Şirkin Tanımdan önce Tehlikesi:
Ölmeden evvel tevbe etme fırsatı bulamayanlar için, affedilmesi söz konusu olmayan tek suç şirktir.
“Allah, kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları ise, dilediği kimse için bağışlar.” Nisa,48-116…“Kim Allah’a şirk koşarsa, Allah o kimseye cenneti haram kılar. Onun varacağı yer cehennemdir. Zalimler için hiçbir yardımcı da yoktur.” Maide, 72…“Sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: Eğer şirk koşarsan, yaptığın amellerin boşa gider. Sonunda , hüsrana uğrayanlardan olursun. 39/ 65
Allah subhanehu ve teâlâ, hırsızlık yapmak, içki içmek, faiz yemek, zina etmek gibi küfür ve şirk dışındaki bütün günahları, bunlardan tevbe etmeden ölen mümin kullarından dilediği kimse için affedecektir.(şirk mustesna) Affetmeyi dilemedikleri ise, sünnet ve cemaat ehli âlimlerin icmasıyla, cehennemde ebedî olarak kalmayacaklardır. Ama şirkin cezası diğer günahlarınki gibi geçici değil, sonsuzdur. Şirk koşanın, yapmış olduğu bütün salih amelleri boşa gider. Namaz kılması, zekat vermesi, hatta kelime-i şehadet getirmesi kendisine bir fayda vermez.Cennete girmesi haram edilmiştir . O halde en çok uzak durmamız gereken şey şirktir.Kaçınabilmek için öğrenip bilmemiz en gerekli olan şey de, yine şirktir.
Şirk Nedir?
Şirk; Allah’ı inkâr etmek değildir. Şirk; birden fazla Allah olduğuna inanmak da değildir.
Şirk; Allah ile beraber başka bir Rab, yani yaratan, yaşatan, rızık veren, öldüren ve kâinatı idare eden bir varlığın olduğuna itikad etmek değildir.
Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:“Onlara, ‘Sizi kim yarattı.’ diye soracak olsan, ‘Elbette ki Allah!’ diyecekler.” Zuhruf, 87….“Onlara ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye soracak olsan, ‘Elbette ki, Aziz ve Âlim olan (Allah) yarattı.’ diyecekler.” Zuhruf, 9; Lokman 25; Zumer 38….“De ki; ‘Sizi gökten ve yerden rızıklandıran kimdir? Ya kulaklara ve gözlere kim sahip? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? Kâinatın bütün bu işlerini kim idare ediyor?’ Duraksamadan ‘Allah’ diyeceklerdir.” Yunus, 31.. “Onlara ‘Semavatı ve arzı yaratan, güneşi ve ayı hizmetinize sunan kimdir?’ diye sorsan, elbette ‘Allah’dır.’ diyecekler.” Ankebut, 61…“Onlara ‘Gökten su indirip ölümünden sonra yeryüzüne bununla hayat veren kimdir?’ diye sorsan, elbette ‘Allah’dır.’ diyecekler.”… Ankebut, 63
Şirk: Allaha has kılınması gereken herhangi bir ibadeti,mahlukatından bir şeye yapmaktır.
Öyleyse “Müşrik” ismini hak etmelerine gerekçe teşkil eden esas mesele neydi? Şunlar olmasın ? Zumer 3 “Allah’ın dışında veliler edinenler ‘Biz onlara yalnızca, bizi Allah’a daha çok yakınlaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.’ derler.” Yunus, 18“Allah’ın dışında, kendilerine bir zarar ve fayda vermeyecek şeylere ibadet ediyorlar ve ‘Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir.’ diyorlar”
Şirk, Yeryüzünde Nasıl Başladı?
Allah’ın kitabından sonra en sahih kitap olan Buhari, Nebi aleyhisselam’ın amcasının oğlu olan ve O’nun “Allah’ım, ona tefsiri öğret,” “Onu dinde anlayış sahibi kıl.” diye dua buyurdukları, “tercüman-ı Kur’an” lakaplı Abdullah b. Abbas ra’dan, Nuh Suresi’nin 23. ayetinin tefsirini şöyle aktarmaktadır: “Sakın ilahlarınızı bırakmayın! Sakın ha! Vedd’i, Suva’yı, Yeğus’u, Yeuk’u ve Nesr’i terketmeyin.” İbn-i Abbas ra der ki: “Bunlar, Nuh’un kavmindeki salih insanların isimleriydi. Onlar ölünce şeytan; onların kavimlerine, onların oturdukları yerlere anıtlar dikip bu anıtlara o salihlerin isimlerini vermelerini telkin etti. Onlar da böyle yaptılar. İlk zamanlarda bunlara ibadet eden olmadı. Sonra nesil değişip ilim unutulunca onlara ibadet edilmeye başlandı.” Buhari, Sahih, 4920
Kureyş putlarından bahseden rivayetlerde de , Lat ismindeki putun, aslıda hacılara yemek pişirip dağıtan salih biri olduğu, ölünce mezarı üzerine yapılan türbenin sonradan bu hale geldiği bilinmektedir.Yine Buhari’nin rivayet ettiğine göre, İbn-i Abbas ra “Lat, hacılara sevik pişiren bir adamdı.” Buhari, Sahih, 4859 …Müşriklerin, Allah’a ortak ettikleri ilahlarının, taş ve tahtadan ibaret olmadığının en açık delili, Allah subhanehu ve teâlâ’nın şu buyruğudur: “Onların dua ve ibadet ettiği bu kimselerin bizatihi kendileri, acaba hangisi Allah’a daha çok yaklaştırır diye vesile isteyen, O’nun rahmetini ümid edip azabından korkan kimselerdir.” İsra, 57
Örümcek ağından daha zayıf bazı gerekçelere delil diye sarılanlar inatla görmezden gelseler de Efendimiz aleyhisselam’ın; hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı övmede aşırıya gittikleri gibi bizim de O’nu övmede aşırıya gitmemizi men ederek, yalnızca bir kul ve elçi olduğuna dikkat çekmesi, peygamberlerinin kabirlerini mescid edinenlere lanet okuyup bizi böyle yapmaktan nehyetmesi, ölen bir kişinin kabri üzerine mescid bina edenleri yaratılmışların en şerlisi demesi, kabirlerin kireçlenmesini, üzerlerine yapı yapılmasını ve yazı yazılmasını yasaklayarak yüksek kabirleri düzlemeyi emretmesi, bu söylediğimizin sahih sünnetten en açık örnekleridir.
Nebi aleyhisselam’ın, güneşe secde etmek aklının ucundan bile geçmeyen Müslümana, Allah için kıldığı namazı güneşin doğması ve batması esnasında kılmasını yasaklamıştır.Yoluna uymakla emrolunduğumuz raşid halifelerden Ömer ra’ın, insanların bu konuda fitneye düşerek ayaklarının kayması endişesiyle, altında Nebi aleyhisselam’a biat edilen ağacı kestirmesi(İbn-i Ebi Şeybe, Musannef, 5/179 no: 7627; İbn-i Hacer, isnadının Sahih olduğunu söyler. Fethu’l-Bari, 7/448) de güzel örneklerdendir.
Delil zannettikleri şeylerle insanları hakkın yolundan alıkoyanlar inatla görmezden gelseler de, bugün İslam coğrafyasının -Allah’ın rahmet ettikleri hariç- her köşesiyle, bizim ülkemizin hemen hemen her köy ve kasabasında, Allah’ın dışında dua edilen, medet beklenen, kurban kesilip adaklar adanan ve etrafında tavaf edilen bir sürü türbenin, özellikle de mübarek olduğu söylenen gün ve gecelerde hınca hınç dolup taşması, İblis’in bu ümmetin bir kısmını saptırıp cahiliyye dinine döndürmede ne kadar başarılı olduğunun en acı ve açık göstergesidir. Bütün bunlar olurken kıllarını bile kıpırdatmayanlar, bunlara mani olmaya çalışıp insanları Nebi aleyhisselam’ın davet ettiği tevhide çağıranlara vahhabi vb…diyorlar.
Tevhid
Bir şeyi birlemek, bir ve tek olarak kabul etmek anlamına gelir. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Nuh’u kavmine gönderdik ve o şöyle söyledi ‘Ey kavmim! Yalnızca Allah’a ibadet edin! O’ndan başka tapılacak bir ilahınız yoktur.’” Araf, 59.. “Senden önce gönderdiğimiz her bir Rasûl’e mutlaka şöyle vahyederdik: ‘Benden başka hak ma’bud yoktur. Öyleyse sadece Bana ibadet edin.’ Enbiya, 25…Bu ayetlerden açıkça anlaşılmaktadır ki; Rasûllerin daveti, Allah’ın varlığını ve alemlerin Rabbi olduğunu anlatmak değil, zaten kavimleri tarafından da kabul edilen bu gerçekler üzerine, ibadetin yalnızca Allah’a yapılması, O’nun dışında -kim olursa olsun- hiç kimseye bu ibadetten bir pay verilip O’na ortak edilmemesi meselesiydi.
Lailaheillallah’ın anlamı:
İlah kelimesi, ibadet edilen, mabud anlamına gelmektedir. Eğer ilah kelimesi, -bazılarının anladığı gibi- “Rab,”veya “yoktan var etmeye gücü yeten” yada “hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herkesin O’na muhtaç olduğu” veya Allah birdir” anlamlarına geliyor olsaydı, Nebi aleyhisselam müşrikleri “Lailaheillallah” sözüne çağırdığında buna karşı gelmez, “Biz zaten bütün bunları Allah’tan başka yapan olmadığına inanıyoruz.” derlerdi. Ama onlar Arap oldukları için “ilah” kelimesinin, “ibadet edilen, mabud” anlamına geldiğini, bu sözü kabul etmekle Allah’ın dışında dua edip, medet isteyip, adak adayıp kurban kestikleri aracılarını bir kenara bırakarak, bütün bu ibadetleri sadece Allah’a yapmaları gerektiğini iyi biliyor, bu yüzden de onu söylemekten imtina ediyorlardı. Bu söze davet edildiklerinde; “Bütün ilahları bir ilaha mı indirgiyor? Doğrusu bu şaşılacak bir şey!” Sad, 5 (ebu cehil bile kelimei tevhidi bugünkü hocalardan daha iyi biliyorlardı.!)
“Lailaheillallah”ın manasını “Allah’tan başka mevcud ilah yoktur” şeklinde de anlayamayız.
Zira Allah’ın dışında ilahlar çokça vardır. Ancak yaratma ve rızıklandırmadan, yani Rablikten bir payları olmadığı gibi, ibadetten de bir payları yoktur. İlahlıkları haksız ve bâtıldır.
Öyleyse “Lailaheillallah”ın mutlak olarak doğru anlamı şudur: Allah’tan başka ibadet edilmeye layık hak ilah, mabud yoktur. Her bir çeşidiyle ibadet edilmeye bir tek O layıktır. Mülkünde -ittifakla- ortağı olmadığı gibi, ibadetinde de hiçbir şey ve hiç kimse O’na ortak edilemez. Zuhruf 26-27: “Hani İbrahim, babasına ve kavmine, ‘Beni yaratan hariç, ben sizin taptıklarınızdan beriyim. Beni doğruya ulaştıracak olan O’dur.’ demiş ve bunu belki dönerler diye kendisinden sonrakilere baki bir söz olarak bırakmıştı.”
“De ki: Ey kitab ehli! Sizinle bizim aramızda eşit olacak bir kelimeye gelin. Allah’tan başka hiçbir şeye ibadet etmeyelim. Allah’ın dışında birbirimizi rabler edinmeyelim.” Al-i İmran, 26, 27
“Lailaheillallah” kelime-i tevhidini; doğru anlamını bilmeden, bunda hiçbir şüphe duymadan,buna iman etmeden ve Allah’ın dışında ibadet edilen bütün tağutları inkâr etmeden söyleyen bir kişiye, lafzını binlerce kere tekrarlasa bile -ilim ehlinin icmasıyla- hiçbir faydası olmayacaktır.
(Allah’ı Rab olarak kabul etmek, sadece O’na ibadet etmeyi gerekli kılar.)
“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin.Umulur ki böylelikle sakınmış olursunuz. O Rab ki, yeryüzünü sizin için bir döşek, göğü üzerinize bir tavan yaptı. Gökten size su indirdi de onunla size
rızık olacak ürünler çıkardı. Artık hâlâ bile bile Allah’a eşler koşmayın” Bakara, 21-22
“Ey insanlar, size bir misal veriliyor, iyi dinleyin. Onların Allah’ın dışında dua ettiği şeyler, bunun için bir araya toplansalar bile, asla bir sineği dahi yaratamazlar Hac, 73
Ateistlere en güzel cevap hazırlayanlar,kevni ayetler üzerinde ciltlerce kitap yazan bir cemaatin lideri sıkıştığında “Yetiş ya Hamza!” diyorsa artık ne diyelim.