Biz akide derslerini üç esas üzere bina ediyoruz. Fıtrat, İman ve tevhit.
Bunlar birbirinden müstağni kaideler değildirler. Birisinin noksanlığı sairlerini de etkiler tabi ki bu üç esas hakkında tertibi üzere bilginiz olmazsa bu noksanlığın bu arızanın farkına varmazsınız.
Bu sefer abuk subuk cevaplar verirsiniz mesela şirk nedir diye sorulduğunda Allah’ı inkar etmektir diyorlar bunun mevki makamı rütbesi ne olursa olsun cahilce bir cevap bu cevabın sahibi de cahil olduğunu gösterir bilmediği şeyleri istikametli bir şekilde uygulayamaz hatta bildiği şeylerin bildiğinin bile farkına varmayabilir fıtratı kastediyorum onu farklı bir yerde uyguluyordur ama Allah adına uygulamada bakıyorsun ben okumadım ben cahilim bilmiyorum diye savsaklıyor halbuki hiçbir zaman o bilmiyorum sözü onun için geçerli olmayacaktır fıtratta onun için neden önce fıtrat dediğimizde iyi bilmeliyiz ki imanı akideyi iyi anlayıp uygulayabilmek için fıtratı bilmeliyiz ikincisi devamlı karşımızda ki muhatabımızın bizi anlayamadığını düşünürüz senelerdir anlatıyoruz ama anlamıyorlar halbuki en makul yönü ile hiç kendimizi tenkit etmiyoruz. Hiç birisi biz anlatamadık onun için anlamıyor demiyoruz devamlı suçu karşı muhatapta buluyoruz tabi ki meseleyi anlayamamada muhatabın da sorunu olabilir ama sorun sadece onu sorunlu kabul etmek kendimizi sorgulayamıyoruz neden anlayamıyor diye imandan bahsediyoruz fıtratta sorunu olan kişi imanı anlayamaz anlayamadığı şeyi uygulayamaz onun ile amel de edemez fıtratta sorun var imanda sorun var imanda sorun varsa tevhit de de sorun var.
Merhale merhale yükseldikçe sorun katmerleşiyor hatta öyle oluyor ki sorunlara kendisi çare buluyor ben bunu neden anlayamıyorum diye sorgulamıyor. Hastalığı sorunu teşhis edemeyince tedavi de mümkün değildir rastgele ilaç verirsin tedavi değil bilakis hastalığı şiddetlendirir onun için neden önce fıtrat neden fıtrattan konuşuyoruz dediğimizde hepsinin hepsinde tezahür eden arızanın temeli mutlak fıtrattadır.
Fıtrat ta ki fark edilmeyen noksanlıkları tamamlamak gerekir veyahut herkese yaklaşım bu minval üzere olmalıdır anlayamıyor demeyeceğiz önce bizim dürüstçe anlattığımız veyahut anlatamadığımızı tespit etmemiz gerekiyor sorun bizde ise başlanılacak yerden başlamadıysak anlatılması gerektiği gibi tertibi uygulamadıysak sorun bizdendir o zaman sorunu muhatap da arama ancak cehaletin eseridir.
Biz fıtrat dediğimizde A’rafta ki 172den 179a kadar olan ayetleri esas alırız bunun yanında ebu Hureyre’den gelen hadisi
مَا مِنْ مَوْلُودٍ إِلَّا يُولَدُ عَلَى الفِطْرَةِ، فَأَبَوَاهُ يُهَوِّدَانِهِ أَوْ يُنَصِّرَانِهِ، أَوْ يُمَجِّسَانِهِ، كَمَا تُنْتَجُ البَهِيمَةُ بَهِيمَةً جَمْعَاءَ، هَلْ تُحِسُّونَ فِيهَا مِنْ جَدْعَاءَ
[الروم: 30] الآيَةَ
bu hadis ikinci temel kaidedir mutlak beraber alırız beraber düşünürüz anlamaya çalışırız ama bunun yanında on dokuz tane sahabeden A’rafta ki 172-179 ayetleri için gelen rivayet vardır. umumunun ittifak ettiği ifade neresidir.
لما خلق لله ادم
Allah Ademi yarattıktan sonra sırtını sıvazladı diyor bu ifade hepsinde aynı geliyor bazen bu hadisleri lafzen ilişkilendiriyoruz, bazen mana olarak ilişkilendiriyoruz.
Mesela, Ömer’den nakledilen Müslim bin Yesar’ın hadisini ele aldığımızda ilk bu hadisi koyuyoruz çünkü çok önemli noktayı ele alıyor ayrıca bu hadis ve sair hadisler 172 ile 179 arası ayetlerin başladığı yerin sibakı ve siyakı yani 172-179’a kadar olan ayetlerin sibakı 172 den 179 a kadar olan kısım sibakı devam ettiği yer.
Bu sefer biz bu ayetlerde önce başından sonuna kadar mevzumuz ile ilişkili olduğunu görüyoruz. Mesela bir hadis var lafzen ilişkiden daha çok manaen ilişki var nasıl ibn Mesud’dan zannedersem Bera ibn Azibden gelecek bu azil hadisinden konuşuluyor azil fıkıhta erkeğin menisini kadının rahmine boşaltmayıp dışarı boşaltmasına denilir hamile kalmaması için azil buna denir azil hakkında birçok izah eden rivayetler var bizi ilgilendiren tamamı değil burada Allah Resulüne haber verildiği zaman bu ister azil yapın ister yapmayın eğer Allah o nefisten ahit almışsa o meniyi bir taş üzere bıraksanız bile Allah ondan bir nefis yaratır eğer mishakta ben sizin rabbiniz değil miyim dediği ortamda o meniyi bir taşın üzerine de bıraksanız Allah ondan bir nefis yaratacaktır diyor.
Gördüğünüz gibi bu azil hadisi biz neyden bahsediyoruz daha ruhlar aleminde iken alınan mishaktan buradaki kurduğumuz ilişki nedir manaendir böyle bir olay var demek ki işte bunlar bu olayı mishak’ın bazılarının inkar ettiği gibi değil bunların hepsi bu tip hadislerin hepsi şevahidi sayılır rastgele sallanılmış bir söz değildir. Bütün bu hadisler ve emsali bu mevzunun şevahidi sayılır.
Gördüğünüz gibi ne dersi yapıyoruz biz şimdi ? din dersi. Bunu diyebiliriz din dersi hepsini içerir bunun adı din dersidir bunu diyebiliriz rahatlıkla diyebiliriz ama birilerini madde madde ayırdıklarını teker teker görüyoruz tefsir de görüyoruz dikkat ederseniz bir meseleyle ilgili ayetler arasında sibak ve siyak ilişkisi rastgele kurulmaz ya lafzen bir ilişki vardır ya manaen ben tutarım şimdi Bera ibn Azibden gelen o hadisi bunun metninde zikrederim zaten 172 179 arası ayetlerin ayetlerden sonra zikrettiğim hadisler içerisinde bu hadiste var tüm anlamı yani manayı güçlendiriyor burası gördüğünüz gibi nassı ne istediğin gibi tevil etme vardır anlamadığı manayı anlamın dışında tutma vardır yani toptan ne noksanlaştırma ne de ziyadeleştirme vardır Kur’an ile Sünnet ile yani vahiy ile yetinme vardır onun dışında olsa olsa ne olur sahabenin te’vili çünkü ibn Abbas’a Allah Resul’ü dua ettiğinde demek ki Kur’an’ın Sünnetin dışında Kur’an’ı Sünneti doğrudan doğruya Allah Resul’ünden telakki eden bu insanlarda bir bilgi var birinci elden ondan sonra tekrar vefakkihufiddin onu dinde ince anlayışlı fakih kıl denildiğinde bu da farklı bir yöntemidir.
Meslea te’vili nasıl yapıyoruz burada
فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ
ayeti hakkında ibn abbas ne diyor ?
ام يقل بما رايت
yani gördüğün gibi hükmet demiyor Allah’ın sana gösterdiği gibi hükmet diyor gördüğünüz gibi o nassın mefumu muhalifi olarak eş anlamda parelellikte neyi anlıyor dikkat edilmesi gereken anladığın gibi hükmet demiyor gördüğün gibi hükmet demiyor sana anlatıldığı gibi gösterildiği gibi hükmet diyor o zaman bir ayet anlamaya çalışırken nasıl hareket etmemiz gerektiği ileride gelecek Kur’an’ı tefsir. Aynı anda şu madde madde ayırdıkları ilim dalları hakkında topluca gire gire temas ede ede mesela Kur’an’ı anlamak için arapca kaçınılmaz ama Arapça bize nassın mantukunu anlatır.
Ondan sonra ilk anlamamız gereken şey esbab-ı nuzül dediğimiz bunlarda manayı açar biraz bize yani o ayetin nuzül sebebi olan bu mevzuda esbabı nüzul adı altında mesela ibn Hacerin, Suyuti’nin vahidinin risaleleri var bunlarda neyle tespit ediliyor hadisler ile şimdi ben fıkıh ben tefsir uzmanıyım hadisi anlamam diyen adam esbabı nuzülu nasıl öğrendi veyahut o ayet hakkında Allah Resulü tarafından yapılan açıklamaları vardır bunu da görmek zorundayız.
Onun için bazıları var bir iki tane internette elinden geldiğince bu ayetin anlamını tam zıttını oluşturarak inkar ediyor. Öyle bir havada inkar ediyor ki, o dar kafası, anlamadığı aklı ile en doğru anlayışın kendi anladığı şekil olduğunu iddia etmeye kalkıyor.
Bunca geçmişi silmek, sahabeyi silmek kaldı ki bizde bu din olduğu gibi aktarılmıştır. Aksinden başlarsak, usulü hadiste de zikrettiğimiz kısım var ya sahih hadisin şartları hakkında, önce müsned olacak değil mi? Müsned olduktan sonra ne olacak? Hadis edebiyatına ait kitapların birisinde zikredilmiş olması gerekir önce. Sonra o metnin, aktardığımız metnin muttasıl bir şekilde adl ve dabt sahibi raviler tarafından, yine aynı sıfatlara sahip kimseler tarafından aktarılması gerekir.
Nereye kadar diyoruz? الي منتهاه
حديث الصحيح | هو الحديث المسند الّذي يتّصل إسناده بنقل العدل الضابط عن العدل الضابط الي منتهاه,
الي منتهاه ‘yu biz nasıl anlatıyoruz? Eğer hadis merfu ise Resule ref edilmesi gerekir. Eğer hadis mevkuf ise sahabeye ref edilmiş olmalı, eğer maktu ise tabiine nakledilmiş olmalıdır.
Aynı sıfata niteleyen adl ve dabt sahibi olacak. Adalet sahibi olacak ve dabt sahibi olacak. Adalet sahibi yani kebairden birisi ile müttehem olmayacak. Hele hele yalan. Neden yalanın üzerinde duruyoruz? Eğer siz yaptığınız hatayı kapatmak için yalana hemen sarılırsanız annenizin, babanızın döveceğini düşündüğünüz için yaptığınız hata affedilen, telafi edilen bir cürümdür. Ama söylediğiniz yalan söyleye söyleye sizi yalancı yapar ondan sonra sizin hiçbir değeriniz olmaz.
Mekkeli müşrikler bile müşrikken bile yalan söylemekten sakınıyorlardı. Kaldı ki Müslüman olduktan sonra yalan söyleyecekler bu mümkün değil.
O zaman biz bu ayetin bu mevzu ile alakalı olduğunu, veyahut fıtrat hakkında dikkat ederseniz çok muhtasar, kısa veciz ifadeler kullanılarak fıtrat ele alınmış.
Sonradan seneler sonra bazıları fıtrattan konuşmaya başladılar. Yani ben bile bunu böyle hissediyorum benden on, onbeş sene sonra. Tabi bu mevzuyu bu meseleyi konuştuğumuz kimseler bir yerinden yakalamış mesela ibn Asakir’in fıtrata dair bir risalesi var, sadece hadisleri toplamış o mevzuda. Hattabinin bir mevzusu var Mealim’u es-sünen de az bir şekilde girmiş.
Bakıyorsunuz hadis kitaplarında fıtrattan bahsederken on şey fıtrattan diye ilgilenmiş. Son zamanlarda benim gördüğüm, bize yakın fıtrattan istifade edilir şekilde bahseden şeyh Elbanidir. Neden? Rivayetlerin üzerinde durmuş, hepsini Silsiletu Sahiha naklediyor.
Aynı anda bu mevzuda müraacat etmek istediğinizde, bilgi edinmek istediğinizde nerelere müraacat edeceğinizi de biliyorsunuz. Ama bu mevzunun iyi bir şekilde münakaşasını yapan, öyle diyelim
احكام اهل الزمة isimli kitabında ibn Kayyım. Yani baya hacimli bir kısım ayırıyor bunun için. Hatta bizden yani sahih menhec üzere kimselerden, hata yapan yanlış yapanların yanlışlarına da reddiye veriyor burada.
Diyor ki, neden bizden bunu inkar eden, bunun üzerine gitmemişler, durmamışlar çıkmış? Mutezile akidesini bundan delil getirdiği için diyorlar. Yani mutezileye reddiye vermek için hadisi sahih olan meseleyi de reddetmek gerekmiyor ki diye cevap veriyor. Çok güzel bir cevap vermiş ibn Kayyım.
Ve bizim de sorunumuz, zorluğumuz illa bir eseri birisi Arapça yazıp ondan sonra bizim Türkçe tercüme ederek kazandırmamız gerekirmiş gibi biz davranıyoruz. Değil.
Toplumumuzdaki soruna göre biz o sorunun varlığını erken fark edebiliriz. Ele alıp araştırabiliriz. Düşünün şu ana kadar bu mevzuda kitap yazanlar daha hala benim topladığım deliller kadar delil toplayamamışlardır. Neden? Biz senelerdir bunun üzerinde duruyoruz, Allah Resulü ne demiş ise, alaka kurmaya da başladık bazı sözlerde.
Mesela azil mevzusu ile bunun alakası ne?
Onun için hatta hadis inkarcılarının inkar ettiği bazı şeylerin hadiste Müslim bin yesar’ın rivayetini ilk zikretmemin sebebi ayetteki kader mevzusu ile alakalı bölümü çünkü ayette kader mevzusu ile alakalı bir bölüm de var.
Bunu ileride göreceksiniz. Bu ayet bize şu şekilde gelmekte, sorunlar olarak ;
وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَىٰ أَنفُسِهِمْ أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ ۖ قَالُوا بَلَىٰ ۛ شَهِدْنَا ۛ أَن تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَٰذَا غَافِلِينَ أَوْ تَقُولُوا إِنَّمَا أَشْرَكَ آبَاؤُنَا مِن قَبْلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِّن بَعْدِهِمْ ۖ أَفَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ الْمُبْطِلُونَ
Bu Araf 172 ve 173.ayet. bu mevzunun başlangıcı, olayın başlangıcı. Mesela biz başlık atıyoruz,
İnsanoğlunun Sorumluluğu
ilk sorumluluğu dediğimizde fıtri imanda insanoğlunun başladığı yer. Bunun ile alakalı, bu mevzu ile alakalıya selef fıtri iman adını vermiş. Bazıları rububiyete koymuş çünkü Rablığını kabul ve ikrar ile başladığı için . aynı anda bu imandır ama buna fıtri iman diyoruz. Bu her insanda her insanoğlunda var.
Biz önce yani eğitirken öyle diyelim bu ayeti 172 den alıyor 179 a kadar okuyoruz. Talebelere bunu verirken sen nasıl bu alakayı kurdun derken tabi ki böyle kurmadım hadisler bu alakayı kurdurdu. Sibak ve siyak alakasını. Hem de öyle kurdurdu ki arkasından ayetler okuyunca ya nasıl alakalı olduğunu ben anlayamadım? Diyorsun.
Hatta bazıları usulü tefsirde şöyle bir şey koyarlar, Kuranın Kuran ile tefsiridir öncelikli. Sonra hadis ile Kuranın tefsiri derler. Şeyh Elbani;
كيق نفسر القران adlı konferansı risale şeklinde yazılmıştır. Bunu Türkçeye tercüme ettiler, bulabilirsiniz. Orada diyor ki bu ifade de yanlış. Çünkü sahabe bile olsa bazen Kuran ayetlerini birbiri ile ilişkilendiremiyor.
Aynen Araf suresindeki gelen başka bir ayette ;
الَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُولَٰئِكَ لَهُمُ الْأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ bu hadisin ravisi kim biliyor musunuz? İbn Mesut. İbn Mesut kim Abdullah ibn Mesut, Abdullah ibn Mesut kim Allah Resulünün ilim dağarcığı diye tasvip ettiği birisi. Hem de ibn Abbas tan sonra Kuran ayetleri hakkında Resulden tefsir bazlı en çok nakil yapan sahabedir ibn Mesut.
Burada ne yapıyor şimdi bir grup halinde bu ayeti okuduklarında zulmü kelime anlamı ile ele alıyorlar.
أيُّنا لا يظلِمُ نفسَهُ hangimiz nefsine zulmetmemiştir ki diyor. Ayette ne diyor? İman edip imanlarına zulüm giydirmeyenler işte onlar hidayet üzere ve güvendedirler diyor. Zulüm kelimesini ne yapıyor sahabe orada? Kelime anlamı ile ele alıyor hem de ibn Mesutun olduğu bir topluluk. Ve Allah Resulü bunu duyunca,
ألم تسمعوا إلى قولِ العبدِ الصالحِ salih kulun dediğini siz duymadınız mı?
Kimi kastediyor? إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ ve bu sefer biz ayeti tercüme ederken nasıl ederiz şimdi? İman edip, imanlarına şirk bulaştırmayanlar. Çünkü buradaki sakındırılan şirk zulüm yani zulüm şirktir. İmanı geçersiz kılan, iptal eden şirktir. Gördüğünüz gibi Araftaki bu ayet ile lokmandaki ayet arasındaki ilişkiyi kuran kim? Allah Resulü.
Onun için kuranı iyi bir vukufiyet yani Kurana iyi vakıf olmamız gerekir. İyi okuyan, iyi algılayan, sık sık okuyan, bir önceki okuduğunu unutturacak kadar ara vermeyen. Eğer ikinci okuyuşun birinci okuyuşundaki aklında kalanları unutturacak bir zamansa bunun hayrı yok. Onun için ilim tekrardır diyor. Buna sebep ilim tekrardır diyor.
Veyahut ne kadar ilim talebesi yetişirse, o kadar müzakere ortamı çıkar. Meseleye tekrar tekrar müracaat. Bu bilgileri ben başından sonuna kadar ezberlemiş olsaydım eğer anlatma ortamı oluşmayıp öğretmeseydim bu kadar tekrar edemezdim değil mi?