Bu günkü yapmayı düşündüğüm dersi daha önce farklı açılımları ile yaptığım bir derstir. Ama sorunlar bu mevzu ile alakalı sorunlar gündeme geldikçe sorulan sorulara cevap niteliği taşıyan bir şekilde aynı anda hem taraftarlarına bilgi yükleme tehlikeyi fark edebilecek noktalara işaret etme, zira Allah azze ve celle’nin Kuranı kerimde bizi sakındırdığı geçmiş ümmetlere benzemekten münasebetine binaen bazı derslerde tekrar ediyoruz, zikri geçiyor.
Bu ümmetin de bu denli bir belaya müptela kılınacağı yani deneneceğini, imtihan edileceğini rahat bir şekilde anladık. Tabi ki öncelikli olarak bizim tavsiyemiz مسائل الجاهلية adı altında geçmiş bir başlık olarak cahiliye toplulukların yani geçmiş ümmetlerden cahiliye topluluklarının irtikab ederek haktan sapmalarına sebep olan meselelerinin elde edebildiğimiz kadarı ile meseleyi tahlil etmeye çalışıyoruz. Bazen sorunlar yeniymiş gibi görülüyor ama aslını inceledikten sonra anlıyoruz ki geçmiş ümmetlerin de böyle bir belası vardı. Yani ihtilafa sebep olan bir sorun vardı.
En bariz bir şekilde anladığımız kadarıyla eğer bir mesele hakkında ihtilaf edilmişse dikkat edin o mesele hakkındaki münakaşa başladığı günden bu yana devam etmektedir. Bid’at, o hurafe, İslam’a muhalefet hangi taife vasıtası ile gündeme gelmişse ona da karşı bir taife oluşuyor. O da bu yanlışları yanlış ile düzeltmeye çalışarak iki taraf aynı meselede ifrat ve tefrite düşüyorlar. Yani aşırılığa ğuluvva.
Mesela geçmiş ümmetlerin delalet sebeplerinden birisi olarak bildiğimiz;
فَإِنَّمَا هَلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ بِكَثْرَةِ سُؤَالِهِمْ وَاخْتِلَافِهِمْ عَلَى أَنْبِيَائِهِمْ [1] sizden önceki ümmetlerden helak olanlardan birisinin helak sebebi çok soru sormaları, ve Resulleri üzerinde ihtilafa düşmeleridir.
[1] Sahihi müslim1337
Bu ifadelerin umumiliğini koruyarak hareket edeceğiz. Ama bir tek mesele seçildiği zaman onun da dışına çıkmayacağız.
Mesela bizim toplumumuzda hasseten Türkleri kastederek bunu söylüyorum, Resule iman, Resullere iman cümlesinin içinde bırakılarak umumen Allah’a imandan sonra resullere iman da bu başlık ile kalmış. Resule inandım sözü nadiren çıkar, telaffuz edilir. Bazıları Muhammed’e Resul olarak inandık diyorlar. Burada Resul üzerinde İslam’ın başından bu yana baktığımız zaman hatta bu sapık fırkaların önde gidenlerden birisinin muasır birisinin üç Muhammed diye bir kitabı var. Bu kitapların hepsini bana bizzat kendisi hediye etmiştir. Size göre olan Muhammedi nasıl tasvir ettin burada dedim? İsabetli bir isim, başlık. Doğru demişsiniz. Tasavvufa göre onların Muhammedi farklı, Şiaya göre farklı, size göre farklı. Taa başlarda başlayan mesela Tasavvufta hala devam eden ilah olan Muhammed. Çünkü bir ara açık oturumların birisinde vahiy getiren Cibrili, Allah Resulü sana vahyin kim verdiğini, kimden aldığını hiç gördün mü diyor. Yok diyor. bir dahakine perdeyi kaldır bak diyor. Öyle bir esnada perdeyi kaldırıp bakıyor ki vahyi kendisine veren Muhammed. Düşünün baştan bu yana hala devam eden Tasavvufun zihnindeki Muhammed bu.
Öyle oldu ki başlangıçta dalalet fırkalarının tuzakları diyebileceğimiz toplumun tepki göstermeyeceği şekilde meselelerini gündeme taşıma. Zamanımızda da bu böyledir. Mesela bu taifenin Muhammed’i ilah eden taifenin karşısında kendileri de postacı rolünde bir Muhammed ile karşı çıkıyorlar. Arkasından bir hiç Muhammed geliyor. Yani artık dinde imanda adı anılmayacak bu da deizmin şuan üzerinde durduğu sapıklıktır.
Biz Resule iman ile Resullere imanı ayırt edebilecek kabiliyette bir topluluk yetiştirmemişiz. Tamam Resuller arasını ayırmayız. Hepsinin Allah’ın seçtiği elçileri olduğu, her kavme ve topluluğa yolladığı, kendilerine kitapların ve sahifelerin verildiğine inanırız. Ama Resule iman yani Muhammed’e Resul olarak iman ise içi daha farklı doldurulması gerekiyor. Muhammed aleyhisselatu vesselam hariç ondan evvelki bütün Nebi ve Resulleri aynı kalıpta veyahut sairlerinden ayıran vasıflar ile mesela Allah azze ve celle’nin Musa ile birebir konuşması gibi bazı farklılıklar müstesnadır.
Bizim burada anlatmak istediğimiz bizim toplumumuzun Resule iman diye Resullere imandan ayırdığı bir başlık yok.
Tabi Allah’a imanda dahi sorun yaşayan bu fırkalar çok tabi ki Resulde de sorun yaşayacaklardır. Bu mevzuda da imtihan edileceklerdir. Hatta bazıları Resule Allah’ın verdiği vasıfların dışında vasıflar vermişler. Bir karşı taife çıkmış o da Allah’ın Resulüne verdiği vasıfları ondan nefyederek ortaya çıkmışlar.
Yani bir hatayı başka bir hata ile düzeltmeye çalışarak güya ama herkes kendi sunduğu tezini haklı, doğru, en isabetli olduğunu söyler, zikreder. Her taifenin iddiası bu minval üzere gider.
Biz önce bütün sorunlar isim isim değil eğer var olan sorunlara müttali iseniz dersimizin içinde bunlara başlıklar halinde reddiyeler bulacaksınız. Doğruya götüreni de muhakeme edebilecek şekilde anlayacaksınız.
Şimdi başlığımız çok net, Resullere iman ile Resule iman mesela Allah azze ve celle Kuranı kerimde;
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ ءَامِنُوا۟ بِٱللَّهِ وَرَسُولِهِ[1]
Ey iman edenler, Allah’a ve Resulüne iman edin.
Bu insanlar zaten bunlara inanmıyor olsalardı, يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ hitabı ile hitap edilmezdi. Ey iman edenler diyor yani Allah’a inanan, Resule inanan bunlara diyor. ءَامِنُوا۟ بِٱللَّهِ وَرَسُولِهِ Allah’a ve Resulüne iman edin diyor.
Buradan kastın doğrudan doğruya Muhammed aleyhisselatu vesselam olduğu açıktır. Ayrıca Resullere de iman edin ayeti vardır.
Şimdi Musa ile Muhammed aleyhisselatu vesselam’ı yan yana koysak genel anlamda Resullere imanda ikisine de iman var. Bunun dışında onlara karşı Muhammed’in dışındakilere başka bir sorumluluğumuz yoktur ama Muhammed aleyhisselatu vesselam’a imanın iyi anlaşılmış olması gerekiyor. Hem de hem geçmiş, oluşan sorunlara cevap. Hem doğruyu öğretme hem de o sorunların uzantıları niteliğindeki bağ kurabilme cidden bu mevzulara iyi bir vukufiyeti gerektiriyor.
Mesela bu deizm gündeme düştüğünde dediğim gibi daha öncede deizm’in temeli, “amel imandan değildir” sözü söylenildiği an atıldı. Şuan ise en uç noktadayız. Yani Resulün de ortadan kaldırıldığı bir ortamdayız. Resule verilen vasıf bunlar tarafından bir postacı müvezzii şeklindedir yani bu mektupları onları bunları evrakları taşıyan kişiye denir posta müvezzii, dağıtıcısı.
[1] Nisa 136
Tabi ki ilk zamanlar bu tepki çekince Türkiye de bu sözü terk ettiler ama şuan gelinen nokta Muhammed’in görevini bunlar tayin ediyorlar. Muhammed şunu şunu yapmak ile görevli diye tespiti bunlar yapıyorlar. Allah’ın görevlendirdiği tespiti bir harf dahi dışına çıkmadan bunu yapıyorlar.
Şimdi düşünün buna da kendilerine Kuran ile sapıtanları doğrularıyla, Kuranın doğruları ile kendilerine sapık yol edinenleri örnek vermek istersek, alıyor bir tane ayeti zaten bunu anlamanız kolay. İtikaden haktan inhiraf etmiş bütün taifelere bakın hepsinin delili Kurandandır. Bunu bir zamanlar çokça dile getiriyorduk çünkü hadisleri inkar edebilmenin yolunu burada aramışlardı. Yani Müslümanların ihtilafına sebep olan hadislerdir diye halbuki doğru bir iddia değil. ama Kurandan olan bu hak söz doğru şeye kullanmamak için yapılan bir gayret ve çalışma neticesi olmuştur.
Çünkü sapık taifelerin hepsinin itikatlarına delil getirdikleri Kurandan ayetlerdir. Bunla;
يَٰٓأَيُّهَا ٱلرَّسُولُ بَلِّغْ مَآ أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ[1] ۖ
Ey resul Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Daha sıra ile tebliğden sonra Allah’ın ona verdiği vazifeyi mesela Resulün bu tebliğin içinde öğretme,
وَيُعَلِّمُكُمُ ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْحِكْمَةَ [2] diyor. Resulün öğretmesini koyuyor ortaya. Bu da onun vazifesidir. Yani tebliğ ettiği ayetleri ayrıca açıklaması yine Rahmandan olan Sünnet ile öğretiyor. Bu böyle bu böyle bu böyle bunu böyle yapmalısınız şeklinde.
Burada bu vazifeyi nefyediyor Resulden. Ayrıyeten resulün beyan etme hakkı da vardır. Yani hadi öğretme desek sadece ayeti ezberletiyor öğretiyor ama öğretmenin dışında bunları beyan da ediyor. Çünkü ayetlerin inişinden sonra Resule gelen ayette yapması gerektiği şeyin devamlı tekrarladığımız ayetlerden birisidir ona;
فَإِذَا قَرَأْنَٰهُ فَٱتَّبِعْ قُرْءَانَهُۥ ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُۥ[3]
Biz onun ağzı ile Cibrilin ağzı ile Kuranı okuduğumda sen onu takip et. Onun okuyuşunu takip et. Sonra onu açıklamak da bize düşer. Onu açıklamak da bize düşer. Biz açıklarız. Resulün görevi. Bunlar ise sadece posta müvezzii yaparak geliyorlar.
Ha buna daha ziyade edeceğimiz başlıklar vardır. Önce Resule imanın önemi ne? Kurana baktığınız zaman Allah azze ve celle Resule imanı kendisine imana karin olarak zikretmiştir. Onlarca ayette Allah’a ve Resulüne iman edin sözü ile bunu pekiştiriyor. Bu ne demektir? Allah’a iman yanında Resule de iman edin diyor. en azından Resulün makamının mevkiinin vazifesinin çok önemli olduğunu arz eder. Bunu nasıl anlarız? Resul bu Allah’ın Kitabıdır dediği için biz buna inanıyoruz. Değilse zaten bu toplulukta Allah’a, Allah Resulünün geldiği toplulukta da Allah’a, bir yaratıcıya iman vardı. Resulün nübüvvetini bile bedevi Allah resulü, la ilahe illallah deyin kurtulun derken bedevi diyor ki, Muhammed, yeri göğü hiç yoktan yaratan mı seni nebi olarak yolladı? Diyor. evet diyor.
Bu Kitap ise Resul bu Allah’ın Kitabı dediği için biz buna inanıyoruz. Yani önce Resule imanı oturtmuş olmamız gerekiyor. Bir Resullere iman ile Resul Muhammed’e imanı ayırt etmeliyiz çünkü Musa’ya onun Allah’ın en büyük ulul azm dediğimiz Resul ve Nebilerden birisi olduğuna inanırız. Kuranda onun için zikredilenlere inanırız ama Muhammed aleyhisselatu vesselam’a imana gelince Muhammed’e imanın yanında ona karşı bazı görevlerimiz ve sorumluluklarımız olduğunu anlarız.
Bunu da ileriki bablarda zikredeceğimiz gibi Musa ya inanırız ama Musa’ya itaat diye bir sorumluluğumuz yoktur. Musa ya inanırız, Musa ya ittiba diye bir sorumluluğumuz yoktur. Musa nın Resul olduğuna inanırız ama Musayı örnek almayız. Musa ya Resul olarak inanırız ama onun emir ve nehiyleri bizim için bir şey ifade etmiyor.
Ama
Muhammed aleyhisselatu vesselam’a inandık dedikten sonra
Ona itaat, ittiba, örnek alma yani emrettiğini yapıp yasaklarından uzak durmak gerekiyor. Bu Muhammed’e imanın lazımlarıdır.
Eğer şu toplumun inandığı gibi sadece Muhammed aleyhisselatu vesselam’ın Nebi olduğuna inanmak yeterli olsaydı o zaman onlar da bu iman ile yeterliliği tamamlamış olurlardı, görürlerdi. Ama böyle değil çünkü Ehli Kitap da Hristiyanlar da Yahudiler de Mekkeli Müşrikler de katiyetle Muhammed’in nebi olduğuna inanıyorlardı.
Çünkü ayetlerdeki geçen yalanlama sözü yine bir ayette buyrulduğu gibi;
Aslında onlar seni yalanlamıyorlar diyor. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar. Senin getirdiklerini, aslında onlar Allah’ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlar diyor.
[1] Maide 67
[2] Bakara 151
[3] Kıyamet 18-19
قَدْ نَعْلَمُ إِنَّهُۥ لَيَحْزُنُكَ ٱلَّذِى يَقُولُونَ[1] ۖ
Onların söylediklerinin hakikaten seni üzmekte olduğunu biliyoruz.
فَإِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ
Aslında onlar seni yalanlamıyorlar.
وَلَٰكِنَّ ٱلظَّٰلِمِينَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ يَجْحَدُونَ
Fakat o zalimler Açıkça Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar.
Ali radıyallahu anhu’dan gelen bir rivayette ise bir gün Ebu Cehil (hoca yanlışlık ile Cibril diyor) Allah Resulüne rastlıyor ve Allah Resulüne diyor ki;
إِنَّا لَا نُكَذِّبُكَ وَإِنَّا نُكِذِّبُ بِمَا جِئْتَ بِهِ [2] biz aslında seni yalanlamıyoruz. Senin getirdiklerini yalanlıyoruz diyor. yani senin Nebi olduğunu, sadık, yalan söylemeyen birisi olduğunu biz kabul ediyoruz burada hiçbir sorunumuz yok diyorlar.
[1] Enam 33
[2] عَنْ عَلِيٍّ قَالَ قَالَ أَبُو جَهْلٍ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّا لَا نُكَذِّبُكَ وَإِنَّا نُكِذِّبُ بِمَا جِئْتَ بِهِ فَأَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ {فَإِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلَكِنَّ الظَّالِمِينَ بآيَات الله يجحدون}
رواه الضياء المقدسي في الآحاديث المختارة 748 والترمذي في سننه 3064 وابن أبي حاتم في تفسيره 7234 والحاكم في المستدرك 3230
قال الشيخ الألباني “حديث علي ضعيف الإسناد” في صحيح وضعيف سنن الترمذي 3064
وقال الشيخ مقبل بن هادي الوادعي في المستدرك على الصحيحين ج.2 رقم الحديث 3290 : “قال الترمذي (ج.4 ص.103) بعد أن رواه موصولاً ومرسلاً: والمرسل أصحّ, ونقل الحافظ في “تهذيب التهذيب” عن ابن المديني أن قال: لا أعلم أحدًا روى عنه غير أبي إسحاق وهو مجهول
عَنْ أَبِي يَزِيدَ الْمَدَنِيِّ , أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ صَافَحَ أَبَا جَهْلٍ , فَقِيلَ لِأَبِي جَهْلٍ: تُصَافِحُ هَذَا الصَّابِئَ , فَقَالَ: إِنِّي لَأَعْلَمُ أَنَّهُ نَبِيٌّ , وَلَكِنْ مَتَى كُنَّا تَبَعًا لِبَنِي عَبْدِ مَنَافٍ قَالَ: فَنَزَلَتْ {فَإِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلَكِنَّ الظَّالِمِينَ بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ} [الأنعام: 33]
رواه ابن بطة في الإبانة الكبرى 1247
O zaman bu toplumun imanı, şu vaziyetteki imanı biraz dikkat ederseniz anlayacaksınız, aynen Yahudilerin, Hristiyanların veyahut Mekkeli müşriklerin imanı gibi.
İşte buna sebep bu kelime yani Resule iman mefhumu ile içi doldurulan bir kelime olmayınca farklı Muhammed tasviri çıkıyor.
Herkeste farklıdır. Mutezilede farklıdır, Haricilerde farklıdır. Sapık taifelerin hepsinde bu farklılıklar göze çarpar. O zaman biz inandığımız şekli ispat edebilmeliyiz.
İkinci bir başlığı şöyle koyarız;
Muhammed aleyhisselatu vesselam’ın Nebi ve Resul olduğunu bilme, ikrar etme, itaat, ittiba ve onu örnek almaktan tecrit edilmiş bir iman değildir.
Her kim Muhammed e imanı itaatten, ittibadan, onu örnek almaktan, onun emrettiklerini yapıp yasaklarını yapmamaktan tecrit edilmiş bir şekilde anlıyorsa bu iman Mekkeli müşriklerin, Yahudilerin, Hristiyanların imanından öte gitmez.
Hele hele kendince kendi üslubunca, kendi edebi üslubunda gül Muhammed deyip günler tertip etme, ilahiler kasideler yapmak katiyetle bu insanların veyahut adı anıldığında elini göğsünün üstüne koyup salavat getirme katiyetle Muhammed’e imanın gereklerinden değildir bunlar.
Çünkü bize asıl olan felahımıza sebep olan, dünya ve ahiret saadetini temin etmemize vesile olacak kısmı unutturulup veyahut ihmal ettiriliyor. Hiç de imanda zerre kadar bir yer teşkil etmeyen Muhammed e karşı farklı bir hürmet saygı oluşturuluyor.
E bizim benzetmemiz de bazılarına ağır da gelse biraz düşünmeli. Muhammed’in nebi olduğuna resul olduğuna Ebu Cehil de inanıyor.
Hatta Mekke dolaylarından birisi geliyor, Ebu Cehil e soruyor, ya Ebal Hakem Muhammed’in dedikleri doğru mu diyor. yazıklar olsun sana şimdiye kadar Muhammed’in bir yalanını mı yakaladık diyor Ebu Cehil.
Evet ama nübüvvet neden Ebu Talibin yetimine verildi Kureyşin eşrafından bu kadar insan varken. Hristiyan Yahudiler de öyle diyordu. Şuana kadar nübüvvet devamlı beni İsrailde idi. Bu neden ümmi Araplara verildi. Yani haset ve gayzdan bunu reddediyorlardı.
Halbuki getirdiği her şeyin hak olduğunu da biliyorlardı. Ayette buyurduğu gibi, bile bile inkar ediyorlardı bunu. Bile bile inkar ediyorlardı. Onun için ikinci başlık;
Muhammed aleyhisselatu vesselam’ın Nebi ve Resul olduğunu bilmek, katiyetle ona itaatten ona ittibadan, onu örnek almaktan, onun emirlerini yapıp nehiylerinden sakınmaktan tecrit edilmiş bir iman değildir. Bunu iyi anlamamız gerekiyor. Buradan tabi ki bizim bu dersimizin içinde ister istemez geçmişten bu ana kadar geçmişteki sorunlara işareten onun zamanımızdaki tezahür ettiği şeklinin nasıl olduğunu bildiren yani bilgilendirme ve aynı anda da müdafaa haddini kurma.
Geleneksel dini eğitimde de imanın şartları anlatılırken devamlı Resullere iman. Tamam hiçbir sorun yok. Ama Resule iman ihmal ediliyor. Bu cümlenin içinde bırakılıyor. Sair Resullere imanımız nasılsa, Muhammed aleyhisselatu vesselam’a da iman o seviyede bırakılıyor. Hiç kimse bunu arayıp sormuyor. Yahudiler de Hristiyanlar da,
ٱلَّذِينَ ءَاتَيْنَٰهُمُ ٱلْكِتَٰبَ يَعْرِفُونَهُۥ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَآءَهُمْ[1] ۖ
Kendilerine Kitap verdiklerimiz. Yahudi ve Hristiyanlar kastediliyor en yakın olarak.
Onlar onu yani Muhammed’i kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanıyorlardı diyor. yani neseben tanıma değil bu. Nebi olduğu ve hak ile geldiği. Hatta Abdullah ibn Selam’ın Müslüman oluşu esnasında da geçtiği gibi tabi haber geliyor Nebi olduğunu söyleyen birisi geliyor veyahut diyorlar onlara işte Medine de kendisinin nebi olduğunu iddia eden birisi geliyor. Abdullah ibn Selam ona ben bir soru soracağım, bilse bilse bunu ancak bir nebi bilir şeklinde söylüyor ve sorunca da cevabını alıyor.
Burada görülüyor ki bizim Muhammed aleyhisselatu vesselam’a Nebi ve Resul olarak imanımız öncelikli olarak ister istemez ona imanın nasıl olduğunu bilmemiz gerekiyor. Buda gösteriyor ki iman Muhammed aleyhisselatu vesselam’ın itaatten uzak, ittibadan uzak, örnekliği bırakılarak bir Resule iman ister istemez onu postacı müvezzi makamında bırakır.
Eğer Kuranı kerim okunsa diyelim ki ona imandaki başlıklarımız bu. Ama
Resule imanın lazımlarına geldiğimiz zaman birincisi itaattir.
Bu itaat kelimesini de araştırdığımızda, tetebbu neticesi görüyoruz ki onlarca ayette Allah kendisine itaatin yanında Muhammed’e itaati de karin kılmış. Allah’a ve Resulüne itaat edin diyor. Allah’a itaati anladık, Allah azze ve celle’nin dinine başından sonuna kadar itaat.
[1] Bakara 146
Peki burada Muhammed’e itaat ne anlamda? Hem de bir Muhammed değil, münasebetine binaen farklı derslerde zikrettiğimiz ayette, veyahut en özlü olanı tercih ederek bunu mevzumuza başlık yaptık;
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَطِيعُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُوا۟ ٱلرَّسُولَ [1] Allah’a itaat edin, ey iman edenler Allah’a itaat edin. Resule itaat edin. Hiçbir zaman Resule de itaat edin şeklinde tercüme edilmez bu. Çünkü bu ayet Allah’a itaati Resule itaati müstakil emir sigaları ile ele alıyor.
O kadar pervasız bir şekilde, korkusuzca burada Resule itaati de Kurana itaat anlamında ele alıyor. Zaten böyle demesi bu ayetin tamamını okuduktan sonra kendisi ile de çelişecektir bu. Biraz devamını okuduğunda. Arkasından,
وَأُو۟لِى ٱلْأَمْرِ مِنكُمْ ۖ sizden olan emir sahiplerine de. De de bu takı ne için geliyor? Onlara da itaat edin ama müstakil bir emir sigası ile değil. Allah’a itaate matuf, resule itaate matuf geliyor bu. Burada de takısı ulul emre Allah’dan, Resulünden sonra itaat edilenlere katiyetle mutlak bir itaat yoktur. Buradaki itaat mukayyettir. Bu ne anlamda kullanılıyor?
İmran bin Huseyn den gelen hadisi şerifte Allah Resulü diyor ki;
لاَ طَاعَةَ لِمَخْلُوقٍ فِي مَعْصِيَةِ الْخَالِقِ [2] Allah’a isyanda mahluka itaat yoktur. İtaat yoktur. Şimdi Muhammed de mahluk burada mahluk derken Allah ve Resulünün dışındakilere katiyetle itaat Allah’a ve Resulüne isyan ise ona itaat edilmez. Çünkü Allah’a itaat mutlak, Resule de itaat mutlak. Eğer böyle olmazsa bu Kitabı söylediğinden de emin olamayız. Olmamamız gerekir.
İbn Ömer den gelen bir rivayette;
السَّمْعُ وَالطَّاعَةُ عَلَى المَرْءِ المُسْلِمِ فِيمَا أَحَبَّ وَكَرِهَ، مَا لَمْ يُؤْمَرْ بِمَعْصِيَةٍ، فَإِذَا أُمِرَ بِمَعْصِيَةٍ فَلاَ سَمْعَ وَلاَ طَاعَةَ[3]
İtaat, veyahut kulak verme, dinleme Allah’ın ve Resulünün emrine ters düşmeden. Değilse ulul emir bunlar kastediliyor ibn Abbas dan gelen ifade de ulul emir, الفقهاء والامراء diyor burada. Kastedilen bunlardır. Ama Allah tan gayrı itaati emredilen anne baba vardır. Kadınların eşlerine itaati vardır. Burada tekrar meselenin üzerinde biraz durursak Allah azze ve celle kendisine itaati emrediyor, Resule Muhammed’e itaati emrediyor ve sizden olan emir sahiplerine de onlara da itaat edin. İşte buradaki ulul emre itaat mukayyettir. Allah’a itaate muhalif, Resule itaate muhalif olmaması gerekiyor.
Şimdi bir bununla kalmıyor biraz ileride yine nisa suresinde Allah azze ve celle buyuruyor;
وَمَآ أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ ٱللَّهِ[1] ۚ
Biz ne kadar Resul yolladıysak onlara itaati Allah’ın izni ile kıldık yani Allah’ın izni ile itaat edilmelerini emrettik. Eğer Resule itaatten maksat eğer Kuran olsaydı Kurana itaatte izin mi vermiş diyecektik. İzin Resule Kurana itaat için izne ihtiyaç yoktur. Resule de itaatimiz bizim Allah’ın izni iledir. O emrettiği için o izin verdiği için ona itaat ediyoruz. Öyle ise o kişi;
وَمَا يَنطِقُ عَنِ ٱلْهَوَىٰٓ إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْىٌ يُوحَىٰ[2]
O kimi kastediyor dersiniz? Resulü. O hevadan hiçbir şey konuşmaz. Eğer muhassis dediğimiz nitelikte bir nas yoksa burada Resulün şu sözüne inanılır, bu sözüne inanılır diyemeyiz.
[1] Nisa 64
[2] Necm 3-4
[1] Nisa 59
[2] İbn ebi şeybe musannef 34406
34406- حَدَّثَنَا وَكِيعٌ , قَالَ : حدَّثَنَا مُبَارَكٌ ، عَنِ الْحَسَنِ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لاَ طَاعَةَ لِمَخْلُوقٍ فِي مَعْصِيَةِ الْخَالِقِ. (12/546).
[3] Sahihi buhari 7144
7144 –
حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ، عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ، حَدَّثَنِي نَافِعٌ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: «السَّمْعُ وَالطَّاعَةُ عَلَى المَرْءِ المُسْلِمِ فِيمَا أَحَبَّ وَكَرِهَ، مَا لَمْ يُؤْمَرْ بِمَعْصِيَةٍ، فَإِذَا أُمِرَ بِمَعْصِيَةٍ فَلاَ سَمْعَ وَلاَ طَاعَةَ
__________
[تعليق مصطفى البغا]
6725 (6/2612) -[ ش أخرجه مسلم في كتاب الإمارة باب وجوب طاعة الأمراء في غير معصية. . رقم 1839]
[ر 2796]
Çünkü Resule indirilen öncelikli sonra iki şey var. Birisi ayetlerdir. Cibril indiriyor. Kendini yorma zahmete sokma, sen sadece onun okuyuşunu takip et. Çünkü onu okunan bir kitap veyahut ezberinde toplamak bize ait. Daha sonra da onu açıklamak da bize ait diyor. buradaki ثم takibi gerektirir yani beyan sonra iniyor. Açıklama sonra iniyor. Resulün ağzından çıkan haktan başka bir söz değildir. Zaten insan olarak yapılan hatalar varsa bunlar düzeltiliyordu vahiy yolu ile. Birçok yerde düzeltildiği gibi. Neden? Beşer olduğunun görülmesi gerekirdi. Ama şu gerçek var ki bize bıraktığı Kuran üzerinde ve sahih Sünnet üzerinde anlayamadığımızın dışında bir sorun yoktur. Şimdi burada da Resule yapılan, nispet edilen sözler, bir Resulün söylediği sözler olarak kabul etmiyoruz. Ne kadar Tasavvuf ehli diyelim ne kadar Tasavvuf ehli diyelim hatta bu Hadis inkarcılarının çıkmasına sebep Tasavvufun Resul hakkında rastgele söyledikleri sözler, rüyada görmeleri, rüyada bunu yaptı demeleri hatta bir zamanlar bu Cübbeli meczubun dediği gibi; dostlarından birisi Kâbe de bir rüya görüyor, rüyasında Allah Resulünü görüyor ona diyor ki, ey Allah’ın Resulü bize senin söylediğini söyledikleri Hadisler geliyor. Ama biz bunu esastan söylediniz mi söylemediniz mi ayırt edemiyoruz, ilmimiz yok. Bana nispet edildiyse amel edebilirsin diyor.
Düşünün böyle bir sapıklığın yanında ister istemez hadisi inkar edenler çıkacak. Ama bariz olan amel ne burada? Resule nispeti uydurma olanlar ile sahihler üzerinde de şüphe uyandırıyorlar. Aynen şuan geldikleri nokta gibi hepsi aynı derecede sapık değil kendilerine yetecek kadar sapıklar. Birisi de çıkıyor, Kuran diyor bu şekli ile Allah’ın kelamı olamaz diyor. onun için sohbetlerimizin içeriğinde biz inkarda iddia edilen veyahut güya imanda iddia edilen sözleri iki tarafın ortasında Resule nispet edilen sözler ne denli tehlikeli ise Resulün söylediği sahihlerin de nefyedilmesi bu denli tehlikelidir. Çünkü Resule söylemediği sözü nispet ediyorsun. İkincisi Resule nispet edilen sahih bir sözü nefyediyorsun ondan.
Onun için Kuranı iyi tanırsak Sünnet Kuranı açıklıyor. Kuran Sünneti açıklamıyor. Ama mutlak baktığınız zaman ayetlerde Hadislerde bulduklarınızın hepsi Kuran ayetleri ile hatta bazen tamamen örtüşüyor. Onun için Allah Resulüne imanın lazımlarının başında ise eğer resule itaati kabul etmezsek, Resule itaati Kuran dedik hadi onlar gibi peki ulul emre itaati ne anlamda kullanacaksınız? Resule vermediğiniz payeyi ulul emre mi vereceksiniz? Onların Allah’a Resule ters düşen sözlerini nasıl anlayacağız biz? Onlara bu itaat edilme hakkını kim veriyor? Resullere izini Allah veriyor. Bunlar da Allah’ın ve Resulünün sözlerine ters düşmemeleri gerekiyor. Bunun da gözden uzak tutulmaması gerekir. Eğer ayeti okursanız Türkçe de doğru tercüme edilmişse çünkü biz burada Allah’a ve Resule itaat edin deyip Allah’a ve Resulüne itaati tek emir sigası ile tercüme etmeyiz. Allah’a itaat edin deriz ve Resule itaat edin deriz. Sonra da وَأُو۟لِى ٱلْأَمْرِ مِنكُمْ sizden olan emir sahiplerine de. Arkasından,
فَإِن تَنَٰزَعْتُمْ فِى شَىْءٍ herhangi bir meselede ihtilaf ederseniz, münazaraya düşerseniz o zaman, فَرُدُّوهُ إِلَى ٱللَّهِ وَٱلرَّسُولِ şimdi إِلَى ٱللَّهِ kurana hadi anladık, sorun yok. Kurana olduğunu hangi kaide ile ispat ettiysek o zaman وَٱلرَّسُولِ Resule döndürün diyor. ulul emre döndürün demiyor bak burada. Ulul emir yok. Çünkü onlar da ihtilaf edebilirler. Onlar da yanlış yapabilirler. Onların sözünün sağlaması Allah ve Resulüdür. Kuran ve Sünnettir. O ihtilafı reddedeceğim merci de makam da Allah’ın Kitabı ve Resulünün Sünnetidir. Hem de bunu imanın şartlarından yapıyor. إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ ۚ bana neden Resule itaat ediyorsun denilirse çünkü Allah itaat edilmesine izin veren, emreden odur. Onun dışında ise zikredilenler yani anne baba çünkü annenin babanın hukukunu kendi hukukundan hemen sonra zikrettiği esastır. Bu asıl olmalıdır. O zaman “de” Allah’a itaat, Resule itaat ondan sonra ulul emre itaat. Allah’a itaat etmeyen Resule itaat etmeyen ulul emre itaat edilmez. Ondan sonraki bütün icraat maslahata dönüktür. İlk merhalede Allah’a ve Resulüne ters düşmemeli. Onun dediğini yapmaması farklı bir sorun, buna ters düşmemeli ondan sonra da maslahat mevzu bahistir bizim için. Allah’a ve Resulüne havale edin eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız diyor. çünkü ihtilaf anında ihtilaf ettiğimiz şeyi yine ilim ehline götürürsek şu şart ile, Allah ve Resulü böyle diyor deyip bize bir kaynak göstermeli. Başka bir alimi kaynak göstermesi de bizim için geçersizdir. Biz ilim ehlinin dahi Kurana, Sünnete ters düşen sözünü kabul etmezken değilse Allah’ın Resulünün yani Vahye, Sünnete ters düşen, taban tabana zıt olan hiçbir şeye itaat etme mecburiyetinde değiliz.
Bu günde bu kadar olsun. Sadece başlıkları tutun zihninizde. Resullere iman ile Muhammed e Resul olarak inanmanın arasındaki fark. Sonra Resule imanın lazımları var. Bunun ilki de Resule itaattir. Bu itaat mutlak bir itaattir. Çünkü Resule itaat Allah’a itaat gibidir. Değilse Allah itaat edin sözünü bu denli haktan uzak Allah’ı abes cümle kurmak ile itham edecek noktaya gelen ki bunlar farklı şeylerde de gelmiştir. Bu ayeti böyle okur, böyle anlarsan yanlış yaparsın imanına zarar gelir diyor yani Allah bizim imanımıza zarar verecek sözler etmiş. Katiyetle Allah Resule itaat et dediyse burada itaat Resuledir çünkü Allah’ın izni ile biz onlara itaat edilmesini istedik yani bizim iznimiz ile diyor. değilse izne ne ihtiyaç vardı ki. Bunu farklı bir şekilde tevil etmenin anlamı yoktur.
Evet ha, buna rağmen inandığın kati olduğu düşüncesi hala devam ederse herkesi kendi yolunda bırakın. Çünkü Allah da öyle diyor;
وَمَن يُشَاقِقِ ٱلرَّسُولَ مِنۢ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ ٱلْهُدَىٰ وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ ٱلْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِۦ مَا تَوَلَّىٰ
Onları döndüğü yerde bırakırız diyor. onları kendi haline bırakın. Artık sapıklıklarını tamamlayacaklar.
Ebu Said Hoca
Yazan: Ankaralı Mehmet Şahin
13 Mar 2021