Değerli kardeşlerim … ! hepinizinde şahit olduğu gibi itikadi ve ameli birçok kargaşanın yaşandığı İslam aleminde hayat sürdürmekteyiz …

Müslümanlar adeta bir kuru yaprak misali esen rüzgara göre istikamet tutturmuş, bir o yana bir bu yana sürüklenmektedirler … Ve yine bakıyorsunuz ki, bir zamanlar vazgeçilmez gördüğü değerleri bir müddet sonra rahatlıkla ayaklar altına alabilmektedirler…

Bu cahilce ve cüretkar hareketleri ile binlerce, onbinlerce, hatta yüzbinlerce inanan kimse, bu kum fırtınasını andıran fikri akımların tesirinden gözlerini kapamış bir o yana, bir bu yana koşturup durmakta ve tabiî ki bu arada da birbirlerini de ezip geçmektedirler …

Değerli kardeşlerim … ! şüphesizki onların bu çirkin çarpıklık içerisinde hayat sürmelerinin tek sebebi, Dini konularda bilgisizlikleri ve cahillikleridir… Yani Dini meselelerde cahil kaldıkları için onu körü körüne yaşamalarıdır …

Bunun diğer bir ifade şekli ise ; Dinlerini delilsiz, hüccetsiz ve basiretsiz bir şekilde kimden ne duymuş ve nasıl görmüş iseler öylece yaşamalarıdır…

Halbuki Allah’u Azze ve Celle’nin emrettiği ve kullarından istediği şey, Dini meselelerde şuurlu ve basiretli bir şekilde hareket etmektir …

Hulasa Allah’u Teala’nın kullarından istediği ile onların yaptıkları birbirinin tamamen zıddı olan şeylerdir … Rabbimiz ; araştırın, soruşturun ve delillere ittiba edin der, Ama ne yazık ki kullar, – her ne kadar iyi niyetli de olmuş olsalar –  körü körüne taklit ederler, kimden ne duymuş ve nasıl görmüş iseler öylece hareket ederler…

Halbuki Rabbimiz bakınız ne buyurur :

    ْ قُلْ هَاتُواْ بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

 “… De ki : ” Eğer doğru sözlüyorsanız delil getirin. ”  Bakara : 111.Ay.

“… Allah’tan bir yol gösterici olmadan, yalnız kendi keyfine uyandan daha sapık kim olabilir ? ….. “   Kasas : 50.Ay.

“ Rabbinden bir delil üzerinde bulunan kimse ile, kötü işi kendisine süslendirilen ve keyfine uyan gibi olur mu hiç ?. “   Muhammed : 14.Ay.

Ey Müslüman … ! unutmaki bu iki yol birbirinden çok farklı yoldur… Bu yolların biri gece, diğeri ise gündüz gibidir … Biri Allah’ın sevdiği, diğeri ise nefret ettiği bir yoldur … Anlayacağınız ; şu an indirilen din ile yaşanan din arasında gerçekten çok büyük bir fark var…

Öyleyse Müslümana düşen, bu din sağlıklı bir şekilde nasıl yaşanır ve önce nerden başlanır bunu  acilen öğrenmesidir …

Değerli kardeşlerim … ! Müslüman her şeyden önce Allah’ın sevdiği ve istediği ittiba hususunu, ne anlama geldiğini, ardından da Allah’ın sevmediği ve nefret ettiği taklit konusunu çok iyi anlaması gerekir …  Çünkü şu anki arzı endam eden tüm sıkıntıların hal çaresi için bu iki kavramı öğrenmek şart …

TAKLİT … : Bir kişinin sözüne, sahibinin o konuda hiçbir delili olmadığı halde başvurmak, onu kabullenmek, ona körü körüne uymak ve bağlanmaktır…

İTTİBA … : Söyleyeni ve yapanı kim olursa olsun, hakkında sağlam bir delil bulunan, doğruluğu sabit olan bir şeye uymak ve ona tabi olmaktır …

Taklit edene …  “ Mükallit “… Tabi olana da “ Müttebi “denir…

Ey Müslüman … ! unutma ki – az önce de ifade ettiğimiz gibi – bu iki yol arasında büyük bir fark vardır… Biri, Allah’u Azze ve Celle’nin emrettiği ve sevip hoşlandığı bir yol… Diğeri ise şeytanın sevip hoşlandığı bir yoldur…

Bu yolun sevilenini takip eden kimse, şuurlu ve basiretli bir kimsedir… Çünkü yaptığı işin doğruluğu hakkında bir ilme, bir bilgiye sahip olduğu gibi, bu konuda da mütmaindir.

Ama diğer yolu takip eden kimse ise şuursuzdur, basiretsizdir… Çünkü yaptığının doğruluğu veya eğriliği hakkında doğru bir ilme ve bilgiye vakıf değildir…

Taklitci, İslam’ın konuşulduğu her mecliste delil olarak kimi taklit ediyorsa onun sözlerinden veya onun amellerinden bahseder… Yani ; mezheb ve meşrebinin görüşünü arar, onu sorar… Bu kimseler için Mezhepleri ve meşrepleri adeta Kur’anı ve Sünneti süzgeçten geçiren bir ölçü haline gelmiştir…

Müttebi ise ; bir meseleye inanmadan önce, o meselenin delilini bilen ve bulan kimsedir … Bir ameli tatbik etmeden önce, o amelin delilinden haberi olan kimsedir … Dolayısiyla ittiba sahibi bir kimse, Din adına herhangi bir konuyu konuşmadan önce, konuşacağının delilini bilen kimsedir …

Müttebi, İslam’ın konuşulduğu her mecliste Kur’andan ve Sünnetten delil arar… İnancını, amelini ve ahlakını bu iki kaynaktan isbat eder… Din adına kim ne iddia ediyor ise, ondan da delil ister…

İşte körü körüne taklit eden Mukallit ile, bilinçli bir şekilde hareket eden Müttebi arasındaki fark budur …

1 – ALLAH’U TEALA KULLARINA BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE HAREKET ETMELERİNİ  EMREDİYOR

Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :

اتَّبِعُواْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُمْ وَلاَ تَتَّبِعُواْ مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء قَلِيلاً مَّا تَذَكَّرُونَ  

“ Ey insanlar ! rabbinizden size indirilene uyun. Ondan başka dostlar edinip de onlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. “  A’raf : 3.Ay.

“ Ey iman edenler ! sizi, size hayat verecek şeylere davet ettiği zaman Allah’a ve Rasulüne icabet edin … “  Enfal : 24.Ay.

وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولـئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً

“ Bilmediğin bir şeyin ardına düşme ; zira kulak, göz ve gönül bunların hepsi de ondan mes’uldür. ”    İsra : 36.Ay.

Unutulmamalıdırki insan, azalarından sudur eden her şey ile Allah’a karşı bir sorumluluğu vardır. Göz gördüğünden, kulak işittiğinden, el yaptığından, dil konuştuğundan ve kalp’te kendisine düşenden sorumludur.

Öyleyse şuurlu ve basiretli bir insan görmediği, duymadığı ve araştırarak kaynağına inmediği bir meselenin, veya hakkında kesin bir delil edinmediği bir inanç ve amelin ardına düşmesi ve o mesele hakkında kat’i bir söz söylemesi nasıl caiz olabilir ki … ?

2 – ALLAH’U TEALA DİNİ KONULARDA ATALARINI DEDELERİNİ KÖRÜ KÖRÜNE TAKLİT EDENLERİ SEVMEZ


Değerli kardeşlerim … ! hemen hemen birçok sohbetimizde bahsini ettiğimiz gibi, İslam toplumunun içerisinde bulunmuş olduğu en büyük bela ve musibetlerden bir tanesi de, “ … Delilsiz körü körüne din yaşama hastalığıdır  … “

Günümüz cahiliyesinde bu bela ve musibet öyle kök salmışki içerimize, inanın artık Kitabın ve Sünnet’in açık ve kesin nasları karşısında vurdum duymaz hale gelinmiştir.

Nasılki Allah Rasulü s.a.v heva ve arzularına göre din yaşayan mekkeli müşrikleri Kitap ve Sünnete davet ettiğinde onu yalanlamaları sadece ve sadece atalarını körü körüne taklit etmeleri yüzünden olmuştur, aynı şekilde günümüz cahiliyesinde de Kitaba ve Sünnete davet olunan bir çok insan, Ata ve dedelerinden devraldıkları dini inanç ve ameller yüzünden davet olundulları bir çok hakkı yalanlamaktadırlar.

“ Ey Muhammed ! Senden önce de biz bir ülkeye her hangi bir uyarıcı gönderdiğimiz zaman, oranın şımarık varlıklıları “ doğrusu babalarımızı bir din üzerinde bulduk, bizde onların izlerini izlemekteyiz ” derlerdi. Gönderilen uyarıcı : “ eğer size babalarınızı üzerin de bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş isem de mi bana uymazsınız ” derdi de Onlar : “ Doğrusu sizinle gönderilen şeyi inkar ediyoruz “ derlerdi. ”   Zuhruf  : 23.24.Ay.

“ Onlara gelin Allah’ın indirdiği Kitaba ve Peygambere uyun denildiğinde, “ Atalarımızın üzerinde bulunduğu yol bize yeter ” derler. Ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler – yine mi onların yoluna uyacaksınız – ”   Maide : 104.Ay.

“ Onlara Allah’ın indirdiğine uyun dense, hayır, biz atalarımızın üzerinde bulunduğu şeye uyarız ve onların yolundan gideriz, derler. Şeytan onları alevli azabın ateşine çağırsada mı ? “   Lokman : 21.Ay.

Bu ve emsali delillerde görüldüğu gibi Allah’ın kendilerini kınadığı insanlar, sırf alışageldikleri inanç ve amellerini terketmemek için ata ve dedelerinin dinine tabi olan insanlardır … İşte böyle cahilce bir tutum, Allah’ın sevmediği bir tutumdur…

3 – DİNİ KONULARDA KÖRÜ KÖRÜNE HAREKET ETMENİN DOĞURDUĞU EN CİDDİ SIKINTI … DİN ADAMLARINI  RABB  VE  İLAH  EDİNME OLAYIDIR … 

Değerli Müslümanlar … ! şunu asla unutmayınız ki ; Alimleri veya ilim ehli zannedilen kimseleri körü körüne taklit etmek, anlattklarını araştırmamak, soruşturmamak ve onlar ne diyorsa sözlerine – sanki gökten indirilmiş vahy’miş gibi – teslim olmak, inanan bir kimsenin başına çok ciddi  sıkıntılar doğurabilir … 

Ve yine unutmayınız ki ; dinini delilsiz körü körüne yaşayan bütün taklitçi insanların hali her zaman perişan olmuştur… Bu çirkin davranışlarının en çirkin sonucu ise, her konuda sözlerine teslim oldukları liderlerini ve önderlerini Allah’tan gayri  Rabb ve İlah edinmeleri olmuştur …

Belki bu ifadelerimiz, samimi ama bu konuda bilgisi olmayan bir çok Müslüman kimsenin garibine gidebilir… Ama unutulmamalıdırki bizden önceki kavimler, aynı hal ve hareketlerinin sonucu olarak Allah nazarında bu hükmü giymişlerdir…

        Allah’u Azze ve Celle bu konuda şöyle buyurmaktadır.:

“… Onlar hahamlarını ve rahiplerini – yani din adamlarını – Allah’tan gayri rabb’ler edindiler …. ”   Tevbe : 31.Ay.

Bu Ayeti kerimeyi en güzel şekilde izah eden Allah Rasulü s.a.v’in şu hadis’i şerifine iyi dikkat edelim ;

“… Adiy İbn Hatem r.a’dan : Kendisine islam daveti ulaşınca şam’a kaçmış ve cahiliyye devrinde hıristiyan olmuştu. Allah Rasulü s.a.v Adiy İbn Hatemin kız kardeşine hediyeler verip ihsanda bulunarak, kardeşinin geldiği zaman kendisinin yanına getirilmesi için teşfik etmişti. Nihayet Adiy Medineye gelmişti. Onun gelişini haber verdiler. Boynunda gümüş bir haçla Allah rasulünün yanına girdi. Allah Rasulü s.a.v ona şu ayeti kerimeyi okudu :

“ Onlar hahamlarını ve rahiplerini, Allah’tan gayri rabb’ler edindiler. “

Bunun üzerine Adiy İbn Hatem : Onlar hahamlarına ve rahiplerine ibadet etmiyorlardı ki, dedi. Allah Rasulü s.a.v de tekrar şöyle buyurdu : Ey Adiy, onların dediklerine uymadılar mı ? Onlar helalı haram, haramı da helal yaptıklarında onların bu dediklerini kabul etmediler mi ? Adiy, evet deyince, Rasulullah s.a.v : İşte onların hahamlarına ve rahiplerine ibadetleri budur. Ve işte onların hahamlarını ve rahiplerini Allah’tan başka rabb edinmeleri böyle olmuştur. dedi. 

Tirmizi : 5.c.3292.n – Ahmed :

Zikri geçen Ayet ve Hadisin açık ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, Allah’ın dinini yaşamak isteyen insanlar Alimlerini, İmamlarını, Hocalarını, Üstazlarını delilsiz körü körüne taklit etmemeleri gerekir …

Kim cahilce hareket ederek, arkasına takıldığı kimselerin anlattıklarını araştırmadan, soruşturmadan kabul ederse, unutmasın ki başına doğru yoldan sapma ve Allah’tan gayri rabb ve İlah edinme gibi belalar açmış olur …

Kardeşlerim unutmayalım ki Rabbimizin Ayeti Celilesinde bahsini ettiği bu kural aynen bizim içinde geçerlidir… Yani kim dini konularda körü körüne hareket ederek helalleri haram, haramları da helal yapan kişi ve kimselerin peşinden koşarsa, o da aynen Allah’tan gayri Rabb edinmiş olur …

“ Çünkü hüküm illet üzere döner “ … Yani aynı problem kimde vuku bulursa, o kimsede aynı hükmü giyer…

Öyleyse bu konuda çok dikkatli olun … Din adına kimleri dinlediğinizi, Neye din dediğinizi, neyi helal ve neyi haram kabul ettiğinizi çok iyi araştırın ve soruşturun … 

4 – DİN  ADAMLARINDAN  FAYDALANMAK  AYRI  BİR  OLAY … ONLARI  RABB  VE  İLAH  EDİNMEK  DAHA  AYRI  BİR  OLAYDIR … !

Ama bu demek değildir ki, insanlar dinlerini yaşamada alimlere, Hocalara ihtiyaçları olmaz, onlara bir şeyler sormaz… Hepinizinde bildiği ve duyduğu gibi ; “ Alimler peygamberlerin varisleridirler ” sözü Allah Rasulü s.a.v’in sözüdür…

Ebu Davud : 4.c.3641.n

Bizim buradaki anlatmak istediğimiz hakikat, dinini yaşamaya çalışan insanların Alimlerini, Hocalarını, Üstazlarını, Şeyhlerini veya Ağabeyilerini dinlerken, onların ağızlarırdan çıkan her sözün hak olduğunu peşinen kabullenmeden önce onu araştırmaları, soruşturmaları gerekir… Veya da anlatan kim olursa olsun, din adına anlatılan şeylerin delilini onlardan istemeleri gerekir…

Çünkü Rabbimiz bu konuda şöyle buyurur :

    ْ قُلْ هَاتُواْ بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

 “…… De ki : ” Eğer doğru sözlüyorsanız delil getirin. ”   Bakara : 111.Ay.

Unutmayınız ki bu şekilde şer’i bir metodla hareket edildiği zaman, Müslümanlar arasında arzı endam eden ihtilaflar çözülecek,  inananların safları birleşecek ve onların sıhhatli bir din yaşamalarına vesile olacaktır.

Ama ne yazıkki bugün Müslümanların hali içler acısıdır …  Çünkü dinleri konusunda çok pasif davranıp, yanlarına gidip geldikleri kimlerinin eline eteğine yapışarak her zaman beleşten bir din yaşama peşinde koşmuşlardır.

Yani ne araştırma, ne soruşturma, ne delil sorma gibi zahmetlere  katlanmadan kim ne demiş ise, kim ne yapmış ise onu din olarak alıp kabullenmişlerdir…

Ve ne zaman ki bizler, bu tür hastalıklartan bahsedecek olsak, hemen itiraz ederek soru soruyor ve diyorlar ki ; Hocam şimdi bizler bağlı bulunmuş olduğumuz mezhebin ve o mezheb imamının, veya da yanlarına gidip gelerek bir şeyler öğrendğimiz kimselerin fatvasına uyduğumuzda onları rabb’mı edinmiş oluyoruz … ?

Cevap olarak diyoruz ki ; Öncelikle bir Müslümanın illa belli bir mezhebe bağlı olması gerekmez… Ki zaten imamlar özel bir davet yaparak böyle bir şeyi hiç kimseden istememişlerdir… Bunu kafamıza peşinen yazmak zorundayız…

Onlar bulunmuş oldukları ortamlarda güçleri nisbetinde insanlara faydalı olmaya çalışmışlardır… Bununla beraber içtihadlarında da mutlak anlamda “ bizim bu ictihadımız doğrudur ““ bundan başka bir fetvaya sakın kulak asmayın “dememişlerdir. Aksine – hemen hemen hepsi de – şu güzel sözleri  söylemişlerdir ; “ bizim ulaşabildiğimiz budur, eğer sizler içtihadlarımızı Kur’ana ve Sünnete ters görürseniz, bizim içtihadımızı terk edin Kur’anı ve Sünneti alın “   

Durum bu olunca, onlar birçok meselede – içtihat hatası da yapmış olsalar – mazurdurlar… Çünkü onlar bilinçli olarak Kur’ana ve Sünnete muhalefet etmemişlerdir. Onların düştüğü hatalar, imkansızlıkları yüzünden düştükleri hatalardır. Hatta, hata olarak helalı haram haramı da helal yapmış olsalar bile, bu konuda mazurdurlar… Çünkü ;

“ … Rasulullah s.a.v bir hadislerinde şöyle buyururlar : ” Bir hakim hükmedeceği zaman içtihad eder – yani hakkı arayıp hükmederde – sonra bu hükümde isabet ederse,o hakime iki ecir vardır. Eğer hakim hükmedeceği zaman hakkı içtihad edip arar, fakat sonunda hata ederse, bu hakime de bir ecir vardır. “

Buhari : 16.c.7222.s – Müslim : 5.c.1716.n

Bu gösteriyorki ilim ehli – diğer bir ifadeyle müctehid – hata edebilir, bu mümkündür. Ama şunu asla unutmamalıyız ki – onlar için mazeret kabul edilen bu hatalar –  bizler için asla mazur sayılmaz… Çünkü o ictihadın hatalı olduğunu bizler biliyoruz…

Ama birileri kalkarda bilinçli olarak bu hataları kabul ederse, işte onları Rabb ve ilah edinme olayı başlamış olur… Yani gerek onların helal yaptığı haramları ve gerekse haram yaptıkları helalleri bilinçli bir şekilde kabullenirseler işte bu, Allah’tan gayri rabb ve ilah edinmek demektir…

Bunun diğer bir ifade şekli ise ; Onları din adına terbiye ediciler kabul etmek demektir… İşte bir müslümanın bu zamanda dikkat edeceği en önemli sorunlardan birisi budur.

Değerli Müslümanlar … ! Hazır konu açılmış ve yeri gelmişken sizlere şunu da hatırlatmayı kendime bir borç biliyorum.

Helalı haram yapma konusunda ilim ehline dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi de ; etrafındaki adamlarına kendileri gibi düşünmeyen diğer müslümanlarla konuşma yasağı koymalarıdır.

Unutmayınız ki  bu da Allah’ın  helalini haram yapmak demektir… Çünkü Allah, bir müslümanın diğer bir müslümanla alakasını koparmayı, ondan uzak durmayı haram kılmıştır… Onu içindirki bu konuyuda sizlerin dikkatine sunmak isterim… Çünkü bu sıkıntı da Müslümanlar arasında arzı endam eden ciddi sıkıntılardan birisidir.

5 – DİNLERİNİ KÖRÜ KÖRÜNE YAŞAYAN TAKLİTCİLERİN KIYAMET GÜNÜ  NEDAMETİ 

Hiç şüphesiz ki, Allah’ın dinini – bilinçli bir şekilde değil de – körü körüne yaşayan kimseler, kıyamet günü şüphesiz ki büyük bir pişmanlık içerisinde olacaklardır …

        Rabbimiz onların bu halini kerim kitabında şöyle anlatıyor :

“ Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki : ” Eyvahlar olsun bize, keşke Allah’a  itaat etseydik ve keşke Resûl’e itaat etseydik.”              

Ve yine dediler ki : ” Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular.”

” Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et. )

                                                                         Ahzab : 66.67.68.Ay. 

Rabbimiz Allah’u Azze ve Celle Furkan suresinde de onların durumunu şöyle anlatmaktadır :

“ O gün – Allah’a ve Rasulüne itaat etmeğerek kendisine – zulmeden kimse ellerini ısırarak şöyle der : ” Ahhh keşke peygamberle beraber bir yol edinmiş olsaydım. Yazıklar olsun bana, ne olurdu falanı filanı kendime dost edinmeseydim. Çünkü o, bana gelen – Kur’an ve Sünnet – zikrinden beni saptırdı. Zaten şeytan insanı yapayalnız ve yardımcısız bırakandır ” 

Furkan : 27.28.29.Ay.

Rabbim bizlere hakkı hak bilip ona ittiba eden, batılı da batıl bilip ondan da ictinab eden kullarından olmamızı nasibeylesin.

Bununla beraber yine bizlere ; Alimlerine saygı duyan, onların kadrini kıymetini bilen, Anlattıkları hakka teslim olan ve kendilerinden körü körüne değilde, bilinçli ve şuurlu bir şekilde faydalanan  kullar olmamızı nasibeylesin.

                                                              Amin

                                                Vel hamdu lillahi rabbil alemin

                                                     Tacuddin  el Bayburdi

Similar Posts