| |

Rahman Arşa İstiva Etmiştir

Rahman Arşa İstiva Etmiştir

‫الرَّحْمَٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَىٰ‫

Bu makalemizde “Arş, İstiva” gibi kavramların “gerçek” manasını tespit edeceğiz. Çünkü günümüzde bu kavramları açıklarken çeşitli manalardan bahsedilmiştir. Biz ise Kuran ve Sünnet’in ışığında sahih olan mananın tespiti için çalışacağız inşallah.

İlk olarak, arş kelimesinin manası ile alakalı gelen bazı açıklamalara bakacak olursak :

“Kur’anı Kerim Şifa Tefsiri” adlı kitabın yazarı olan Mahmut Toptaş şöyle demektedir :

Tasavvuf ehline göre; “Arş, insanı kamilin kalbidir.”

Ve yine bu kelimenin manası ile alakalandırılan uydurma bir rivayet bulunmaktadır :

“Ben yerlere ve göklere sığmadım, ancak mü’min kulumun kalbine sığdım.”

Dini anlamada önem taşıyan bir kelimenin manasını tespit ederken bizim için en değerli sözlük, alemlerin Rabbi tarafından indirilen Kur’an ve nebisinin temiz sünnetidir.

Peki, Kuran da yedi yerde geçen Allah’ın arşa istivasındaki arş nedir?

Öncelikli olarak Arş mahluktur, cisimdir. Soyut değil somuttur.

Çünkü onu Meleklerin taşıdığı bize haber verilmiştir :

‫وَالْمَلَكُ عَلٰى اَرْجَائِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ‫

Melekler onun etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.[1]

Câbir b. Abdullah’tan -Allah O’ndan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

‫عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «أُذِنَ لِي أَنْ أُحَدِّثَ عَنْ مَلَكٍ مِنْ مَلَائِكَةِ اللَّهِ مِنْ حَمَلَةِ الْعَرْشِ، إِنَّ مَا بَيْنَ شَحْمَةِ أُذُنِهِ إِلَى عَاتِقِهِ مَسِيرَةُ سَبْعِ مِائَةِ عَامٍ‫»

“Bana, Arş’ı taşıyan Allah’ın meleklerinden bir meleğin ne kadar büyük bir yaratılışa sahip olduğu hakkında insanlara konuşmam için (Allah Teâlâ tarafından) izin verildi. Hiç şüphe yok ki o meleğin kulak memesi ile omuzu arası, yedi yüz yıllık yol mesafesi kadar geniştir.”[2]

Yine arş’ın somut olduğuna dair, onun sütunları olduğu bizlere bildirilmiştir :

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “İnsanlar, baygın düşecekler. İlk ayılan kişi ben olacağım. Bir de bakacağım ki Mûsâ, arşın sütunlarından birisini tutmuş. Bilemiyorum, benden önce mi ayılmış, yoksa Tur’daki baygınlığının karşılığı olarak (hiç mi bayılmamış)?”[3]

Arş kelimesini Allah’ın egemenliği olarak açıklayanlara bu hadis sorulmalı. Musa Aleyhisselam Allah’ın egemenliğine mi tutunmuş?

Bu hadis ile beraber şu ayet de onlara sorulabilir :

“Gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Bundan önce de Arş’ı su üstünde idi.”[4]

O’nun mülkü/egemenliği suyun üzerinde idi” diyebilir mi?

Arş konusundaki batıl tevilleri çürütmek için bu ayet ve hadisler tevil sahiplerine sunulup, ısrarlı bir şekilde cevap vermeleri istenmelidir.

Arş konusunda hemen onun keyfiyyeti vs. gibi araştırmalara gitmeden önce, bu meseleye bir bakış da şöyle olmalı: Allah’ın ekber oluşu, kainatın eşsizliği, her yaratmayı bilmesi, arşın büyüklüğünü tefekkür ve kendimizin küçüklüğünü tefekküre sebep olur. 

Abdullah b. Mes’ud’dan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:

“Dünya semâsı ile ondan sonra gelen semâ arası, beş yüz yıllık mesafe kadardır. Her iki semâ arası, beş yüz yıllık mesafe kadardır. Yedinci semâ ile Kürsü arası, beş yüz yıllık mesafedir. Kürsü ile su arası, beş yüz yıllık mesafe kadardır. Arş da suyun üzerindedir. Allah Teâlâ, Arş’ının üzerindedir. Amellerinizden hiçbir şey O’na saklı kalmaz.”[5]

Bu hadisi okuduktan sonra selim bir akıl Rabbinin sanatının eşsizliğini, onun her yaratmayı bilmesini ve bunların yanında kendisinin acizliğini düşünmesi gerekir.

Değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn -Allah ona rahmet etsin- bu hadis hakkında şöyle demiştir: “Bu hadis, İbn-i Mes’ud’a mevkuf’tur. Fakat zikrettiği şeyler, (kendince) o konuda görüş belirtmesine yer olmayan şeylerdendir. Bu sebeple zikrettiği şeyler, merfu’ hükmünü alır. Çünkü İbn-i Mes’ud’un İsrâiliyât’tan rivâyetler aldığına dâir bir şey bilinmemektedir.”[6]

Yine arş kelimesinin manası ile alakalı İmam Tahavi şöyle demiştir :

Arş sütunları olan, meleklerin taşıdığı bir tahttır.

Tefsir sahibi olan Sadi rahimehullah Arş kelimesi ile alakalı şunları söylemiştir:

Arş, yaratılmışların en yukarıda olanı, en büyüğü, ve en genişidir. O arş üzerine yükselmiş ve ilmiyle de kainatı kuşatmıştır.

‫ذو العرش المجيد‫

“O, şerefli Arş’ın sahibidir.”[7]    

Müfessir Kurtubî -Allah ona rahmet etsin- bu âyeti tefsir ederken şöyle demiştir:

Allah, Arş’ı özel olarak zikretmiştir. Çünkü Arş, mahlukatın en büyüğüdür. Bu sebeple onun dışındaki her şey Arş’ın kapsamındadır.[8]   

Burada ağırlıklı olarak “Arş” kelimesinin manası ile alakalı örnekleri ele aldık ama “İstiva” kelimesinin manasını tespitte de konu aynen bu şekildedir.

Arş’ın Kuran’daki Manasından Örnekler

Arş kelimesi lugatta kralın tahtı manasındadır. Allah azze ve celle Yusuf aleyhi’s-selâm hakkında şöyle buyurmuştur :

‫وَرَفَعَ اَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ‫

“Ana babasını tahtına (üzerine)çıkarttı.”[9]

‫وَلَهَا عَرْشٌ عَظيمٌ

O’nun azim bir tahtı vardı (Belkıs)

Arşın kürsüye olan üstünlüğünü Allah resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle açıklamıştır:

Rahman’ın üzerine istiva ettiği arş ise, yaratıkları kuşattığı gibi, onların en yükseği ve en büyüğüdür, Nitekim Ebû Zerr’in -Radıyallahu anh- rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah -Sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Yedi kat gök ve yedi kat yer, Allah’ın kürsüsü yanında, ancak geniş, çöl bir yere bırakılmış bir halka gibidir. Arşın kürsüye üstünlüğü ise geniş çölün bu halkaya üstünlüğü gibidir.”[10]

Arş ve istiva kelimesi çoğu zaman beraber kullanılan iki kelimedir. O yüzden bu iki kelimenin yan yana kullanılmış şekli de sahih bir şekilde anlaşılmalıdır.

Bu tür kavramları anlamada selefin menheci şu şekildedir ;

Onlara geldiği şekilde ( teşbihsiz, keyfiyetsiz, tatilsiz ve tahrifsiz ) iman etmektir. Zira bu kavramların yorumları insanların kendilerine bırakıldığı zaman, aşağıdaki örnek vereceğimiz gibi farklı açıklamalar meydana gelmektedir :

Ali Fikri Yavuz Meali:  O Rahman, (Kudret ve hâkimiyeti ile) Arş’ı istilâ etti.

Hasan Basri Çantay Meali: O çok esirgeyici (Allah’ın emr-ü hükmü) arşı istîlâ etmişdir.

Bayraktar Bayraklı Meali: Rahmân, hükümranlık tahtına kurulmuştur.

Hasan Basri Çantay Meali: O çok esirgeyici (Allah’ın emr-ü hükmü) arşı istîlâ etmişdir.

Kadri Çelik Meali: Rahman egemenlik tahtına kuruldu.[11]

İşte bu yüzden bu tür nasların açıklanması kişilere bırakıldığı zaman tabiri caiz ise bizi bekleyen bir kaos ortamıdır.

Kurtubi r.h.m bu ayeti şöyle tefsir etmiştir : Şeyh Ebu’l-Hasen ve başkalarının kabul ettiği görüşe göre; yüce Allah, yaratıklar hakkında söz konusu olduğu şekilde herhangi bir keyfiyet veya bir sınır söz konusu olmaksızın Arş’ı üzerinde istiva etmiştir.

Allah’ın Sıfatları Gibi Zatının da Uluvvuna Ayetlerden Deliller

‫ءَاَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْاَرْضَ فَاِذَا هِيَ تَمُورُ‫

Gökte olanın sizi yere geçirmesinden emin mi oldunuz.?[12]

‫اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا عيسٰى اِنّي مُتَوَفيكَ وَرَافِعُكَ اِلَيَّ‫

“Ey İsa! Muhakkak ben seni öldürürüm, seni kendime yükseltirim.”[13]

‫اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ‫

“Hoş ve güzel söz O’na yükselir.”[14]

‫يُدَبِّرُ الْاَمْرَ مِنَ السَّمَاءِ اِلَى الْاَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ اِلَيْهِ في يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ اَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ‫

“O her şeyi gökten yere tedbir ve idare eder sonra miktarı sizin saymanıza göre bin yıl olan bir günde O’na yükselir.”[15]

Allah’ın Uluvvuna Hadisten Deliller

حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا مُغِيرَةُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ القُرَشِيُّ، عَنْ أَبِي الزِّنَادِ، عَنِ الأَعْرَجِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «لَمَّا قَضَى اللَّهُ الخَلْقَ كَتَبَ فِي ‫‫كِتَابِهِ فَهُوَ عِنْدَهُ فَوْقَ العَرْشِ إِنَّ رَحْمَتِي غَلَبَتْ غَضَبِي»

Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan rivâyete göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah, mahlûkatı yaratma hükmünü verdiğinde, kendi nezdinde arş’ın üstünde bulunan bir kitaba şunları yazdı: Şüphesiz rahmetim, gazabımı geçmiştir. “(179) Bir başka rivâyette de; “Rahmetim gazabıma galip gelir.” şeklindedir. Bu hadisi, Buhârî ve başkaları rivâyet etmiştir.[16]

حَدَّثَنِي زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ، حَدَّثَنَا جَرِيرٌ، عَنْ سُهَيْلٍ، قَالَ: كَانَ أَبُو صَالِحٍ يَأْمُرُنَا، إِذَا أَرَادَ أَحَدُنَا أَنْ يَنَامَ، أَنْ يَضْطَجِعَ عَلَى شِقِّهِ الْأَيْمَنِ، ثُمَّ يَقُولُ: «اللهُمَّ رَبَّ السَّمَاوَاتِ وَرَبَّ الْأَرْضِ وَرَبَّ الْعَرْشِ ‫الْعَظِيمِ، رَبَّنَا وَرَبَّ كُلِّ شَيْءٍ، فَالِقَ الْحَبِّ وَالنَّوَى، وَمُنْزِلَ التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ وَالْفُرْقَانِ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ كُلِّ شَيْءٍ أَنْتَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهِ، اللهُمَّ أَنْتَ الْأَوَّلُ فَلَيْسَ قَبْلَكَ شَيْءٌ، وَأَنْتَ الْآخِرُ فَلَيْسَ بَعْدَكَ ‫شَيْءٌ، وَأَنْتَ الظَّاهِرُ فَلَيْسَ فَوْقَكَ شَيْءٌ، وَأَنْتَ الْبَاطِنُ فَلَيْسَ دُونَكَ شَيْءٌ، اقْضِ عَنَّا الدَّيْنَ، وَأَغْنِنَا مِنَ الْفَقْرِ»

İmam Müslim, Nebi’nin (sallallahu aleyhi ve sellem); yüce Allah’ın, “O hem Evveldir, hem âhir’dir, hem zahir’dir, hem batın’dır.” (el- Hadid, 3) buyruğunu şu sözleriyle açıkladığını rivayet etmektedir: “Sen, ilksin, Senden önce hiçbir şey yoktur. Sen âhirsin, Senden sonra hiç bir şey yoktur. Sen, zâhir’sin, Senin üstünde hiçbir şey yoktur. Sen bâtın’sın, Senden öte hiçbir şey yoktur.”[17]

Burada birinci olarak akla gelen zatıdır, görmesi değildir.

Burada zahir olmaktan kasıt, üstte (yukarıda) oluştur. Allah’ın şu buyruğunda da -bu kelime- bu anlamda kullanılmıştır: “Artık ona zahir olamadılar.” (el-Kehf, 97) Yani o seddin üstüne çıkamadılar.

‫فَمَا اسْطَاعُوا اَنْ يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْبًا‫

Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler.[18]

‫تَقُولُ: زَوَّجَكُنَّ أَهَالِيكُنَّ، وَزَوَّجَنِي اللَّهُ تَعَالَى مِنْ فَوْقِ سَبْعِ سَمَوَاتٍ‫

Buhârî’de yer alan rivâyete göre Zeyneb radıyallahu anha, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in diğer hanımlarına karşı övünür ve şöyle dermiş: “Sizleri akrabalarınız evlendirdi, beni ise Allah, yedi kat samanın üzerinden evlendirdi.[19]

Başka bir delilde ise, Allah resulü sallallahu aleyhi ve sellem Veda Hutbesinden sonra “Parmağını semaya kaldırarak” Şahit ol Ya Rab ! diyor.[20]

Gerek fiili olarak yapılan, gerekse sözlü olarak söylenen bu sözlerde Öncelikle Allah Resulü, sonra da ancak kendileri gibi iman ettiğimizde hidayete ulaşacağımız haber verilen ashab hata mı ettiler ?

Eğer hata etmiş iseler, Allah azze ve celle bize onlar gibi iman etmemizi emrederken yanlış bir yönlendirmede mi bulunmuş oldu?

Bunların cevaplarının verilmesi gerekir.

Bu meselede, gerek Resul, gerek ashabı gerekse bu ümmetin imamlarının yapmış oldukları doğru olandır.

İbn Teymiyye bunu şu şekilde açıklamaktadır :

Aynı şekilde imamlara da bu kabilden herhangi bir şeye dair soru sorulduğu zaman bunun manasını reddetmiyorlardı. Aksine manasının sabit olduğunu ifade ediyor fakat keyfiyetin bilinemeyeceğini dile getiriyorlardı. Malik b. Enes’e, Allah’ın: “Rahman arşa istiva etti.” buyruğu hakkında: Nasıl istiva etti? diye soru sorulunca o şu cevabı vermişti: “İstiva bilinen bir şeydir. Keyfiyeti ise bilinemez. Ona iman etmek vacibtir, ona dair soru sormak bid’attir demişti. Ondan önce hocası da (rebi’a) böyle demişti. Daha sonraları insanlar bu sözleri kabulle karşılamışlardır. Ehl-i Sünnet arasında bunu reddeden kimse yoktur.

İşte şanı yüce Allah’ın kendi zatı ile ilgili söz konusu ettiği bütün sıfatlarının durumu budur. Eğer birisi, yüce Allah’ın: “Korkmayın çünkü ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm.” (Taha, 46) buyruğu ile ilgili olarak “Peki nasıl işitir ve nasıl görür” demiş olsaydı biz de: İşitmek ve görmek bilinen şeylerdir. Ama keyfiyet bilinemez derdik.

Eğer: Musa ile nasıl özel bir şekilde konuştu demiş olsaydı? Biz de: Birisi ile konuşmak bilinen bir husustur. Ama Allah’ın kelamı keyfiyeti bilinen bir husus değildir derdik.

Selef, Allah’ın zatının hakiki manasıyla arşın üstünde olduğunu ikrar ediyor, istivanın manasını inkâr etmiyor ve bunun anlamı büsbütün bilinmeyen müteşabih kabilinden olduğu görüşünde de değildirler. Diğer taraftan selef de Ehl-i sünnet mezhebinin benimsediği şekilde bunu tefsir etmek hususunda ittifak etmişlerdir. Bazıları: Arşın üstüne yükselmiş, arşın üzerine çıkmış derken diğer bazıları başka ifadeler kullanmışlardır. Bu ifadeler ise seleften sabittir. Buhâri Sahih’inde “er- Reddu Ala’l-Cehmiyye” kitabının/bölümünün sonlarında bir kısmını zikretmiş bulunmaktadır. İstivanın istila etmek ve buna benzer tahrif edilmiş tevillerine gelince, bunlar Cehmiyye’nin ortaya çıkmasından sonra bid’at olarak ortaya çıkmış tevillerdir.[21]

Tüm bunlardan sonra isim ve sıfatlar konusuna yaklaşımımızı açıkça ifade edecek olursak :

Kitâb ve Sünnet’te ispat olunan ‘İlahî sıfatlara’ tahrifsiz, ta’tilsiz, tekyifsiz ve teşbihsiz büyük bir tazim ve hürmet duygusuyla, şanına lâyık bir şekilde ispat edip iman etmeliyiz.

Tahrifsiz derken, yani Nassı mana olarak ve lafız olarak değiştirmeden.

Misal olarak : Cehmîyyenin ve takipçilerinin الرَّحْمَنُ عَلَى العرش استوى Rahmân arşın üzerine istiva etti Ta-ha 5[ ayetindeki )استوى( ‘isteva sıfatını, Ramân’ın hükmü, arşı istilâ etti’ diyerek tahrif etmeleri gibi.

Ta’tilsiz derken, yani Allah’ın, Kitâb ve Sünnet’te ispat olunan sıfatlarının bazılarını ispat edip iman etmek ve bazılarını da nefyedip inkâr etmeden.

Misal: Eş’arî ve Maturidî’lerin Allah’ın Semi ve Basar sıfatlarını ispat edip kabul ederek, Zati uluv ve istiva sıfatlarını nefyedip inkâr etmeleri gibi.

Tekyifsiz derken, yani nasıllığını sorgulamadan, zikredilen sıfatın keyfiyeti hakkında soru sorup, izah beklemeden.

Teşbihsiz derken, yani Allah’ın zatına has sıfatlarından birisini, mahlûkun sıfatlarına benzetmeden.

Misal: Müşebbihe başka bir ismi ile Mücessime taifesinin Allah’ın şanına layık ve has olan yed’ sıfatını bizim elimiz gibidir diyerek mahlûkun sıfatına teşbih etmeleri, gibi.

Halbuki Allah’ın kendisini ve Rasûlu’nun, O’nu vasfetmiş olduğu sıfatlarda teşbih yoktur.

Dinde, Her Konuda Olduğu Gibi Bu Konuda Da Aşırıya Gidenler Helak Olmuşlardır.

حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ ، حَدَّثَنَا حَفْصُ بْنُ غِيَاثٍ ، وَيَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ ، عَنِ ابْنِ جُرَيْجٍ ، عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ عَتِيقٍ ، عَنْ طَلْقِ بْنِ حَبِيبٍ ، عَنِ الْأَحْنَفِ بْنِ قَيْسٍ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ‫ ‫صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ” هَلَكَ الْمُتَنَطِّعُونَ “. قَالَهَا ثَلَاثًا

Abdullah b. Mes‘ûd -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

«(Sözlerinde ve fiillerinde haddi aşıp) aşırı gidenler helak olmuştur.» Bunu üç defa tekrar etmiştir.  [22]


[1] Hakka 17

[2] Ebu Davud 4727 Elbsni : Sahih

[3] Sahihi Buhari 2411

[4] Hud 7

[5] ( İbn-i Huzeyme ‘et-Tevhîd’, sayfa:105’de, Beyhakî “el-Esmâ ves-Sıfât”, sayfa: 401’de rivâyet etmiştir. ) İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- bu eser hakkında “İctimâu’l-Cuyûşi’l-İslâmiyye”, sayfa:100’de, Zehebî de “el-Uluvv”, sayfa: 64’de sahîh demiştir.

[6] ( Muhammed b. Salih el-Useymîn, “el-Kavlu’l-Mufîd Şerhu Kitâbi’t-Tevhîd”, cilt: 3, sayfa: 379 )

[7] Burûc Sûresi 15.

[8] ( Kurtubî Tefsiri, cilt: 8, sayfa: 302-303)

[9] Yusuf 100

[10] (SAHİH HADİS): Ahmed (5/178, 179); Bezzăr (No:160); Nesâî, es-Sünenü’l- Kübra (bk. Tuhfetü’l-Eşraf 9/180); İbn Ebi Şeybe, Kitâbu’l-Arş (No: 58); Ebu’ş- Şeyh, Kitabu’l-Azarne (No: 206, 220, 252, 259); İbn Cerir, Câmiu’l-Beyan fi Te’vi- li’l-Kur’ân (3/12, No: 5795); İbn Hibban (el-Ihsân, No: 361); Ebû Nuaym, Hilye- tü’l-Evliya (1/166-168); Beyhaki, el-Esmå ve’s-Sifat (2/149); Zehebî, el-Uluvv (Muhtasar No: 105); İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim (1/317) ve diğerleri birbirini destekleyen değişik yollarla Ebû Zerr radiyallahu anh’den. Hadis sahihtir. Bk. el- Elbâni, Silsiletü’l-Ehadisi’s-Sahiha (No: 109); Muhtasaru’l-Uluvv (sh: 130, No: 105); Şerhu’l-Akideti’t-Tahȧviyye Tahkiki (sh: 280, 300 nolu dipnot).

[11] Bu mesele ile alakalı daha fazla örnek görmek isteyen kimse, Taha suresinin 5.ayetinin meallerine bakabilir.

[12] Mülk 16

[13] Al-i İmrân, 55

[14] Fatır, 10

[15] (Secde, 5)

[16] Buhari 3194,7404,7422,7453,7554

[17] Müslim 2713, Ebu Davud 5051

[18] Kehf 97

[19] Sahihi Buhari 7420

[20] Sahihi Buhari 1741

[21] Mecmu’ul-Feteva 13,308-310

[22] Sahihi Müslim 2670

Similar Posts