1. ÜNİTE

AHLÂK FELSEFESİNİN PSİKOLOJİK ZEMİNİ: NEFS TEORİSİ

 

  1. Aristoteles, nefsi nebati, hayvani ve insani kısımlara tabi tutmuştur
  2. İslam felsefe tarihinde nefsin ahlakla olan ilişkisi ilk defa Kindi tarafından kurulmuştur
  3. İbn Sina’ya göre hayvani nefsin melekeleri Hareket ve idrak ‘tir.
  4. “İbn Sînâ’ya göre insan nefsinin (nefs-i nâtıka), diğer canlı nefslerinden ayrılmasını sağlayan ve böylece insanı insan kılan belirli güçleri vardır. Bu “insanî güçler”   eyleme (‘âmile)- bilme (‘âlime)  güçleri olarak ikiye ayrılır.
  5. İbn-i Sina’ya göre idrak gücü, İç idrak güçleri- Dış idrak güçleri oluşmaktadır
  6. İbn Sînâ’ya göre cisme ait nicelik ve nitelikleri algılayabilen insanın dış idrak güçleri ;
  7. Dokunma
  8. Tatma
  9. Koklama
  10. İşitme
  11. Görme
  12. İbn-i Sina’ya göre ; (Dış idrak güçlerinin verilerine bağlı olarak işlev gören iç idrak güçleri ise,
  13. ortak duyu gücü,
  14. tasarlama gücü (hayâl gücü),
  15. tahayyül ve tefekkür gücü,
  16. vehim gücü
  17. belleme ve hatırlama gücü olmak üzere beş iç duyudan müteşekkildir.
  18. Filozofların nefs anlayışına göre
  • İslam filozofları insanın beden ve nefisten müteşekkil bir varlık olduğunu düşünür.
  • Nefis canlının aklî, basit ve gayr-i maddî formudur.
  • Nefis, cisimden bağımsız, ona aykırı, cevheri de ilahî ve ruhanîdir.
  • Nefis, literatürde ruh, akıl, zihin, kişi, can ve heva anlamlarında kullanılır.
  1. İnsanî nefse aittir eylemler;
  2. Aklî idrak
  3. Düşünmeye dayalı iradî fiiller
  4. İbn-i Sina’ya göre Hayvanî güçlerin bir diğeri olan hareket gücü ise, iradeye bağlı olarak sinir ve kaslar aracılığıyla organların hareketini sağlamaktadır. İbn Sînâ’ya göre böyle bir hareketin gerçekleşmesi için  temel ilke ve aşamalar :
  • İdrakin sonucunda oluşan Bilgi
  • irade güçleri (el-kuvvetü’n-nuzû’iyyetü’ş-şevkiyye)
  • (el-kuvvetü’l-fâile)
  1. İslâm filozoflarının nefsi muhtelif şekillerde tanımladığı görülmektedir. Bunlar ;
  • Nefs : canlılık yeteneği bulunan ve organı olan tabiî bir cismin (bitki, hayvan ve insan) tamamlanmış hali,
  • Nefs : bilkuvve canlılığa sahip olan tabiî bir cismin ilk yetkinliği
  • Nefs :  kendiliğinden hareket eden aklî bir cevher

 

  1. İslâm felsefesinde nefis teorisi, Grek felsefesinin İslâm dünyasına aktarılması ve onun tesiriyle ortaya çıkmıştır.
  2. Aklî nefsi, nazarî akıl ve amelî akıl şeklinde ikiye ayıran islam filozofu İbn-i Sina dır.
  3. Nefsin metafizik âlemle ilişkisinden bilgiler (ulûm), fizik âlemle ilişkisinden de ahlâk doğar. Aklî nefsin bu durumunu, “doğa biliminin semeresi: aklî nefsin metafiziği” olarak adlandıran Dimitri Gutas ‘tır.
  4. Kuvve halinde canlılığa sahip olan organik tabii cismin ilk yetkinliği” olarak tanımlanan, ahlaki erdem veya erdemsizliklerin de kaynağı olan Nefis ‘tir.
  5. Aristo nefsi/ruhu , “canlı organizmanın formu ve ilk yetkinliği” şeklinde tanımlamıştır.
  6. Mütekaddimûn kelamcılarına göre ruh/nefs  ; latif, nûrânî ve semavî bir cisimdir, gül suyunun gülün maddesine yayıldığı gibi bedene yayılmıştır.
  7. Eflâtun ve Pisagorculara göre ruh/nefs  , mânevî, ilâhî ve ruhanî bir cevher olduğu şeklinde tanımlanmıştır.
  8. İbn-i Sina’ya göre nefs/ ruh, “organik doğal cismin ilk yetkinliği”dir
  9. İslam filozofları Nefsi,  canlılık yeteneği bulunan ve organı olan tabiî bir cismin (bitki, hayvan ve insan) tamamlanmış hali olarak tanımlar
  10. Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?
  11. İbn Sînâ’ya göre en alt düzeyde yer alan bitkisel nefs, bitkilerde görülen beslenme, büyüme ve üremenin ilkesidir.
  12. İbn Sînâ’ya göre üst bir düzeyde yer alan hayvanî nefs ise, söz konusu fiillerle birlikte hayvanlarda görülen duyusal idrak ve iradeli hareketin ilkesidir.
  13. İbn Sînâ’ya göre En üst düzeyde yer alan insan nefsi de, bitki ve hayvan nefsinin sahip olduğu bütün güç ve fiillerden başka, insanlardaki aklî idrak ve düşünmeye dayalı iradeli fiillerin ilkesidir.
  14. İbn-i Sina’ya göre en alt düzeyde yer alan bitkisel nefs, iradeli hareketin ve büyümenin ilkesidir.
  15. İbn-i Sina’ya göre aşağıdakilerden hangisi sinirleri ve kasları uyararak bedenin hareketi gerçekleştirmesini sağlayan hayvani güç  El-kuvvetü’l-fâile  ‘dir.

 

HAFTA-9

İSLAM AHLAK FELSEFESİ

(Ahlak felsefesinin temel kavramları)

  1. Babanzâde Ahmed Naim’e göre karakter Arapça’daki Hulk kelimesinin tam karşılığıdır?
  2. İslâmî literatürde yeni bir kavram olan karakteri müslüman müelliflerin bazıları Seciye (İsmail Fenni), bazıları Hulk ile karşılamıştır.
  3. tab‘, garîze, mizâc, hulk, seciyye, şâkile gibi kişiliğin çeşitli yönlerini anlatan kelimeler İslâm kaynaklarında geçmektedir.
  • Tab’ = tabiat : kişiliğin doğuştan gelen temel unsurlarını ifade eder
  • Garîze : Allah vergisi ve irade dışı olan tabiat doğuştan sahip olunan özellikler, yetenekler ve davranış eğilimleridir, bunların her birine garîze “kişilik özelliklerinin kaynağını meydana getiren meleke, bir canlının tabiatından kaynaklanan eğilimlerinin bütünü”
  • Mizâc :
  • Şahsiyetle ilgili diğer bir terim hulktur (çoğulu ahlâk) ve “tabiat, yaratılış, seciye” anlamlarına gelir; ancak daha çok “yerleşik huy, karakter, tabiatın gelişmiş şekli” diye tanımlanır.
  1. İslâm ahlâkçıları insanın her bakımdan gelişip olgunlaşmasının tabiat ve sanat denilen iki temele dayandığını söyler.
  2. Mizaç teorisindeki dört sıvı madde (ahlât-ı erbaa)
  • Kan
  • kara safra
  • Sarı safra
  • Balgam
  1. Mizaç teorisindeki görüşler:
  • Mizaçlar dört sıvının nisbetinden etkilenir,
  • Hastalık ve sağlık dört sıvı arasındaki denge veya dengesizliğe bağlıdır.
  • Mizaç teorisine göre insanın nefs/ruh yapısı bedenini oluşturan unsurlardaki terkibe bağlıdır.
  • İnsanın ahlât-ı erbaa (dört sıvı) yapısından doğan fizyonomisinin, onun ahlâkî tabiatını belirlediği düşünülmüştür.
  • Dört sıvı ve onlara nisbet edilen sıcaklık, soğukluk, kuruluk ve yaşlık şeklindeki nitelikler, İslâm dünyasında mizaç teorilerinin geliştirilmesine yol açmıştır.)
  1. Mizaç  teorisindeki anlayışın bir sonucu olarak var olduğu söylenen psikolojik tiplemeler;
  • Demevî (sanguin)
  • Safravî (colérique)
  • Balgamî (flegmatique)
  • Sevdâî (mélancolique)
  1. Mizaç teorisindeki anlayışın bir sonucu olarak ortaya çıkan karakter tasnifleri;
  • Mahrûr (sıcak tabiatlı)
  • Mebrûd (soğuk tabiatlı)
  • Yâbis (kuru tabiatlı)
  • Mertûb (yaş tabiatlı)

 

 

  1. İhvân-ı Safâ göre karakteri etkileyen faktörler;
  • Mizaç
  • Doğduğu ay
  • Fizikî çevre
  • Çevresel faktörler
  1. İyi huylar ve faziletli davranışlar için kullanılan terimler;
  • hüsnü’l-huluk
  • el-ahlâku’l-hamîde
  • mekârimü’l-ahlâk
  • mehâsinü’l-ahlâk
  • el-ahlâku’l-hasene
  1. Aristoteles’nun kullandığı etikos terimi arapçaya  istidât ve hey’âtü’n-nefs kavramla çevrilmiştir
  2. Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik adlı eserini arapçaya çeviren alim Huneyn b. İshak ‘dır.

 

  1. ibni Miskeveyh ahlâkı, davranışların bir düşünme olmaksızın insan nefsinden sadır olduğu bir “hâl” (değişken durum) olarak tanımlar.
  2. ibni Miskeveyh , “Hal” kelimesini geniş mânâda huyları da kapsayacak şekilde kullanmış ve nefisteki bu halleri iki kısma ayırmıştır. Ona göre bunların bir kısmı öfke, korku, heyecan gibi mizaca bağlı ve gelip geçici iken diğer bir kısmının da düşünce temeline bağlıdır.Bu ikincilerin alışkanlık (i‘tiyâd) ve uygulamalarla (tedrîb) kazanıldığını ve giderek meleke ve hulk halini aldığını kabul eder.
  3. İbn Sînâ , Hal kelimesi yerine “meleke” kavramını tercih eden ve davranışların kazanılan bir yeti (meleke) olduğunu vurgulayan alimdir.
  4. Aşağıdaki ahlak tanımı kime aittir?

الأخلاق هي هيئة راسخة في النفس تصدر عنها الأفعال بسهولة ويسر من غير فكر و رويَّة.

“Ahlâk (huy), insan nefsinde yerleşik bir yapıdır ki iradi davranışlar hiçbir zorlama olmadan ve düşünüp taşınmadan insan nefsinden ortaya çıkar”

  • Gazzali
  1. Nasiruddin Tûsî, İbn Miskeveyh gibi Galen’in tanımını benimsemekle birlikte tanımda “meleke” kavramını kullanmakla Galen ve İbn Miskeveyh’ten çok İbn Sînâ ve Gazzâlî’ye yakın durmaktadır.  Doğuştan gelen her türlü eğilimin, ham ve kaba davranışın eğitim ve alışkanlıklarla değiştirilebileceğini savunmaktadır
  2. Taşköprizade;
  • meleke ve hulk kavramlarının hepsini birbirinden ayrı belli mânâlar için kullanmıştır
  • Nefsani fiiller- doğal fiiller ayrımı yapar.

 Aşağıdakiler insan huylarının değiştiğini kabul ederler ;

  • Adudüddîn el- Îcî
  • İbn Miskeveyh
  • Nasiruddin Tûsî
  • Devvânî
  • Sadreddinzâde Şirvânî
  • Taşköprîzâde,
  • Kınalızâde
  1. Stoacılar, “Bütün insanların fıtratında iyi fiil yapma hasleti olduğu, kötülüğün ise işlenerek elde edildiği” görüşündedirler.
  2. Galen , Bazı insanların doğuştan iyi, bazısının kötü olduğunu, bazılarının da tabiatları gereği her ikisini kabul ettiğini söylemiştir.
  3. Huneyn b. İshak, Literatürde insanın doğuştan getirdiği ve mizacının belirlediği huylar (hâl/ahvâl, isti‘dâdât tabiiyye) ile kişinin eğitim, kültür ve yaşadığı çevrenin dünyagörüşüne göreşekillenen huylar (melekâtü’n-nefsâniyye) arasında bir ayrıma gitmiştir
  4. Galen’in nefsin güçlerinin bedenî yapıya bağlı olduğu şeklindeki görüşü İslâm düşünürleri üzerinde etkili olmamıştır.
  5. Kötü huylar ve fena hareketlerin karşılandığı terimlerden ;
  • el-ahlâku’s-seyyie
  • el-Ahlâku’z-zemîme
  • Sûü’l-huluk
  1. Kınalızâde Ali Çelebi ‘ye göre ister doğuştan gelsin ister sonradan kazanılsın her huyun değişiminin (tebdîl) mümkün olduğunu, hatta sonraki düşünürlerin tümünün bu görüşü benimsediğini söyler. Eğer huyların değişikliğe uğraması söz konusu olmasaydı peygamberlere inen vahiyler ve getirdikleri öğretiler bâtıl hükmünde olur, tüm eğitim ve siyaset ilkeleri anlamsızlaşırdı.       
  1. Eş anlamlı kavram çiftleri;
  • Mahrûrî/sıcak tabiatlı
  • El-anâsıru’l-erbaa/dört unsur
  • El-ahlâtu’l-erbaa/dört sıvı
  • Rezâil/erdemsizlikler
  1. Ahlâk kavramının “hey’e” kelimesi ile tanımı Gazzâlî‘ ye aittir.
  2. Ahlâk felsefesinde insanın doğuştan getirdiği yapısı için kullanılan terimler;
  • Tabiat
  • Mizâc
  • Seciye
  • Fıtrat

 

  1. “Bilmelisin ki, insan fiilleri birbirinden farklı tarzlarda gerçekleşiyorsa ve ilkelerine dair bir bilinç varsa bunlar “nefsânî fiiller” olarak adlandırılır. Fiillerin ortaya çıkmaları tek tarzda olup da ilkelerine ilişkin bir bilinç yoksa bunlara “doğal fiiller”
  2. Birinciler arasında hızlı bir şekilde ortadan kalkan ve nefste yerleşik olmayanlara hal Eğer bu fiiller, nefsin çokça tekrarlaması ve böylece onlara boyun eğmesi sayesinde yerleşik bir hal almışsa ve ortadan kalkmaları da daha yavaş gerçekleşirse bunlara “meleke” denilir. Eğer bu fiiller, nefisten zorlanmadan ve aceleye de getirmeden, aksine kolaylıkla ve düşünüp taşınma olmaksızın çıkıyorsa bu durumda melekeye huy (hulk)  denilir.”
  3. Ünlü ahlak felsefesi kitabı Nikomakhos’a Etik Aristotelese aittir.
  4. Tehzibü’l-ahlak adlı meşhur islam ahlak felsefesi eseri İbn Miskeveyh ‘ e aittir.
  5. Nasiruddin Tûsî ise ahlâkı, “düşünüp taşınmaya gerek kalmadan fiil ve davranışların kolaylıkla sâdır olmasını sağlayan melekeler” diye tanımlar.
  6. İbn Miskeveyh, ahlâkı;  davranışların bir düşünme olmaksızın insan nefsinden sadır olduğu bir “hâl” (değişken durum) olarak tanımlar.
  7. Gazalî’ nin ahlak tanımı ; Ahlâk (huy), insan nefsinde yerleşik bir yapıdır ki iradi davranışlar hiçbir zorlama olmadan ve düşünüp taşınmadan insan nefsinden ortaya çıkar”.
  8. Osmanlı âlimi Taşköprîzâde Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye’de İnsan fiilleri birbirinden farklı tarzlarda gerçekleşiyorsa ve ilkelerine dair bir bilinç varsa bunlar nefsânî fiiller olarak adlandırılır. Fiillerin ortaya çıkmaları tek tarzda olup da ilkelerine ilişkin bir bilinç yoksa bunlara doğal fiiller
  9. الأخلاق هي هيئة راسخة في النفس تصدر عنها الأفعال بسهولة و يسر من غير فكر و رويّ27 “

HAFTA-10

(ERDEMLER AHLÂKI VE ERDEMİN MAHİYETİ)

  1. Konusu insan nefsinin iradî fiilleri gibi değişkenlik arzeden ve bu yüzden Aristoteles tarafından Theoretike bilgi alanında sayılmayan ahlâk, Pratik bir bilgi alanıdır.
  2. Aristoteles’e göre pratik ve teorik bilgi arasındaki farklar;
  • Pratik bilginin konusu değişkenlik arzeder.Teorik bilginin konusu etmez.
  • Teorik araştırma ilk ilkelerden hareket ederek onlardan sonuçlar çıkarır. Pratik araştırma ise sonuçlardan hareket ederek onların ilkelerine gitmeye çalışır.
  • Nesnesi, “olduğundan başka türlü olması mümkün olmayan”, zorunlu olan, ezelî-ebedî şey olan teorik bilimin hedefi kanıtlamadır. Buna karşılık “olduğundan başka türlü olması mümkün olanı” konu alan araştırma ancak yaklaşık olanı, kaba taslak olanı arayabilir
  • Pratik bilgi tümel ilkeleri olan bir alandır.Teorik değildir.
  1. Aristoteles ‘ le ilgili olarak ;
  2. Aristoteles erdemlerin ve erdemsizliklerin tümünün kavramsal karşılıklarını belirlemenin çok da kolay olmadığını kabul etmektedir.
  3. Nikomakhos’un II- kitapları özel olarak karakter, yani huylarla ilgili erdemleri, VI. kitap ise düşünce erdemlerini konu edinir.
  4. Buna göre erdemsizlikler de ifrat ve tefrit şeklinde ortadan uzak olan uçlar, yani taraflardır ki bu yaklaşımın doğal sonucu erdemsizliklerin Aristoteles’te olduğu gibi erdemlere göre çok daha fazladır:
  5. Erdemler orta olmadır (mesotes). Erdemlerle ilgili ikinci cihet ise üstünlük ve yetkinlik cihetidir.

 Aristoteles’ e göre “Erdem bir tür orta olmadır; yani o orta olmayı hedefler. Bununla birlikte yanlış davranış bir çok biçimde olur, zira Pisagorcuların düşündüğü gibi kötü sınırsıza, iyi ise sınırlı olana nispet edilir. Dosdoğru olanı tutturmak ise tek biçimde olur. Bu sebeplerden ötürü ilki kolay, ikincisi zordur; yani kişinin hedefe isabet edememesi kolay, isabet etmesi zordur. Böylelikle fazlalık ve eksiklik erdemsizliğin özelliği, orta olma ise erdemin özelliği olmuştur”

  1. Yahya b. Adî , Aristocu itidal nazariyesinden ziyade erdemler ve zıtları olan erdemsizlikler şeklindeki Stoacı anlayışı savunur.
Aristoteles’in Nikomakhos’ta Karakter Erdemleri ve Erdemsizlikleri
   ERDEMSİZLİK       ERDEM    ERDEMSİZLİK
İFRAT/ AŞIRILIK ORTA / İTİDAL EKSİKLİK/ TEFRİT
Deli cesareti Şecaat/Yiğitlik    Korkaklık
Azgınlık İffet/Ölçülülük   Arzusuzluk
Savurganlık Cömertlik    Eli sıkılık
Övünmek için harcama yapmak         İhtişam

(Büyüklerin cömertliği)

    Pintilik
Şişinme Ruh yüceliği Kendini küçük görme
Asabi Öfkeye hâkim olma Öfkesiz
Riyakarlık Doğruluk Hafife alma
Münasebetsizlik Nüktedanlık Soğukluk
Şakşakçı Sevecenlik Geçimsiz
Hayra üzülme Kötülükten hoşlanma

 

  1. Ifrat durumundaki erdemsizliklerden Hayra üzülme ‘nin

orta hali yani erdemi Arıstoteles tarafından ifade edilmemiştir.

  1. İfratı;riyakarlık,tefriti;hafife alma olan erdem Aristoteles’e göre Doğruluk ‘tur.
  2. Cömertlik erdeminin tefriti Aristoteles’e Eli sıkılık ‘tır.
  3. Öfkeye hakim olma erdeminin ifrat ve tefriti Aristoteles’e göre Asabiyet-öfkesizlik ‘tir.
  4. İbn Miskeveyh için erdem konusu ;
  • İbn Miskeveyh temel erdemlerin eksik kısa tanımlarını (el-işâre ileyhâ bi’r-rüsûmi’l-vecîze) yaptıktan sonra hikmetin alt erdemlerine geçer ve burada önemli bir noktaya işaret eder:
  • Erdemlerin tanımlarını yapmak, bunlar hakkında burhanî bilgiye ulaşmak demektirbu, ahlâkın teorik ilimlerde olduğu gibi değişmeyeni araştırmaya talip olduğunun bir işaretidir.
  • İbn Miskeveyh, Tehzîbü’l-ahlâk’ta dört temel erdemin altındaki tâlî erdemleri sayar ve tek tek bunların tanımlarını yapar.
  • İbn Miskeveyh’te hikmetin altı, iffetin on iki, şecaatin dokuz ve adaletin de on beş tâlî erdemi bulunmaktadır.
  1. Aristoteles’in itidal teorisini benimseyen islam filozofları;
  • Kindî
  • Ebûbekir er-Râzî
  • Fârâbî
  • Belhî
  • Âmirî ,
  • İbn Miskeveyh
  1. ibni Miskeveyh, Tehzîbü’l-ahlâk’ında erdemler ve erdemsizliklerle ilgili olarak kapsamlı bir çerçeve ve şema geliştirmiştir. O erdemler ve erdemsizliklerin bir kavram olarak belirlenmesi ve tanımlarının yapılmasını bu kavramların özlerini bilmek için gerekli görür.
  2. İbn Miskeveyh ;
  • Erdemsizlikerin erdemlere göre çok daha fazla olduğunu, her bir ferdin kendine göre ortayı bulması gerektiğini belirtir
  • Ona göre erdem kendine ait yerden en ufak bir şekilde bile sapsa bir başka kötülüğe, yani erdemsizliğe düşmüş olur.
  • Aristocu itidal anlayışını benimsemiştir.
  • Ona göre zor olan ortayı bulduktan sonra ondan ayrılmamaktır.
  1. Taşköprizade, Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye de erdemin itidal olduğu şeklindeki teoriyi oldukça dinî bir çerçevede anlatılır, naslara sıkça başvurur.
  2. “Erdemin kendisi kürenin çapı gibi dümdüz bir çizgidir. Erdemsizlik ise dairenin çevresine paralel daireler gibidir ” görüşü Taşköprizade’ye aittir.
  3. ” Erdemlerin ifrat ve tefrit tarafları, yani erdemsizlikler bir dairenin çapından kenarlara doğru uzaklaştıkça ara alandaki noktalar mesabesindedir” Görüşü İbni Miskeveyh’e aittir.
  4. Mehmed Şah Fenârî;
    • Enmûzecü’l-ulûm adlı eserin müellifidir.
    • Erdemsizliklere her durumda ad bulunamayacığını ifade eder.
    • Tali erdemlersizlikleri kavramlaştırmanın güçlüğüne ilk işaret eden Osmanlı düşünürlerindendir.
    • Erdemin tanımının, gerekli olan orta olduğunu bildiğine göre onu aşmanın ve gerekli olmayan sınırı geçmenin ifrat, gerekli olmayan yerde durmanın da tefrit olduğunu söyler.
  5. Erdemleri düşünce ve karakter erdemleri şeklinde tasnif eden filozof Aristoteles’ dir
  6. Aristoteles’in erdemler ahlâkı ile görüşleri;
  • Erdem bir tür orta olmadır.
  • Dosdoğru olanı tutturmak tek biçimde olur.
  • Erdemsizlikler , Erdemlerden fazladır.
  • Yanlış davranış bir çok biçimde olur.
  • Fazlalık ve eksiklik erdemsizliğin özelliğidir.
  1. İslam düşüncesinde Stoacı erdem anlayışını savunan ve buna göre bir erdemler şeması çıkaran filozof Yahya b. Adi  ‘dir.
  2. Aşağıdaki kavram çiftlerinin hangisinde bir eş anlam ilişkisi vardır?
  3. Rezilet-fazilet
  4. İfrat-erdem
  5. İtidal-vasat
  6. Taraf-orta
  7. Adalet-hikmet

CEVAP  :  C

  1. “İbn Miskeveyh, dört temel erdemin altındaki tâlî erdemleri sayar ve tek tek bunların tanımlarını yapar. Buna göre hikmetin altı, iffetin on iki, şecaatin dokuz ve adaletin de on beş tâlî erdemi bulunmaktadır. Ayrıca iffetin tâlî erdemlerinden olan cömertliğin de altı tane alt erdemi vardır. Böylece filozofumuz dört temel erdem, kırk iki tâlî erdem ve altı tane de uzak tür belirlemiş ve tanımlamıştır.”
  2. Ahlak Aristo’ya göre Pratik bilgi alanıdır.
  3. Aristo’ya göre erdem orta olma hali ‘dir.
  4. Aristo’ya göre erdemsizlik ; ifrat ve tefrit gibi ortadan uzak uçlardır.
  5. Erdemler İslam Ahlak Felsefesinde Aristo’nun ‘’itidal’’ orta yol teorisi ekseninde ele alınır.
  6. İslam Ahlak düşüncesinde erdemler ve erdemsizlikler ‘’ Fazilet-Fezail ve Rezilet- Rezail ‘’ terimleriyle ifade edilir.
  7. Erdemin mahiyeti hakkında islam öncesi düşünce tarihinde iki yaklaşım vardır. Bunlardan biri Aristo’nun orta yol yaklaşımıdır. Diğeri Stoa’cı yaklaşımdır ki Erdemin tek karşıtı erdemsizliktir.
  8. Aristo’nun Nikomakhos’unda düşünce erdemleri VI.Kitap bölümünde ele alınır.
  9. Ahlak ile huy arasındaki ilişkiyi kan, balgam, kara safra ve sarı safra olmak üzere dört sıvıya bağlayan İhvan-ı Safa dır
  10. Aristo’nun Nikomakhos’unda Adalet ve doğruluk erdemleri V.Kitap bölümünde ele alınır.
  11. Aristo’ya göre fazlalık ve eksiklik Erdemsizliğin özelliğidir.
  12. Miskeveyh’in Ahlak felsefesiyle ilgili eseri Tenzibü’l-Ahlak’ tır.
  13. Dört temel erdem ;
  • Hikmet
  • İffet
  • Şecaat
  • Adalet
  1. ÜNİTE
  2. Adudiddîn el-îcî tarafından yazılan Ahlâk-ı Adudiyye’yi Taşköprîzâde Ahmed Efendi şerh etmiştir?
  3. İnsanın iradi davranışlarındaki temel güçler;
  • Arzu
  • Düşünce / bilgi
  • Öfke
  1. Nefs-i natıka insan nefsine hastır.
  2. Öfke gücünün itidali şecaattir.
  3. Arzu gücünün itidali
  4. Düşünme gücünün itidal hali hikmettir.
  5. Hikmetin ifratı cerbezedir ve sahtekârlıktır.
  6. Hikmetin tefriti kalın kafalılıktır.
  7. Öfke gücünün ifratı deli cesaretidir.
  8. Arzunun tefriti isteksizliktir.
  9. Mîzânü’l-amel adlı eser Gazzâlî’ ye aittir.
  10. Ahlâk risalesi adlı eser İbn Sînâ ‘ya aittir.
  11. İbn Sînâ ‘ya göre ; “Adalet, nefsin tüm güçlerinin bir erdemi ve denge hali iken diğer erdemlerden farklı olarak iki erdemsizlik arasındaki itidal durumu değildir. Adaletin tek bir zıddı vardır ve o da zulümdür.”
  12. İbn Sina’ya ait görüşler;
  • Adaletin tek zıddı vardır o da zulümdür.
  • Muamelât düzeyinde bir adaletten (mu‘âmeletü’l-‘adâle) ve onun erdemsizliklerinden bahsedilebilir
  • Muamelât düzeyindeki adalet kişinin alması gerekeni alması ve vermesi gerekeni de vermesidi
  • Kişinin alması gerekmeyen şeyi alması (ğabn) ve vermesi gerekmeyen şeyi vermesi (teğâbun) de erdemsizliktir
  1. Kınalızade ‘ye göre “İki erdemsizliğin ortası olması şekline yer verir. Adaletin ifratı zulumdür, tefriti de zulme boyun eğmedir (inzılâm). “

 Kınalızade ‘nin adaletle ilgili görüşleri;

  • Adaletin iki erdemsizliğin ortası olması şekline  yer verir.
  • Adaletin ifratı zulmdür
  • Adaletin tefriti de zulme boyun eğmedir (inzılâm).
  • Adaletin her iki tarafı da cevrdir.
  1. Ahlâk-ı Âlâîadlı eser Kınalızade ‘ye aittir.
  2. Hikmetin tâli erdemleri dışındaki temel erdemlerin altında yer alan tâlî erdemsizlikleri belirlemek sûretiyle büyük oranda gelenekten ayrılan Taşköprîzâde ‘dir.
  3. Hikmet, iffet ve şecaat ile adalet arasındaki ilişkiyi cinstür ilişkisi çerçevesinde ele alan Taşköprîzâde ‘dir.
  4. Şecaatin ifrat ve tefriti Tehevvür-cübn ‘dür.
  5. Nefste üç temel erdemin bir arada ve tam olarak bulunmasıyla meydana gelen dördüncü erdem Adalet ‘tir.
  6. ‘’Ahlâk-ı Nâsırî’ adlı eserinde ,erdemden nicelik ve nitelik bakımından olmak üzere iki türlü uzaklaşma söz konusudur’’ diyen Nasiruddin Tûsî ‘dir.
  7. “Kerem” kavramını farklı bir değerlendirmeye tabi tutarak, kerem kavramını cömertlikle karşılayan ve bu erdemi şecaat kapsamında değerlendiren İbn Sînâ ‘dır.
  8. Hikmetin alt erdemlerinden olan “zükr” Hatırlama anlamına gelmektedir?
  9. ‘’el-Kuvvetü’n-nutkiyye’’ teriminin doğru karşılığı düşünce gücü  ‘dür.
  10. Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye göre Hikmetin ifrat ve tefriti  Cerbeze-Gabave ‘dir.
  11. Düşünme gücünün itidal hali hikmettir. Hikmetin ifratı cerbezedir ve sahtekârlıktır. Buna “şeytanlık” da denilir.
  12. Hikmetin tefriti kalın kafalılıktır.
  13. Nefsin intikam arzusundan dolayı duyduğu şiddetli heyecan olan öfke gücünün itidali şecaattir. Öfke [gücünün] ifratı deli cesaretidir.
    Sînâ’nın Ahlâk risalesi ve Gazzâlî’nin Mîzânü’l-amel’inde

                       temel erdemler ve erdemsizlikler

Erdemsizlik Erdem Erdemsizlik
İfrat İtidal Tefrit
Hilekarlık/Kurnazlık Hikmet Ahmaklık
Deli cesareti Şecaat Korkaklık
Azgınlık İffet İsteksizlik/şehvet azlığı
Adalet

 

  1. İbn Sînâ’ya göre adalet, nefsin tüm güçlerinin bir erdemi ve denge hali iken diğer erdemlerden farklı olarak iki erdemsizlik arasındaki itidal durumu değildir, adaletin tek bir zıddı vardır ve o da zulümdür. Zira adalet düzen, zulüm ise düzensizliktir.
             Sînâ’nın Ahlâk risalesi ve Gazzâlî’nin Mîzânü’l-amel’inde

Muamelât düzeyindeki adalet (mu’âmeletü’l-adâle) erdemi ve erdemsizlikleri

Erdemsizlik Erdem Erdemsizlik
İfrat İtidal Tefrit
Aldatma (Ğabn) Hikmet Ahmaklık (teğabun)
  1. Kınalızâde ‘ye göre adalet’in ifratı zulm ‘dür. Adaletin tefriti de zulme boyun eğmedir (inzilâm).
  2. Taşköprîzade ‘ye göre ; “İnsan nefsinin hikmet, şecaat ve iffetle özdeşleşen üç gücü olduğunu, bunların orta melekelerinin erdem iken fazlalık ve eksiklik yönlerinin erdemsizlik olduğunu, bu erdemlerin de bir kısmı zikredilen türlerinin bulunduğunu öğrendiğine göre şimdi şunu da bil ki; bu üç güç fiillerinde uzlaştığı ve yardımlaştığında ve bunlar nitelik bakımından eşitlenip kendileri için yaratıldıkları amaca ulaştıklarında adalet ortaya çıkar. Adalet, söz konusu üç gücün birbirleriyle uzlaşısıdır, kişinin kendisi ve başkasının hakkını gözetmesi halidir. (…) İnsan nefsinin erdemlerinden olan adalet diğer erdemleri, yani hikmet, şecaat ve iffetten ibaret olan üç erdemi birleştiren erdemin adıdır.”
  3. .

 

                   Taşkörîzâde’nin Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyyede

hikmetin tâli erdemleri ve erdemsizlikleri

Erdemsizlik Erdem Erdemsizlik
İfrat İtidal Tefrit
Cerbeze Hikmet Gabâve
Zihin sıçraması Zihin açıklığı Kapalılık
Hızlı tahayyül Anlayış düzgünlüğü Yavaş anlama/geç anlama
Kurnazlık/ Sapkınlık Zekilik Gerizekalılık
Düşünce fazlalığı sebebiyle hedefe varamama Tasavvur tamlığı Düşünce yetersizliği sebebiyle hedefe varamama
Sebepleri kavramadan sonuçlara yönelme Öğrenme kolaylığı/ kolay öğrenme Öğrenme güçlüğü
Gereksiz bilgi ezberi Hıfzetme/ ezberleme Gaflet
İşe yaramaz bilgileri hatırlama Hatırlama Unutkanlık
  1. Yukarıda da işaret edildiği gibi Taşköprîzâde temel erdemlerden olan hikmetin yedi alt erdeminin ifrat ve tefritlerini belirlemiştir.
  2. Hikmetin tâli erdemleri 7 tanedir;
  3. Safâü’z-zihn (zihin açıklığı)
  4. Cevdetü’l-fehm (anlayış düzgünlüğü)
  5. Zeka
  6. Sühûletü’t-taallüm (öğrenme kolaylığı)
  7. Hüsnü’t-Tasavvur (tasavvur tamlığı)
  8. Ez-Zükr (hatırlama)
  9. El-Hıfz (hıfzetme)
  10. ..
                   Taşkörîzâde’nin Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyyede

ŞECÂATİN  tâli erdemleri ve erdemsizlikleri

Erdemsizlik Erdem Erdemsizlik
İfrat İtidal Tefrit
Deli cesareti Şecâat korkaklık
Küçük görmek Ruh yüceliği Gözünde büyütmek
Himmeti yüce tutmak
Deli cesareti Sabırlılık Acelecilik/kaygılanmak
Köpürme Soğukkanlılık Ürkeklik
Hamiyetsizlik/zillet/ tepkisizlik Hilim Öfke taşkınlığı
Korkaklık Ölçülü olmak Ölçüsüzlük/ teenniyi yitirmek
Dalkavukluk/ yaltaklanmak Tevazu Kibir
Üstün olma çabası Gayretlilik Tembellik
Tamahkarlık Yüklenme Tembellik
Tutuculuk Namusu koruma Kıskançlığın yetersizliği
Korkaklık Yumuşak kalplilik Öfkeye kapılma

 

Şacaatın  tâli erdemleri 11 tanedir;

  1. Kiberu’n-Nefs (Ruh yüceliği)
  2. İzâmü’l-Himme (Himmeti yüce tutmak)
  3. En-Necde (Soğuk kanlılık)
  4. Sabır
  5. El-Hilm (hilim)
  6. Es-Sükün (ölçülü olmak)
  7. Tevazu
  8. Eş-Şehâmet (gayretlilik)
  9. El-İhtimâl (Yüklenme)
  10. El-Hımye (namusu koruma)
  11. Er-Rikkat ( yumuşak kalplilik)
  12. Şecaatin ifrat ve terfidi tehevvür ve cübn ‘dür.
  13. ..
                   Taşkörîzâde’nin Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyyede

İFFETİN   tâli erdemleri ve erdemsizlikleri

Erdemsizlik Erdem Erdemsizlik
İfrat İtidal Tefrit
Azgınlık İffet Şehvet azlığı
Korkaklık/pısırıklık Haya Yüzsüzlük / arsızlık
Ruhbanlık Sabırlılık Şehvetperestlik
Şehevî duyarsızlık Arzuları dizginlemek Azgınlık
Savurganlık ve haksız kazanç Malını temiz tutmak
Tembellik Kanaat Mal tutkusu
Acizlik Vakar Acelecilik
Acizlik Uyumluluk Kabalık/ katı yüreklilik
Hinlik Hal ve gidişçe iyi olmak Geri durmak
Ruhbanlık Vera Günahkarlık
Pimpiriklik Düzenlilik İhmalkarlık
İsraf/savurganlık Cömertlik cimrilik
  1. İffetin ifrat ve tefridi el-fücur(azgınlık) ve el-cümud (şehvet azlığı)  dır.

İffetin talî erdemleri 12 tanedir;

  1. El-Haya (haya)
  2. Es-Sabr (sabırlılık)
  3. Ed-Daah (arzuları dizginlemek)
  4. En-Nezâhet (malını temiz tutmak)
  5. El-İktisar ( kanaat)
  6. El-Vakâr ( vakar)
  7. Er-Rıfk (uyumluluk)
  8. Hüsnü’s-Semt ( hal ve gidişçe iyi olmak)
  9. El-Vera’ (vera)
  10. El-İntizâm (düzenlilik)
  11. Es-Sehâ ( cömertlik) 
  1. Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye’de cömertliğin alt erdemleri 6 tanedir. Bunlar ;
  2. El-Kerem (ihtişam-kerem)
  3. El-Îsâr ( diğergamlık)
  4. El-Nübl ( Âl-i cenaplık)
  5. El-Müvâsat ( paylaşımcılık)
  6. Es-Semâhat ( bahşetme)
  7. El-Müsâmaha (feragat)
  1. Neftse üç temel erdemin bir arada ve tam olarak bulunmasıyla meydana gelen dördüncü erdem ADALET ‘tir.
  2. Hikmetin alt erdemlerinden olan ‘’zükr’’ hatırlama anlamına gelir.
  3. Nasiruddin et-Tûsî’nin ahlâk felsefesine dâhil ettiği bir tartışmada ‘’Nitelik bakımından erdemsizlikler’’ (redâetü’l-keyfiyye) dir. Tûsî’nin Ahlâk-ı Nâsırî’de ortaya koyduğu bu anlayışa göre erdemden nicelik ve nitelik bakımından olmak üzere iki türlü uzaklaşma söz konusudur. Erdemden ifrat ve tefrit şeklindeki uzaklaşma anlamına gelen reziletler nicelik yönünden sapmadır. Erdemden bir de nitelik yönünden sapma (redâetü’l-keyfiyye) vardır. Mesela arzu gücünün nicelik yönünden sapması ifrat ve tefrit şeklinde olur. Arzu gücünün erdemi iffetin ifratı azgınlık, tefriti şehvet azlığı idi. Bu örneği merkeze alırsak iffetin nitelik yönünden sapması eşcinselliktir. Bu şekilde nefsin üç gücünün, yani düşünce, öfke ve arzu gücünün her birisinin nitelik yönünden sapması söz konusudur. Hikmet erdeminin nitelik yönünden sapması âlimlere küstahlık yapmak ve beyinsizlerle didişmek için bilgi öğrenen kimsenin durumu gibidir. Şecaat erdeminin nitelik yönünden sapması, şanının yürümesi ve ganimet elde etmek için şecaat arzedenin yaptığı gibidir. Yani böyle bir kimse akla tâbi olduğu ya da nakilde vadedileni tasdik etmek için değil, bilakis bahadırlığını göstermek veya yağma yapmak için kendini savaş meydanlarına atar, helak edici ve öldürücü işlere girişir. İffet erdemininki, yani onun nitelik yönünden sapması ihtiyaç olan şehevî lezzeti terkedip de bunun karşılığını âhirette veya dünya hayatında daha fazlasıyla almayı amaçlayan kimsenin yaptığı gibidir.

HAFTA-12

İSLAM AHLAK FELSEFESİ

(NEFSÂNÎ HASTALIKLARDAN KORUNMA )

  1. Risâle fi’l-hîle li-def‘i’l-ahzân adlı eserinde “üzüntü”yü merkeze alarak ahlâk konusundaki görüşlerini ortaya koyan alim Kindi ‘dir.
  1. Kindi’ye göre üzüntü (el-hüzn) “sevilen şeylerin elden gitmesinden veya amaçlanan şeylerin gerçekleşmemesinden doğan nefsanî bir elemdir”. Öyleyse neyin gerçekten kayıp neyin de gerçekten kazanç olduğunun tespit edilmesi, bir yandan mutsuzluğun ne olduğunu belirlerken bir yandan da üzüntünün ahlâkî alandaki yerini tayin edecektir.
  2. Hevâ terimini, insanın maddî/hissî/tabiî yönünden kaynaklanan her türlü gazabî ve özellikle de şehevî arzu ve eğilimlerini kapsayacak şekilde kullanan kişi Ebûbekir er-Râzî dir.
  3. İslâm felsefesinde ahlâk alanı, Fârâbî ile birlikte, psikolojik temelden hareketle epistemolojik ve toplumsal yönleriyle incelenmeye başlanmıştır. Artık üzüntüden kurtulma temel ilke ve gaye olmaktan çıkmış; onun yerini mutluluğa ulaşma (tahsîlü’s-saʻâde) almıştır.
  4. Fârâbî ile birlikte gaye ve vasıta, iyi ve kötü, erdem ve erdemsizlik gibi ahlâkın diğer temel problemleri de bu mutluluk bağlamında ele alınmıştır
  5. İbn Miskeveyh’e göre ‘’Akıl bir sonuca, bir gayeye doğru çaba gösterir ki bu, aklın ilk ilkelerinden biridir. İradeye bağlı yapıp etmeler mutlak iyiye doğru yönelir. Mutlak iyi, bütün insanların zorunlu olarak yöneldiği en son gayedir. Bu sebeple mutlak iyinin ne olduğu doğru bilinmeli; mutluluk ile mutluluk zannedilen şeyler birbirinden iyi ayırt edilmelidir. ‘’
  6. İbn Sînâ’ya göre ise gerçek mutluluk nâtık nefsin “madde ve maddeyle ilintili şeylerden (levâhık) mücerret bir akıl olmasıdır.” Buna göre en yüce mutluluk, yetkinliğini tamamlamış aklın, insana özgü “nâtık nefs”in mutluluğudur.
  • es-sa‘âdetü’l-kusvâ, essa‘âdetü’l-uzmâ = gerçek mutluluk
  • elgāyetü’l-uzmâ, el-gāyetü’l-kusvâ =en son  gaye
  • el-kemâlü’l-aksa = son yetkinlik
  • elhayru’l-a‘lâ, el-hayru’l = mutlak en yüksek iyidir
  • es-sa‘âdetü’l-hakīkiyye  =  gerçek mutluluk 
  1. Fârâbî’ ye göre  “Gerçek mutluluk insan ruhunun, varlık bakımından kendisine dayanacağı bir yetkinlik derecesine ulaşmasıdır ki o, bu noktada, cisimden bağımsız ve maddeden ayrı varlıklar sınıfına dahil olur, ebediyen de bu durumda kalır.”
  1. Mutluluğu“Durumunu yetkinleştirmiş ve gayesini tamamlamış olan her nefsin bedenden ayrıldıktan sonra en iyi durumlarda en yetkin gayelere doğru yükselerek ebediyen varlığını sürdürmesidir” şeklinde belirleyen İhvanı-safa ‘dır.
  • Nefsin erdemlerle süslenmesi= tahliye
  • Nefsin olgunlaşması = tehzîb
  • Nefsin yetkinleşmesi=istikmal
  • Edemsizliklerden de uzak olma = tebrie
  • Nefsin temizlenmesi =taḫliye
  • Arınma =  (tasfiye) 
  1. Filozofların üzerinde durduğu hastalıklardan, yani reziletlerden kurtulma yolları;
  2. Nefiste meydana gelmiş reziletin karşıtı olan fazilet işlemek.
  3. Nefsin bu rezileti terk etmeye zorlanması yanı sıra gizli ve açıktan kınanma ve ayıplanma.
  4. Nefste kökleşmiş olan reziletin karşısında bulunan rezilet işlenir.
  5. Adaklarda bulunup onlara riayet etme ve bir daha dönmesi halinde yapılması güç vaadlerde bulunma vb. sıkı uygulamalarla kendini yükümlü tutma ve meşakkatli eğitimler.
  1. Nasıruddin et-Tûsî, Adududdin el-Îcî ve Kınalızâde gibi düşünürlere göre erdemleri korumanın yolları;
  • Erdemli kimselere sıkıca tutunmak, bunların sözleri ve anlattıklarına kulak kesilmek, yaşantılarına tâbi olmak ve izlerinden gitmek Ve aynı zamanda çirkin huylara sahip kötüleri dost edinmemekle, şerli ve adi kimselerden uzak durmak.
  • Kişinin düşünceye alışması için zihnini ilmî ve fikrî ödevlerle çalıştırması.
  • Kişinin arkadaşlarını kusurdan dolayı onu ikaz eden doğru kimselerden seçmesi. Çünkü ayıbı dosta söylememek hıyanet ve iki yüzlülüğe benzer ve kişinin buna razı olmaması gerekir
  • Kişi, nefse ağır gelen bir şekilde onu eğitmeli, sert ve ağır şeylerle onu kontrol altına almalıdır.
  1. Ahlâk-ı Alâî adlı eserinde nefsanî hastalıklara kitabın üçte biri kadar yer veren alim Kınalızade Ali efendi ‘dir.
  2. Cedel, gereksiz tartışmalar, sözlü husûmet, lanetleme, şaka, alay, yalan söz, yalan vaad, gıybet, kötü zanda bulunma, söz taşıma, iki yüzlülük ve zemmedilecek bir şekilde övgüde bulunma gibi dille ilgili hastalıkları ayrıntılı bir şekilde tahlil eden alim Gazzali ‘dir.
  3. Taşköprizade , Miftâhu’s-sa‘âde’nin bâtın ilimleri bölümünde Mühlikât başlığının altında tıpkı Gazzâlî’de olduğu gibi Acâibü’l-kalb üst başlığını açar, ardından Riyâzetü’n-nefs ve tehzîbi’l-ahlâk alt başlığı altında nefsanî hastalıkları tahlil eder.
  4. Müdâvât , Nefsin ahlâkî hastalıklardan tedavi edilmesi anlamına gelir.
  5. Ahlâkî görüşlerini üzüntüden kurtulma üzerine kuran iki filozof dikkati çekmektedir. Bunlar ; Kindî ve Ebû Bekir er-Râzî’dir.
  6. Gazzâlî ve Taşköprîzâde’nin nefsânî hastalıklar konusunu işlediği bölümün adı Acâibü’l-kalb ‘dir.
  7. Fârâbî’nin ahlâk felsefesinde temel ilke ve gaye tahsîlü’s-saʻâde kavramıyla ifade edilir.
  8. Nefsanî hastalıkların ele alınması hususunda Gazzali’nin Osmanlı dönemindeki takipçileri ;
  • Taşköprizâde
  • Kınalızâde
  • İmam Birgivî
  • Hâdimî
  1. ‘’Bütün elem ve sıkıntıların sebebi hevâ ‘dır diyen Ebu Bekir er-Razî ‘ dir.
  2. Risale Fi’l Hîle li-Def’il Ahzan adlı eser Kindî ‘ye aittir.
  3. İbn Sina’ya göre gerçek mutluluk ; ‘’Natık nefsin madde ve madde ile ilintili şeylerden mücerret bir akıl olmasıdır’’
  4. Tehzib , Nefsin olgunlaşmasıdır.
  5. Nefsin erdemlerle süslenmesine Tahliye
  6. Nefsin yetkinleşmesine İstikmal
  7. El-Emrâdü’n-Nefsâniyye, Nefsanî hastalıklar demektir.
  8. Tebriyye , Erdemsizliklerden uzak olmaktır.
  9. Farabî’nin ahlak felsefesinde temel ilke ve gaye ; Tahsîlü’s-Sa’âde kavramıyla ifade edilir.

13.ÜNİTE  AHLAK FELSEFESİ

(FELSEFÎ LİTERATÜRDE AİLE AHLÂKI )

  1. Evliliği Allah’ın evrende hâkim kıldığı genel düzene bir uyum olarak değerlendiren alim Gazzali ‘dir.
  2. İradî ve ihtiyarî davranışlar kişinin başkalarıyla olan ilişkisini düzenliyorsa kendi içinde ikiye ayrılır. Bu davranışlar ve ilişkiler küçük bir topluluk düzeyinde ise bu, Aile yönetiminin (tedbirü’lmenzil) alanına girmekte, bu topluluk daha büyük bir düzeyde ise o zaman söz konusu ilişkileri inceleyen disiplin siyaset olmaktadır
  3. Pratik felsefe, yani el-hikmetü’l-ameliyye insanın iradî ve ihtiyarî davranışlarını konu edinen bir alandır
  4. İslâm düşünce geleneğinde aile ahlakı ve yönetimi bir ilim dalı olarak ele alınır.
  5. İradi ve ihtiyari davranışlar fert düzeyinde ise bunlar ahlâk ilminin konusuna dahil olur.
  6. Bazı âlimler pratik felsefenin ev yönetimi ve siyasete tekabül eden bölümlerinin İslâm’da fıkıh ilminde açıklandığını, fıkıh ilminin bu işlevi gördüğünü kabul ederler.
  7. Yunancada “OikonomiaEv yönetimi anlamına
  8. Aristo’nun ‘’ Politika’’ adlı eseri ev yönetimi ile ilgili en önemli örnektir.
  9. Oeconomicus , Xenophon’un eseridir. Günümüze ulaşmış Yunanca eserler arasında tamamıyla evyö netimine ait olan en detaylı eserdir. İlmu tedbîri’l-menzil’in temel bölümlerinin hepsini diyalog formunda tartışır. Vurgusu  daha çok çiftlik yönetiminedir ve eş, çocuklar ve kölelerin yönetimine daha az yer ayırır.
  10. Politicus (Devlet Adamı) ve Protagoras adlı eserler Eflatun ‘a
  11. ‘’Nikomakhos Ahlakı’’ adlı eser Aristoteles’e aittir.
  12. Pratik felsefenin üç disiplinini(ahlak,ev yönetimi, siyaset) bir bütün olarak tek bir eserde ilk olarak ele alan Nasiruddin et-Tûsî ‘dir.
  13. Ahlâk-ı Nâsırî’’ adlı eser Nasiruddin et-Tûsî ‘ye aittir.
  14. Kınalızâde’nin Osmanlı ulema geleneğinin aile hakkındaki değer yargılarını yansıtması bakımından son derece önemli olan  eseri Ahlâk-ı Alâî’ dir.
  15. Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye’ye göre anne-babanın çocukları üzerindeki sorumluluğukları;
  • Çocuğa güzel bir isim koymalıdır .
  • Eğerçocuğun huyları kötü ise genel olarak huylarını tedavi etmelidir
  • Çirkin şeyleri zemmederek engellemeli, eğer bunlar sâdır olursa azarlayarak ve korkutarak hesap sormalı, bir daha cesaret bulmasın diye bu tür şeylere bilerek giriştiği değil, farkında olmadan yaptığı söylenmelidir.
  • Oturup kalktığı kimseler hayırlı insanlar olmasına dikkat etmeli.
  • Yorucu işlere, spora, sıcak ve soğukla karşılaşmaya yönlendirilmelidir. Tevazu ve akranlarına saygılı olmaya teşvik etmeli, şımarıklığın, tamahkârlığın, yalanın, doğru ve yalan yere yemin etmenin önünü kesmelidir.
  • Oyun, eğlence ehlinden uzak tutmalı, lüks, bolluk ve fazla uykudan mutlaka uzaklaştırmalı, ancak ahmaklaşmasın diye de gündüz azıcık uyumasına fırsat verilmelidir.
  • Tevazu ve akranlarına saygılı olmaya teşvik etmeli, şımarıklığın, tamahkârlığın, yalanın, doğru ve yalan yere yemin etmenin önünü kesmelidir
  • Çocuklar yaşıtları, denkleri ve aynı derecede olanlarla okumalı.Eğitmeye başlarken seçkin insanların güzellikleri, âdâb ve nasihat kabilinden şiirlerle başlamalıHocası iyi seçilmeli.
  • aşk şiirleri ve edebiyatından sakındırmalıdır
  1. Ahlâk-ı Nâsırî, Ahlâk-ı Alâî ve benzeri eserlerin aile ahlâkı bölümleri hangi Meclis ve sofra âdâbı bahisleriyle sona ermektedir.
  2. Şerhu Usûli’l-Pezdevi adlı eserin başında ilim kavramını tahlil ederek nazarî felsefe ile kelam ve pratik felsefe ile fıkıh arasında bir mukayese yapan alim Molla Hüsrev ‘dir.
  3. Hâdimî , Tarîkat-ı Muhammediyye adlı esere yazdığı şerhte pratik felsefenin fıkha tekabül ettiğini eifade eder.
  4. El-Fevâidü’l-hakâniyye el-Ahmedhâniyye adlı eserde Ev Yönetimi İlmi (Tedbîrü’l-menzil) ile ilgili meseleler şunlardır;
  • Evin ne anlama geldiği ve insanların ona duyduğu ihtiyacın açıklanması
  • Geçim temininde riayet edilmesi gereken âdâbın açıklanması
  • Mal üzerindeki tasarrufun niteliğinin açıklaması
  • Malın harcanma adâbı
  1. Ev yönetimi ilminde İslâm ahlâk düşüncesini etkilemiş olan isimlerden biri Bryson’dur.
  2. Süvarilik, düşmanı caydırma, geçitlerin korunması gibi yiğitlik isteyen işler filozofların muteber saydıkları birinci tabaka mesleklerdendir.
  3. Ev ile kastedilen halkın bildiği anlamda korunaklı saraylar ve dizi dizi evler değildir. Aksine burada onunla kastedilen şey karı, koca, çocuk, hizmetçi ve azıktan oluşan beş unsur arasındaki hususi birlikteliktir.
  1. “Devlet hanehalklarından meydana geldiğinden dolayı devletten bahsetmeden önce hanehalkları yönetiminden bahsetmeliyiz. Hanehalkının yönetiminin bölümleri hanehalkını meydana getiren insanlara tekabül eder. Tam bir hanehalkı köleler ve hürlerden oluşur. Şimdi herşeyi mümkün olan en küçük parçalarına ayrılmış haliyle incelemeye başlamalıyız ve ailenin ilk ve mümkün olan en küçük parçaları efendi ve köle, koca ve karı, baba ve çocuklardır. Öyleyse bu üç ilişki çiftinin herbirinin “ne olduğunu” ve “ne olması gerektiği” sorularına cevap aranmalıdır… Ve hanenin bir başka unsuru daha vardır ki bazıları onu hanehalkı yönetiminin tamamı, bazıları ise en önemli parçası kabul eder: “Mal kazanma sanatı”; bu sanatın doğası da bizim tarafımızdan gözden geçirilmelidir.” Aristoteles’e ait bu pasajdan şu sonuçlar çıkarılır.
    • Evler içerdiği unsurlara göre eksik ve tam şeklinde ikiye ayrılır. (Bu şık yanlış)
    • Ev yönetimi ilminde, evi oluşturan unsurların birbirleriyle ilişkilerindeki ideal modellere cevap aranır.
    • Siyaset ve ev yönetimi birbiriyle ilişki içinde olan disiplinlerdir.
    • Bir yaklaşıma göre ev yönetimine dair en önemli mesele paranın kazanılmasıdır
    • Erkek, evde farklı statülere sahip bir unsur olarak vardır.
  2. Geçim temininde riayet edilmesi gereken âdâbın açıklanması ev yönetiminin meseleleri arasındadır

(Eve bir de tür bakımından ihtiyaç duyulur. Zira doğumdan büluğ çağına kadar insanın yetişmesi yorucu bir uğraşı ve bunaltıcı bir zahmeti gerektirir. Türün devam ettirilmesi, rastgele herhangi bir cinsel birliktelik ile sağlanmaz, aksine soyun karışmaması, aile farkının ortadan kalkmaması ve babaların bakımının ve çocukların verasetinin kesintiye uğramaması için belirlenen şekli ve bilinen haliyle evlilik kaçınılmazdır. )

  1. Filozoflar ev yönetimi ilmi için sadece ilmu tedbîri’l-menzil başlığını kullanmışlardır.
  1. Bazı âlimler pratik felsefenin ev yönetimi ve siyasete tekabül eden bölümlerinin İslâm’da fıkıh ilminde açıklandığını, fıkıh ilminin bu işlevi gördüğünü kabul ederler. Bu yaklaşımı temsil eden isimlerden biri de Molla Hüsrev ‘dir.
  2. “Kınalızâde’nin Ahlâk-ı Alâî Adlı eseri Osmanlı ulema geleneğinin aile hakkındaki değer yargılarını yansıtması bakımından son derece önemlidir.
  3. Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye göre Meslekler
  4. muteber,
  5. adi
  6. orta seviyeli olmak üzere üç tabakadır.
  7. Birinci tabaka : Muteber mesleklerde üç kısım vardır. Bunlar ;
  8. Vezirler ve ülkeleri yöneten bürokratlar
  9. Belagat, Yazı , tıp, müneccimlik ve benzerleri ilimleri icra edenler
  10. Askerler ve komutanlar.
  11. İkinci tabaka : adi işler ; karaborsacılık, sihir , deri tabaklama
  12. Üçüncü tabaka : Orta seviyeli ; insanın ihtiyaç duyduğu zorunlu zanaatlardır ve ticaret, demircilik gibi insan doğasının tiksinmediği mesleklerdir, bunların en faydalısı ziraattır.
  13. Ev yönetimi ilmi literatürde şu isimlerle kullanılmıştır;
    1. ilmu tedbîri’l-menzil
    2. el-hikmetü’l-menziliyye
    3. Es-siyâsetü’l-menziliyye
  14. Ev yönetiminin yunanca karşılı ‘’Oeconomica’’ dır.
  15. Xenophon ‘a ait Oeconomica adlı eser üç kitaptan oluşur

1.Kitap ; eş ve mülk yönetimi

2.Kitap ; kamu maliyesi ile ilgili aneknotlar

3.Kitap ; iyi bir eş,iyi bir koca için kurallar ve yaşama şekli modeli.

  1. Ev yönetimi ve ahlakı ile ilgili felsefi düzeyde ilgilenen kişi İbn Miskeyevh ‘dir.
  2. Pratik felsefeyi bir bütün olarak tek eserde ilk ele alan Nasiruddin et-Tûsî ‘dir. Ahlak-ı Nasirî
  3. Ev ‘i oluşturan unsurlar 5 tanedir; bunlar;
    1. Karı
    2. Koca
    3. Çocuk
    4. Hizmetçi
    5. Azık
  4. Ev Yönetimi İlmi (Tedbîrü’l-menzil)’nin faydası ; bir hane halkının maslahatının düzen içinde olması için aralarında olması gereken paylaşımın niteliğini bilmektir.
  5. ÜNİTE

(AHLÂK-SİYASET İLİŞKİSİ VE SİYASET AHLÂKI  ) 

  1. Pratik ilimler ;
    1. Ahlak ilmi
    2. Ev idaresi
    3. Siyaset ilmi ‘dir. 
  1. Devlet kavramının incelenği alanlar;
  • İslam hukunda
  • Kelâmda
  • İslâm Felsefesinde
  • Siyasetnâme Geleneğinde
  • Haldûn’un devlet teorisi ile modern İslâm düşüncesindeki modellerinde
  1. El-Ahkâmü’s-sultâniyye Mâverdî ‘ye aittir.
  2. Siyaset felsefesine en çok yoğunlaşmış müslüman düşünür Farabi ‘dir.
  3. İslâm felsefesinin klasik çağının nazarî felsefe alanındaki zirvesini İbn Sînâ temsil eder.
  4. Fârâbî de İslam felsefesinin klasik çağının amelî felsefesinin merkezini oluşturmaktadır.
  5. Eflâtun’un Cumhuriyet’ine Telhîs yazan alim İbni Rüşd dür.
  6. İhsâü’l-ulûm ve Fusûlu’l-medenî adlı eserler  Farabi’ye aittir.
  7. Fârâbî ilimlerin konusu, yöntemi ve gayesini incelediği İhsâü’l-ulûm adlı eserinde el-ilmü’l-medenî, el-felsefetü’l-medenî veya el-ilmü’l-insanî’nin konu veya bilim dallarını sıralar hangisi bu sıralamalardandır?
  • İrâdî fiil ve Yasaların (sünen) çeşitleri
  • İradî fiil ve ve yasalarla ulaşılacak mutluluk çeşitleri
  • İyi-kötü, güzel-çirkin boyutlarıyla fiil ve yasalar ve bunların şehir ve milletlerde uygulanma şekli
  • Erdemli ve erdemsiz boyutlarıyla ilk başkanlık mesleği (riyâset)
  • Nazarî/teorik ve pratik siyaset sanatı.
  • Nazarî siyasetin bilgilerinin statüsü
  • Nazarî siyasetin tümel ilkelerinin farklı zaman ve mekânlardaki iradî ve tikel olaylara uygulanma şekli ve usulü.
  • İlk başkanlık mesleğinin farklı zaman ve mekânlarda sürekliliğinin nasıl temin edilebileceğine dair ilkeler.
  1. Farabi ,Nazarî siyasetin bilgilerinin statüsü inceleyerek, nazarî siyasetin veya siyaset felsefesinin tümel yasalar ve ilkeler belirleyeceğini; fakat bu tümellerin şimdi ve gelecekteki sonsuz sayıdaki tikel ve iradî olayların hepsine birebir çözüm içermeyeceğini, bu çözümü amelî/pratik siyaset sanatının icra edeceğini vurgular .O bu olguyu tıp ilminin tümel yasaları ile tek tek hastalar üzerinde uygulanma şekli; yani nazarî ve amelî tıp üzerinden örneklendirir.
  1. Arapçada ilk defa bu alan için “siyaset felsefesi” (el-felsefetü’s-siyâsiyye) tabirini kullanan kişi Farabi ‘dir.
  1. Farabi’ ye göre, yönetici veya başkanlık için melik, reis, hükümdar vb. hangi kavram kullanılırsa kullanılsın; mihenî bir yetenek gerektiren siyaset bu mesleğin eylemlerinin toplamına yani yönetime atıfta bulunmaktadır. Fakat mutlak anlamda siyaset ilmi, erdemli siyasettir (es-siyâsetü’l-fâzıla) ve erdemsiz siyaset sanatları (es-siyâsâtü’l câhilîyye) birincinin bir cinsi değildir. Fârâbî’nin bu ayırımının konu ve yöntem bakımından olduğu; çünkü erdemli siyaset sanatının toplumun tanzimi açısından metafizik temaları da kendisine konu edineceği, fakat ikincilerin bundan yoksun olacağı söylenebilir ki zaten birincisi, ikincisinin alanını da araştıracaktır. 
  1. Farabi İhsâ’da el-ilmü’l-medenî kapsamında yer almayan ev yönetimiyle ilgili hususları Fusûlu’l-medenî adlı eserinde tetkik etmektedir
  1. Felsefî literatürde Siyaset Ahlâkanın incelendiği  başlıklar ;
  • Tedbîrü’l-medîne
  • Tedbîrü’l-müdün
  • Siyâsetü’l-medîne
  • Siyâsetü’l-müdün
  • Siyâse 
  1. Nasiruddin et-Tûsî , şu yedi şartın devlet başkanında olması gerektiğini belirtir: Bunlar ;
    1. Soyluluk,
    2. Asil karakter,
    3. Doğru yargı,
    4. Kararlılık ,
    5. Sebat ,
    6. Zenginlik
    7. Güvenilir yardımcılara sahip olmak
  1. İbn Kemmûne insanları yönetmeye talip olup Allah ile kulları arasında bulunacak kişinin öncelikle kendine çeki düzen vermekle ve aile ahlâkına riayet etmekle işe başlaması gerektiğine inanmaktadır.
  2. İbn Kemmûne bireyin bedendeki çok sayıda gücü yönetip (siyâset) onlara hükümran olması anlayışını topluma uyarlamaktadır . Ona göre kalp, kalp diye bilinen organ değil nefsin ta kendisidir. O itaat edilen bir hükümdar, kendisine tabi olunan reistir . Başkan doğruluktan ayrılmadığında halk da istikamet üzeredir. İnsanlar yöneticilerinin adeti üzeredir.
  3. el-Kelimâtü’l-vecîze adlı eser İbn Kemmune ‘ye aittir.
  1. İbn Kemmûne’nin devlet yönetimi ile ilgili olarak görüşleri ;
  • Devlet başkanının dini korumak gibi bir görevi olduğuna da inanmaktadır.
  • Askerleri dine bağlılığın gereğine inanmadıklarında yönetici için düşmandan bile zararlı olurlar.
  • Adaletin zulme galip gelmesi için ümmetin idarecilerinin adalete dayanması, zulmü terk etmesi bir vazifedir
  • Devlet başkanı halkın lehine ya da aleyhine olan bir hak hususunda halkıyla eşit durumda olmalıdır Zayıf olana korunma üstünlüğü vermesi icab eder.
  1. İbn Kemmûne’ye göre dinin korunması ve yönetici kadrolarının/bürokratların (e‘vân) seçiminden sonra adil bir yönetimin (es-siyâsetü’l-‘adile) üzerine kurulduğu esaslar
  • Yönetimin dostluğa ve bağlılığa yönelik arzusu.
  • Direnç gösteren ve bozgunculuk çıkaranlara karşı tavizsiz bir caydırıcılık.
  • Yönetimin insaf ve adalete sahip olması.
  • Dağıtımı hakkaniyete riayet ederek yapmak. 
  1. “Devlet başkanı halkı faiz, kumar ve iki tarafın karşılıklı faydası olmayan her türlü kazançtan menetmelidir .Çünkü bunun gibi gay-ı meşru yolların mubah görülmesinin toplumsal yarar ve dayanışmaya (fî fâidet’l-ictima‘ ve’t-te‘âdudi’l-medenî) büyük bir zararı vardır. Devlet başkanlarının en hayırlısı masumun güven, zararlının korku duyduğudur, en şerli devlet başkanı ise zararlıyı himaye eden ve masumun kendisinden korktuğudur” görüşü  İbn Kemmune ‘ye aittir. 
  1. Ahlâki’l-Adudiyye’nin Devlet Yönetimi (Tedbîrü’l-müdün),bölümünde anlatılan, devletin çökmesi ile ilgili nedenler ;
  2. Devlet erkanının refah ve estetiğe rağbet etmesi
  3. Devlet erkanının sabır ve tahammül yerine tembelliği tercih etmeleri.
  4. Devlet erkanının Savaş ve mukâteleyi bırakmaları , savunma ve karşı koyma melekelerini unutmaları.
  5. Parasızlık sebebiyle devletin gücü ve büyüklüğünde eksiklik ortaya çıkmasıyla 
  1. Fusûlü’l-medenî adlı eser Fârâbî ‘ye aittir.
  2. “İslâm siyasî düşünce tarihi içinde en önemli kaynakları, İslâm hukukunun metodolojisi çerçevesinde devleti ve siyasî yapılanmaları yorumlayan eserler oluşturmaktadır. “elAhkâmü’s-sultâniyye” ve “es-Siyâsetü’ş-şer‘iyye” gibi isimler altında toplanan bu eserlerde devlet anlayışı, siyasî gerçekliğin İslâm hukuku açısından yorumlanması ve yönlendirilmesi şeklinde ortaya konmuştur.” İslâm siyaset düşüncesinde bu literatürün en önemli eseri Mâverdî ‘ye aittir.
  1. Aşağıdaki yargılardan hangileri yanlıştır?
  1. İbn Rüşd, Aristoteles’in Politika’sına bir şerh yazmıştır.(yanlış)
  2. Feraset hükümdarlarda aranan bir özelliktir.
  3. İbn Kemmûne İlhanlılar döneminde yaşamış bir filozoftur.
  4. İslâm siyaset düşüncesinde İbn Sînâ oldukça belirleyici bir filozoftur. (yanlış)
  5. I, IV

İbn Rüşd aristoteles’in ‘’Politika’’ eserinin dışında bütün eserlerine şerh yazmıştır.

  1. İslâm siyaset düşüncesinin önemli kavram ve sloganlar ve anlamları :
  • ’bi-enne’l-mülke yebkâ ale’l-küfri ve lâ yebkâ ale’z-zulmi’’ = “Siyasî otorite küfür ile varlığını sürdürebilir, ancak zulme dayalı bir düzen kalıcı olamaz
  • ’en-nâsu alâ dîni mülûkihim” = “İnsanlar yöneticilerinin adeti üzeredir/
  • ’ed-dînü üssün ve’l-melikü hârisühu ‘’ = “Din temeldir ve devlet başkanı onun koruyucusudur/”
  • ’fâidetü’l-ictima‘ ve’t-te‘âdudü’l-medenî ‘’ = “Toplumsal yarar ve dayanışma/
  1. “Taşköprîzâde’nin pratik felsefeye dair en ayrıntılı görüşlerini yazdığı eseri Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye ‘dir.
  2. İslam siyaset düşüncesinde temel aktör İNSANDIR.
  3. Toplumun ve temel organizasyonların oluşması AİLE KURUMUNA bağlıdır.
  4. İslam hukukunda devleti ve siyasi yapılanmaları yorumlayan eserler ‘’ el-Ahkâmü’s-Sultaniye ve

es-Siyasetü’ş-Şer’iyye’’ isimleri altında toplanır.

  1. Felsefenin devletle ilgili temel meselesi ; İdeal devleti tanımlamak ve bu ideal devleti eksik ve batıl devlet türlerinden ayırt etmektir.
  2. Ahlak, ev ekonomisi ve siyaseti amelî aklın kapsamına Aristoteles dahil etmiştir.
  3. Farâbî ‘nin ilimlerin konusu yöntemi ve gayesini işlediği eserinin adı ‘’İhsâü’l-Ulum’’ dur.
  4. Tenbih adlı eser Farâbî ‘nindir.

SAMİ  ASLANCAN 2015-05-21