Değerli kardeşlerim … ! Unutmayalım ki Kur’anı anlamada muhakkak ki Allah Rasulü s.a.v’in sünnetine ihtiyaç vardır. Hiç kimse Allah’ın kitabındaki tefsire ihtiyacı olan Ayet’leri peygamberi bir anlayıştan uzak bir şekilde anlama yetkisine sahip değildir. Bu kimse velevki fasih bir arapça ilmine sahip dahi olsa.
Hatta ve hatta, sahabe olma gibi bir imtiyaz dahi, Kur’an’ın tefsire ihtiyacı olan Ayet’lerini anlamada yeterli değildir.
Allah’u Azze ve Celle Sünnet’in Kur’anı izah etmede tek söz sahip olduğunu kerim kitabında şöyle dile getirmektedir :
وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
” – Ey Muhammed – … Sana da bu zikri indirdik ki, insanlara kendilerine indirileni beyan edesin. Umulur ki tefekkür ederler ” Nahl : 44.Ay
“ Hakikat biz sana bu kitabı hak olarak indirdik ki , insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin … “ Nisa : 105.Ay
“ … Ebu Said el-Hudri r.a’dan. Rasulullah s.a.v şöyle buyurdular : ” Ey insanlar ! size iki ağırlık bıraktım. Bunlar, Allah’ın kitabı Kur’an ve benim Sünnetim. Kur’an’ı zorlaştırmayın onu Sünnetimle konuşturun ……. ”
Bağdadi el Fakih : 1.c.94
“ … Aişe validemiz şöyle buyurmaktadır : Peygamber s.a.v, Cibril’in kendisine öğrettiğinden başka Kur’anı tefsir etmezdi. “
Taberi Camiu’l Beyan Te’vili Ayatu’l Kur’an : 1 / 84
“ … Bir gün İmran b. Husayn r.a. mescitte otururken, yanında şefaatten konu açılır. İmran b. Husayn r.a. konuyla ilgili hadislerden delil getirirken, orada bulunanlardan biri :
– Siz bize hadisler anlatıyorsunuz. Oysa biz bunlarla ilgili Kur’an’da bir delil bulamıyoruz, der. İmran r.a. adama çıkışarak şöyle sorar :
– Sen Kur’an’ı okudun mu ?
– Evet
– Peki, orada yatsı namazının dört, akşamın üç, sabahın iki, öğle ile ikindinin dört rekât olduğuna rastladın mı ?
– Hayır.
– Peki, bunları kimden öğrendiniz ? Bizden öğrenmediniz mi ? Biz de Rasulullah s.a.v.’den öğrenmedik mi ? Yine ( Kur’an’da ) kırk dirheme bir dirhem, kırk koyuna bir koyun, şu kadar deveye şu kadar zekât düştüğüne rastladın mı ?
– Hayır.
– O halde bu bilgileri kimden aldınız ? Biz Rasulullah s.a.v.’den, siz de bizden aldınız. Keza Kur’an-ı Kerim’de “ Beyt-i Atîk’i ( Kâbe’yi ) tavaf etsinler.” Hac, 29 ayetini gördünüz. Pekala, “ Kâbe’yi yedi defa tavaf edin ”, “ Makam’ın arkasında iki rekât namaz kılın” diye bir ifadeye denk geldiniz mi ? Kur’an’da buna rastladınız mı? Öyleyse bu bilgiyi kimden aldınız ? Biz Rasulullah s.a.v.’den, siz de bizden almadınız mı ?
– Evet.
– Peki İslâm’da celeb, ceneb ve şiğâr’ın olmadığına dair Kur’an’da bir delile rastladınız mı ?
– Hayır.
– Oysa ben Allah Rasulü s.a.v.’in “ İslâm’da celeb ( 1 ), ceneb ( 2 ), ve şiğar ( 3 ) yoktur ” Ebû Dâvûd, Zekat : 9 dediğini işittim. Öte yandan Allah Tealâ’nın Kur’an-ı Kerim’de “ Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasak etdiyse ondan da sakının.” Haşr : 7 diye emrettiğini de duymuşsunuzdur. “
Beyhakî, Delâilu’n-Nübüvve : 1/25, 26
Görüldüğü gibi, din adına Kur’an’ın tek başına referans kabul edilmesi veya gösterilmesi batıl inançtır.
Bu tip iddialar dün olduğu gibi zamanımızda da eksik değildir. Ama unutulmamalıdır ki, bu tür gayretler ve söylemler kimi zaman cahilce ve kasıtsız da olsa, büyük çoğunluğu siyasi ve kasıtlı olup, hedefte Sünnet’i saf dışı edip Kur’anı istedilen şekilde te’vil etme gayreti taşımaktadır. Bu itibarla samimi müslümanların bu tür söylemlere aldanmamaları gerekir. Sünnet’ten yüz çevrilerek sadece Kur’anı ele alıp onu kendi anlayışımız istikametinde yorumlamamız, Kur’ana ve islama yapacağımız en çirkin iftiralar doğuracaktır. Tıpkı zamanımızda olduğu gibi.
Bu konuda müslümana farz olan, Allah’ın kitabını resulullah s.a.v nasıl anlamış ve nasıl yaşamış ise öylece anlaması ve öylece yaşamasıdır.
—————————————————
1 – Celeb : Zekât memurunun bir yerde konaklayıp zekât verecek durumdaki mal sahiplerini oraya çağırıp toplaması ve zekâtları o yerde alması.
2 – Ceneb : At yarışına katılan kimsenin yanında bir de yedek at bulundurması ve koşu esnasında bindiği hayvan iyice yorulunca onu bırakıp yedekte olana binmesi, yani hile yapması.
3 – Şiğâr : Mehir alıp vermemek için iki kişinin birbirinin yakınlarından birer kadınla evlenmeleridir.
Tacuddin el Bayburdi