Ehli Sünneti çıkış bağlamından koparıp, oluşturduğu yada daha önce oluşmuş, sonrada kendisinin dahil olduğu bir cemaatin öğretisinden bu kavrama anlam yükleyenlerin, asla Ehli Sünnet olabilmeleri ve kalabilmeleri mümkün değildir.
Her kişi, beraber olduğu grubun küpüne düşüp, o küpün rengini almış ve gerçeklere karşı renk körü haline gelmiştir. Selefin; bize bembeyaz bir şekilde teslim ettiği Ehli Sünnet’e; kendi boyasından karıştırmış ve elde ettiği bozuk sonucu, Ehli Sünnet diye isimlendirmiştir.
Leke beyazda görüldüğünden dolayı da, bu şirazesi kaymış kişiler, üzerine herhangi bir renk bulaştırmadan, safi beyaz kalmaya özen gösteren Müslümanları da, anlayamama cezasına çarptırılmışlardır. Yunus Suresi 100.Ayet: “Allah’ın izni olmadan hiç kimse iman edemez. O, akıllarını kullanmayanları murdar kılar.”
Gerek derneğimiz açılmadan önce ki ev sohbetlerinde, gerekse de derneğimiz açıldıktan sonra sahabe,tabiin ve etbau tabiin dönemindeki İslam’ı (kısaca Ehli Sünnet) yaşama gayretinde olduk. Sözlerin en güzeli Kuran’ın ve yolların en hayırlısı Muhammedin (s.a.s) yolu üzerine, söz ve yol edinmedik. Dinini, asli kaynaklarından öğrenmeyen ve öğrenme zahmetinde de bulunmayan, dini bakışını da, başkalarının çerçevesinden gerçekleştirenlerce yeri geldi ‘Şii’, yeri geldi ‘Hizbullahçı’, yeri geldi ‘Vahhabi’, yeri geldi ‘İşidçi’ yeri geldi ‘Sünnete değer vermeyen kişiler’ olarak nitelendirildik.
İşin erbabı çok iyi bilir ki, az önce zikrettiğimiz sıfatlar, aslen birbiriyle bir araya gelmesi mümkün olmayan sıfatlardır. Bu sıfatların bir kişide asla birleşemeyecek özellikler olduğu ehlince malumdur. Buda, yine bu tür iftirada bulunanların Kitap ve Sünnetten nasipsizliklerinden başka bir şey değildir. Enfal Suresi 22. Ayet: “Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.”
Seleften okuduğumuz eserlerde ; Kitabullah’ın ve Rasulullah’ın dışındaki bir merciye, mutlak itaatin mümkün olmadığını, her söz ve eylemin, bu iki vahyedilene uyumu ile anlam kazanacağını, Rasulun sözünün üzerine hiç kimsenin sözünün çıkarılamayacağını ve Allah’ın ayetlerinin bir benzerini kimsenin getiremeyeceğini söyleyenlerin, bu söylemlerinden dolayı başlarına cahiller tarafından çeşitli iftira ve sıkıntılar geldiğini de bilmekteyiz.
Gerek internet sayfamıza, gerek telefonlarımıza, gerekse de caddenin tam ortasında olan dernek binamıza sözlü veya yazılı reddiye verme imkanı sonuna kadar açık olmasına rağmen, kendisini Kurana ve Sünnete nisbet eden ama aslında birilerinin öğretisinden ileri bir bilgiye sahip olmayan kişilerce herhangi bir adım atılmamıştır. Diyalog imkanı geniş olmasına rağmen herhangi bir diyalog kurulmamıştır. Günün uzun bir dönemi, Dernek kapımız açık olmasına rağmen, arkadan konuşma ve iftirada bulunma bu kişilere sevdirilmiştir.
Mahşer meydanında yarım hurmalık tasadduğa ihtiyacı doğacak Müslümanların, bu iftiralardan elde etmiş oldukları günahları ne ile temizleyeceklerini bilemiyoruz. Çünkü biz bu iftiracılara hakkımızı helal etmiyoruz. Rabbimiz katında da, indirdiği vahyi bozanlardan şikayetçi olacağız. Furkan Suresi 30. Ayet “Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur’ân’ı terketti.” dedi.
Bizler, kıyamete kadar Rabbimizin koruyacağını vaadettiği bu dinin müntesipleriyiz. Hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeden; Kuran ve Sünneti referans alarak itikad ve amelimize devam edeceğiz. Birilerine yaranma ve birilerinin saltanat sürmesi için Allah’ın ayetlerinden ve pak Rasulunun (s.a.s) sünnetinden asla vazgeçmeyeceğiz. O’nun kelimesi (Tevhid) en üstün olsun diye davetimize devam edeceğiz.
Allah Rasulu (s.a.s) şöyle buyurdu: “Size sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Onlar; Allah’ın Kitabı ve Rasulunun sünnetidir.” Malik (2/889) Ahmed (3/26) Ebu Davud (1905) İbni Mace (3074),(Sahihi Cami 2937)
Ve biz; bize ölüm gelinceye kadar sadece ve sadece O’na kulluk edeceğiz.
Hicr Suresi 99. Ayet: “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”