Kainatın Yaratılış Gayesi
وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَآءَ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَٰطِلًا[1] ۚ
Semaları ve yedi kat yeri, ikisinin arasında olanları batıl, boş, gayesiz hedefsiz yaratmadık diyor.
Kainatın yaratılışının gayesi ne imiş?
Boşuna yaratmadık diyor. Ama kim böyle düşünüyorsa ;
ذَٰلِكَ ظَنُّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ bu küfredenlerin, Allah’ın inkar edenlerin yaratıcıyı inkar edenlerin zannı diyor.
Yani bir gayeye, alttaki ayette de ;
أَفَغَيْرَ دِينِ اللّهِ يَبْغُونَ [2] Allah’a kulluktan başka bir kulluk mu arıyorlar?
وَلَهُ أَسْلَمَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ halbuki yerde, gökte ne varsa hepsi ona boyun eğmiştir diyor. Allah’a boyun eğmişlerdir.
Bu, genel ifade ile yerde gökte ikisinin arasındaki yaratılanları batıl, başı boş daha önceki derste de dediğimiz gibi,
Yaratılışta umumen tesadüf yok hele insanın yaratılışında hiç yok.
O zaman yaratılışta başı boşluluk da yok, hele insanda hiç yok değil mi?
Yani bütün yer gökte ikisi arasında ne varsa hepsini boşuna yaratmadığını söylüyor. Bir gayesi ve bir hedefi var bunların.
Bu, daha sonraki Zariat’ta ki zikrettiğimiz ayet ile insanın yaratılışı kulluk ve insana dönük Kuranda Sünnette beyan edilmiştir.
Ama insanın dışındaki varlıkların kulluğu kendi halleri üzeredir. Herkesin kendisine has bir kulluk eylemi var. Veyahut yaratılış hikmeti var.
Aynen mesela devada kullanılan otlar, nebatat gibi değil mi? Şifa şekli ile olanlar vardır, bazılarının bu denli neye yaradığını biliriz bazılarınınkini bilmeyiz.
Ama insanın kulluğunda bilinmeyen yoktur.
Bazılarının neye yaradığını hikmetini bilebiliriz, bazılarınınkini bilemeyiz illa bilmemiz de gerekmiyor.
Bazen bir sır keşfeder gibi onların yaratılış sebeplerini bulabiliyoruz. Bu gösteriyor ki yerde ve gökte ikisi arasında ne varsa hepsi bir gayeye binaen yaratılmıştır. Batıl değilse bir gayeye binaen.
Ayette diyor ya;
أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى [3] , اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً sizi boşuna mı yarattığımızı zannediyorsunuz, sizi yaratıp başı boş bırakacağımızı mı sanıyorsunuz diyor.
Kainatta böyledir ama insan ile etrafındaki mevcudat arasında mutlak bir ilişki var, bu ilişkiyi kökten anlamak istersen insanın aslı da nereden?
Yeryüzünden. Adem diye isimlendirilmesinin sebebi de ne imiş?
لانه خلق من ادم الارد insanın etrafındaki mutlak yani yüzde altmış beşi insanın sudur. Vücudunda yüzde altmış beş su vardır insanın. Her şekilde dikkat ederseniz bir ilaç, veyahut bir noksanlık test sonucu gündeme geldiğinde sende demir noksan diyor. Magnezyum noksan diyor.
Ondan sonra şu şu noksan sayıyor. Bunları bu sefer farklı şekilde alıyorsun.
Kainatta hiçbir yaratılmış yoktur ki boş ve gayesiz yaratılmış olsun.
Ne için yaratıldığını, neden var olduğunu, ne işe yaradığını illa bizim bilmemiz gerekmiyor değil mi? Ama bir şey için yaratılmıştır o.
Bu iki ayeti önce zikrettik en umumi bulduğumuz lafızlardan olduğu için. Yani birisi boşuna yaratılmamıştır, yerde gökte ne varsa ikisi arasında veyahut hepsi ona kulluk ederken sen Allah’tan gayrı kulluk edecek bir şeyler mi arıyorsun?
وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا [4] göklerde ve yerde ne varsa her şey ister istemez ona secde ediyorlar.
وَظِلَالُهُم بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ yani yerde gökte ne varsa hatta gölgeleri dahi sabah akşam ister istemez Allah’a secde ederler. Yani boyun eğerler.
Şimdi bir çok mahlukatın böyle Allah’a secdesinden hatta gölgeleri derken burada sabah akşam gölgesi bulunan eşyanın gölgesi dahi sahiplerinin hükmünde değil. Bunu anladınız mı?
Bundan en iyi örneği insandan veririz. Namaz kılmayan bir insanı düşünün ama onun gölgesi yere düşüyor mu? İster istemez gölgesi secde ediyor o istemese bile.
Çünkü bu yaratılmış olarak ona isyan etmiyor. Hatta elleri ve ayakları bile yarın insanın aleyhinde şahitlik yapacaklardır. Allah onları konuşturacak, sahibi olan insan hakkında şikayette bulunacaklar.
Şimdi bunlar ayetlerde haber niteliğinde bize bildiriliyor.
Kainatta ne varsa hepsinin görünüm, hali görmediğimiz şekli bir kulluk eylemi üzeredir. Bu ayetler haber niteliğinde bizi bildirse bile bu bir hüccet ikame eylemidir. Ama her eşyanın kendine dönük bir eylemini görüyoruz.
Şimdi karıncayı çalışırken gördüğümüzde muhteşem bir düzen var. Muhteşem bir riayet var bir de.
Riayet ne? Uyumluluk, hiç birisi ferden de olsa düzeni bozmuyor. Bozan cezalandırılır. Arılarda da böyledir. Bir nizam var, düzen var ama riayette var.
Katiyetle riayet etmeyen affedilmiyor. Ve cezalandırılıyor. Ve buna sebep de hiç düzen bozduklarını göremezsiniz ama karıncanın çalışması muhteşem bir eylem.
Hatta bunu sonraları da bulup koydum, bütün rivayetleri tahric ettim,
Yağmur duasına çıkarken bazen geçmiş nebilerden bir nebi diyor yolda giderken, yağmur duasına giderken bir karıncanın sırt üstü yatıp, Allah tan su istediğini, yağmur istediğini görür. Geri dönün, قد سُقِيْتُمْ yani size yağmur verilecek diyor ama بِدُعاءِ غَيْرِكُمْ sizden başka birisinin duasına sebep sulandınız diyor yani sulanacaksınız diyor.
Onun için yağmur duasında herkes duaya çıkar, hayvanlar bile götürülür. Öyledir ki bazen insanlar hayvanlara sebep rızıklandırılırlar, sulanırlar. Kendileri hak etmeyecek ondan mahrum olacak bir konum üzere olabilirler ama onlara sebep sulanıyorlar. Yani sizi cezalandırmak için onların susuz kalmasına göz yumulmuyor. Ama bazen gördüğünüz gibi yağmaması nasıl kıtlık felaket ise yağması da felaket oluyor değil mi?
Onun için bizler Allah’ın ayetleri dediğimizde ilk merhalede aklımıza gelen kuran ayetleri geliyor. Ama Kuran ayetlerinde Allah’ın bu Kuranın dışındaki başka ayetlerinden de bahsediyor.
Mesela Allah’ın ayetlerindendir, ne? Size kendi cinsinizden sükun bulasınız diye eşler yarattık diyor kadınları. Bak bu bir ayet. Bir çok şeye böyle ayet adı. Bunu normal kelime de anlayabilirsiniz, hüccet de anlayabilirsiniz, yazı da anlayabilirsiniz istediğiniz gibi anlayabilirsiniz ama hepsinin toptan delalet ettiği anlam bu. Ayetler. Bazıları kevni ayetler diye ayırır yani kainat kitabındaki bulunan ayetler.
Ve bunu her insan anlar. Her insan anlıyor. Bunu hangi kasıt ile söylüyoruz? Anlamaya yaklaştırmak için kainat kitabı, herkesin anladığı fitri dilde yazılmıştır.
Mesela bazı din düşmanları en çok müzik sanatçıları müzik toplumun müşterek dili der. Her halükarda hangi kavmin müziği olursa olsun insana hitap ediyor. Ona karşı insanda bir zafiyet duyarlılık olduğu belli ama biz kainatta yaratılmış her şey için bunu kullanırız. Kainat kitabının yazıldığı dil insanlığın fıtri dili yani müşterek dilidir. Bundaki anlamayı da nasıl anlatıyoruz?
Her ırktan bir kişi getirip şuraya koysak, şu suyu bir bardağa döksek, bu ne desek herkesin aklına gelen ne olur? Su. Herkes bunu kendi içinde kendi dilinde telaffuz eder ama hepsinin söylediği buna delalet eder değil mi? Güneşe baktığında, yıldızlara baktığında, kainata baktığında çünkü Allah öyle bir davet manzumesi oturtmuş ki, tanzim etmiş ki kainatta her insanı kendi dilinde yaratıcıya davet ediyor, tek yaratıcıya, aynı yaratıcıya. Güneşin doğduğu bir günü düşünün, herkes aynı müştereklikte istifade eder ondan değil mi? Herkesi ısıtır. Herkes müstakille güneşin kendisine hizmet ettiğini düşünür değil mi? Düşünün en basiti dünyanın her yerine yaygın vaziyete geldi herkes güneş enerjisini biliyor, güneşten elektrik ürettiğini de biliyor. Herkese hizmet ediyor.
Yani ona bir teşekkür borcu var değil. Ama o da kul. Çünkü ay, güneş, yıldızlar secde ediyorlar. Onun secdesi farklı. Bize ufak tefek ifadeler ile biz izah şekli ile geliyor.
Bir gün güneş batarken Ebu Musa el- eşari’ye biliyor musun güneş nereye gidiyor diyor. Allah ve Resulü en iyi bilen diyor. cevaben diyor ki, arşın yani rahmanın arşının altında secde etmeye gidiyor diyor.
Secdeye izin verilirse eder ve geri döner, geri yerinden doğar. İzin verilmezse doğmaz ve kıyamettir o.
Gördüğünüz gibi bizim fıtrat, fıtri iman dediğimiz şey esas imanın temelini atar değerlerdir bunlar. İnsan imanın en ala mertebesini bunun kabul eder. Yakini iman dediğimiz şeyi böyle kazanır. İnsanlar bunda rastgelelik, başı boşluluk deryasına daldığı an akıl bitmiştir.
[1] Sad 27
[2] Ali imran 83
[3] Kıyamet 36
[4] Rad 15