SORU … : Hocam, Kur’anın korunacağına dair rabbimiz kefil olmuştur ki, biz bunu Ayeti Celile’de okumaktayız, Sünnet ( hadisler ) için de böyle bir teminat var mı, bunu bizlere izah ederseniz memnun oluruz … Rabbim şimdiden razı olsun …

CEVAP … : Değerli kardeşim bu tip sorular genelde Kur’anı doğru düzgün okumayan, onu hakkıyla anlayamayan, Kur’anı anlamada Resule ihtiyaç duymayan ve ardından da Sadece Kur’an bize yeter diyen Hadis inkarcıları tarafından yöneltilen sorulardır… Siz inşaAllah o arkadaşlarımızdan biri değilsinizdir…

Ama bize düşen, yöneltilen soruların sahibi kim olursa olsun, ne maksatla sorulursa sorulsun, cevabını biliyor isek karşı tarafa yardımcı olmaktır … 

Değerli kardeşim … ! bu meseledeki en ciddi arıza, sadece Kur’anın korunacağına dair delil getirdikleri Ayeti celile, onların zannettiği gibi sadece Kur’an’dan bahseden bir Ayeti celile değildir… Ayette lafız olarak “ Kur’an “ falangeçmez.

         Rabbimiz ilgili Ayeti celilesinde şöyle buyuruyor :

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

“ Muhakkakki bu zikri biz indirdik biz. Ve onu koruyacak olan da  elbette  yine biziz “   Hicr : 9.Ay.

Ayeti celileye dikkat ederseniz eğer Allah’u Azze ve Celle burada, indirdiği zikrini koruyacağına kefil olmuştur… Ayetin metninde Kur’an lafzı geçmez, zikir geçer … Zikir ise Allah’u Teala’nın indirdiği Kitabın ve Sünnetin müşterek adıdır… Yani Kur’an da indirilen  zikirdendir, Sünnette indirilen zikirdendir…

Bu konuyu sağlıklı bir şekilde anlamamız için, şu Ayeti Celileleri dikkatli bir şekilde okumamız gerekir … ;

وَقَالُواْ يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ   

“ Dediler ki : Ey kendisine zikir indirilmiş kimse … “   Hicr : 6.Ay 

         Dikkat edin bu Ayeti celilede indirilene zikir ismi verilmiştir.

  وَأَنزَلَ اللّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ

“ … Allah sana Kitabı ve Hikmeti indirdi…… “   Nisa : 113.Ay.

Bu Ayeti celilede ise indirilen zikrin adı “ Kitab ve Hikmet “olarak tesmiye ediliyorDolayısıyla zikri geçen bu iki Ayetin anlamı ; “ … Ey kendisine zikir olarak Kitabın ve Hikmet’in indirildiği kimse … “ demektir …

Öyleyse ortaya çıkan hakikat ; Kur’an zikirden olduğu gibi Sünnet de zikir’den olup, kıyamete kadar korunacaktır… Bu teminatı Allah Rasulü s.a.v’in şu sözlerinde de görmek mümkündür ;

{ … Ebu Hureyre r.a dan. Rasulullah s.a.v şöyle buyurdular : “ Size, sarıldığınız müddetçe asla sapıtmayacağınız iki şey bıraktım. Biri, Allah’ın Kitabı, diğeri ise benim sünnetim. Bunlar havz’ın başında yanıma gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. }

Hakim : 1.c.193.s – Darekutni : 3.c.4525.n – el Albani Silsiletü’s Sahiha : 4.c.1761.n

Hadisteki cümleye de eğer dikkat edildiyse ; “ Bunlar ( yani Kur’an ve Sünnet ) havz’ın başında yanıma gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. “

Hulasa değerli kardeşim … ! sormuş olduğunuz sorunun net cevabı ;  Allah’u Teala’nın korumayı teminat altına aldığı şey sadece Kur’an değildir – ki zaten delil getirmeye çalıştıkları Ayette Kur’an lafzı geçmediği gibi, Din sadece ve sadece Kur’anla da sınırlı değildir – Rabbimizin korumayı tekeffül ettiği şey zikirdir… Bu da – az önce ifade ettiğimiz gibi – hem Kur’anın hem de Sünnetin adıdır… Dolayısıyle Kur’an ve Sünnet zikir’den olup, kıyamete kadar ortadan kaybolmaktan ve içerisine batıl şeylerin karışmasından korunacaktır…

Bunun böyle olmasının açık delillerinden birisi de ; Sünnet’siz Kur’an’ın anlaşılamayacağı ve korunamayacağıdır… Çünkü Sünnet olmadan Kur’anın çoğu yeri asla anlaşılmaz … Anlaşılmayan bir Kitap da  asla korunmuş sayılmaz …  Sadece Kur’an lafızlarının korunması da yeterli değildir …

Çünkü asıl murad, Kur’an lafızlarının insanlara ulaştırılması değildir… Lafız, manaya ulaştıran bir vesiledir. Asıl maksad ise mana’nın tebliğidir. Çünkü muhatabın mükellef olduğu şey lafızları duymak değil, bilakis lafızların delalet ettiği manayı duymak, anlamak ve onunla amel etmektir…

Durum böyle olunca, lafızların delalet ettiği mana korunmadığı sürece, sadece lafızların korunması neyi ifade eder ki…

Zaten günümüzde arzı endam eden Sünnetsiz Kur’an anlayışı, adeta Kur’anı ( haşa )  ihtilaf sepeti haline getirmiştir … Bakınız sağınıza solunuza, hemen hemen bütün dalalet fırkalarının delili Kur’andandır … Onlar batıl davalarına hep Kur’andan delil göstermeye çalışmışlardır …  Cehmiyesi Kur’andan delil gösterir … Cebriyesi Kur’andan delil gösterir … Kaderiyesi Kur’andan delil gösterir … Haricisi Kur’andan delil gösterir … Mürciyesi Kur’andan delil gösterir … Tasavvufcucu Kur’andan delil gösterir … Hatta hadis inkarcısı Kur’andan delil gösterir …

Biraz komik kaçacak ama, inanın Süleyman Demirel bile ( doğru yol partisine ) Kur’andan delil gösteriyordu … ( İhdinasiratelmustekim ) … diye

Bu taifelerin ( ufak tefek doğruları olsa da ) batıl taifeler olduğu bilindiği gibi, kendi aralarında da korkunç uçurumlar vardır … Oysa ki hepsi de Kur’andan delil göstermeye çalışıyor davasına … Peki neden durum böyle … ? … Neden hepsi Kur’an Kur’an demelerine rağmen korkunç bir şekilde ihtilaf içerisindeler … ? … El Cevap :

Çünkü Sünnetsiz bir Kur’an anlayışına sahip oldukları için … Diğer bir ifadeyle ; Kur’andan kendilerine delil olarak aldıkları şeyler, Allah’ın muradı değil, kendi anladıkları şeyler olduğu için … Oysa ki Rabbimizim Rasulüne indirdiği Kur’an Ayetlerindeki muradı, yine Rasulüne indirdiği Sünneti seniyye de kendisini gösterir …

Değerli kardeşlerim … ! Kur’an ve Sünnetin korunduğuna delalet eden önemli hususlardan birisi de ; Rabbimizin, ihtilaf anında inananları Allah’a ve Rasulüne havale etmesidir …

Nisa suresinde anlatıldığı gibi ; 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً

Ey iman edenler ! Allah’a itaat edin ve Rasulüne itaat edin. Sizden olan emir sahiplerine de. Herhangi bir mevzuda ihtilaf ederseniz, eğer Allah’a ve ahiret gününe imanınız varsa, o meselenizi Allah’a ve Rasulüne götürün …” Nisa : 59.Ay.

Bu Ayeti celilede görüldüğü gibi Müslümanlar ihtilafa düştükleri zaman, Allah’ın kitabına ve Rasulünün sünnetine gitmeleri emredilmektedir …

Dolayısıyla bu konuda da ortaya çıkan hakikat şu ki ; Allah c.c koruyamadığı bir şeye bizleri havale etmez … Diğer bir ifadeyle ; eğer kullar ihtilaf ettiklerinde, bu ihtilaflarını çözeceği bir merciye havale ediliyor iseler, bu demektir ki, kendisine başvuracakları kaynaklar korunuyordur … Bunun tam tersi olmuş olsa, bu çok abes bir durum olurdu ki, bunu Allah hakkında düşünmek asla caiz değildir … Yani, Allah’u Teala’nın koruyamadığı bir şeye kullarını havale etmesi çok abes bir tezat olurdu …

Geriye kalan bir itiraz ; e efendim dediğiniz gibi madem hadisler de korunuyor ( veya korundu ) ise, niye o kadar zayıf veya uydurma hadis dedikleri şeyler var … ?  Halbuki biz hiç, zayıf Ayet diye bir şey duymadık … ?

Bu şüpheye cevap ise :

Öncelikle şunu akıllıca düşünmek gerekir ki ; Allah’u Teala bu iki kaynak için de ; yani Kur’an ve Sünnet için, “ … bunları ben indirdim, ben koruyacağım … “ ifadesini kullanmaktadır… Bunun anlamı ise ; bu iki kaynağa sağdan soldan saldırılar olacak, insanlar Din adına bir şeyler uyduracaklar…  Gerek mana itibariyle gerekse lafız itibariyle tahrif etmeye çalışacaklar… Ama ben bu iki kaynağın gerek lafızlarını gerekse lafızların manaya delaletini kıyamete kadar koruyacağım …

Zaten vakıa da bunu gösteriyor … Hadis uydurdukları gibi, Kur’an hakkında da, “ asıl Kur’an 17 bin Ayettir “ diyen soytarılar çıkmıştır ( şia’larda görüldüğü gibi ) … Hatta “ Tevbe suresindeki şu iki Ayet denilen şey, Kur’andan değildir “ diyen ahmaklar bile türemiştir … Edip Yüksel’ler gibi …

Hulasa ; gerek Kur’an hakkında ve gerekse Sünnet ( hadisler ) hakkında ileri geri konuşulmuş, bir şeyler uydurulmuş, fazlalık var denilmiş, noksanlılar izafe edilmiştir … Ama Alemlerin rabbine hamdolsun ki ; O, indirdiği zikrini ( Kur’anı ve Sünneti ) korumuş ve kıyamete kadar da koruyacaktır …

                           Tacuddin el Bayburdi

Similar Posts