Kitap, Hikmet Ve Zikrin (Sünnetin, Dinin) Korunduğu
Dindeki herhangi bir mevzuyu işlerken, o mevzunun tabanda başladığı yere kadar geriye gitme, sohbeti oradan başlatmak zorundayız.
Çünkü böyle olmazsa sohbetin temeli, altyapısı bırakılıp daha daha ileriden, yukarıdan alındığı için sohbetin istenildiği gibi anlaşılmasına mani olacaktır.
Yaşadığımız ortam, belki içinizden birisinin sorduğu sorunun dışında daha onlarca sorun yaşıyor. Hepsinin temelinde bilgisizlik dediğimiz cehalet daha özlü bir ifade ile bilgimizin Kur’an ve Sünnete dayanmayışından kaynaklanıyor.
Her cahilliğin, cehaletin başında mutlak bizi yaratan rabbimizin yaratılışımızın gereği bize takdir etmiş olduğu değer yapılmasını istediği, yapılmamasını istediği şeyleri onun tarafından tanzim edilip bize bundan sakının, bunu yapın gibi emirler manzumesini, silsilesini biz ancak yine kendi seçtiği resulüne indirdiği vahiy ile elde edebiliyoruz. ancak böylece ulaşabiliyoruz.
İyi bilinmelidir ki din, Allah’a, yaratıcıya, onun nebi ve Resul olarak seçtiği Muhammed aleyhisselatu vesselama itaat ile başlıyor.
Hiçbir zaman itaati istenilen şey katiyetle bir başkası tarafından paylaşılacak bir değer değildir.
Allah’a itaat, mutlak bir itaat Resulüne de itaat mutlak bir itaat ama Allah’ın izni ile bu gündeme gelmiştir. Eğer izne tabii bir itaat mevzu bahisse ki öyledir mutlak bu iznin hangi kasıt ve muratla verildiği bilinmelidir. Çünkü Allah’ın bizzat zatına kabul edilen bir itaatte herhalde “Allah’ın izni ile, Allah’a itaat edin” diye bir cümle kurulamaz. Allah dan gayrına olan bir itaatte ancak izne tabiilik vardır. Allah Resulüne itaat Allah’ın izni iledir. Onun Kur’an ve Kur’an dışında yani vahiy çerçevesi içerisinde getirdiği her şeye itaattir.
Allah Kur’an’ı, doğrudan doğruya indirdiği vahyi ve Resulünün buna getirdiği Beyanı yine Allah azze ve celle’nin onu mükellef kıldığı, vazifelendirdiği görevi ile ele alınması gerektiğini düşünürüz. Çünkü Allah azze ve celle’nin de Kur’an’ı Kerimde buyurduğu gibi;
وَأَنزَلْنَآ إِلَيْكَ ٱلذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ
“Biz sana zikri indirdik”[1]
Allah azze ve celle’nin Biz indirdik, size indirdik, sana indirdik gibi ifadelerine bakacak olursanız bunu akabinde sana vahyettiğimiz, sana verdiğimiz ne var ise bunlar iki şey etrafında dolanıyor.
Daha anlaşılır bir şekilde ki cümleye baktığımızda;
وَأَنزَلَ ٱللَّهُ عَلَيْكَ ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُن تَعْلَمُ ۚ وَكَانَ فَضْلُ ٱللَّهِ عَلَيْكَ عَظِيمًا
“Allah sana Kitabı ve hikmeti indirdi. Ve böylece sana bilmediklerini öğretti. Allah’ın sana olan lütfu gerçekten büyüktür.”[2]
Nisa suresinde 113 numaralı ayette olan bu sözler, Allah’ın resulüne kitabı ve onunla beraber hikmeti indirdiğini, ve bunlarla
وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُن تَعْلَمُ daha önceden bilmedikleri sana öğretti. Burada indirilenin iki şey olduğu anlaşılıyor. Bunu doğrudan doğruya bir Kur’an mealinden alıp görebilirsiniz. Ama ifsatçılar diyelim, teşvişciler diyelim, şüphelerle insanları Allah’a ve resulüne imandan, itaatten alıkoymaya çalışacak kişiler nasları Kur’an’a yani vahye dayanan nasları muhakkak şüphe ve tereddütler ile insanların o mevzudaki güvenlerini sarsmaya çalışırlar.
Yakalayabildiğiniz kadar ile zihinde tutmaya çalışırsınız ki Allah indirdi, sana indirdi, Kur’an da ki bütün müfred, müzekker sigası ile gelen senin üzerine, sana sözü gibi ifadeler mutlak bir şekilde Resulü kasteder. Hiçbir zaman Resulüne cemii sigası ile size şeklinde demez.
Yani bu sözde Resulü kastetmez. Resul ile beraber mutlak sairleri de vardır eğer böyle diyorsa.
Kitap ise bir cins isimdir, cinsi, olan her kitabı içine alır ama burada gördüğünüz gibi marifeli gelmiş yani الكتاب şeklinde gelmiştir. Marifeli gelince mutlak kastettiği kitap dan bir şey vardır ki ona dönük yani Kur’an dır. “Burada kitabı eş anlamda biz sana Kur’an’ı ve hikmeti indirdik.” Bu kelimenin üzerinde de durarak sizinle bir münazaraya, bir münakaşaya girebilirler.
[1] Nahl 44
[2] Nisa 113
Hikmet, Kur’an’a baktığınız zaman Allah’ın inanan herkese verdiği bir şey. Ama biz burada Kur’an ile beraber Allah Resulüne verilen Hikmetten söz ediyoruz. Herkese verilen Hikmetten değil. bunu iyi anlamak gerekiyor. Bizi ilgilendiren, Resule verilen, Kur’an ile beraber Kitap ile beraber verilen hikmettir. Hikmet burada katiyetle Kur’an’ın sıfatı niteliğinde zikredilmiyor. Böyle olsaydı cümlenin şöyle gelmesi gerekirdi; وَ اَنْزَلَ اللهُ كِتِباً حَكِماً yani “biz sana hakim bir kitap indirdik.” Tabi ki Kur’an hikmetli bir kitaptır ama bu böyle gelmiyor. Biz sana kitabı ve onunla beraber hikmeti verdik.
Nasıl ki kitabı burada Kur’an ile kast ismi ile ele aldık, aynı anda Hikmeti de alabiliriz.
Sair delillere geçmeden, onları zikretmeden önce ki zikretme üslubumuz sair kimselere bunu anlatabilmek için tercih ettiğimiz bir üsluptur. Bunun Sünnet olduğu açıktır ama birisi ile münazara ederken hemen buna sünnet demenize ihtiyaç yok ama sizin bunu bilmenizde fayda var.
Bunun, bu hikmeti mana vermeden ileriye doğru açıklayacağız.
وَأَنزَلَ ٱللَّهُ عَلَيْكَ ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُن تَعْلَمُ ۚ وَكَانَ فَضْلُ ٱللَّهِ عَلَيْكَ عَظِيمًا
Bu ayeti tam okuma zorundayız. “Allah sana kitabı (Kur’an’ı) ve hikmeti yani sünneti indirdi. Böylelikle وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُن تَعْلَمُ önceden bilmediklerini öğretti, bu indirdiği iki şeyle. Şüphesiz Allah’ın senin üzerindeki fadlı yani lütfu çok büyüktür.”
Daha ileri gitmeden önce İşte bu sana Kitabı ve Hikmeti indirdik sözü biraz daha aam biraz daha has ifadeler ile çeşitli, farklı kelimeler ile, aynı anlama gelen çeşitli ayetler ile gündeme geliyor.
Mesela ;
يَٰٓأَيُّهَا ٱلرَّسُولُ بَلِّغْ مَآ أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ
“Ey Resul rabbinden sana indirileni Tebliğ et.”[1]
İndirilen diyor ama indirilenlerin ismi zikredilmiyor burada.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلرَّسُولُ Ey Resul! Burada sana ifadesi yerine Ey Resul diyor.
بَلِّغْ yani tebliğ et. مَآ أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ Rabbinden sana indirileni Tebliğ et diyor. hemen indirilen nedir? Dersek az önceki ayet-i Kerimede de zikredildiği gibi indirilenin Kur’an ve Hikmet olduğunu görmüştük. Sana indirileni Tebliğ et.
وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۥ “Eğer bunu yapmazsan, o zaman sana indirileni yani sana verilen görevi yapmamış olursun.”[2]
Demek ki Resule indirilen ne ise onu tebliğ etme zorunda Allah Resulü s.a.v. اِنْ عَلَيْكَ اِلَّا الْبَلَاغُۜ “sana düşen de tebliğ etmektir.”[3]
Neyi indirileni. Eğer indirileni tebliğ etmezsen veyahut tebliğ ettiğin sadece indirilen olmazsa, çünkü Ayet-i Kerimede diyor; “Eğer Resul kendiliğinden bir şeyler söylerse bizim adımıza biz onun şah damarından yani ümüğünden tutarız, yakalarız” diyor.
O zaman konuştuğumuz, din adına konuştuğumuz, insanları davet ettiğimiz şeyler mutlak Allah’ın Resulüne indirdiği şey olmalıdır. Onun dışındaki hiçbir şey yani her şey mutlak bu emre muhalif yani terstir. Allah’ın indirmediği bir şeyi tebliğ etmenin anlamı yok ki. Eğer tebliği ettiğin şey bu iki şeyden birine dayanmıyorsa o indirdiğinin, o tebliğ ettiğinin hiçbir anlamı yoktur. Burada tebliğden maksat o indirilen şeyi lafzen ve manaen. Yani indirilen bir ayeti, Kur’an dan bir ayeti okuman sonra o ayetin açıklanması yani manası.
Çünkü ikisi de ona ait. Burada diyor ki Resulüne;
وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الذِّكْرَ biz sana zikri indirdik.
Şimdi az önceki okuduğumuz Ayet-i Kerimede, biz sana Kitabı ve Hikmeti indirdik diyor, burada zikri indirdik diyor. maide de ki okuduğumuzda “Ey Resul sana Rabbinden indirileni” diyor ama burada “indirilen zikri” zikir olarak zikrediyor.
Daha farklı bir şekilde Hicr suresi 9.ayette;
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا ٱلذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ
“Zikri biz indirdik, onu koruyacak, muhafaza edecek olan da biziz.”[4]
Zikri biz indirdik. Burada zikir kelimesi de kitap ve hikmet kadar hemen anlaşılan bir kelime değil. eğer sadece zikir kelimesi ile ele alıp, zikri biz indirdik onu koruyacak da biziz diyor.
Nahl 44 de ki ayete baktığımızda; وَأَنزَلْنَآ إِلَيْكَ ٱلذِّكْرَ sana zikri indirdik, neden? لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ insanlara açıklayasın diye. Neyi açıklayasın diye? Sana zikri indirdik yani burada açıklayasın diye. Neyi? مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ
Daha önceden onlara indirileni. Demek ki burada zikir daha önceki indirileni açıklamak, beyan etmek için Resule daha sonra verilmiş. Biz bunu burada açıklarken neden مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ daha önceki indirileni insanlara açıklayasın diye zikri indirdik. Çünkü kıyamet suresine baktığınızda, daha önceki derslerde mutlak bunu ayrıntılarını görmüştük, şimdi o bilginizi tekrar tazeleyin. Arada unuttuğunuz aralıkları, noksanlıkları doldurun. Kıyamet suresinde;
فَإِذَا قَرَأْنَٰهُ فَٱتَّبِعْ قُرْءَانَهُۥ إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُۥ وَقُرْءَانَهُۥ لَا تُحَرِّكْ بِهِۦ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِۦٓ
Buhari de gelen rivayete, vesayirlerine baktığınız zaman mevzu şöyle;
Cibril vahiy ile geldiği zaman Cibril vahyi okurken Allah Resulü cibrilin okuduğu ayetleri çabuk çabuk tekrarlarmış unutmayayım diye. Allah azze ve celle hemen;
Dilini hemen böyle unutmamak için ayetleri çabuk çabuk okuyarak depreştirme ihtiyacı yok. Hiç tasalanma onu göğsünde yani, ezberinde toplamak okunan bir kitap haline getirmek çünkü ;
[1] Maide 67
[2] Maide 67
[3] Şura 48
[4] Hicr 9
إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُۥ وَقُرْءَانَهُۥ لَا تُحَرِّكْ بِهِۦ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِۦٓ onu ezberinde toplamak, göğsünde okunan bir kitap haline getirmek bizim işimiz.
فَإِذَا قَرَأْنَٰهُ biz onu cibrilin dile ile, lisanıyla okuduğumuzda فَٱتَّبِعْ قُرْءَانَهُۥ sen sadece onun okunuşunu takip et. ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُۥ sonra onu açıklamak, buradaki anlamıyla açıklatmak da bizim üzerimize. Bu gösteriyor ki önce lafızlar iniyor sonra da onu açıklayan anlam indiriliyor ayet-i kerimede. Sonra onu açıklamak da bize ait. İşte bu ayetle;
وَأَنزَلْنَآ إِلَيْكَ ٱلذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ biz sana zikr indirdik. Buradaki zikir Kur’an’ı, Kitabı ve Sünneti yani Kitabı ve Hikmeti tek kelime ile ifade şeklidir. Çünkü Hicr 9 da zikri biz indirdik onu biz koruyacağız diyor. işte burada zikir kelimesi bazen derler ya Kur’an’ı Allah azze ve cellek korumasına almıştır deriz. Bu müstakillen Kur’an’a delalet eden bir kelime değil ha Kur’an o mananın içinde. Zikir; din kelimesinin karşılığı. İkisinin tek ifade edildiği şekli. Yani dini biz indirdik, biz koruyacağız diyor. Resule düşen sadece rabbinden indirileni tebliğ etmek. Tebliğ önce lafızların tebliğ, ayetlerin lafızlarının. Sonra manasının tebliğidir. İşte biz sana zikri indirdik Nahl 44 de لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ neyi? مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ daha önceki, indirileni. Yani daha önceki indirilen lafızları açıklayasın diye biz sana zikri indirdik. Şimdi daha önceki indirilen neydi? Bu zikirden önce indirilen, insanlara indirilmiş olan kitap dı değil mi? Demek ki zikir indirilen Kitap ve Sünnetin tek adı. O zaman eğer bu iki kelimeden birisini, şöyle diyelim; biz sana hikmeti indirdik daha önceden indirilen ki orda da kitap önce indiriliyor. وَأَنزَلَ ٱللَّهُ عَلَيْكَ ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْحِكْمَةَ “biz sana hikmeti indirdik, daha önce indirilen kitabı açıklayasın diye.” Eğer burada zikir iki kelimenin tek ifade şekli ise zikir burada sünnete yani hikmete hamledilir. Cabir den gelen Hadis-i Şerifte de dediği gibi.
Biz sana zikri yani hikmeti indirdik yani Sünneti indirdik insanlara daha önceden indirilen Kitab’ın, Kur’an’ın ayetlerini tek tek açıklayasın diye. Çünkü önce indirilen Kur’an’ın lafızları. Daha öneki okuduğumuz ayette de gördük, kıyamet suresinde, önce lafızlar indiriliyor, bunları ezberinde tutabilmek için Allah Resulü çabuk çabuk tekrarlıyordu, buna ihtiyaç yok, onu ezberinde toplamak ve onu okunan bir kitap haline getirmek bizim işimiz. Sen sadece Cibril’in okuyuşunu takip et, sonra onu açıklamak yani açıklatmak da bize düşer. Yani sonra sana biz onların nasıl açıklanacağını öğreteceğiz. Açıklayacağın malzemeyi sana yollayacağız diyor. bunun içindir ki biz, yani Kur’an’ı beyan etme hakkı sadece ve sadece Allah resulünün dür. Onun dışında hiçbir kimsenin Kur’an’ı Beyan etme, açıklama hakkı, salahiyeti yoktur. Neden? Çünkü Kur’an’ın lafızları vahiy olduğu gibi o lafızların beyanı da mutlak vahiy olmalı ki, insanlar o ayetler hakkında farklı anlamlar çıkartarak, ihtilafa düşüp sonra parçalanmaya, insanları doğru yoldan ayırmasın diye. Onun için Kur’an’ı Beyan etme hakkı Resulündür. Onun dışında hiçbir kimsenin böyle bir hakkı, böyle bir salahiyet yoktur.
Yine Ey resul dilini böyle depreştirme sözünü Buhari’den gelen, İbn Abbas dan gelen bir hadiste, İbn Abbas dilini böyle depreştirme ayeti için diyor ki;
كانَ النبيُّ صَلَّى اللَّهُ عليه وسلَّمَ يُعالِجُ مِنَ التَّنْزِيلِ شِدَّةً “Allah Resulüne vahyin gelişi onun üzerinde, yani onun biraz sıkılmasına, terlemesine sebep oluyordu, hemen ezberleyebilmek için de dudaklarını hızlı hızlı oynatıyordu.
كانَ يُحَرِّكُ شَفَتَيْهِ، فقالَ لي ابنُ عبَّاسٍ: أنا أُحَرِّكُهُما كما كانَ رَسولُ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عليه وسلَّمَ يُحَرِّكُهُما
Said diyor ki, Said bn. Cübeyr yani Abdullah İbn Abbas’ın talebesi olan kişi diyor ki, rivayet ederken nakli, bende aynen öyle hareket ettiriyordum dudaklarımı. Nasıl? كَمَا رَأَيْتُ ابْنَ عَبَّاسٍ İbn Abbas’ın hareket ettirdiği gibi. كَمَا رَأَيْتُ ابْنَ عَبَّاسٍ يُحَرِّكُهُمَا onun hareket ettirdiği gibi. Ve yine Said de dudaklarını hareket ettiriyor. فَأَنْزَلَ اللَّهُ
Allah buna sebep bu ayeti indirdi diyor. sonra devam ediyor,
إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ} [القيامة: 17] قَالَ: جَمْعُهُ لَكَ فِي صَدْرِكَ وَتَقْرَأَهُ
Yani onu ezberinde toplamak bize ait, ha okunan bir şey haline de getirmek bize ait. فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ biz onu Cibril’in lisanı ile okuduğumuzda قَالَ: فَاسْتَمِعْ لَهُ وَأَنْصِتْ sen sadece dinle, sus.
ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ sonra onu açıklamak bize ait, açıklatmak. İbn Abbas diyor ki;
ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا أَنْ تَقْرَأَهُ، فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَعْدَ ذَلِكَ إِذَا أَتَاهُ
جِبْرِيلُ اسْتَمَعَ فَإِذَا انْطَلَقَ جِبْرِيلُ قَرَأَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَمَا قَرَأَهُ
Sonra işte Cibril böyle Vahiy ile geldiği zaman sadece susar, Cibril’i dinler, o gittikten sonra da okumaya başlardı.[1]
İbn Teymiyye rahimehullah Mecma’ul Fetava 1.Cilt 88’de diyor ki;
ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ sonra onu açıklamak da bize ait kısmı için,
آيْ نُبَيِنُهُ بِلِسَنِكَ onu senin dilin ile beyan etmek bize ait. آيْ اِذْحَارَهُ onu açıklamak, açığa çıkarmak. Herkesin anlayabileceği bir ifade ile veyahut ayetin hükümlerini açıklayabilmek için.
Yine İbn Ebi Hatim’in Tefsirinde gelen bir rivayette, nakilde İbn Abbas diyor ki;
[1] -5
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ، قَالَ: حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ، قَالَ: حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ أَبِي عَائِشَةَ، قَالَ: حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ جُبَيْرٍ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ فِي قَوْلِهِ تَعَالَى: {لاَ تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ} [القيامة: 16] قَالَ: كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُعَالِجُ مِنَ التَّنْزِيلِ شِدَّةً، وَكَانَ مِمَّا يُحَرِّكُ شَفَتَيْهِ – فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ: فَأَنَا أُحَرِّكُهُمَا لَكُمْ كَمَا كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُحَرِّكُهُمَا، وَقَالَ سَعِيدٌ: أَنَا أُحَرِّكُهُمَا كَمَا رَأَيْتُ ابْنَ عَبَّاسٍ يُحَرِّكُهُمَا، فَحَرَّكَ شَفَتَيْهِ – فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى: {لاَ تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ} [القيامة: 17] قَالَ: جَمْعُهُ لَكَ فِي صَدْرِكَ وَتَقْرَأَهُ: {فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ} [القيامة: 18] قَالَ: فَاسْتَمِعْ لَهُ وَأَنْصِتْ: {ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ} [القيامة: 19] ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا أَنْ تَقْرَأَهُ، فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَعْدَ ذَلِكَ إِذَا أَتَاهُ جِبْرِيلُ اسْتَمَعَ فَإِذَا انْطَلَقَ جِبْرِيلُ قَرَأَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَمَا قَرَأَهُ
__________
[تعليق مصطفى البغا]
5 (1/ 6) -[ ش أخرجه مسلم في الصلاة باب الاستماع للقراءة رقم 448
(يعالج) من المعالجة وهي محاولة الشيء بمشقة. (التنزيل) تنزيل القرآن عليه. (وكان مما يحرك شفتيه) أي كانت الشدة من كثرة تحريكه شفتيه وكان صلى الله عليه وسلم يفعل ذلك خشية أن ينسى ما أوحي إليه. (به) بالقرآن. (لتعجل به) لتأخذه على عجل مسارعة إلى حفظه خشية أن ينفلت منه شيء. (جمعه له) حمع الله تعالى للقرآن. (وتقرأه) وأن تقرأه بعد انتهاء وحيه. (قرآنه) قراءته كما أنزل فلا يغيب عنك منه شيء. (بيانه) استمرار حفظك له بظهوره على لسانك وقيل بيان مجملاته وتوضيح مشكلاته وبيان ما فيه من حلال وحرام وغير ذلك. والآيات من سورة القيامة 16 – 19]
[7086 – 4757، 4645، 4643]
صحيح البخاري
ki;
إِذَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ الْوَحْيُ ona vahiy geldiğinde, يَلْقَى مِنْهُ شِدَّةٌ baya bir sarsılırdı.
وَكَانَ إِذَا نَزَلَ عَلَيْهِ عُرِفَ فِي تَحْرِيكِهِ شَفَتَيْه vahiy geldiğini nasıl anlardık? Onun dudakları oynamaya başladığında يَتَلَقَّى أَوَّلَهُ وَيُحَرِّكُ بِهِ شَفَتَيْهِ hemen okuyup geçtiğini o da arkasından tekrarlar خَشْيَةَ أَنْ يَنْسَى أَوَّلَهُ okunanı unutma korkusu ile bunu yapardı. قَبْلَ أَنْ يَفْرَغَ مِنْ آخِرِهِ Çünkü Cibril sonuna varmadan evvel başını unutma korkusu ile tekrarlardı diyor. mümkündür ki bu sefer başını da dinleyemiyordu.
[1]فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى: {لاَ تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ} Allah azze ve celle sonra bu ayeti indirdi.
Bu gösteriyor ki Allah azze ve celle’nin indirdiklerine bakın, vahyettiği, sana indirdiğimiz ile hükmet, vahyettiğimiz ile hükmet, sana indirdiğimizi insanlara tebliğ et, anlat şeklinde bütün bu ifadeleri toplamanız mümkündür.
O zaman Kur’an bize yeter derken, çünkü Hadis inkarcıları sizin de onlarla konuşurken kullandığınız ifadelerin onların sizi dinlemesine mani olmaması için hemen bu ifadeleri onlara zikretmeniz gerekmiyor. Ama bazen şöyle ifade etmemiz gerekiyor ki;
İnkarcılar, hadis inkarcıları ister istemez bu gibi meselelerde Sünnetten gelen, Kur’an dan gelen bazı ayet ve hadisleri sadece kötüyü gündeme getirebilmek için malzeme olarak kullanıyorlar. Diyorlar ki;
Ömer r.a’dan Ayşe radiyallahu anhuma ‘dan gelen sözleri ele alarak,
Kur’an bize yeter. Ama ne Ayşe ne de Ömer r.a Kur’an bize yeter diyerek, bunu Sünneti saf dışı etme kastı ile söylememişler.
Şua ana kadar İbn Abbas’dan geleni bilesiniz diye zikretmemin dışında ben size bir hadis nakletmedim. Kur’an Allah sana Kitabı’ı ve Hikmet’i indirdi diyor. biz sana zikri indirdik daha önceki indirileni anlatasın beyan edesin diye.
Gördüğünüz gibi Hadisi şerifler de bu ayetleri anlatıyor.
Kur’an bize yeter ama adam gibi Kur’an’ı anlamak istersen. Şimdi yine Kur’an’ın dışına çıkmadan, Hikmet kelimesini de açıklamadık. Allah sana Kitab’ı yani Kur’an’ı, burada kitabın Kur’an olduğu anlamında ihtilaf etmediğimiz için üzerinde durmuyoruz. Burada hikmet Kur’an’ın bir sıfatı değil. herkese verilen Hikmetten de bahsetmiyoruz burada. Kur’an ile beraber Allah Resulüne verilen Hikmetten bahsediyoruz. Daha önce Allah Resulünün bilmediklerini, Kur’an ile hikmet ile öğrettiğini yani bu hikmetten bahsediyoruz. Resule verilen hikmetten.
Eğer Kur’an bize yeter diyorsak, onların tamamen zıddına evet Cuma suresinde ki bir ayeti kerimede 2 numaralı ayette ;
هُوَ ٱلَّذِى بَعَثَ فِى ٱلْأُمِّيِّۦنَ رَسُولًا okuma yazma bilmeyen ümmilerin içinden هُوَ ٱلَّذِى بَعَثَ فِى ٱلْأُمِّيِّۦنَ رَسُولًا مِّنْهُمْ kendilerinden onlara bir Resul yolladı, yollayan o. يَتْلُوا۟ عَلَيْهِمْ ءَايَٰتِهِ onlara ayetlerini okuyor. وَيُزَكِّيهِمْ ve onları pislikten temizliyor. Yani
وَيُعَلِّمُهُمُ ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا۟ مِن قَبْلُ لَفِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ onları temizliyor böylelikle, yani Kitab’ı ve Hikmet’i öğretiyor okuyarak. Daha önce şüphesiz onlar açık bir dalalet üzereydiler. Gördüğünüz gibi Allah Resulünün tebliğlerinden birisi nasılmış? Ey Resul sana indirileni tebliğ et derken önce ilk tebliğ ettiği etrafındaki insanlar, ashabı dediğimiz kimselerdi. Onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyordu. Ve daha önce ise açık bir dalalet, sapıklık üzereydiler.
Şimdi bu birinci anlam. Demek ki indirilen Kitap ve hikmet okunarak, öğretiliyormuş.
Öğretilen iki şey dedik buna, Allah Resulünün ashabına, tebliğ ettiği, öğrettiği iki şey. Çünkü tebliğin içinde öğretme de vardır.
Ahzap 34 de ise;
وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلٰى فى بُيُوتِكُنَّ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ وَالْحِكْمَةِ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ لَطيفًا خَبيرًا
Buradaki hitap, Ey Peygamber hanımları evlerinizde Allah’ın ayetlerinden, burada kitaba bedel neyi zikretti? Ayetleri. Yani kitabı, kitabın cüzü olan ayetler ile andı.
Yani evinizde okunan Kur’an’ın ayetlerini iyi düşünün, hatırlayın. Sadece Allah’ın kitaplarından ayetleri mi? Değil.
وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلٰى فى بُيُوتِكُنَّ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ وَالْحِكْمَةِ Allah’ın ayetlerinden ve hikmetten okunanları düşünün, hatırlayın.
اِنَّ اللّٰهَ كَانَ لَطيفًا خَبيرًا şüphesiz Allah her şeyin iç yüzünü bilen ve her şeyden haberi olandır.
Görüldüğü gibi Allah’ın indirdiği kitap, ayetler ve hikmet okunuyormuş. Allah Rasulünün evinde okunan iki şey. Hikmet okunuyormuş da, öğretiliyormuş da.
Burada كَمَا اَرْسَلْنَا فيكُمْ aynen sizden birinizi size Resul olarak yolladığımız gibi
يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِنَا size ayetlerimizi okuyor. وَيُزَكّيكُمْ bununla sizi Şirk pisliğinden temizliyor. وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ size Kitabı ve hikmeti öğretiyor.
وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ ~ ~ ~
size bilmediklerinizi öğretiyor.
Yani Kitap ve Sünneti size öğretiyor, okuyarak. Bununla sizi pisliklerden temizliyor. ve daha önce bilmediğiniz şeyleri öğretiyor size.
Allah resulünün öğrettiği iki şey.
Şimdi bunu müsaade edin de aynı anlama gelen bir hadisi şerifle, hadisi en yakın sizin bulabileceğiniz Ebu Davud 4604 numaralı hadiste naklediyor.
-4604
حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ بْنُ نَجْدَةَ، حَدَّثَنَا أَبُو عَمْرِو بْنُ كَثِيرِ بْنِ دِينَارٍ، عَنْ حَرِيزِ بْنِ عُثْمَانَ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِي عَوْفٍ، عَنِ الْمِقْدَامِ بْنِ مَعْدِي كَرِبَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ: «أَلَا إِنِّي أُوتِيتُ الْكِتَابَ، وَمِثْلَهُ مَعَهُ أَلَا يُوشِكُ رَجُلٌ شَبْعَانُ عَلَى أَرِيكَتِهِ يَقُولُ عَلَيْكُمْ بِهَذَا الْقُرْآنِ فَمَا وَجَدْتُمْ فِيهِ مِنْ حَلَالٍ فَأَحِلُّوهُ، وَمَا وَجَدْتُمْ فِيهِ مِنْ حَرَامٍ فَحَرِّمُوهُ، أَلَا لَا يَحِلُّ لَكُمْ لَحْمُ الْحِمَارِ الْأَهْلِيِّ، وَلَا كُلُّ ذِي نَابٍ مِنَ السَّبُعِ، وَلَا لُقَطَةُ مُعَاهِدٍ، إِلَّا أَنْ يَسْتَغْنِيَ عَنْهَا صَاحِبُهَا، وَمَنْ نَزَلَ بِقَوْمٍ فَعَلَيْهِمْ أَنْ يَقْرُوهُ فَإِنْ لَمْ يَقْرُوهُ فَلَهُ أَنْ يُعْقِبَهُمْ بِمِثْلِ قِرَاهُ
__________
[حكم الألباني] : صحيح
أَلَا إِنِّي أُوتِيتُ الْكِتَابَ، وَمِثْلَهُ Bana Kitap ve bir de onun misli verildi diyor.
Bana kitap, Kur’an belli. Bir de onun misli. O misli ne imiş? Yukarıdaki anlattığımız ayeti kerimelerde hikmet. Bu ne anlama geliyor?
Kitap ile beraber Resule verilen hikmet yani Sünnet. Resule bir şey verilmiş aynen onun misli gibi daha önceki verilen gibi.
Bunu nasıl anlarız daha ileri gitmeden nasıl anlamamız gerekir veyahut defaatle namazda, zekatta, hacda bütün ibadetlerde anlattığımız gibi sabah namazının iki rekatlık farzını düşünün inkarcılar bile, hadis inkarcıları yani Sünnet inkarcıları aslında onlara hadis inkarcıları demek noksan bir ifadedir, Sünnet inkarcıları aslında Sünnet de değil çünkü Sünnetin inkarı Kur’an’ı en azından tahrif etmeye yani Kur’an’ı inkara giden yolun başıdır.
Şuan sadece mısırda aşırı gidenler var yani sabahın iki rekatı o sabah namazının iki rekat olduğunu kim diyor deyip namaz gibi bir ibadeti de bırakıp sadece rüku, secde halinde bunu yapanlar var.
Sabah namazının iki rekatlık farzını ele alın, yüzdelik bir cetvel ile bunu taksim edin yani iki rekatlık sabah namazının farzının yüz tane mesaili olduğunu düşünün bu mesailin yüzde kaçını biz Kur’an da buluruz? Yüzde kaçını Resulün izahında buluruz?
Ne kadar aklı kullanırlarsa kullansınlar o denli akıldan, zekadan yoksul insanlardır bunlar. Yüzde ikisini bulmakta bile çatlarlar.
Namazın geri kalanını da Sünnetten alıyorlar ki biz buna Sünnet deriz.
Cennet veyahut cehennem yoktur sözü bu yeni çıkmış o zaman biri Hristiyanlıktan bir mezhep olan yahova şahitlerinin inancıdır, cennet cehennem diye bir şey yoktur, o bu dünyadadır diyor. ki Yahova mezhebi 1800’lerde Amerika da kurulan bir mezheptir.
O zaman bütün ibadetlere bakın çünkü Allah zikri indiriyor Resulüne daha önceki indirilenleri açıklaması için.
[1] وفي رواية للبخاري: فَكَانَ إِذَا أَتَاهُ جِبْرِيلُ أَطْرَقَ فَإِذَا ذَهَبَ قرأه كما وعده الله عزَّ وجلَّ، وَرَوَى ابْنُ أَبِي حَاتِمٍ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ: كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ الْوَحْيُ يَلْقَى مِنْهُ شِدَّةٌ، وَكَانَ إِذَا نَزَلَ عَلَيْهِ عُرِفَ
فِي تَحْرِيكِهِ شَفَتَيْهِ، يَتَلَقَّى أَوَّلَهُ وَيُحَرِّكُ بِهِ شَفَتَيْهِ، خَشْيَةَ أَنْ يَنْسَى أَوَّلَهُ قَبْلَ أَنْ يَفْرَغَ مِنْ آخِرِهِ، فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى: {لاَ تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ} (أخرجه ابن أبي حاتم).
İbn Kesir Tefsiri kıyamet suresi 75. Ayetin tefisirnde.