O zaman verilen mücadelenin, sarf edilen emeğin akıbeti devamlı hüsranla bitiyorsa, istediğimiz neticeyi elde edemiyorsak-ki bedir ehlinin bile belli bir yerde ‘’Allah’ın vaadi nerede’’ diye harbin şiddetinden dolayı bir ifadeleri mevcuttur.- İcabında biz ‘’bazen isyan edenler var.’’ diyebiliriz. İmanı oturmamış, tevhidi tahakkuk ettirememiş kimseler ‘’Neden devamlı Müslümanlar zulüm görüyor, işkence görüyor?’’ gibi isyan içeren sözler söylüyor. Ama hiçbir zaman biz kendimizi, bize konulan şartı yerine getirdik mi getirmedik mi, diye sorgulamıyoruz, Allah’ı vaadinde sorguluyoruz. Bu ayeti bildikten sonra ‘’Neden Allah vaadini yerine getirmedi?’’ diye düşünsek, haşa, Allah vaadinde hulf etmez.

O zaman onun bağladığı şart gerçekleşmemiştir. Yani biz iman edip salih ameller işlememişizdir. İman etmişizdir ama imanımızda sorunlar vardır, mutlaka imanımıza bulaşan zulüm, şirk vardır. Demek ki Allah Azze ve Celle’nin  bize koşmuş olduğu şart yerine getirilmemiştir. Tabi ki bu da yeryüzünde bulunan Müslümanları tenkit etmemiz gerektiğini anladıysak şöyle bir töhmet ortaya çıkar: Demek ki henüz bu vaadi hak edecek müstahak bir topluluk oluşmamıştır. Veyahut bu Allah için olduğu düşünülen mücadelelerin Allah için olmadığının emaresi yani alametidir. Eğer Allah için verilen bir mücadele olsaydı mutlak Allah vaadini yerine getirirdi. Çünkü bunu ‘’sizden’’ derken en azından bir gruba delalet ediyor. Onların en azından imanlarını rahat ve huzurlu bir şekilde yaşayabilecekleri bir ortamın oluşması, hak edenlere bu vaadin tahakkuk etmesi gerekirdi. Eğer aksi ise yeryüzündeki Müslümanları itham etmedir bu. Bu da bu denli fertlerin olmadığını değil, bu fertlerin yani imanına şirk bulaştırmamış fertlerin olduğunu gösterir. Çünkü kıyamete kadar bunun zail olması mümkün değildir. Bu Müslümanları ön plana çıkaracak, onları söz sahibi edecek bir topluluğun oluşmadığına delalet eder. Onun için biz yeryüzünün sahibi ve hâkimi değiliz. Bunun akabinde de Allah’ın vaadi gerçekleştiği zaman yani yeryüzünün sahibi ve hâkimi kılındıktan sonra korku gidecek, emniyet ve güven oluşacak çünkü biz hidayet üzere olduğumuzu ispat edeceğiz. Salih amellerin anlaşılmamış kalmaması için tekrarlıyor: ’Onlar hiçbir şeyi ortak koşmadan sadece bana ibadet ederler.’’ Bundan sonra her kim bu ihsan edilen nimeti, böyle bir ortam oluştuktan sonra, şirke küfre bulaşmaya başlarsa işte onlar fasıkların ta kendileridir, diyor.

O zaman bizim Allah’ı vaadinde tenkit etmemiz iman eden, tevhit ehli olduğunu söyleyen bir kul için imanına da tevhidine de zıttır. Allah vaat etmişse o vaat gerçekleşecektir. Vaat gerçekleşmemişse hak etme ortamı oluşmamıştır, bunu hak eden insanlar oluşmamıştır. Bunu hak edenler iman edip imanlarına zulüm bulaştırmadan salih amel işleyenlerdir.

Burada ibn-i Abbas’tan gelen bir nakilde فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ ayeti için diyor ki: Bunlar Allah’tan gayrı ilahlar edinen müşrikler için inmiştir, müminler için değil.’’ diyor. Bundan kasıt nedir? Bu imanlarına şirk bulaştıranlar içindir. Demek ki müşriklerde de olsa onların imanının geçersiz kılınışının sebebi Allah’a iman ettikleri halde onu birleyememelerindendir. Biz aynen Mekkeli müşrikler gibi iman etsek ama bu imana şirk bulaştırsak aynı konuma biz de düşmüş oluruz. Tavus’tan gelen maktu bir nakilde diyor ki: ‘’Birisi Allah resulüne gelerek şöyle dedi:’ Ben Allah yolunda cihat etmeyi seviyorum. Ama makamımın ve mevkimin görülmesini istiyorum.’ Allah buna sebep şu ayeti indirdi: فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا‘Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amel işlesin ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak etmesin.’.’’

Yani her kim rabbine ulaşmak istiyorsa salih ameller işleyip imanına şirk bulaştırmaması gerekir. Bu ayet bize rivayette aldığımız gibi makamımızı gösteriyor. Yani biz yeryüzünün hâkimi miyiz? Hayır. Biz yani İslam yeryüzünün hâkimi görünümünde mi mahkûmu görünümünde mi yoksa zulmedilen görünümünde mi? Çünkü hâkimi olsa mutlaka mahkûmu

ve zulmedilen olmayacaktır. Bu bizim yerimizi gösteriyorsa yerimizi tayin etmeden, bilmeden bizim iman ve salih amel dışında hiçbir amele tenezzül etmememiz gerekiyor. Bunlar gerçekleştikten sonra zaten Allah resulü ve sahabelerinin hayatlarında gördüğümüz gibi bir süreç gerçekleşecektir. Mekke’de zulmedilmeleri, eziyet görmeleri, hor görülmeleri, yakınları tarafından dışlanan hatta memleketinden çıkarılan insanlar var. Bu imanın akabindeki duçar olacağımız şeydir. Buna her ne kadar kafirlerin inananlara karşı takındığı tavır, işkence desek bile bu oradaki inanan insanların ‘’işledikleri hatalara nispeten ceza şeklindeki horlanma ve eziyet’’ değildir. Yani Allah resulünün etrafındaki insanların Allah’a karşı isyan etmelerinden dolayı, asi olmalarından dolayı gördükleri bir işkence veya horlanma değildir bu. Bu Allah’a iman ederken yaşanması gereken bir süreçtir.

Hatice validemiz Allah resulünün amcası varaka ’ya götürdüğünde olayı anlatıyor ve o namustu, Allah’ın insanlar arasından seçerek yolladığı elçisidir diyor. Kavmin seni memleketinden çıkaracağı zaman genç olsaydım sana yardım etmeyi isterdim diyor. ‘’Kavmim beni çıkaracak mı?’’ diyor. ‘’Evet, her nebinin başına gelen olay budur diyor. Bu bir eziyettir ama isyana bina ’en değildir. Aynı şekil eziyet gören Bilal gibi sahabelerin eziyet ve işkencesi katiyetle bir isyan akabinde yani imanlarına bulaştırdıkları bir şirke sebeple değildir.

Burada bir süreç yaşanacaktır ve bu süreç yaşanmalıdır. Ondan sonra ise sahabenin ve Allah resulünün herkes için tamamen oluşmamış güven ortamını Medine’de temin ettiği için etrafındaki insanları oraya hicrete davet etmiştir. Tabi ki bu hicretle de karşılaşacakları bir işkence vardır ve güvenle imanlarını yaşayabilecekleri bir yere gitmişlerdir. Hatta Ebu Zer iman ettikten sonra Resulullah (sav)      ona git imanını gizle diyor. Ebu Zer ‘’Biz hakta değil miyiz ey Allah’ın resulü, haktayız. O zaman ben gidip Kabe’nin içinde, Kureyşlilerin içinde iman ettiğimi söylemeden gitmeyeceğim.’’ diyor. O kendisi gidip söylemeyi tercih edince oradaki söylediği kişilerden bir hayli dayak yiyor. Ondan sonra Ebu Zer Medine’ye dönüyor.

Bu gösteriyor ki bizim şimdiki makamımızı ve mevkimizi bilmemiz gerekiyor. Şimdiki ortam bizim imanımıza şirk bulaştırmamız, Müslümanların yan çizmesi, isyan etmemiz, idarecilerimizin asiliği… Bunlar Allah’ın vaadini bizim hak etmediğimizi gösteriyor. Hak etsek şüphesiz Allah vaadini yerine getirirdi.

Yazı ile alaklı derse ulaşabilmek için Tıklayın

Yazıya döken Bilal Orhan

Similar Posts