Bizi dinde asıl olan yaratılış gayemiz olan, tevhid yani tevhid akidesi Allah’ı birleme akidesi en önemli olan kısmıdır onun için Tevhid akidesi diyebiliyoruz.
Kat’i naslar ile sabit olduğu üzere insanlığın yaratılışından bu yana var olan Allah-u azze ve Cellenin insan tabiatının kabulüne müsait uygunlukta yarattığı fıtrat hak ve birleme esasına kurulu İslam dinidir yani tevhid Allahu azze ve celle’yi yaratılanı birleme yani yaratanı kabul ettikten sonra ikrar ettikten sonra eylem olarak bizim tarafımızdan gündeme getirilen neymiş onu birlemedir. Onun için bazı tevhid ilmi ile uğraşan alimler tevhidi tarif ederken
التوحيد الله بافعالههم
Allahu azze ve cellenin zaten zatının varlığını kabul fıtridir bizden istenilen onu fiillerinde birlemektir.
Tevhidullahi bi efalihim Allahu azzze ve celleyi isim ve sıfatlarında birlemek ikinci kısım ise,
التوحيد الله بافعالنا
yani ona takdim ettiğimiz kulluk eyleminde fiillerimizde onu birlemek fillerimizi sadece ona takdim etmek ibadetlerimizi niyazımızı isteklerimizi güvenimizi sadece ona yöneltmektir. Onun için burada
التوحيد الله بافعالههم
Ve,
التوحيد الله بافعالنا
Allah’ı fiillerinde birlemek Allah’ı fiillerimizde birlemek bu tarif tamamen örtüşen mutabık bir tariftir. Ama illa tarifi bu değildir, toplumun ümmetlerin Allah’a birleme de gündeme getirdikleri bütün aksaklıklara dönük bir tarif oluşturulmuştur yani insanlar yaptıkları işin vahammiyetini kulluğun neresinde olduğunu anlayabilmeleri içindir aynen devamlı dediğimiz gibi İbn Kayyımın da( r.h) tevhid
التوحيد هو تفريق بينل الخالق و المحلوق
Tevhid yaratıcı ile yaratılanı ayırt etmektir diyor. Bunu da vahdetül vücutçulara reddiye olarak vermiştir çünkü kendisi o toplumdan o camiadan gelmiştir. Yani İbn Teymiyye r.h’a talebe olmadan evvel kendisi sofilerle oturup kalkan birisi ama İbn Teymiyye ile tanıştıktan sonra cidden İbn Teymiyye’nin yetiştirdiği dev alimlerden olmuştur. Şöyle diyebiliriz, başkalarının yetiştirdiği onlarca ilim talebelerinin yanında üç tane yetişmiştir ki İbn Kesir gibi Zehebi ibn Kayyım gibi bu 3 ü hepsine bedeldir.
insanlığın yaratılışından bu yana var olan bu akide Allah-u azze ve cellenin insan tabiatının kabulüne müsait yani bizim yapımızı öyle yaratmış ki emrettiği her şeyi kabul etmeye müsait yasakladığı her şeyden imtina etmeye hazır gösterdiği her şeyde idrak etmeye muktedir bir şekilde yaratmıştır değilse eğer bunlar bizde aslen duygu olarak var olmasaydı buna isti’datımız yetmeyecek olsaydı hiçbir zaman Allah-u azze ve celle bize bunları yapın bunlardan sakının demezdi.
yani ne emredilmişse ne yasaklanmışsa neyden sakındırılmışsak bize verdiği bütün haberler fıtraten kabul edebileceğimiz şeylerdir bize ters düşen yani en basit ifade ile bu aklımıza yatmıyor diyebileceğimiz şeyler değildir o zaman aklıma yatmıyor diyenlerin sözlerinin ne denli hak ile örtüşüp örtüşmediğini görün eğer bir insan fıtri değerlerin kabul edebileceği şeyler ile aynı paralellikte duramıyorsa o kişinin fıtratında sorun vardır.
Onun için biz devamlı fıtratın korunması selameti ve fıtratın bozulması üzerinde dururuz çünkü fıtrat bozuldu mu ayar tutmaz binaenaleyh insanlığın yaratılışından bu yana var olan Allah-u azze ve celle’nin insan tabiatının kabulüne müsait uygunlukta yarattığı fıtrat hak ve birleme esasına kurulu İslam dinidir bunun için deriz ki İslam dini fıtrat dinidir.
Ne demek İslam dini fıtrat dini derken? yani fıtratın kabul edebileceği bir düzendedir ey Resulüm yüzünü dosdoğru olarak Allah’ın insanları ona uygun fıtrata tabiatta yarattığı dine çevir yani Allah’ın dini İslam dini
İslam bir Muhammed s.a.v ‘e indirilen din değildir, Allah’ın dininin adı İslamdır. yani emre itaat edilen yasaklardan sakınılan dindir bu da Allah’ın tüm nebilerine indirdiği dindir.
Allah Resul’ü (s.a.v) ‘e inen ise İslam’ın artık en son şeklidir kıyamete kadar tespit ettiği hükümler ile var olan bir dindir haram helal her şey den son noktada bildirilmiştir Allah’ın yaratışında hiç bir değişme olmaz işte dosdoğru tevhid üzere olan din Allah’a kulluk dediğimiz din budur fakat insanların çoğu bilmez şimdi fıtrata uygun hiçbir tenakuz olamaz aralarında insanların anlayabileceği idrak edebileceği uygulayabileceği bir dindir insanların çoğu bunu bilmez bilmek istemiyorlar veyahut anlamıyorlar veyahut fıtratları bozulmuştur hakka ters düşme sebeplerini araştıracak olsak bunu herhalde bizden önceki ümmetlerin yaşamlarında bize haber verildiği şekli ile bakarız ama bütün ümmetlerin hakka ters düşme sebeplerinin başında gelen büyük puntolar ile yazılacak olan hangi sorundur ?
Biz babalarımızı bu yol üzere bulduk babalarının yolundan gitmek babalarının yolunun doğru olduğunu zannetmeleri.
Haktan inhiraf sebeplerinin en başında gelen budur. Umumen bütün ümmetlerin ittifak ettiği yani aynı sorundur. Hepsinde aynı sorun vardır. Bazı sorunlar benzemese bile birbirine, hepsinde farklı sorunlar da olsa babalarının yolundan gitme sorunu hepsinde aynıdır.
Bunu da, her ümmetin yaşamına baktığımız zaman anlamak mümkündür.
Subhanehu ve teala Adem aleyhisselam’ı selim bir fıtrat üzere yaratmış, sahih bir iman üzere yaşamalarını göstermiş, ve halis bir tevhid üzere bütün bunların kendi rızası için yapılmasını emretmiştir.
Onun için biz deriz ki Allah azze ve celle adem aleyhisselam’ı selim bir akide üzere yaratmıştır.
Sahih olan, halis olan bir inanç, eylem üzere davet etmiştir.
Dünyevi ve uhrevi bilmediği şeyleri öğretmiş, binaenaleyh adem aleyhisselam’a halis bir tevhid üzere olan yani Allah’ı birleyen, Allah’a olan inancından, itikadının gerektirdiği tazim, itaat, ümit ve korkunun sahip olduğu halis kullarından olarak seçtiği birisi idi.
Yani her şeyin en iyi noktasına kadar gidebilecek bir hal üzere yaratılmıştır insanoğlu.
Yani ala’i iliyyin’e de terakki edebilecek bir de önü açıktır. Bunun içindir ki Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesinin alemlere üstün kılmıştır.
Yarattığı insanlar içinden bazılarını ve bazı toplulukları sairlerinden daha üstün kılmıştır.
Adem’i şerefli kılarak melekleri ona secde ettirmiştir. Meleklere Adem’e secde edin dedik. Allah azze ve celle kıyamete kadar yaratılacak insanlar sulbünden çıkarak onları kendi nefisleri üzerine şahitler tutup, onlardan rableri olduğunu itiraf eder ahit ve misak aldı, söz aldı. Yani her talep ettiğini, istediğini şahitlendirerek.
Neden? İnsan yaratılış gayesinin aksine yürümeye başladığında ondan beklenilmeyen mesela Adem ahid verdi unuttu diyor.
Söz verdi Davuda ömrünün kırk yılını verdi, sonra unuttu. Ve bunun için biz insan nisyan ile maluldür deriz. Yani insan zaten insan denilmesinde,
اِنْسِيَان kelimesinden müştak olarak gelmiştir. Unutan, noksan anlamında. Yarın kıyamet gününde yani hesap gününde hesaba çekileceğinizde biz bundan habersizdik demeyesiniz diye çünkü insanoğlu bilmiyordum, unuttum, daldım devamlı bu mazeretlerin arkasına sığınıyor.
Kıyamet gününde biz bundan habersizdik, gafildik, bilmiyorduk demeyesiniz diye.
Rabbin Adem oğullarından onların bellerinden kıyamete kadar yaratılacak olan zürriyetlerini aldı ve onları aleyhlerine şahitler tutarak dedi ki ben sizin Rabbınız değil miyim?
Onlar da, evet rabbımız olduğuna şahit olduk dediler. Şahitlik ederler. Biz buna misak diyoruz. Ahit diyoruz. Birinci misak diyoruz çünkü ikinci bir misak var. Ama bu ayetin genelinden bizim anladığımız önce kıyamet günü ;
[1]أَن تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَٰذَا غَافِلِينَ أَوْ تَقُولُوا إِنَّمَا أَشْرَكَ آبَاؤُنَا مِن قَبْلُ
Veyahut babalarımız bizden evvel bu ahdi bozmuşlar, devamlı suçu birinin üzerine atma, başkalarını üzerine atma, bu insanlarda asıl. Bazı topluluklarda öne çıkan bahanelerdendir. Devamlı suçu başkasına atma. Ve babalarımızı biz bu yolda bulduk, biz de onları takip ettik. Bizim suçumuz ne der gibi. Demek bu misak, bu söz alma, bu şahitlendirme insanoğlunun bütün itirazlarına set çekmek için. Şimdi ayette böyle diyorsa böyle diyeceğiz. Ama bazıları bu dünyada demeye başlıyorlar. Böyle bir olaydan bizim haberimiz yok, hiçbirimiz hatırlamıyoruz.
Şimdi normal bir insan olarak bu değeri ele alsak, şu ortamdaki icraata göre hiçbirimiz böyle bir olayı hatırlamıyoruz. Ama etrafımıza baktığımızda bu olayı bize hatırlatan binlerce varlığın ölüp yaratılışı, tekrar dünyaya gelişine şahit oluyoruz değil mi?
Öyle mi? Binlerce varlığın ölümüne, tekrar dünyaya gelip yaşamasına, hayat bulmasına tekrarlanmasına veyahut zürriyet olarak yenilenmesine, hepimiz Adem’in neslindeniz onun sulbunden geldik. İlk kuşan ölürken geride kalan bir kuşak var. O kuşak ölürken arkasında kalan bir kuşak var. O ölünce arkadan kalan tekrar bir tanesi vardır. Kiminden bir kuşak gider, kiminden bir iki, kiminden dört beş. Kiminden oğlandan gider nesli, kimininse kızdan gider.
Bunların hepsi dünya hayatının yaşam tekrarıdır. Tekrarlanan yaşam biçimidir. Bunun tekrarı mümkünse, aynı kişinin tekrar hayata dönmesi de, başka bir şekilde dönmesi de. Bir nutfe insan oluyor, o ölüyor ondan sonra o tekrar insan olarak gelecek.
[1] Araf 172-173
Buhari deki bir hadise baktığınızda görürsünüz ki, insanoğlunun kuyruk sokumunda, en uçta acbu zenib dedikleri bir şey vardır, kristal parçası gibi bir kemik parçası. İnsan toz toprak olur çürür, fosilleşir. Ama o çürümez. Çünkü yeniden inşası onun üzerine diyor olacak.
Bunu bazen diyelim ki bir buğday ekseniz, belli bir zaman şişiyor nemden, firçeriyor, açılıyor, çatlıyor. Ondan sonra üstündeki kısmın çürüdüğünü görürsün içinde bir öz kalır. Ondan neşru nema buluyor nebatat.
Bütün insanlar fıtrat üzere doğarlar, aynen hadisi şerifte de dediği gibi;
كل مولود يولد على الفطرة her dünyaya gelen işte bu fıtrat üzere gelir. Ve böyle büyürler. Tabi ki iptalciler, şüpheciler, şeytan vesvesesi, heva, dalalet ve küfür terbiyecileri gelip haktan inhiraf ettirene kadar böyle devam eder. Aynı anda da bir mücadele başlıyor yani iman ve küfür mücadelesi diyebileceğimiz seni fıtri değerlerinden uzaklaştıracak, bu değerleri sana zayi ettirecek şeytan ve avaneleri devamlı senin üzerinde çalışırlar. Bunun da ilk merhalesi dediğimiz gibi hadiste şerifte, eşleriniz ile birlikte olacağınızda şeytanın şerrinden Allah’a sığının ki o şeytan çocuğa zarar vermesin diyor.
Ondan diyoruz ya bazen yaramaz haylaz komşuyu onu bunu huzursuz eden çocuklara besmelesiz deriz. İlk şeytana fırsat verilen yer burasıdır. Onun için bir hadisi kutside subhanehu teala şöyle buyuruyor, İyad bin himar el mücaşi radıyallahu anhu dan, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bir gün hutbesinde subhanehu ve telala dan naklederek şöyle buyurdu, ben kullarımın hepsini hanifler olarak yarattım.
إنِّي خَلَقْتُ عِبَادِيَ حُنَفَاءَ ben bütün kullarımı hepsini hanif olarak yarattım.
Hanif, hakka meyilli batıldan uzak anlamındadır. Hakka kabul etmeye daha müsait bir istidat sahibidir. Ta ki şeytan geldi onları dinlerinden saptırarak benim onlara helal kıldığımı haram, ve bana ortak koşmalarını emretti. Halbuki ben onlara böyle bir hüccet indirmedim. Böyle bir şey yapmalarını emretmedim. Allah Resulü de bir hadisi şerifte şöyle buyuruyor, Ebu Hureyre diyor ki radıyallahu anhu, her doğan ancak fıtrat üzere doğar.
كلُّ مولودٍ يولَدُ على الفطرةِ فأبواه يُهوِّدانِه أو يُنصِّرانِه أو يُمجِّسانِه او يشركان
Yani anası babası onu genel ifadede eğitir. Anasının babasının eğitiminde değil mi.
Ha annesi babası Hristiyan ise Hristiyanlaştırır. Yahudi ise Yahudileştirir. Müşrikse Müşrikleştirir. Mecusi ise Mecusileştirir. Müslüman ise Müslümanlaştırır diyor.
Bu ne demektir? Artık ana baba eğitiyor. Ve buna sebep her anayı babayı eğittiği yani çoluk çocuğundan eşinden sorumlu kılıyor.
Ve buna sebep de;
كُلُّكُمْ رَاعٍ hepiniz çobansınız diyor. كُلُّكُمْ مسؤول عن رَعِيَّتِهِ her çoban da kendi güttüğünden sorumludur yani hesap verecek. Hesaba hazırsan istediğin gibi eğit.