Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisi şerifte, her doğan çocuk ancak fıtrat üzere doğar, yani bir selamet üzere doğar, hakka meyilli olarak doğar. Hakkı kabul etmeye müsait istidat üzere doğar.
Katiyetle ilahi mesaj ile hiçbir çelişkisi oluşmaz, hiçbir şey ona ters gelemez. Yani İslam dini fıtrat dini dediğimizde maksat bu. Bir kere İslam’ı daha önce arada sırada vurgulamalar yaptık, Muhammed aleyhisselatu vesselam’a indirilen dinin adı değildir, Allah’ın dinin adıdır, bütün nebilere indirdiği İslam dinidir. Bunun kullanımına dikkat etmeniz gerekiyor.
İslam dini derken sanki sadece Muhammede verilen dinin adıymış gibi, bu yanlış. İslam bu.
Müslüman ise Allah’ın emir ve nehiylerine inkiyad eden, teslim olan kimsenin adıdır. Emredileni yapması, yasaklanandan sakınması bu teslimiyettir. Yani istislam bunu anladınız değil mi?
İslam Muhammed aleyhisselatu vesselam’a verilen dinin adı değildir sadece bütün nebilere verilen dinin adıdır. Allah’ın dininin adıdır o.
Fıtrattan bütün insanlığın dünyaya gelirken üzerinde olduğu hakikattir. Aynı şey ile mükellef kılınmışlardır. Bunun ilk açılımı nerede başlar? Adem’in yaratılışı, sırtını sıvazlaması Allah azze ve celle’nin, kıyamete kadar doğacak bütün zürriyetinin gelmesi, onlara ben sizin Rabbınız değil miyim? Evet sen bizim Rabbımızsın demişlerdir. Bu her insanın itirafıdır.
Bizim bunu bilmemiz Kuranın bize hatırlatmasıdır. Öyle zannediyorum Tevrat’ı İncili araştırırken özellikle üstünde durmadığım için, mutlak fıtrattan bahseden bir şeyler vardır geçmişte de. Tevrat’ta ve İncil’de mutlak vardır.
Çünkü Şevkani rahimehullah bir risalesinde, ne kadar tahrif edilirse edilsin Tevrat’ı kastediyor, İncili kastediyor ne kadar tahrif edilirse edilsin, edilmiş olursa olsun mutlak muhatabını mesul tutacak, sorumlu tutacak, ahirete aleyhinde hüccet olacak deliller vardır diyor.
Mutlak sorumlu tutulacaklardır. Sorumlu tutulacakları şeyler vardır, zikredilmiştir ve onlara ulaşmıştır. Bu her insana ulaşacak.
Onun için iman derslerinde zikrettiğimiz şu başlık;
İmanın muhafazası onun tahsilinden daha zordur. Bunu defaatle tekrarladım. Bunun ile ne kastediyoruz?
Öğrenmesi kolay, onu muhafaza etmesi daha zor. Öğrenmesi neden kolay?
Allah her kulunun üzerinde hüccet ikame edecektir. Buna sebep bu hüccet ikame edilecektir. Ki yarın ahirette benim bundan haberim yoktu, aynen Araf suresinde dediği gibi. Madem ki herkes bu ahitte bulunmuş, ben sizin Rabbiniz değil miyim sözüne cevap alınan yerde evet sen bizim Rabbimizsin demişler bu herkesin üzerine hüccet ikame olunacaktır. Yani gözünü çevir bir yaratılmış görüyorsun, bir yaratanın varlığını hatırlaman gerekir.
İmanı kazanmak kolay ama onun muhafazası daha zor . buna delil getirdiğimiz ayet ise, siz iman ettik dedikten sonra denenmeden yani, Ankebut suresinin başıdır.
İman ettik dedikten sonra denenmeden, sınanmadan bırakıla vereceğinizi mi zannediyorsunuz diyor. Demek ki biz iman ettik sözünü söyler söylemez ne oluyormuş? Arkadan imtihan var.
İmtihan denildiği zaman zihninize ilk akseden anlam nedir?
İman edik dedikten sonra hemen ne anlıyorsun bu ayet ile?
Mutlak imtihan edileceksin ama imtihanın sırrı diyelim fark ettirmeden yani sana imtihan edileceksin deseler, nereden edeceklerini söyleseler bir anlamı kalır mı?
Onun için mutlak amelin kendisi ile yani imanın müsemması ile deneneceksin. Ne zaman deneneceğini bilmediğin için devamlı müteyakkız yani uyanık olacaksın. Bu imtihanım olabilir yani bu imtihanı kazanmama, kaybetmeme sebep olabilir. Her doğan çocuk da fıtrat üzere doğuyor. Burada devamlı insanların aynı şeyler ile teçhiz edilip donatılması, aynı şeylere tabii olup imtihan olmalarıdır.
Annesi babası doğduktan sonra fıtrat üzere doğduktan sonra muhtelif rivayetleri de bir araya toplayınca bu Araf suresinin o ayetlerinin tefsirinde var.
Ondan sonra annesi babası onu Yahudileştirir, Hristiyanlaştırır, Mecusileştirir, Müşrikleştirir, Müslümansa Müslümanlaştırır. Şimdi buradan ne anladınız?
Yani o an yer yüzünde geçerli olan bütün dinleri sayıyor, Yahudilik, Hristiyanlık arkasından Mecusilik ve arkasından Müşriklik. En son da Müslüman ise Müslümanlaştırır. Şimdi bir yere kadar annesinin babasının Müslümanlaştırması da bir anlam taşımıyor ama en azından öbürkülere nispeten hareket noktası olarak sağlam bir yerdesin. Bizler tamamen umumen diyebilirim İslam’ı benimseyerek, seçerek, tercih ettiğimiz bir din değil.
Anamız babamız Müslüman olduğu için biz Müslümanız. O zaman Avrupalıları yer yüzündeki insanları da böyle düşünmek gerekir. Babası Budist olduğu için çocuk Budist oluyor. Hristiyan olduğu için Hristiyan oluyor, Yahudi olduğu için Yahudi oluyor Mecusi olduğu için Mecusi oluyor. Bu gösteriyor ki her hâlükârda insanda ilk hareket noktasında bir şaşmama var. Bazen bunu konuşuyoruz mesela Hristiyanlarla olsun başka din üzere olan insanlarla, yaratıcımız aynı. Bize gösterdiği şeylerde aynı öğrettiği şeyler de aynı. Sonradan insanlar onda ihtilaf etmişler veyahut ediyorlar.
Bunun için de burada bütün insanlar evvelde tek ümmet idiler. Sonra haktan inhiraf ederek ihtilaf ettiler. Umum müfessirlerde zikri geçen ayeti yani bütün insanlık hak din üzere tek bir ümmet idiler, sonra ihtilaf ettiler diye tefsir etmişlerdir. Bunu anladınız mı? İnsanlık devamlı tek din üzere gelmiştir başlarken böyle başlamışlardır. Daha sonra insanlar ihtilaf etmişler. Hak yoldan inhiraf etmişler, işte Nuh (as) Resul olarak yollanıldığı zaman ise kavmi şirk bataklığında yüzen bir topluluktur. İşte Nuh o ortamda yollandı. İnsanlığa yollanılan ilk Resul kimmiş? Nuh (as)mış. İşte Nuh o ortamda yollanılmıştır.
لَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحًا اِلٰى قَوْمِه فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُ
“Andolsun biz Nuh’u kavmine resul olarak gönderdik onlara ben dedi sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına kulluk etmeyin.”[1]
Bu naklettiklerimizden apaçık belli oluyor ki beşer tarihinin selim akide ve halis Tevhid asıldır. Fakat dalalet, şirk ve putperestlik sonradan çıkan bir inhiraftır.
İlk sapmalarda mesela İslam tarihindeki itikadi sapmalar dediğimizde ilk sapmayı Nuh (as)ın kavminde gösteriyoruz. Ondan sonra her nebinin hayatına baktığınız zaman yani davetindeki hayatına baktığınız zaman hepsi
يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ
“Ey kavmim! Allah’a ibadet et.”
Ve sonra
مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُ
“Allah’tan başka sizin tapacağınız bir ilah yoktur.”[2] diyor.
O zaman Tevhid asıldır. Çünkü bütün arıza inhiraf tevhittedir. Fıtratta değildir. Bu ortamda biz bunun için Allah’ın dinini İslam’ı anlatırken üç merhalede anlatıyoruz
Fıtrat İman ve Tevhid diyoruz.
Neymiş? Fıtrat İman ve Tevhid diyoruz. Fıtrata birinci, misak diyoruz, ruhlar alemindeki. İman ise ikinci misak yani risaletin gelmesi vahyin gelmesidir. Fıtraten bildiğimiz şeyler var. Ama ikinci misakta gelen vahiyle öğrendiğimiz şeyler var. Dün mesela usulü hadiste dedik ya
وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ
“Bunula sana bilmediklerini öğretti.”[3]
Allah Resulü’nün fıtraten bildiği şeyler vardı. Ama vahiyle öğretilen. İbrahim (as) fıtraten bir şeyleri anlayabileceğini zannetti. Rabbi tanımak isterken de mi?
Yıldızlar benim işte rabbim, ay rabbim güneş daha büyük bu rabbim diye geçerken o da İbrahim (as)da ruhlar aleminde Allah(cc) Adem (as)ın belinden, sulbünden yaratacağı bütün insanları çıkarınca o da onların içindeydi de mi? Aynen Davud’u gördüğü gibi Âdem (as)ın, hani anlında parlaklık olan birisini görüyor. Bu kim denildiğinde bu senin çocuklarından Davut deniliyor. Bütün Adem (as)ın zürriyeti ki İbrahim de onun zürriyetinden dünyaya gelmişti.
Ve hepsinin de bu mevzuda bir bilgisi var ama bu bilgi Rabbi tanımaya yetmiyor. Bir yaratıcını varlığını itiraf ettiriyor. Bir rabbin varlığını kabul ediyorsun ama tanıyamıyorsun ona sebep ki En’am’da İbrahim (as) “Eğer Rabbim bana kendini tanıtmazsa” diyor. Hem de orada yıldızlara ayı güneşi görünce batınca
لَا اُحِبُّ الْاٰفِلينَ
“Ben kaybolanları zail olanları sevmem.”[4]
Arkasına
قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِنى رَبّى لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالّينَ
“Rabbim bana kendini tanıtmazsa ben de dalalete düşenlerden olurum”[5] diyor.
Demek ki biz Allah (cc)yi varlığını biliriz fıtraten, ama vahiy gelmeden O’nu tanıyamayız. Buna sebep biz ne diyoruz; biz Allah’ı zatıyla tanıyamayız. O’nu isim ve sıfatlarıyla tanırız. Ve İbrahim’de Rabbine inanışını nasıl diyor?
“Ben yeri göğü hiç yoktan yaratana inanıyorum”[6] diyor. Ondan sonra isim ve sıfatlar başlıyor.
[1] A’raf Suresi 59
[2] A’raf Suresi 59
[3] Nisa Suresi 113
[4] En’am Suresi 76
[5] En’am Suresi 77
[6] En’am Suresi 79