Fıtrat İnsanın Seçme Hakkı
Kulluğun tarifinde olsun, genel tarifinde veyahut kulluğun cüzlerinin herhangi birisinin tarifinde mesela kulluğu genelde tarif ederken dediğim şekliyle tarif ediyoruz :
İnsandan düşünce, söz, kasıt ve fiil olarak sudur eden her şey diyoruz.
Burada genelin tarifi ama cüzlere girdiğimizde mesela takdir diyoruz, bu sefer takdirin nasıl olduğunu anlatıyoruz ve ondan sonra da insanoğlunun en büyük özelliklerinden, dünya ahiret hayatına istikamet veren özelliklerinden biriside ihtiyar yani tercih seçme hakkıdır.
İnsanoğlu fıtraten iki şeyden birini tercih etme mecburiyetindedir. Tercih veyahut ihtiyar bunun içini iyi dolduramamakla beraber irade-i cüziye derler buna Maturidiler biz böyle demiyoruz insana verilen ihtiyar, seçme hakkı cüz-i irade diye ifade etmiyoruz, insanoğlunun seçme hakkı yani tercihi.
[1] لِمَن شَاءَ مِنكُمْ أَن يَسْتَقِيمَ “Sizden hanginiz doğru yolu bulmak isterse” veyahut [2]فَمَن شَاء فَلْيُؤْمِن وَمَن شَاء فَلْيَكْفُر “İsteyen inansın, isteyen küfretsin.” Diyor.
Zaten tercihin en kötüsü, en büyüğü burada. Ya hakkı seçiyorsun saadet ehli oluyorsun, ya batılı seçip dalalet ehli oluyorsun. Bu tercihin meydanı ise dünya hayatıdır. Dünyaya isteğimizle gelmedik, isteğimizle insan olmadık, isteğimizle erkek veya kadın olarak yaratılmadık. Hepsi külli irade sahibi Allah’ın iradesi ile oldu. O zaten bizim bu hayatımızı ve ölümümüzü bir imtihan için yaratıyor.
ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلْمَوْتَ وَٱلْحَيَوٰةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلً[3]
“ Hayatı ve ölümü o sizin için yani hanginiz daha güzel ameller işleyecek diye ( yani güzel amel işlemeyi tercih edecek diye)yarattı.
Tercihler isteyerek tercih ediliyor değil mi? Onun için tercih (ihtiyar) fiili eğer bazı fillerle beraber zikredilirse ki zikredilir her kim doğru yol bulmak isterse, her kim isteyerek doğru yolu seçerse önce istemelisin çünkü Allah insanoğlunun bütün yani hayrı ve şerri bu isim altında ikiye ayırırsak :
فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰيهَا[4]
“Allah her nefse itaatini ve isyanını ilham etmiştir.”
Yani iyiliği ve fücuru ilham etmiştir. Yani ikisinden birisini tercih zorunda.
Hiçbir zaman kötüyü kendisi seçmiş olmasına rağmen bir başkasını itham etmemelidir.
Bazen fetva sorarlarken bile kendilerinin fetvasını verme zorunda oldukları bir meseleyi dahi nasıl yapayım? Nasıl yapacağını sen bilirsin. Ben bunu doğrusunu yanlışını sana anlatırım sen ikisinden birisini seçersin. E şöyle yapsam olmaz mı? Ben sana söyledim nasıl yapacağın senin iradende.
İstemeliyiz, temenni etmeliyiz. Düşünün insanın tercihlerinden en büyük olan iki şey Hidayet ve Delalet. Bir irade, tercih, meyil mevzuu bahistir. İradeyi biz من اراد her kim isterse sözünü biz irade-i cüzziye şeklinde irade yanlış bir mana yüklenerek bu toplum tarafından anlaşılıyor, ama bir tercih iyiyi kötüyü seçme desek insanlar daha net anlıyorlar.
Kendi seçtiği kötülüğün ayıbını kadere yükleyemez. Kaderde ilk anlamamız gereken şey bu. Bazen size diyorum ya mesela ben bu sefer İbrahim’e dedim; benim nasihatim farklı olur ama senin tercih edeceğin şey senden olmalı, bununla ne o tarafı yani senin okumayı terk etmeni isteyenlerin siz beni sapıttınız desen yarın sen mazeret bulamayacaksın çünkü Araf suresinde cehennem ehli her ateşe atıldıklarında “Ey rabbim bizi bunlar sapıttı, onlara iki kat azap ver.” Diyecekler. Allah da diyecek ki; size de onlara da iki kat azap. Doğru onlar saptırtmalarının cezasını çekerler ama sen mazur sayılmazsın. Bu ifadeyi anladınız mı? Yani, baban seni saptırtır, annen saptırtabilir, bir başkası senin sapmana sebep olabilir onlar bu sorumluluğun yükümlülüğünü yüklenirler cezasını çekerler ama sen bunu mazeret olarak gösteremezsin beni bunlar sapıttı diyemezsin çünkü ayette dediği gibi; Ey rabbim bizi bunlar saptırdı bunlara iki kata azap ver.” Dediklerinde Allah size de onlara da iki kat azap, Allah size hakkı beyan etti siz yanlışın doğrunun ne olduğunu anlayabilecek bir kabiliyet ve istidat üzere yaratıldınız diyor. Düşünün şimdi “Ben cinleri ve insanları sadece bana kulluk etmeleri için yarattım” derken arkasından gelen ayet مَا أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ ben onlardan kulluk etmelerini istiyorum bana beni rızıklandırmalarını istemiyorum, yedirip içirmelerini de istemiyorum.
[1] Tekvir 28
[2] Kehf 29
[3] Mülk 2
[4] Şems 8
مَا اُريدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَا اُريدُ اَنْ يُطْعِمُونِ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتينُ[1]
Zira Rezzak rızkı veren güç sahibi Allah’tır diyor. Bunu tasavvuf ehli güzel ifade etmiş batıla da kullansalar, müridin şeyhe, hocaya teslimiyetini anlatırken meyyitin ğassala teslimiyeti gibi teslim olmalı diyorlar.
Halbuki biz teslimiyette Allah’a böyle teslim olmalıyız. O esbaba tevessülün vacip olduğu yerleri bize söylemiş zaten değil mi? Siz seçeceksiniz onun için en azından her gün namazda biz ٱهْدِنَا ey rabbim bize hidayet et, doğru yolu ver, doğru yola bizi ulaştır diye dua ediyoruz.
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعينُ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقيمَ[2]
“Doğru yolda olanların yolunu.” Biz hidayeti isteyeceğiz hidayeti tercih edeceğiz dalaleti değil. O bize hidayet edecek. İstemeyene meylini belli etmeyene (meyil; eğilimini) bakıyorsun insanlar diyelim ki kadın karşı bir meyli var onunla olan bütün gayrı meşru ilişkiler zinadır değil mi? İnsan gözle zina eder, el ile zina eder, dil ile zina eder, ayak ile zina eder diyor. Yani kadınla olan bütün gayri meşru ilişkiler zinadır. Bakacaksın şimdi tercihin neye
Nefis sana devamlı isyanı emreder halbuki bunun isyan olduğunu da bilirsin, buna rağmen tercih ettiğinde sen tercihinin neticesini yaşıyorsun. Haramdan sakındığında Allah seni koruyor. Neredeyse Yusuf bile eğiliyordu. Yani o kadar nefsini koruyan. Kaldı ki nefsini taciz altında bırakacak ki anlatıldığı gibi Yusuf çok yakışıklı bir erkek idi yani bu kadınlar cezbediyor. Buna rağmen kendisini korumaya çalışmasına rağmen neredeyse meylediyordu diyor. Ve hemen silkinip Allah’a sığındı. Çünkü ona sığınmasaydı kendi iradesiyle koruyamayabilirdi kendisini. Onun için her şeyde biz yani ibadeti tercih de etsek iyiliği tercih etsek genel adıyla mutlak Allah’a sığınmalıyız. Yani oradaki muvaffakiyeti, başarıyı Allah’ın vermesine bağlamamız gerekir. Onun inayetiyle ancak o tercihimizi gerçekleştirebileceğimizi düşünmemiz gerekir. Şuan düşünün insanoğlu çok güzel şeklide yapılmış bir makinedir, çalıştırılmayınca şeklini kullanır ama makine olarak hiçbir iş yapmaz. Bununla ne demek istediğimi anladınız mı? Mesela muhteşem bir Porsche arabasının motorunu düşünün veyahut Ferrari dediğimiz bir arabayı düşünün dünyanın en pahalı arabaları bunların motorları el ile yapılıyor. Ama sadece motor olarak şöyle koysan kenara ne işe yarar? Allah da işte kuluna:
مَا يَعْبَؤُا بِكُمْ رَبِّى لَوْلَا دُعَاؤُكُم[3]
“Eğer sizin ibadetiniz olmasa siz ne işe yararsınız?”
Diyelim şimdi Mehmet, Muhammet, Alperen böyle bir motor ama hiçbir işe yaramayan bir motor. İsterse uçak motoru olsun. Bunula neyi kastediyoruz kişi ancak o tercihleri ile Allah’a kul olur. O zaman Allah ona değer veriyor. Veyahut ona itibar ediyor. Onu kaale alıyor. Kaale almayı anladınız mı ne demek? Sizi kaale alıyor size değer veriyor. Size kulum diyor. Bunu anlamak istediğinizde İbn Teyymiyye’nin kulluk risalesin de orada bunu görürsünüz çünkü kulluk Resulüne bile عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ diyor.
Cibril yanında bir melek ile geliyor Allah Resulüne selam veriyor. Cibril diyor ki Muhammed bu vazifeli olarak ilk defa yer yüzüne indi. Melek selam veriyor Allah beni şununla görevlendirdi; bir kral nebi olarak mı ömür sürmek istersin yoksa bir kul nebi mi? Cibril işaret ediyor rabbine karşı mütevazı ol diyor. Allah Resulü diyor ki kul ve Resul. Onun için biz عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ deriz. Bunun dışında hiçbir kelime taltif kabul edilmez. (Taltif: iltifat) en güzel iltifat kul demektir. Onun için عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ kulu ve Resulü deriz.
Buna sebep eşleri, sahabe hep benim eşim, kocam dememiştir Allah Resulünün hanımları. Hepsi Allah’ın kulu ve Resulü demişlerdir.
[1] Zariyat 56-57
[2] Fatiha 5-6
[3] Furkan 77
Fıtrat İnsanın Seçme Hakkı 2
Her insanda tercih dediğimiz bir duygu var.
Bunu eş anlamlarıyla eş anlamlarını anladınız değil mi? Örtüştürmüştük yani ihtiyar seçme hakkı. İsteyerek seçme zoraki değil. Mesela biz insan olarak yaratılırken bize sorulmadı, kadın erkek olarak yaratırken sorulmadı, Türk mü? Arap mı? diye sorulmadı. Bazı şeylerimiz vardır ki bize hiç sorulmadı, bizim tercihimiz değildi. Ama insan dünyaya gelirken ömür boyu yaşamında bir tercih seçme, bunun da odaklandığı en önemli nokta hayrı ve şerri seçme. Nasıl ki insana sevme duygusunu verdi o duyguyla insan sev denildiğinde sever, sevmeyi bilir, sevmenin ne olduğunu, neleri seveceğini kendisine göre bilir, seçme duygusu da bu. Bunun duygu yönü hangisidir?
فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَىٰهَا[1]
“Her nefse iyiyi, kötüyü, hayrı, şerri itaatini ve isyanını ilham etti.”
İlham ne demek? Fıtratında derç etti, mayası bu. Vahyin bir çeşididir ilham. Anladınız mı? Yani insanın yapısında bu var. Hiçbir zaman iyiyi ve kötüyü tercihte insanoğlu yanılmaz fıtri olanda. Bunu anladınız mı? Neden çünkü insanoğlunun fıtratını buna mülhem kılmış. Mülhem ne? İlham olunmuş kılmıştır. İyiyi kötüyü birbirinden ayırt eder. Genel anlamdaki fıtri boyuttaki. Mesela hırsızlığı kim iyi bir şey olarak tarif eder? Hiç kimse değil mi? Birisiyle alay etmeyi kim iyi düşünür? Kendisine yapıldığında hoşlanmaz değil mi? Profesyonel hırsız bile başkasından çalarak geçinmesine rağmen kendinden çalınmasından hoşlanmaz.
Onun için insan bunda tercihi yanlış yapmıyor bilerek yapıyor. Ancak fıtri boyuttaki ölçülerle, şeri boyuttaki ölçüler. Mesela şeri boyuttaki olan ölçüler nedir?
Fıtraten insanda sevgi var. Birinci misaktan sorumlu olduğu. Ama ikinci misakta sevgi emir olarak geliyor. Bizdeki olan bu fıtrata dönük bir hitap olarak geliyor. Tercih de isteyen inansın, isteyen küfretsin diyorsa bu ne demektir? İstediğini seçecek. Çünkü seçme duygusu var onda. Fıtri boyuttaki iyiyi ve kötüyü ayırt edebilecek haldedir. Onun için isteyen diyor.
وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ أَلَمْ نَجْعَل لَّهُۥ عَيْنَيْنِ وَهَدَيْنَٰهُ ٱلنَّجْدَيْنِ[2]
“Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Ona iki yolu (doğru ve eğriyi) göstermedik mi?”
Biz iki yolu da ona gösterdik. İyiliğini, kötülüğünü. Ya şükreden bir kul olur, ya da nankör bir kul olur. Bu kişinin kendi tercihidir.
Onun için insana çocukluktan buyana tercih duygusunu geliştirecek bilgileri yüklemek ve hareketlerle eğitmek gerekir.
Bizim en yatkın olduğumuz tercihimiz nedir? Çocuk devamlı sobaya yaklaşır, yanacağından korkarız. En son baş edemeyenler ne yapar biliyor musun? Elini tutar cız diye bir yakar. Bir daha sobanın başına yanaşmaz, dört metreden cız der sobayı gördü mü. Yani bu yakar bak yaklaşma tipinde.
Çocukta bu duyguyu geliştirmelisin. Anne baba yönlendirecek. Sen bu duyguları onda geliştirirsen, sana muhatap olabilecek bir vaziyette eğitirsen, Bak oğlum bu doğru yol, bu kötü yol. Çünkü Lokman’ın hitabı da ey oğulcağzım derken çok hoş bir hitap sigasıdır bu. Bu hitabın okşayıcılığı kendisini dinletme tesiri yani bu ifadeyi kullanan birisinin karşısındakini kendisini ne denli dinlemeye çağırdığını fark ediyorsunuz.
[1] Şems 8
[2] Beled 8-10
Allah’a sakın ortak koşma, anana babana şükret yani onlara minnettar ol, müteşekkir ol demektir Allah dan sonra.
Ve sakın onlara kötü davranma. Sıralıyor. Sakın yürürken böbürlenerek yürüme, konuşurken sesini yükseltme, namazı kıl çünkü bu işlerin en büyüğündendir. Ondan sonra marufu emret, münkirden alıkoy واصبر على ما اسيبك ve sonra bu uğurda sana gelecek, bulaşacak olan bütün meşakkatlere de sabret. Çünkü bu seçtiğin iman yolu basit, kolay bir şekilde elde edilen bir yol değildir. Bir imtihan süreci.
Baba bu tercihe çocuğu küçükten alıştıracak. Bu tercihte eğitmediğin bir çocuğu
13-14-15 her neyse tercih etmede zorlanır.
Şimdi biz çocuğu haram ve helali tercih etmede eğitirken, fıtraten sahip olduğu bir kıskançlık, ehline karşı mahremiyet duyguları annesine, kız kardeşine değil mi? Yakınlarına kendi çocuklarına Mekkeli bir müşrik Müslüman olacak, ben Müslüman olurum ama zinadan kendimi alıkoyamam, senin annen, teyzen kız kardeşin var mı? Var. Onlarla yapılsa bu iş? Olmaz diyor. O zaman o da olmaz.
Ne yapıyor? Fıtraten sahip olduğu o duyguyu yaptırım gücü olarak onun üzerinde kullanıyor. Şimdi çocuğa bu duyguyu vermezsen, yönlendirmede zorlanırsın.
Anlatıyorum, anlatıyorum en hayırlı yol bu nasıl anlamıyor bunu diyorsun. Cidden nasıl anlamıyor? Fıtratta dediğimiz gibi bakıyordun bir adam fizik mühendisi, dünyanın bir numaralı fizikçisi, astroloğu, zeki akıllı ama aklını kullanamayan birisi. Kibrit çöpünün bile rastgele oluştuğunu kabul etmiyor, ama kocaman bu kainatın tesadüfen oluştuğunu iddia ediyor. Bu tezi savunuyor. Ama kibritin rastgele oluştuğunu anlatmaya çalış ona kabul etmiyor. Neden?
Aklı izanla beraber hareket etmiyor. Aklı kalbiyle beraber hareket etmiyor. Anlat şimdi kibrit kendi kendine oluştu de, bir zamanlar ağaçtı kendi kendine kesildi, kendi kendine ölçülüp planyadan geçti, çöp halini aldı, her çöp kendi kendine o kibrit denilen maddeye bandırılıp çıktı sonra onun kutusu da ağaçtı bir zamanlar kendi kendine kağıt oldu desen kabul etmiyor. Israr esten de sana manyak diyecek, peki bu kibritin kendi kendine olduğunu iddia edene manyak dersen, kainatın kendi kendine olduğunu iddia edene ne derler? Onu kabul etmiyor. Neden? Akıl var ama aklı kullanamıyor. Akıl onu kullanıyor. Akıl, kalp, izan devrede değil.
İnsan kendisini yakacak olana ateşi bilip elini tutabilir mi? Nasıl cehenneme atar kendini? Anne çocuğunu kibrit çöpüyle yakamaz ama onu tepe taklak cehennem ateşine yuvarlar. Onun için ben akıllıyım iyiyi kötüden ayırt edebiliyorum, bazen isyankarların, fuhuş ehlinin, zina ehlinin, hırsızın, sahtekarın bizim kalbimiz temiz dedikleri gibi. Bu kalp temizliği deterjan ile temizlenen bir şey değil. Değil mi? Bu temiz niyetler ile salih ameller ile temizlenen bir şeydir. Onun için bu tercih duygusunun her çocukta olduğunu bilin takdirin olduğu gibi.
Seçme hakkı bizim ebedi saadetimizi ve hüsranımızı seçmedir bu çok basit gördüğün şeylerle yıkılır tarumar olur. Çok basit gördüğün şeylerle de imar edersin. Onun için imtihan sürecinde karşılaştığın ve sana imtihan sürecini yaşatan diyelim ki iblis Adem e secde edecekti, yapacağı iş buydu sadece bir kere ona secde etmeyi emreden de yaratan Allah idi. Değil mi? Öyle diyor:
مَا مَنَعَكَ أَن تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَىَّ[1]
“İki elimle yarattığıma secde etmene ne mani oldu ?”
Diyor. Allah bilmediğinden değil ama insanlar görse ki ne eften püften bahaneler getiriyor iblis. Hem de ebedi hüsranına sebep olacak bir şey. Allah itaat et dedi o itaat etmemeyi tercih etti. Nefsini tatmin etmek için neden? Bakarada da dediği gibi:
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَٰئِكَةِ ٱسْجُدُوا لِءَادَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ[2]
“Biz meleklere Adem’e secde etmelerini emrettik. Hepsi secde etti biri imtina etti. “
İmtina sebebi ne?
أَبَىٰ وَٱسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ ٱلْكَٰفِرِينَ
أَبَىٰ imtina etmek onun için biz iblisin küfrüne “Kufrul İbağa” deriz. İmtina etti kibirlendi ve kafirlerden oldu. Hatta bunu açıklayan bir nasta Allah Resulü diyor ki Müslim de İman bahsinde:
“Ezan okunduğunda iblis tırıslayarak kaçar diyor. Der ki diyor; yazıklar olsun bana ben secde ile emir olundum secde etmekten imtina ettim ateş benim oldu. Ademoğlu secde ile emir olundu ve Ademoğlu secde etti cennet onun oldu.”
Düşünün biz bir tek rekatta iki kez secde ediyoruz. Bu sadece yaratanın bir emriydi secde etseydi kurtulurdu.
Şimdi mukayese din bizim namazdan imtinamız kıyamı, rükusu, secdesi bunların hepsi birer rükündür namazda ve tazimdir. Zikir tazimin en basit örneğini görün diyeli ki bizim her tekbirde el kaldırışımız İbn Ömer den gelen rivayete göre “Her harekete on sevap vardır” diyor.
Askerlik yapanlar bilir istersen subayın, senden üst bir askerin önünden selam vermeden geç bunu saygısızlık olarak görüyor. Şimdi namaz bütün bu ibadet çeşitleri ile dolu bir namaz dediğimizde kıyam, rüku, secde deyip tahiyyat, teşehhüd falan deyip geçmiyoruz biz neden? Kainatta mevcut olan bütün mahlukatın ibadet çeşitleri bundan kıyam, rüku, secde meleklerin ibadetlerinden şimdi tercih derken tercihin en büyük noktasını koyuyoruz ona kul olmayı terci etme.
Şimdi ayette diyor fıtrat derslerinde dediğimiz gibi “Yerde gökte her şey ona boyun eğmişken kul olmuşken sen mi ona kul olmaktan imtina ediyorsun, sakınıyorsun diyor.”
Her şey kul ne görürsen gör. Senin kulluktan imtina etmen garip. Meleklerin kıyamı diyor ya Allah azze ve celle melekleri yaratmıştır onlardan bir kısmı yaratılışlarından kıyamete kadar kıyam halinde ibadettedirler. Bir kısmı rüku halinde ibadettedirler kıyamete kadar. Bir kısmı secde halinde diyor. Ve bunun üçü de bizim ibadetimizde var mı? Namazın dışındaki safları bile meleklerin Rableri katındaki safları gibi neden saf tutmazsınız? Görmüyor muşunuz gökte saf saf kanat çırparak namaz kılan ki onların namazı budur diyor ayette kuşları örnek veriyor. Her şeyin secdesi var. Yerde gökte ne varsa her şey Allah’ı zikrediyor ve secde ediyor diyor. Onun için biz kulluğu tercih etme yani Allah’a.
Allah’ın yarattığı mahluk olmaktan öte onun kulu olmayı tercih etmeliyiz.
Eğer fıtrat dersinde dediğim gibi bu başlıkla kullan şimdi, “Tek bir ilaha kul olmaktan yüksünen birçok ilaha kul olmak zorunda kalır.”
Eğer bir ilaha kulluğu seçmezsen oda ayartıcımıza değil mi? Bir tek ilaha kul olmaktan insanlar yüksünüyor değil mi? Ağır geliyor. Ama aptal bilmiyor, bir tek ilaha yaratıcıya kul olmaktan yüksünen kendini birçok ilaha kul olmaya mahkum ediyor.
O zaman kıyamın başkasına, rükün başkasına ,secden başkasına, saygın başkasına değil mi? İtaatin başkasına, onlarca ilah ediniyorsun. Bir tek ilaha kul olmaktan yüksünen, yani eğer tercihini bir tek ilah olarak seçmezsen ister istemez birçok ilaha kul oluyorsun.
Bir ilaha kulluk mu kolay? Birçok ilaha kulluk mu? Onun için tercihimizi kullanırken şunu iyi bilin biz bahaneleri sağımıza solumuza atsak bile dün dediğimiz gibi atamıyoruz. Onun için çocukluktan çocuklarımıza bu duyguyu geliştirecek eğitimi verip, hassasiyeti kazandırıp, onu kendi kendine tercihe zorlama, bir şeyi yapmaya zorlama. Yani eğiteceksin. Ne yapıyorsun diyelim ki belki bazılarınız şahit buna veyahut benimle devamlı gelen şahit mesela ben torunlarla beraber giderken birisine bir şey vereceğimde onlara veriyordum siz gidin verin. Ney yapıyor bu onları vermeye alıştırıyor. Bu huyu kazandığın zaman çok güzel bir şey ama kaybedersen bir daha kazanmak çok zor çünkü fıtri bir değer. Düşünün öyleleri var ki yani etrafta bu yaşa kadar gördüğümüz ettiğimiz eskiden insanlar garipliklerine rağmen cömerttiler. Fakirdi ama cömertti. Mesela beni dana gütmeye yollayacaklarında ben babaanneme diyorum ki; bana yumurta pişirirsen tereyağı da ekmeğin arasına koyarsan giderim diyordum. Oğlum yumurta yok diyordu babaanne neden yalan söylüyorsun gördüm işte tavukların yumurtladığını ulan oğlum aniden bir misafir gelir ona kırarız diyordu.
[1] Sad 75
[2] Bakara 34