İhtilafın Âdâbı
Edebu’l – Hilaf ( İhtilafın Âdâbı )
Ebu Said Hoca
Yazan: Ankaralı Mehmet Şahin
17 Eyl 2021
Muhterem kardeşlerim!
Lüzumuna binaen yani ihtiyaca binaen geçmiş selef alimlerinin arada sırada bazılarının tekrar ile uyardıkları bir mevzu hakkında yani edebu’l hilaf ihtilafın adabı, ihtilafın kaçınılmaz bir noktaya geldiği an önce ihtilaf etmeme sonra ihtilafın kaçınılmaz bir noktaya geldiği an ne yapmamız gerektiğine dair bazı bilgiler sunmaya çalışacağım.
Hele bu ortamda en basit meselelerde veyahut ihtilafa hiç fırsat vermeyecek noktada açık olan meselelerde dahi hele bizim toplumumuz ihtilaftan hoşlanır bir vaziyete gelmiştir.
İhtilaftan sakındırmak için, ihtilaftan korunmak için bilinmesi gereken bazı başlıklar vardır.
İhtilaf geçmiş ümmetlerin dalalet, sapıtma sebeplerinden birisidir.
İkinci başlık, katiyetle ihtilafın övüldüğü, methedildiği ne bir ayet vardır ne de bir hadis vardır. İhtilaf devamlı Kuran da Sünnette binaenaleyh alimler tarafından zemmedilmiştir. Ümmeti ihtilaftan korumak için ellerinden geleni yapmışlardır.
Hiçbir zaman Kuran, hasseten Kuran ne de Sünnet ihtilafa kaynak gösterilemez. Hiçbir zaman ihtilaf Kuran’a ve Sünnete nispet de edilemez.
Çünkü bu Kuran’ın serahaten (Üstü kapalı olmayarak, açık açık, apaçık bir şekilde:) nas ile beyan ettiği noktada yani ;
أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ ٱلْقُرْءَانَ ۚ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِندِ غَيْرِ ٱللَّهِ لَوَجَدُوا۟ فِيهِ ٱخْتِلَٰفًا كَثِيرًا[1]
Onlar Kuranı tedebbür etmiyorlar mı? Yani derinlemesine düşünmüyorlar mı? Veyahut düşünmediler mi?
Eğer Kuran Allah dan gayrından olsaydı yani Allah halık gayrı mahluktur yani mahluk sözü olsaydı, biraz daha açarsak yani beşer sözü olsaydı işte o zaman Kuran da birbirine çelişkili hükümler bulurdunuz diyor.
Bu ayetin serahati gösteriyor ki Kuran katiyetle ihtilafa kaynak gösterilemez. Sünnet de katiyetle ihtilafa kaynak olarak gösterilemez.
Çünkü Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ;
مَن يعِشْ منْكم بعدي فسيَرى اختِلافًا كثيرًا sizden yaşayacaklarınız çok ihtilaflar göreceklerdir.” Diyor. Bu ihtilaf anında yapılması gereken şey nedir?
فعليكُم بسنَّتي وسنَّةِ الخلفاءِ الرَّاشدينَ المَهديِّينَ من بعدي تمسَّكوا بِها وعضُّوا عليها بالنَّواجذِ
Sizden benden sonra yaşayacak olanlarınız çok ihtilaflar görecekler diyor. İşte o zaman yapmanız gereken benim sünnetime ve hulefa-i raşidin’in yolundan gitmeyi azı dişi ile sımsıkı onu tutmanızı tavsiye ederim diyor.
Burada neden hulefa-i raşidin’in yolu dedik, Sünneti kelime manası ile tercüme ettik.
Meselelere vakıf olan kimseler neden böyle tercüme ettiğimi anlarlar. Ayrıyeten ayet-i kerimede de ;
فَإِن تَنَٰزَعْتُمْ فِى شَىْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى ٱللَّهِ وَٱلرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا[2]
Sizler herhangi bir meselede münazağa, ihtilaf ettiğinizde o ihtilafı Allah’a ve Resulüne havale edin diyor.
Bu sizin için en güzel bir yöntem ve hal çaresi yani neticedir diyor. Bunlar bize gösteriyor ki Kuran ve Sünnet sahih Sünnet ihtilafa sebep değildir.
İnsanlar öyle sınırsız sözler etmeye başlamışlar ki o sözü söyleyen kişi ve sözün içeriğine baktığınız zaman aklı başında birisinin söyleyeceği sözler değildir.
Mesela birisi tutuyor, “ Kuran’ı herkes istediği gibi anlayabilir, farklı anlayabilir” diyor. Bakın işte bu ihtilafın kapısını açmaktır.
[1] Nisa 82
[2] Nisa 59
Bizler Kuran’ın yani muradı ilahiyenin ne olduğunu yakalamaya çalışmalıyız.
Sünnet kuranın beyanı, açıklamasıdır. Katiyetle bizi ihtilafa götürmez. Buradaki ihtilaf, sorun dediğimiz şey bizim anlayamadığımız yerlerdir. Anlayışsızlığımız, fıkhi yetimliliğimiz katiyetle Kurana nispet edilmemelidir.
Geçmiş ümmetlerin dalalet sebeplerinden birisi de budur derken Allah azze ve celle buyuruyor ki ;
وَلَا تَكُونُوا۟ كَٱلَّذِينَ تَفَرَّقُوا۟ وَٱخْتَلَفُوا۟ مِنۢ بَعْدِ مَا جَآءَهُمُ ٱلْبَيِّنَٰتُ ۚ وَأُو۟لَٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ[1]
Sakın ha sizden öncekiler gibi açık deliller, beyyinat geldikten sonra ihtilaf edip parçalanmayın. Onlar için yani böyle olanlar için büyük bir azap vardır diyor.
Aynı paralellikte doğrudan doğruya bize hitap eden bir sözde de ;
وَمَن يُشَاقِقِ ٱلرَّسُولَ مِنۢ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ ٱلْهُدَىٰ وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ ٱلْمُؤْمِنِينَ[2]
Her kim müminlerin yolundan ayrılarak Resulün açıkladığı, beyan ettiği doğru yolu, hidayeti yani Kurana ters düşerek muhalefet ederse, Resule muhalefet ederse onları döndükleri yolda bırakırız diyor.
Katiyetle ihtilaf geçmiş ümmetlerin dalalet sebeplerinden birisi biz de sahih olarak Buhari de gelen rivayette dediği gibi;
لَتَتْبَعُنَّ سَنَنَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ، شِبْرًا شِبْرًا وَذِرَاعًا بِذِرَاعٍ [3] siz diyor sizden önceki ümmetlerin düştükleri musibet ve belalara yollarına karışı karış kulacı kulacına onlara uyarsınız diyor.
Demek ki ihtilaftan sakındırılıyoruz.
[1] Ali imran 105
[2] Nisa 115
[3] Sahihi buhari 7320
7320 –
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ العَزِيزِ، حَدَّثَنَا أَبُو عُمَرَ الصَّنْعَانِيُّ، مِنَ اليَمَنِ عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ، عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الخُدْرِيِّ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: «لَتَتْبَعُنَّ سَنَنَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ، شِبْرًا شِبْرًا وَذِرَاعًا بِذِرَاعٍ، حَتَّى لَوْ دَخَلُوا جُحْرَ ضَبٍّ تَبِعْتُمُوهُمْ»، قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللَّهِ، اليَهُودُ وَالنَّصَارَى؟ قَالَ: «فَمَنْ
Bundan ilk anlamamız gereken şey nedir? Demek ki ihtilaf ile imtihan olunacağız. Farklı görüşlere sahip olacağız. Önce ihtilaf ediyoruz açık deliller geldikten sonra hiçbir kitap yani vahiy yoktur ki ümmetin ihtilafına sebep olacak bir şekilde inmemiştir. İnsanlar onun ile imtihan olunmuşlardır, kimisi imtihanı kaybetmiş kimisi kazanmıştır.
Burada ihtilaf o denli bir boyuta ulaşmış ki bizde, İslam ümmetinde Allah göstermesin Kuranın Sünnetin serahatine ters düşecek nitelikte ihtilafın bu ümmetin rahmeti gibi göstermişlerdir. Bakmışlar ki ihtilaftan kurtuluş yok. Öyle bir dalmışlar ki ihtilafa bataklık gibi hareket ettikçe batmışlar.
Halbuki Kuran, Sünnet önce açık bir şekilde geldiğini bize ispat ediyor. Mazur çizgisinden hareket ile yani nasların ulaşmayışı ile o ortamdaki vukuu bulunan bazı hatalar veyahut ilim ehlinin yaptığı hatalar mazurdur. Mesela bu günkü vukuu bulduğumuz bir olay ile bunu karşılaştırırsak Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem nassın serahati ile beraber ;
صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ hilali gördüğünüzde oruca başlayın, hilali gördüğünüzde iftar edin yani orucu bırakıp bayram yapın diyor.
Vakaa ve olaylara samimiyet ile bakarsak kastımız sadece doğruyu yakalamaksa bu emrin yani bu hitabın muhatabı umuman Müslümanlardır. Hiçbir tahsis yok. Şark garp diye bir ayrım yapmıyor ama o ortamda bu emri uygulamak ümmetin tümüne imkan vermiyordu.
Nasıl? Hatta elli kilometre uzaklıkta iki köye bile birisinde hilal görünse haber yollamak mümkün değildi.
Şam’dakiler hilali görür, Medine dekiler şaban ayını veyahut ramazanı tamamlarlar öyle bayram ediyorlardı.
Şeyh Elbani’nin de dediği gibi o zamanlarda bu emri tatbik, günümüzde olduğu gibi kolay değildi. Ümmetin bu mevzuda farklı günlerde oruç tutması zarar verecek bir konum değil. Halbuki Allah Resulü vakaları haber alan bir konumda söz edebilirdi, etmiyor.
Ama bugün bu ümmet bu emri toptan yaşayabilir, uygulayabilir, yaşayabilir ihtilaf etmeden. Çünkü o zaman farklı günlerde oruca başlıyor, farklı günlerde bayram ediyorlardı. Hatta bir köyden bir köye haber veremiyorlardı. Her topluluk kendi bünyesinde onu uyguluyordu.
Şimdi bu gelenek olmuş bir çok alimin sözü ve kanaati olmuş olarak günümüze gelip hala nasların serahatine kör bakarsak bu doğru bir anlayış olmaz. İhtilafa sebep olur. Hele bir de bu topluluk ihtilafın edebini, adabını bilmezse.
Bu nedir? Şimdi bir haber şeyh Elbani diyor ki bu fetvayı verdiği ortamda saatler içinde diyor taa Asya da görülen hilal ile Afrika’daki Müslümanlar oruç tutabilir mi? Evet asıl olan da bu. Şeyh Elbani bu fetvayı verdiğinde saatler içerisinde haber ulaşır. Normal telefon şebekesi vardı. İnternet, dijital ortam gelişmemişti daha o yıllarda ama şimdi saniyeler içerisinde bu haber ulaşır.
Peki bu haber bir uçtan bir uca ulaşabiliyorsa ihtilafı da giderip vahdeti sağlıyorsa biz bu velveleyi Avrupa da çok yaşadık. Bizim bulunduğumuz bölgede faslı Müslümanlar vardı, Mağripli, Pakistanlılar vardı, sair Araplar vardı, Sudanlılar vardı. Herkes kendi beldesinden gelen habere göre hareket edip, bir iş yerinde çalışan bu Müslümanlar iş yerinden farklı günlerde bayram diye izin alıyorlardı.
Halbuki en azından o belde de bulunan çalışan insanlar o beldeye göre birlik sağlasalardı yine hayırlı sayılırdı ama şuan buna alimlerin geleneksel üzerinde bulundukları amel yumurta tokuşturur gibi zamanımızda nassa doğrudan doğruya uyarak ters düşmeden yine bilakis nassı uygulayabileceğimiz bir ortamdayız şuan. Bir yerdeki haber bize ulaştı hatta yine edepli kelime kullanalım edebi bilmek ile ilim sahibi olmak farklıdır da.
İlim sahibi olan bir kimse yine sözlerinde karşı tarafı tenkit etmez tashih eder. Ama edepten mahrum kimseler birisi yazı yazıyor peki oruca diyor Nijerya ile mi başladınız? Bunun bu denli yanlış düşünmesine ve edepsiz davranmasına sebep olan geçmişteki gelenektir.
Aslında biz ne Suud ile oruca başlarız ne Türkiye ile ne Nijerya ile ne de başka bir belde ile. Biz hilali gördük mü başlarız. Ha hilali hangi Müslüman görürse görsün, hangi beldede görürse görsün o bizi bağlar.
Haber de ne zaman gelirse gelsin yani ertesi günü aynen Ebu Davud da hadiste olduğu gibi akşama yakın da gelebilir haber. Buna rağmen Allah Resulü orucu bozmalarını, ertesi gün de namaza toplanmalarını istiyor.
Bu şuan olan oldu geçti ama etrafa baktık, internet mollaları kopyala yapıştır şekli ile bu ihtilafı tabi geçmişteki bilgiye dayanarak siyasi hükümetlerin İslam beldelerinin Suud gibi, Türkiye gibi siyasi malzeme yapması hoş olmayan bir şeydir.
Yani ilim ehlinin o anki yapabildiklerinde mazurdurlar. Ama bu ortamda bu mazeret geçersiz. Neden kurban bayramını aynı gün yapıyorlar. Çünkü kurban bayramında asıl Mekke de arafata çıkmakladır. Bunda ters düşemiyorlar. Neden hesaplarına uymuyorlar? Yirmi beş sene sonra ne zaman oruca başlayacaklarını veyahut bayram yapacaklarını bilen bizler neden kurbanda onlar ile başlamıyoruz?
Aynen kurban bayramı gibi aynı gün ramazan bayramını da yapabiliriz. Aksine bu uygulama nassa uyma, doğrudan doğruya nassı tatbik bu ortamda mümkündür.
Hadi bitti ondan sonra bu ihtilafı husumete dönüştürme akıl karı değildir. Hatta bazı yine gayretkeşlerin internet mollalarının aslında ben olsaydım bu Google’nin adını değiştirirdim, internet mollası derdim.
E sahabe de ihtilaf etmiş. Az önce dediğim gibi ihtilaf geçmiş ümmetlerin sapıtma sebeplerindendir. Bizim de böyle bir imtihan ile imtihan olunacağımız gerçektir. İhtilaf hiçbir zaman örnek olarak gösterilmez. İhtilaf ibretliktir. Hele sahabenin ihtilafı örnek olarak gösterilmez. Bu ihtilaf ibretliktir. Onlar bile bazı ihtilafa düçar olmuşlarsa ibret almamız gerekiyor bizim.
Bu ümmet vahdet ile topluca hareket edebilir. Gördüğünüz gibi bir bayram da nas açık, hilali kim görürse, nerede görürse görsün bu haberi şimdi ulaştırmak mümkün. Az önceki sözün devamı o zaman hilali gördüklerini haber veremedikleri gibi kimin ne zaman başladığını da kimse bilemiyordu, haberleşemiyorlardı. Ama şuan biz nassa uyarak bir görünen hilali sairlerinin de ilzam ettiğini düşünmeden ihtilaf daha çok yayılıyor. Hem de husumete dönüştürülerek.
İhtilaftan sakınmanın yolu ne olursa olsun Kuran Sünnete arz etme. Hiçbir ilim ehlinin sözü Kuranın Sünnetin önüne geçmez. Böyle bir söz söylerken de ilim ehline saygı duymuyor, ilim ehlinden kendisini öne alıyor gibi sözler ile klasik bir reddiye uslubu bu da akıl karı değildir. Çünkü bakın Kuran da zikrettiğim ayette ;
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَطِيعُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُوا۟ ٱلرَّسُولَ وَأُو۟لِى ٱلْأَمْرِ مِنكُمْ ۖ
Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Resulüne itaat edin, ve sizden olan emir sahiplerine de.
Burada Allah’â itaat emri müstakil emir sigası ile geliyor, Resule itaat emri de müstakil emir sigası ile geliyor. Onların dışındakine,
وَأُو۟لِى ٱلْأَمْرِ مِنكُمْ itaat edin demiyor doğrudan doğruya. İtaat fiilini kullanmıyor. Sizden olan emir sahiplerine de. Bu nedir? Allah’a itaat mutlaktır, Resule itaat de mutlaktır. Ondan gayrı itaat edilenlere itaat mutlak değil mukayyettir. Onun için ayetin altında da siz herhangi bir meselede, burada شَىْءٍ kelimesi nekreli geliyor. Herhangi bir şeyde. Biraz hususileştirelim, dini bir meselede ihtilaf ettiğinizde onu Allah’a ve Resule havale edin diyor. Sizden olan ulul emre yani ulema ve fukaha dediğimiz kimseler değil onların sözü bile bu ikisinin süzgecinden geçme zorundadır.
Onun için önce nassa muhalefet etmemek. Öncekiler içtihatlarında mazurdular. Neden ? bunu uygulayamıyorlardı, bu nassı toptan uygulayamıyorlardır. Her bölge, belde veyahut kendi içinde bunu uyguluyordu. Ama şimdi artık bu emri ümmet olarak toptan aynı gün yapabiliriz. Müslümanlar idareciler bu kadar dinlerinde samimi ise mesela biz şuan bunu istesek kimden isteriz? Bu hilalin nerede görüleceği tahmin edilen yerlere birer ekip yollanır, inanan kimselerden müteşekkil bir heyet onlar hilali gördük derlerse görürler veyahut bundan imkansız kaldığımızda bir Müslüman beldeden görülebilir. Hani biz kardeşiz? Neden bir günde bayramı kutlayamıyoruz? İhtilafa sebep olan her şey, nassa ters düşerek tabi bizim kabulümüz değildir. Ondan sonra ihtilafa da sebep olmadık. Bundan daha önce pek ses çıkmadığı için biz bayram namazını yine toplum ile beraber kılıyorduk ha aynı gün kılınmasına da gerek yok. Çünkü Ebu Davut da ki gelen hadiste yolcular akşama yakın biz hilali gördük deyip Allah Resulüne haber verince o da herkese orucu bozmalarını emrediyor. Yarın sabah da bayram namazı için toplanın diyor. Hatta namazı geciktirenler için idarecilerden siz vaktinde kılın ondan sonra onlara cemaat halinde ulaştığınızda onlar ile de kılın bu sizin için nafile olur diyor. Neden? Ulul emre karşı gelmiş gibi görünememek için, ihtilafa sebep olmamak içindir. Ama esas ihtilaftan geri durma az önceki dediğim gibi ayeti ve okuduğum hadisleri uygulamaktır. Klasik bir ifade ile internet mollalarının şu alim bunu demiş bu alim bunu demiş, birisi çıktı bütün alimler bu şeyde dedi. Olabilir. Nas serahaten bizi birlikte bu bayramı yapmaya imkan veriyorsa ki veriyor o zaman bu daha hayırlı şeyh Elbaninin dediği gibi. Bu denli velveleyi yaşamaktansa, ihtilafı yaşayıp farklı günlerde bayram etmektense bu nassın delalet ettiği bu nokta daha sarih daha açık ümmeti vahdete çağırıyor.
Ha bu vahdetten söz eden ukalaca söz ettiklerini bilmeliler. Vahdete çağırmak veyahut hakkı kabul etmek sözde kalan bir ukalalıktan öte gitmiyor. Vahdet yaşanarak hem de vahdet tümden gökten zembil ile inmiyor. Her amelde ittifakı sağlayarak. Bu nedir? Aynı vakte namaz kılmak için cemaate iltizam gerekir ondan sonra hasseten cemaat ile namaz kılmak. Eğer vahdet isteniyorsa mesela kurban bayramındaki vahdeti ramazan bayramında da sağlayabiliriz.
Hakkı kabul etme daha önce bazı derslerimizde de anlattığım gibi hakkı kabul etme ben hak kimden gelirse gelsin kabul ederim demek değildir. Hakkı kabul etmek o kadar kolay değil. Mesela birisi diyor bütün alimler böyle dedi, ondan sonra aradık bulduk şeyh Elbani böyle demiyor. Şeyh Useymin’in, Binbaz’ın da bu denli fetvası var. Ama lecne buna karar verdiği için kurum böyle hareket ediyor doğru olan bu diyor bakın.
Mesela birisi soru soruyor Binbaza, Amerika daki Müslümler Suud daki hilalin görülmesi ile oruca başlayabilirler mi?
Tabi haber ulaştıysa ilzam eder, doğru olan da budur. Doğru olan da budur.
Hakkı kabul etme öyle kolay bir şey değil. Eğer hakkı kabul etmenin alt yapısını hazırlamadıysan o alt yapıyı hazırlamadıysanız hakkı kabul etmek çok zordur. Kabul etmek için insanların didindiğini görürsünüz ve didiştiğini görürüsünüz. Birbirlerine hakaretler. Ha biz bazı kardeşlerimizin de dediği gibi bunu neden söyleme ihtiyacı duydunuz? Hakkın yanında olacaksın, batılın karşısında sözünü söyleyeceksin ama bunu husumete sebep kılmayacaksın. Yöntem bu. Ne olursa olsun ümmetin vahdetine sebep olan bir mesele ise evet kurban bayramı gibi ramazan bayramı da tek günde olmalı. İşte o zaman biz bir belde ehli olarak değil ümmet olarak bunda vahdeti sağlarız. Ümmet olarak vahdeti olmayanların beldede nasıl vahdeti sağlayacak? Ne kadar samimi olduklarını göreceğiz? Hele bu ortamda özrümüz yok.
Biz Belçika da iken oradaki Müslümanları tek günde ya biz beldeyiz en azından burada birlikteliği sağlayalım diye şuan kardeşlerimizin burada söylediklerini biz orada söylüyorduk. Ama hedefimiz vahdeti imkanımız nispetinde şuan صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ hadisini kullanıyor haber geliyor bu haber olmaz diyor. Alimler böyle demişlerdir. Doğru alimler o an öyle dediler başka çare yoktu ama şimdi ise Resulün sözü, bu sözü asıl.
Evet yazık ki bazı kardeşlerimiz bu ihtilafa hadi hasbel kader diyelim düşünmeden düştüler, bilgisizce düştüler ama bunu husumet sebebi yapmamalılardı. Bu aşırı şiddeti husumet oluşturmayı gören bazı kardeşlerimiz de ya bunun ne önemi var demeye başladılar. Bu da doğru değildir. Zaten yanlışlar hep yanlışları getirir. Şuan bunu yasaklasalar yapamaz konuma da gelsek biz ne deriz? hak olan bu ama biz bunu yapmaya mecbur kalıyoruz.
Bu didişmelerle hatta bazı kardeşler hatırlar bir zamanlar Suud yirmi sekiz gün oruç tuttu. Nasta biliyoruz ramazan veyahut kameri aylar ya yirmi dokuzdur ya otuzdur. Hilal gözükürse yirmi dokuz, görünmezse otuzdur. Yirmi sekiz nereden çıktı? Ha şeyh bin Baza da o zamanlar böyle karşı çıktık. Ve Allah rahmet etsin şeyh Bin Baz halktan özür dileyerek açıkladı bir gün kaza edeceğiz dedi. O zat hakkı kabul edebilecek yapıda birisi. Çünkü hakkı kabul etmenin alt yapısını hazırlayanlardan birisi idi. Onun için katiyetle geçmiş alimleri göstererek yumurta tokuşturur gibi o bunu demiş, bu onu demiş ha küçümseyin yaptığınız hareketler sizi ihtilafa mı götürüyor yoksa ittifaka mı dikkat edin arkadaşlar ayetler naslar bize derdimize deva görmediysek onları ondan sonra ihtilafın rahmet olduğunu uydururuz. Maalesef. İşin tehlikeli yönünü göremezsek geçmiş ümmetlerin müptela kılındığı bela bizim de başımıza gelir.
Zaten düşünün bir avuç Yahudilere şuan düşünün bundan önce bizim yaptığımız Yahudilere olan kinimiz nedir? Veyahut Yahudiler ile bu didişme bitmeyecek ta ki taş ağaç Yahudilerden nefret edene kadar devam edecektir bu. O zaman bu ortamda ne yapmamız gerektiğini fıkh edecek ilim ehli yok mu?
Palavradan laf atılacak İsrail e girdik gireceğiz diye, halk bu devreyi aşana kadar sakinleştiriliyor ondan sonra aynı yere dönüyor fakat ne var İsrail en azından bir karış yer almış oluyor yine de her şeye rağmen. O zaman büyük merhameye hazırlanmak gerekir.
Evet Yahudilerden biz değil Müslümanlar değil sadece bütün insanlık taş ağaç bakın Buhari’deki hadislere bütün varlıklar Yahudilerden nefret edecek. O büyük merhame gününde Yahudilerin ağaçların taşların arkasına saklandığında taş ağaç ey Müslüman arkamda Yahudi var gel öldür diyecektir. Hatta bir zamanlar Habeşistan siyahi Yahudiler Filistine göç ettirilirken biz bunu hocalarımızdan birisi olan şeyh bediuddin şah’a sorduk, şeyh Müslümanlar bir şey yapmayacak mı böyle. Bırakın onları buraya getiren kaderleri. Bak burayı düşünmüyorduk. Yahudiler ile büyük harb olacak ama nerede diyorduk. Onların önce Filistine toplanması gerekirdi. Onları buraya toplayan kaderleri. Ve kaderleri üzere de öldürülecekler.
Evet normalde bu gibi uyarı niteliğindeki dersleri sadece başlıkları vererek işlemeyi düşünüyorduk ama bu biraz fazla oldu.
İyi bilin ihtilaf kim yaparsa yapsın örnek olamaz ancak ibretliktir. İhtilaf hiçbir zaman övülmemiştir meth edilmemiştir zemmedilmiştir. İhtilafı över gibi sahabe de etmiş alimler de etmiş diyerek onu örnek değil ibret.
Böyle bakarsak daha insaflı, daha istikametli hareket edebileceğimizi düşünüyorum.
Bu meyanda ben bizim sohbetlerimizi dinleyen kardeşlerimizin de meselelere dışarıdan dalıp bodazlama, sazan balığı gibi ortalığı karıştıracak sebep olmamak lazım, karıştırmaya sebep olamamak lazım. Bırakın ehli bu reddiye yi versin. Daha edep dairesinde işlenir bu. Bulduğunuz bir şeyi bana da yollasanız mesela geçen şeyh Elbani’nin fetvasını bulan burada ilim talep edenlerden birisi olan kardeşlerimizden birisiydi ki adını da verdik o sohbette.
Demek ki kardeşlerimiz hakkı aramada gayretliler. İşte okuyan böyledir. Ha ondan sonra da anlamadığı hadisi fıkh edemediği hadisi bak hadiste böyle var yanlış dediniz derken bakın az önceki ayette başlığı verdim, Müslümanlar arasında nerede bir ihtilaf varsa şu çizgiyi geçtikten sonra nasların ulaşmaması ile bir hata yapıldı, veyahut o anki imkanlar ile birisine göre bir rivayet sahih birisine zayıf denilmemişse onun dışındaki ihtilaflarda katiyetle Kurana nispet edilemez. Az önceki zikrettiklerim de Kurana Sünnete nispet edilmiyor. Katiyetle ihtilaf varsa bir yerde orada beşer kanaati vardır, beşer müdahelesi vardır.
Soru Cevap
Hocam Müslüm deki ramazanı otuza tamamlama ile ilgili rivayete bir açıklık getirir misiniz? Bunu rivayet ederek otuza tamamlamamız gerekir diyerek açıklamada bulunuyorlar.
Ama فَإِنْ غُمِّيَ عَلَيْكُمُ Ebu Hureyre’nin Abdullah İbn Ömer’in rivayetinde geldiği gibi ;
صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ، فَإِنْ غُمِّيَ عَلَيْكُمُ eğer size görünmez hal olursa yani hilal sislenir bulutludur göremediniz o zaman şabanı otuza tamamlar bir ramazan dersiniz. Ramazanı da otuza tamamlar bir şevval dersiniz bu onun içindir. Bu da mümkün. Çünkü az önceki Hadiste de zikrettiğim gibi kameri ay biz kameri ayı kullanırız dini şeylerimizde. Kameri ay ya yirmi dokuzdur ya otuzdur diyor. Bizde her sene on gün geriye gidilir aynı güneş takvimi gibi yanlışı yoktur. Güneş takviminde günler sabittir. Birisi otuz tutar birisi otuz bir şubatı da yirmi sekiz yapıyor. Biz kameri ayları kullanırız. Kameri aylar ya yirmi dokuz ya otuz. Hilal görüldü mü yirmi dokuz, görülmezse otuzdur. Herhalde izah olarak bunu istedi. Başka bir muradı yoksa kardeşin.