Okunan kitaplar ne kadar yüce ise, okuyucular da o denli yüce olurlar. Ancak Müslümanlara dahi akidenin öğrenimi hususunda bidayette felsefe kitapları tembih edilmişken, alt mertebe zümreden nasıl asıllara karşı kadirşinas olması beklenebilir?

Kitap Ve Katip Sözde KatiplerKitabet edebinden yoksun olan sözde katipler nasıl olur da kitabın hakkını haşiyede serdedebilir? Yine ne yazıktır ki, okunmaması dahi gereken kitaplara dipnot düşen insanların ilmi seviyesini, yazdıkları yazıların uzunluğu ile ölçen ve ona bir o kadar değen biçen insanlardan bahsediyoruz. Geçmişin tertemiz bilgilerini yeni bir şeymiş gibi ortaya koyan insanlara kâtip demekten çok, nâkil/nakilci demek daha evla olacaktır. Tabi ki bu bizim onlara karşı hüsnü zannımızdandır. Tahkikin neredeyse muhale erdiği bir asırda her türlü kitabın bilgi diye addedilmesi, aslında okuyucuların ne kadar da cahil olduklarının bir göstergesidir.  Tarihini yalanlara bina etmiş bir tarihçi, edebiyatını da umumiyete bina etmiş bir edebiyatçı ne kadar menfur ise, her okuduğu kitabı bilgi diye addeden kimse de o denli menfurdur. Şayet okumuş olmanın göstergesi evlerin raflarında bulunan ve dahi insanların gözlerine sokulan kitaplar ise, dünya da gayrimüslim kimselerden daha fazla okumuş kimse yoktur. Yine televizyonlara çıktığında hızlı kitap okuma teknikleri ile kendisinin meşhur edildiği on beş yaşında ki ergen çocuk ise, ondan daha bilgilisi yoktur. Ancak kitabın değeri, okuyucusuna göre değişmektedir. Zira, ne yüce kitaplar mevcuttur ki, okuyucusunun cehaleti sebebi ile değerleri pek az bilinmiştir.

El-Ezher üniversitesinin hocalarından olan kimsenin dahi İmam Buhari’nin sahihinin başında zikri geçen جمعه (cemeahu) (derleyen/toplayan ve telif eden) kelimesini “Cuma” diye okuyup, İmam Buhari’nin asıl isminin “Cuma” olduğunu söylemesi, bunun için güzel ve yerinde bir örnektir. Yıllarca doğu medreselerinde okuyup, Arapçanın zirvesine vardığını düşünen sözde molla olan kimsenin, kitap okurken المزني (İmam Müzeni) ismini “zina edilen” olarak okuması da en nihayetinde buna bir örnek teşkil edebilir. Bundan mütevellit kitapların zevatı, okuyucularına göre değer bulan bir dönemden bahsediyoruz. Yüzlerce hatta binlerce muhakkikin yaşadığı bir coğrafya da elyazma tashifatlarının/yazım hatalarının görülemediği, المنكدري (münkediri; bir ravi) isminin بن المنكدر (İbn Münkedir) diye okunup, yazımında yapılan hatayı görememeleri de bunun için güzel bir örnektir. Devasa bir hadis külliyatının içerisinde bulunan hadisleri, sadece bir arama programı olan eş-Şamile ile tahric edip, kitabın başlığından daha büyük olacak şekilde üzerine kendi ismini yazan insanlar da aynı şekilde örneklik teşkil eder.

Ağızlarından düşüremedikleri edebiyatın edebinden yoksun olan insanlar, edebi noktada yarışmaktan da pek payidar olurlar. İki cümleyi bir araya getiremeyen insanlar, Allah resulünün veciz sözlerinde ve hatta Allah’ın muhkem ayetlerinde hata aramaya cüret edenler değil midir? Televizyonda milyonlar önüne çıkan sözde tarihçiler ve jeologlar, Kur’an’ı eleştirirken dahi Kur’an’ın ancak Türkçesini okuyarak bunu yapabiliyorken, onları izleyen halktan nasıl tarihin gümülü cilvelerine adım atmalarını bekleyebiliriz? Devşirme diller ile akademik hayatlarını idame ettiren sözde tarihçilerden nasıl itirafçı olmalarını bekleyebiliriz? İlmi ve edebi satırların arasında kaybolan bir çağdan, hakikatlerinden tecrit edilmiş bir çağa intikal eden bir toplumdan bahsediyoruz.

Mustafa Sadık er-Rafii’nin dediği gibi: “Şayet deniz olmaz ise, inci bekleme. Yıldız olmaz ise ışık bekleme. Gül ağacı olmaz ise gül bekleme. Kâtip kimse beyan sahibi olmaz ise, edep bekleme…” (Vahyu-l Kalem)

Similar Posts