Allah Sevgisi
Muhabbet yani Allah sevgisinin Kelime-i Tevhidi telaffuz edenlere, bu kelimenin faydalı olması için Muhabbet yani Allah sevgisi bunun şartlarından birisi olarak kabul edilmiştir.
Muhabbet Allah sevgisi fıtraten insanda var olan bir değerdir. Tabi ki bunun fıtri boyuttaki eyleme dönüşen kısmı, fıtrat dairesi içerisinde olan kısmıdır.
Birçok fıtri değer imanda imanın şubeleri kabul ettiğimiz esasların muhatabı olan yani emrin ve nehyin muhatabı olan değerlerdir. Eğer imanda sevmeye dönük bir emir varsa bu emri yerine getirecek bir duygunun varlığı mevzuu bahistir. Çünkü insanda sevme denilen şey olmasaydı, sevmenin imanın şubelerinden olan bir eylem olması mümkün değildi.
Bu neye benzer? Görme duyusu olmayan, okuma yazma bilmeyen birisine şu yazıyı oku demek kadar abes olurdu. Bizde sevmeyi, tek Allah’ı sevmeyi, onun için sevmeyi gündeme getirecek duygu olmasaydı bize böyle bir emir gelmezdi. Veyahut ondan gayrını sevme gibi bir emre muhatap veyahut ondan gayrını sevmekten alıkonmazdık.
Bunun içindir ki Tevhid muhabbetin esası olduğu bir değerdir. Yani Tevhidin Rüknü’l Esasisidir. Allah sevgisinin kemal bulması ile Tevhid ikmal olur. Yani ne denli Allah sevgisi gönlümüzü işgal etmiş, onun eyleminde isek o denli de Tevhid kemale ermiştir.
Tevhid derslerinde tarifleri üzerinde dururken, ilahın anlamını, manasını verirken İbn Teyymiye’nin şu ifadesini sıkça tekrarlarız;
“İlah kalbin sevgi ve muhabbet ile meylettiği şeydir” deriz. Çünkü Allah dan gayrı ilah edinme, hak olan ilaha ibadet, kulluk bu sevginin üzerinde döner. Çünkü deriz ki muhabbetin kemalinin noksanlığı ile Tevhid noksan olur . Yani Allah sevgisi ne denli kemale ermiş ise Tevhid o denli kemale ermiştir. Allah sevgisinin noksanlığı da o denli Tevhidi noksan göstermiştir.
Bunun taksimatına baktığımızda Allah sevgisinin hiç de bizim anladığımız anlamda eyleme dönüşen bir şey olduğunu görmüyoruz. Bu sadece bizim iddialarımız ile sınırlı kalıyor.
Mesela sevgi denilen duygu İmandan bir cüz kabul ediliyor ne diyor Allah;
وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ ٱللَّهِ أَندَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ ٱللَّهِ ۖ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَشَدُّ حُبًّا لِّلَّهِ ۗ
“İnsanlardan bir kısmı Allah dan gayrı, ona benzer, eş ortaklar ediniyorlar, onları Allah’ı severmiş gibi seviyorlar. Halbuki inananların Allah’a olan sevgisi daha güçlüdür.”[1]
Demek ki fıtraten sahip olduğumuz bu sevgi imanın cüzlerinden birisinin eyleme dönüşmesinin alt yapısıdır yani tezgahı, tabanıdır.
Aynı anlamda Ali-imran suresinde birileri veyahut bir topluluk Allah’ı sevdiklerini iddia ediyorlar. Allah da bunların iddialarına dönük, çünkü iddia diyorum Allah’ı sevdiklerini söylüyorlar.
[1] Bakara 165
. bizim anladığımız anlamda bu denli Allah sevgisinin dile gelmesi iddiadır. Allah da diyor ki; قل onlara de ki;
[1]إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ ٱللَّهَ فَٱتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ ٱللَّهُ
Eğer Allah’ı Seviyorsanız Bana Tabii Olun ki Allah da Sizi Sevsin.
Demek ki burada Allah’ı sevme söz ile telaffuz ediliyor ise iddia. Ama Resule ittiba ile gündeme getiriliyorsa istenilen bu. Çünkü Allah’ı sevme, onu seviyorum demek değil, güya onun sevgisi ile onu zikrederken kendisinden geçip kendisini kaybetme değil tasavvufun anladığı anlamda. Muhammed’e ittiba, Allah’ı sevmenin alameti ve emaresidir. Bir insan Muhammed’e ters düşüyorsa, ona ittibada savsaklamışsa Allah’ı seviyorum demesi hiçbir şey ifade etmez. Onun için biz buna iddia diyoruz. Neden? Çünkü Allah sevgisi Muhammed aleyhisselatu vesselam’a ittiba ile ele alınabilir, düşünülür.
Muhabbet ağacı kalbe ekilip ittiba ve ihlas ile sevilene tabii olmak ile sulanırsa ne anlama geliyor? Eğer Allah’ı seviyorum diyorsanız, bu ağacı fidanı ektiyseniz bunu önce ittiba ve beraberinde ihlas ile sulamanız gerekiyor. Ne kadar peygambere ittiba varsa bu ağaç besleniyor. Ne kadar ihlasla bu ittiba gündeme geliyorsa bu ağaç besleniyor demektir.
İbn Teymiyye kulluğu, Allah’ı birlemeyi anlatırken şöyle bir ifade kullanır;
“Allah’ı birleme yani ona kul olma Muhammed’i n tarif ettiği şekli ile ona kulluk eyleminde bulunmaktır”. Diyor.
Allah’ı birleme yani onu sevme bu anlamda ancak gündeme gelir.
Ne demek? eğer muhabbet ağacı gönle, kalbe ekilip, ekiyorsun bakılmayan, beslenilmeyen, sulanmayan bir ağaç orada kurumaya mahkum.
Yani Allah’ı seviyorum sözü sadece ağacı ekmek anlamındadır. Ama bunu beslemiyorsan, bu ekilişin hiçbir anlamı yok çünkü beslenmiyor sulanmıyor.
[1] Ali İmran 31
Eğer ittiba ve ihlasla sulanıyorsa çünkü ne kadar ittiba o kadar bu ağacın beslenmesi, ittiba Resule. Bu ittiba da ihlasla gündeme gelmesi gerekiyor.
Fıtrat-ı Selim’i , İmanı anlatırken Sahih bir imanın akabinde ancak Halis bir Tevhid ne anlama geliyor burada? Peygambere ittiba, peygamberin yaptığını zannettiğin şeyleri yaparak ona ittiba gerçekleşmiyor. Peygamberin sözüne, fiiline, hareketlerine mutlak uyduğunu gösteriyorsan o uymanın sahihliği de mevzuu bahistir. Yani sahih bir İman gerekir. Sonra halis bir Tevhid gündeme gelir. Öyle insanlar vardır ki eften, püften meseleler ile Peygamberin Sünnetini ihya ettiklerini gündeme getirirler. Halbuki Peygambere ittiba asıldır. Çünkü Peygambere ittiba sahih olan Sünnet ile mümkündür. Sünnet zannettiğin şeyler ile değil.
Onun içindir ki biz genel anlamı ile sünnetin İnkarını küfür görürüz. Neden? Peygambere ittiba bizim düşündüğümüz şekilde değil, babalarımızdan bize aktarıldığı şekilde değildir. Aynen şu sözü söylediğimiz anlamda bir amelin kabulü için iki şart gerekir diyoruz. Önce sahih sonra halis olacak. Sahih ne anlama geliyor? Kur’an’a ve Sünnete uymalıdır, ondan kaynağı olmalıdır. İhlas nedir? Sadece onun için yapılmalıdır bu.
Aynen eğer kalbe ekilen muhabbet ağacı ittiba ve ihlasla beslenirse o zaman bu ne olur? Kökü kalpte karar kılan yani artık ekmişsin, beslemişsin kökü kalpte karar kılmış, oturmuş. Sonra dalları Sitreti-l Münteha’ya uzanan muhtelif tatlarda muhtelif meyveler veren bir ağaç olur. Eğer kökleri kalpte karar kılmışsa, dalları Siterti-l Münteha’ya ulaşmış muhtelif tatlarda muhtelif meyveler veren bir ağaç konumundadır.
Bunu tek bir kelime ile ifade etmek istersek, kulluğu eyleme dönüştüğü şekli ile anlattığımızda, insandan düşünce, söz, kasıt ve fiil olarak sudur eden her şey dediğimizde neyi düşünüyorsunuz biliyor musunuz? Kocaman bir ağaç düşünün yeri ve göğü doldurmuş her dalı müstakil bir ağaç farklı meyve veren. Kulluğu bu denli anlayanın kendisinden neş’et eden, sağa sola dağılan dalları budakları her parça muhtelif meyve veren bir ağaç olur, muhtelif tatlarda kulluğu tarif ettiğimiz şekli ile anlama bunu gösterir.
Onun için eğer Tevhid ağacı kalbe dikilip, ittiba ve ihlas ile sulanmış ise o zaman kökü kalpte karar kılmış yani kökü tutmuş deriz ya biz, bu ağaç tutmuş, kökü tutmuştur. Dalı önemli değil. o zaman, kökü kalpte karar kılmış, dalları Siterti-l Münteha’ya ulaşmış muhtelif tatlarda muhtelif meyveler veren bir ağaç olmuştur.
Evet Allah’ı sevenin kalbi, Allah’ın zikrine bağlı. Ne anlamda Allah’ın zikrine bağlı? Haasseten yanlış anlam yüklenmiş ifadelerde olduğu gibi vurguladım, lafzın telaffuzunu değil, anlamını düzletmek için.
Bizim için Allah’ı sevenin kalbi, Allah’ın zikrine bağlı. Allah, Allah demek değil. Kur’an’a ve sünnete bağlı.
Neden? Allah’ın hukukunu koruyanı ne anlamda anlarız? Öncelikli Hukuku, Muaz’a dediği gibi;
Bildin mi Allah’ın kulları üzerindeki hakkı nedir? Ortak koşmamak. Sonra kulun hukuku gündeme gelir. Peki kulların Allah üzerindeki hakkı ne? Azap etmemesi diyor.
Allah’ın hukukunu koruyan. Öncelikli, hukuk bu çünkü bahis Tevhit ile alakalı, her sözü Allah’tan.
Biraz izaha giriyoruz? ne anlamda? Kitap ve Sünnetten konuştuğunda Allah için konuşan yani ihlasla, hareket ettiğinde Allah’ın emri ile hareket eden, sükun bulduğunda Allah ile sükun bulan, Allah için, Allah adına, Allah ile iş görendir.
Evet Allah’ı sevenin kalbi Allah’ın zikrine bağlı, Allah’ın hukukunu koruyan, her sözü Allah dan yani Kitap ve sünnetten, konuştuğunda Allah için konuşan sadece hareket ettiğinde Allah’ın emri ile hareket eden, sükun bulduğunda Allah ile sükun bulan, Allah için, Allah adına, Allah ile iş görendir diyor.
Bu bizim fıtri boyuttaki kulluğumuzun, İmani boyuttaki kulluğumuzun, Tevhidi boyuttaki kulluğumuzun muhteşem bir başlığıdır.
Muhabbet Yani Allah Sevgisi Bütün İstisnasız Her Amelin Ruhudur.
Muhabbet, Allah sevgisi bütün amellerin istisnasız. Amellerin eş anlamı ne olur sizce? İbadet. Neden kulluk eylemi içinde gündeme getirdiğimiz her şey. Bunların hepsini ruhu nedir? Allah sevgisidir.
Muhabbetten hali, muhabbetten uzak her amel ruhsuz bir ceset gibidir. Allah sevgisi ile beraber harekete geçmeyen bir düşünce, Allah sevgisi ile beraber harekete geçmeyen bir telaffuz, dil Allah sevgisi ile kastetmeyen bir niyet, kalp Allah sevgisi için atılmayan bir adım ruhsuz bir ceset gibidir.
Siz onu yapar görürsünüz, onu o eylem üzere görürsünüz ama o bir cesettir. Ruhsuz bir cesedin yaşam kelimesi ile alakası ne kadarsa, o amelin gerçekten alakası da o kadardır.
Onun için amellerimizi sadece yapar görünmeyeceğiz. Onları ruh sahibi birer cisim yapma zorundayız. Bu da Allah sevgisi ile ancak gündeme gelir.
Muhabbetin amellere nispeti, ihlasın muhabbete nispeti gibidir. Eğer amellerin muhabbetle irtibatı yoksa sonra muhabbetin ihlas ile irtibatı yoksa çünkü bunların birbirine nispeti aynı değerdedir. Çünkü, bilakis bu ihlasın özü daha da öte İslam’ın ta kendisidir.
Çünkü amel, amelsizliğin yanında değerdir. Amel, muhabbet ile beraberse değer taşır. Eğer muhabbet ile amel ihlassız ise onun da hiçbir anlamı yoktur.
Amel gündeme gelmiyor, bir hiçtir. Amel gündeme geldi mi bu muhabbet ile olmalı. Muhabbet ile amel gündeme geldi mi bu ihlasla beraber olmalıdır. Yani bunların birbirine nispeti aynı, eş değerdedir.
Çünkü İslam ne anlamda? Emirlere ittiba, nehiylerden sakınma yani muhabbet taât Allah içindir. Her kimin muhabbeti yoksa elbet ki İslam’ı da yoktur. Neden? Çünkü muhabbetsiz bir İslam, ihlassız muhabbetli bir amel, yapar görünen yani siz “De ki onlara siz İman etmediniz.” İşte ruhsuz bir ceset, muhabbetsiz bir amel, ihlassız bir amel çünkü İstislam, emirlere ittiba, nehiylerden uzak kalma, sakınma anlamındadır. Muhabbet, taât Allah içindir. Her kimin muhabbeti yoksa İslam’ı da yoktur. Daha da öte, muhabbet Allah dan başka İlah yoktur şehadetinin taa hakikatidir.
İbn Teymiyye’nin; İlah Allah dan gayrı yani kalbin sevgi ve muhabbet ile meylettiği şeydir. İnanın devamlı da tekrarladığımız gibi bunu din karşıtları iyi anlamış, biz seyretmek ile yakalayamıyorduk, bunu inandım diyen insanlara biz yakalatamıyorduk. Benim bu meselenin hassasiyetini yakaladığım ortam “Tarkan bu gençliğin İlahıdır” bunu eskiden hatırlarsanız falan, gençliğin İdolü deniyordu. Neden? Fazla tepki çekmemesi için. İdol latince bir kelime kimse anlamıyordu. Ama İlahı dendiğinde anlaşıldı bir şeyler. Yine anlamadılar, neden? Öyle seviyorlarmış ki o şarkı söylerken kendinden geçen, ağlayan, yırtınan kızlar varmış. Bakın bu bir İlaha takdim edilen sevgidir işte. Kalp bütün meyli ile ona dönmüş. İşte aynı sevgiyi biz, Tasavvufun, çünkü bunların bu İlah sevgisi Tasavvufun sevgisine eş değer. Onlar yırtınırlar Allah’ı sevdiklerini zannederek ama bizde o yok. Bizdeki muhabbet bizdeki sevgi Muhammed aleyhisselatu vesselam’a ittiba ile ancak gündeme geliyor. Onda bir yırtınma, zorlanma yok. Bunu yanlış noktada kullandığında haşa mecazi aşkın Allah’a kavuşturan hakiki aşka dönülmesi sadece bir safsatadır. Yani leylanın aşkı seni hakkın aşkına kavuşturacak, Muhammed’e ittiba seni hakkın sevgisine kavuşturabilir ancak. Ve onun sevgisini isbat etme imkanını bulursunuz.
Zira İlah İbn Teyymiye’nin tarifi; İlah kamil bir muhabbet ve tazim ile, İclal ve ikramla, korku ve ümit ile vb. ihtiramlarla hüküm ve arzularına tabi olunup, kalbin yöneldiği şeydir.
Burada sevgiyi, sevginin teferruatı olan, lazımları olan değerler ile zikrediyor. Neden? Muhabbet, sevgi tazimi, büyüklemeyi gerektirir değil mi. Sonra İclal, onun celalini gündeme getirir. Ve ikramla ona yöneliyorsun. Korku ve ümit ile. Korkun da ondan ümit de ondan. Onun azabından onun rahmetine iltica ediyorsun. Yani haşa bir ilahın gazabından başka bir ilahın sevgisine yönelme yok. Birisinin korkusundan bir başka ilahın güvenine yani emniyetine sığınma yok. Aynı ilahtan korkuyorsun ve ona güveniyorsun. Onun azabından onun rahmetine iltica edip, sığınıyorsun.
Binaenaleyh işte bu sevgi ile gündeme getirilen bir kulluktur. İhlasla ancak gündeme getirilebilen bir kulluktur. Çünkü korkun da onun için sevgin de onun için. Korkun da ihlasla sadece ona yöneltilen, sevginde sadece ona yöneltilen. Yani Allah’tan korkup bir başkasından da korkmakla değil, Allah’ı sevip bir başkasını da onunla denk sevmek değil bunu ayırt ettiniz mi? Sadece Allah dan korkmak değil ondan başkasından korkamam da bu sadece onu sevmek değil ondan da başkasını sevmeme de gündeme gelmelidir. Hiçbir şekilde bunun Allah’ın korkusuna ve onun sevgisine denk bir nebze, parça da olsa başkasına nasip ayırmamandır.
Anlayabilmeniz için herhalde şöyle bir izah gerekli olur mesela muhabbet(sevgi) veyahut korku tabiaten insanda var olan değerler değil mi fıtratta. Korku tabiidir insanda. İnsan tabiatında tabii değer olarak var olan bir şeyi yok sayamazsın. Bunu toptan yok etmek de gücünde değildir tabiaten varsa. Neden? Korku tabiaten olmalı ki sende Allah dan kork dediğinde bunu anlayabilesin. Aynen sende sevgi duygusu olmalı ki Allah’ı sev denildiğinde ne denmek istediğini anlayasın. Korkma tabiaten mesela Musa a.s’ın korkusunu, bir nebinin korkusunu dile getiririz. Musa Mısır da birisini öldürerek kaçtı değil mi, bir kıptiyi. Musa korktu, korkarak kaçtı. Musa’nın bu korkusu tabii mi? Tabii. Ne zaman bu korku kötü olurdu? Allah geriye Firavun’a dön dediğinde eğer bu korku Allah’a itaate mani olsaydı, Allah’a isyana sebep olsaydı o korku zararlı olan korkudur işte. Musa geri döndü. Hem de içinde korku olarak.
وَيَسِّرْ لِىٓ أَمْرِى قَالَ رَبِّ ٱشْرَحْ لِى صَدْرِى
Allah’ım gönlümü aç. Neden? Oradan korkarak kaçmıştı. Bu sıkıntı var ama Rabbine isyan etmiyor. Ona itaati yeliyor. Eğer o korku olmadan dönseydi tabiatına ters düşerdi, imtihanın anlamı kalmazdı değil mi. O korku olmasaydı, ittiati sergilemek için imtihan mevzu bahis olmazdı. Rabbin gönlümü aç, genişlet ve işimi kolaylaştır. İşi cidden zor değil mi? Ve Musa’nın bu korkusu Allah’a itaate mani olsaydı tehlikeli korku olurdu. Sevgi de tabiatı ile neseben karımıza, annemize, babamıza eşimize, çocuğumuza olan bir sevgi tabii mi? Eee bu ne zaman zararlı olur?
Okuyun şimdi Kur’an’ı, “Eşleriniz, ananız, babanız, kesatlaşmasından korktuğunuz ticaretiniz, aileniz, içinde oturduğunuz meskenleriniz size Allah ve onun yolunda Cihattan daha mı sevimli?” Diyor.
Bunların hiçbirisinin sevgisi onun önüne geçmemelidir. Bakın bu da bir denemedir. Böyle sınanacaksınız siz. Öyle diyor ya;
وَلَنَبْلُوَنَّكُم بِشَىْءٍ مِّنَ ٱلْخَوْفِ sizi başı şeylerle deneriz. Korkuyla, açlıkla değil mi? Ve deneneceksiniz. Acıkacaksınız, onun Rezzak olduğunu hatırlayacaksınız. Ve ondan başka da kimse bizi rızıklandıramaz diyeceksiniz. Birisinin eli ile bana sunulan sofrada, o sofrayı size uzatan değil, ona uzattıran müsebbibi düşünmeniz gerekiyor. Size hediye yollayan Sultan’ın unutulup, hediyeyi yolladığı insanın elini öpmeniz ne denli Aptallık olur değil mi? Onu size getiren el değil, bu sebeptir. Onu sebep kılan müsebbip takdir edilir. Ve kendisine teşekkür edilmelidir.
O zaman bu da
Kalbin ve Kulluğun Yani Kalbin Sevmesi Teellühün (yalvarma, yakarma) Aslı Taabbud( ibadet) dur.
Ne anlama geliyor şimdi bu neyin hülasası?
Kelime-i Tevhid, Kelime-i Şehadet dediğimiz la ilahe ilallah’ın içindeki şu İlah kelimesinin anlamı. Çünkü ilahı anlamadan Allah’ı anlaman mümkün değil. ilah ne anlamda? Allah dan başka İlah yoktur diyoruz ama bunu biz anlayamıyoruz. İlah kelimesinin aslı, kökü اَلَهَ dir. اَلَهَ ise Aynen عَبَدَ anlamında veyahut دَانَ anlamındadır. Ne demek? Kulluk etti, boyun eğdi, ona güvendi, sığındı, onu sevdi, onu büyükledi, başka büyük tanımadı. Başka iltica edeceği bir güven aramadı. Güvence aramadı. İlah kelimesi aynen yani فِعَالٌ vezninden كِتَابٌ gibi. Kitap ne demek? Mektup demek. كِتَابٌ, مَكْتُوبٌ aynı anlamda yazılmış olan şey, yazılan. Aynen ne anlamda? مَعْبُودٌ anlamında اِلَاهٌ, مَأْلُوهٌ yani مَعْبُودٌ anlamındadır.
benden düşünce, söz, kasıt, fiil olarak südur eden hiçbir şeyi ben Allah dan başkasına takdir edemem. Ondan başka da bunu hak eden bir İlah yoktur. Bırak tümünü, bunun bir tek cüzünü dahi onun bir parçasını dahi Allah dan gayrına ben ayıramam. Eğer biz kulluğu anlamıyorsak, İlahı anlamıyoruz. Kulluğu anlamıyorsak, hak olan İlaha kulluğu gündeme getiremiyoruz. Şimdi biz Allah’ın kulu muyuz? Bu neye benziyor? Ben doktorum dersem size, bakar mısınız bana? Eğer ben doktorluğu eyleme dönüştüremiyorsam bunu yapan birisi değilsem ben istediğim kadar doktor diyeyim değil mi? Yaa ben Kul değilsem, nasıl Allah benim Mabudum olur? Ona kulluk eylemini sunduysan o senin mabudun. Neden kadın kulunun burnu yerde sürtülsün diyor? para kulunun burnu yerde sürtülsün, elbise kulunun burnu yerde sürtülsün ne anlama geliyor? Kadına secde mi ediyorsun? Rüku mu ediyorsun? Sen benim rızık verenimsin mi diyorsun? Sen benden iyiliği, kötülüğü giderensin mi diyorsun? Nasıl bir kulluk oluyor o? Onun sevgisi ile Allah’ın sevgisine tecavüz ediyorsan, onun istekleri Allah’ın isteklerinin önüne geçiyorsa, Allah’a ait olan bir şeyi ona veriyorsan ne uç noktada olacak ama birinin eşine küfür etseler bu topraklarda ne yapar? Allah’a küfrettiğinde? Ne kadar gayrete geliriz değil mi? hiç kimse inanan insanların yaşadığı bu topraklarda Allah’a ve Resulüne tek kelime etmeye cesaret etmemelidir. Eğer biz bu hukuku korursak ayakta olan insanlara saygı kanunu çıkarttırırlar. Tek kelime edemezsiniz. Ama Allah’a istedikleri gibi laf ederler. Ha biz tutup onlara küfredelim demiyoruz. Hiçbir kimseye bizim küfretme hakkımız yoktur ama bizim İlahımıza da kimse tek kelime edemez. Ve herkes haddini bilme zorundadır.
Neden? Ben onu seviyorsam, benim onu sevmem bunu gerektirir. Nasıl sevdiğin birisi için deli oluyorsun, senin için ölürüm bile diyorsun değil mi? Anlaşılmıyor bu.
İşte muhabbet kulluğun hakikatidir.
Muhabbet, rıza, hamd, şükür, ümit olmadan muhabbet kulluğun hakikatidir, gerçeği bu. Muhabbet, rıza, hamd, şükür, ümit olmadan inabe mümkün değildir. İnabe ne anlamda? “Munibine ileyhi” hepiniz günahlarınızdan tövbe ederek ona dönün. Ama bu inabe muhabbet yoksa, rıza yoksa, hamd yoksa, şükür yoksa, korku yoksa, ümit yoksa mümkün değil. bizimkiler bunu nerede kullanır? Ben falan şeyhden inabe aldım derler. Duydunuz mu? Arkadaş! O senin korktuğun mu? O senin sevdiğin mi? O senin ümit ettiğin mi? O senin büyüklediğin mi? Bu inabe(Günahlardan ve her şeyden yüz çevirip Hakk’a dönme) sadece Allah’a yapılır. Çünkü inabe muhabbet beslediğin şeyden, umduğun, ümit beslediğin şeyden, sevdiğin şeyden, sığındığın şeyden senden razı olduğunda kurtuluşa erdiğin şeye olur inabe. Allah’ın dışında Peygambere dahi inabe yoktur. O da ona iltica ediyordu. O bize dedi “ O’na sığının bana değil.” kızı Fatıma ya kızım nefsini ateşten satın almaya bak, yarın benim dahi sana faydam olmaz. Ne anlama geliyor? O’na, bana değil. o da ona iltica ediyordu, sevdiklerini de ona yönlendiriyordu, kendisine değil. ben değilim kurtuluş vesileniz. Nefsinizi ateşten satın almaya bakın. İnabe ettiğiniz, avdet (ayrılmış bulunulan yere geri gelme, eski yere dönüş.) edip tövbe ettiğiniz ancak Allah olmalıdır.
Sevenlerin sabrı gibi sabır yoktur. Neden? Sevdiğinin her şeyine sabredersin değil mi? O sana neyi takdir etmişse. Bela, musibet. Rabbim tahammül edemeyeceğimiz şey ile imtihan etmesin. Onun takdir ettiğine sabretme. Onun senin için güzel gördüğünü güzel görme, o böyle istediyse mutlak güzeldir. Onun her şeyine sabretme, sevdiğine sabrettiğin gibi. Sevenlerin sabrı gibi sabır yoktur. Seviyorsan tabi ona sabır var. Rızasını ve sevgisini tahsil için sadece ona tevekkül vardır. İlla vereceksin değil. ne anlamda? O zaten vermek için var. İstenmek için var. Vermeyecek olsaydı bile isteme duygusunu vermezdi. Sen onu deneme, illa ver deme. Benim istediğim şekli ile ver deme. Ona sadece tevekkül et. Ona güvenmen senin tevekkülünü gündeme getirmeli. Israrlı bir şekilde haşa onu dener gibi. O bizi dener, o bizi sınar. Biz onu sınayamayız. Biz ona güveniriz. Onun hakkında zannımızı ne yaparız? Zannımızı güzel tutarız. Onun hakkında nasıl zannediyorsak onu öylece bulacağız. Eli açıp, Allah’ım ver dediğinde, vereceği konusunda ne denli ona güveniyor, ona tevekkül ediyorsak onu aynen öyle bulacağız. Kişinin güveni, ona tevekkülü ne ise onu öyle bulacak bakın. İstiyorum, istiyorum vermiyor, öyle bulacaksın. “Kulum beni nasıl zannediyorsa ben öyleyim.” Benim hakkımda zannı ne ise. Allah kendisine el açıp, isteyen kulunun elini boş döndürmekten haya eder. Ama bu senin istediğin gibi değil. o bana neyi güzel gördüyse. Hani denir ya sevdiğim bana bunu reva gördüyse, hani derler ya ben onun elinden zehir içerim. Ula sana bütün hayatını verenin yaptıklarına razı değilsin sen.
Hayanın hakikati de böyledir işte. Hayanın, edebin hakikati böyledir. Çünkü haya sevenlerin hayasıdır. Neden imanın şubelerini anlattıktan sonra, İman yetmiş küsür şubedir diyor, akabinde الْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنْ الْإِيمَانِ
Haya imandan bir şubedir diyor. neden? Her ameline elbisesi hayadır. Edebidir, isteme edebi. Onu sevme edebi, ona güvenme edebi. Bu edep her şeyi ile hakimdir. Birisini kardeşini çok utanmak, haya ile yeriyormuş, o çok utanıyor, çok sıkılgan diye. Allah Resulü diyor ki; bırak haya her şeyi ile hayırdır diyor. hayanın, utanmanın katiyetle kötü olan bir yanı yoktur. Zira haya, sevenlerin tazim ve muhabbetinden doğar. Yani ne kadar seviyorsan, ne kadar onu büyüklüyorsan bu hayanın meyvesidir bakın. Onunla edepli olmandır. En güzel fakirlik, kalbin sevdiğine olan fakirliğidir. الغنى غنى القلب zenginlik de kalbin zenginliğidir. En güzel fakirlik, kalbin sevdiğine olan fakirliğidir. Beşeri ifadeler ile kullandığımız şekli bir düşünün, sonra bunu, her şeyimizi bize veren hem de kat kat verene dönük düşünün. Ne kadar fakirsek ona o kadar muhtacız. Bu fakirlik insan zevk veren bir fakirlik biliyor musunuz? Sevdiğinin sadece cemalini görmek ile uçan insanlar var, kalbi pıt pıt atar değil mi kuş kanadı gibi böyle. En güzel fakirlik sevenin sevdiğine olan fakirliği.
Ona olan ihtiyacındandır. Çünkü sanki onunla hayat bulduğunu düşünür. Ki biz Allah ile… subhanallah. Ve en güzel zenginlik de odur. Neden? Kalbe onun sevgisini dolması, ona ihtiyaç ondan başka hiçbir şeye muhtaç etmiyor bizi. Ve insanın bu mevzudaki en güzel duası; Allah’ım beni senden başkasına muhtaç etme. Neden? Çünkü o istenilmezse kızıyor biliyor musunuz? İnsanlar istenildiğinde kızarlar. O istenilmezse kızıyor. İstenilmediğinde gazap ediyor. Neden? Ben istenilecek ilahım diyor. hem de senin gibi milyarların. Müslim deki Hadis-i Şerifte bütün insanlığın kalbi, tek kalp gibi olsa Adem den kıyamete kadar herkesin en uç noktadaki isteğini isteseler ve onların isteğini kat, kat verse bile bu Allah’ın hazinesinden bir iğnenin deryaya batırılıp çıkarıldığında ne noksanlaştırırsa o kadar bile noksanlaştırmaz. Yaa bu kadar zengine, fakir olmak kadar güzel bir şey var mı? Bunu hiçbir kimse düşünemez.
Sahabe kıyamete kadar insanlığın üstadı mertebesine yükselen o insanlar her şeyi onda buldular. Her şey onunla oldu. Ömer r.a diyor ki; “Biz İslam dan evvel zelil kimselerdik, Allah bizi İslam ile aziz kıldı.” Diyor. biz lahşe yiyen bir topluluktuk, çocuklarını öldüren bir topluluktuk, birbirini katleden, namusuna tecavüz eden kimselerdik ama İslam ile Allah bizi aziz kıldı diyor. öyle diyor;
وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا
“Siz Allah’ın size olan nimetini düşünün. Siz birbirinize düşmanlardınız. Allah kalplerinizin arasını uyuşturdu. Ve onun o nimeti ile kardeşler oldunuz.”[1]
Bunun kardeşliği kadar güzel bir kardeşlik var mı? Sen hangi keyfi, hangi hoşuna gitmeyen çehreden, onun hangi hoşuna gitmeyen huyundan dolayı bu kardeşliği yıkarsın? Ne yaptığının farkında mısın?
Bazen biz cemaatleşememe, vahdeti gerçekleştirememeden şikayetçi oluruz, sanki vahdeti yapalımm, neden yapamıyoruz. Çünkü vahdeti sağlayacak sen değilsin. فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ o kalplerin arasını yakınlaştırır. Sen kalplerin arasını yakınşatıracak ne yaptın ki bunu hakettin. Aynen dediğimiz gibi başka bir yerde münasebiyetine binaen; Herkes Ömer r.a gibi bir idareci istiyor, ama hiç kimse Ömer r.a’nın idare ettiği insanlar gibi olmak istemiyor. Sen Ömer’in idare ettiği insanlar gibi olmazsan sen Ömer’i haketmedin. Onu istemek için sen de Ömer’in idare ettiği insanlar gibi ol. Ömer gibi adil birisini istiyorsan, Ömer’in idare ettiği insanlar gibi olmaya çalış, Allah sana zulmetmeyecek. Sana hak ettiğini vermekten geri durmayacak. Mutlak sana onu verecektir. Hak ediyorsan verecektir. Hiç kimsenin hak ettiğinde, hak ettiği kadar vermiyor ha. Bire bir demiyor Allah. Senin o yaptığın amelle hak ettiğinin karşılığı değil bu. O amelindeki meyline karşılık sana onlarca katıyla veriyor bunu. Böyle bir verenden istemezsen yuh olsun derler Adama. Fırsatı kaçıran büyük aptal denir insana değil mi? Ve her istediğinde de veren. Hiç de yeter diyen değil. istedikçe vermekten zevk duyan birisidir. Ya kendisine küfredene bile zaruri ihtiyacını vermekten geri durmamıştır o. Rızkı kastediyorum. Hiç kendisine inananı bundan mahrum eder mi? Ancak bizim günahlarımız onun bize takdir ettiği rızıktan mahrum edebilir bizi. Sen onu seveceksin, Resulüne ittiba etmenle bunu göstereceksin o seni mahrum etmez. Katiyetle mümkün değil.
En güzel fakirlik kalbin sevdiğine olan fakirliğidir. Zenginlik de kalp zenginliğidir. Muhabbetullah’a kavuşma sevgisi de böyledir. Allah’a müştak olma, onu arzulama, ona kavuşmayı arzulamada muhabbetin özüdür.
Ondan diyor ya اللهم حبب الينا لقائك “Allah’ım bize sana kavuşmayı sevdir.” Ne anlamda? Böyle bir şeyin hakikatine kavuşmuş insan ölümden korkmaz. Sahabenin birbirleri ile yarışır şekilde en ön safta düşman ile karşı karşıya gelmeyi arzulaması nasıl bir anlam taşır? Bu ona kavuşmanın özlemidir. Ölümden korkuya yer yok burada. Çünkü Ölüm ona kavuşmanın yoludur. Belki ölümden korkma hesap veremeyeceği şeylerin endişesinden kaynaklanır, kavuşacağı şeyin sevgisi buna yer bırakmaz. “Her kim Allah’a kavuşmayı istiyorsa, umut ediyorsa ona ortak koşmadığı ibadetler yapsın.” Salih amelden maksat Şirksiz ibadetlerdir. Onun tek koştuğu şart az önce de zikrettiğimiz gibi “Kulum bana Dünya dolusu günahla da gelse ben onu Dünya dolusu mağfiret ila karşılarım. Tek ki bana ortak koşmasın.
Muhabbet, kelime-i Tevhid, La ilahe ilallah’ın muktezasıdır. Muhabbet, sevgi, Allah sevgisi Kelime-i Tevhidin, la ilahe illallah’ın lazımıdır. Hani deriz ya bazen ki doğru olan bir Hadistir,
من قال لا اله الا الله دخل الجنة “Her kim la ilahe illallah derse cennete girer.” Bunu biz hem âam hem sınırsız mutlak kabul ediyoruz. Doğru bu âam dır. Ama mutlak değil mukayyettir. Neden? La ilahe illallah’ın lazımı var. Ha lazımlarından öte anlamını oturtamama var bunu hemen hemen iki üç derste bir duyarsınız. Bu toplumdan kime la ilahe ilallah’ın manası nedir diye sorsanız, söyleyeceği söz nedir? Allah dan başka ilah yoktur. Ama anlamadan. Anlamadığını nasıl anlıyoruz? Eyleminde Allah’dan başka Allah yoktur şeklinde. Ben Allah dan başka Allah vardır demediysem diyor Şirk de koşmadım diyor. bunu anlamadan. Geçmiş ümmetlerin hiçbirisi Allah dan başka Allah vardır dedikleri için haşa Şirke düşmemiş. Allah’a eş, benzer, denkler edinmişler. Sorun bu. Haşa Allah dan başka yaratıcı var, Allah dan başka Rezzak var, Allah dan başka öldüren ve dirilten olduğuna inandıklarından değil. Allah sevgisi ile başkasının sevgisini karıştırdıklarındandır. Allah’a daha yakın olabilmek için evliyaları aracı edindiklerindendir. Allah, Resulü bile aracı kabul etmiyor. Ha Resul aracı, nasıl aracı bize doğruları öğreterek aracı. Günahlarını affettirmek için değil. kızına diyor ki kendi paçanı kurtarmaya çalış, nefisini satın al yarın sana dahi benim faydam olmaz. Aracılığı burada değil başka yerde. Bize öğrettiği bu dindedir. Ona ittiba bak aracılıktır. Ona ittiba et edebildiğin kadar. Senin kurtulma vesilendir. Ama ona uymadan beni Resul sevgisi kurtarır, zor kurtarır.
[1] Ali İmran 103