Tevhide Giriş 

Bizler bazen dini eğilimli olan kimseler ekseriyetle bize heyecan veren, bize gayret pompalayabilecek mevzuları seçmekte ihtimam gösteririz onlara önem veririz.

Halbuki bizde kalıcı malumat bilgi bırakan hayatımız boyunca malzeme olarak kullanabileceğimiz meselelere eğilimimiz çok soğuk

Çünkü bunları dinlemede, anlamada ve tatbik üçgeni arasında bir git gel vardır. İnsanlar duygularının beslenmesini düşünerek heyecanlı mevzuları meseleleri tercih ederler.

Halbuki biz duygusallığı bilginin malumatın eğitimin arkasından götürmemiz gerekiyor ki bazen derler ya, sen duyguların ile hareket ediyorsun heyecan ile hareket ediyorsun bunlar insanı çabuk galayana harekete getiren şeylerdir.

Binaenaleyh ekseriyetle yüzde ellinin üzerinde zarar veren neticeler getirir. Halbuki bilgi, malumat öne alınır, duygular heyecanımız bu malumat istikametinde kullanılırsa mutlak her şeyin kullanımı ölçülü olacaktır. Zarar askariye çekilecektir. Harcadığımız zaman, vakit diyelim düşünün haftada bir kere bir saatlik geldiğiniz dersler o zaman verimli olmaya başlar çünkü haftada bir saat ayırabiliyorsunuz bu bir saatlik dersler de sizde bilgi malumat bırakmayan dersler olursa sadece heyecan yükleyerek vakit geçirirsek katiyetle ne konuşanın netice hazzı olur ne de dinleyenin istediğini alma gibi bir faydası olur.

Binaenaleyh hayatımızı üzerinde dolaştırdığımız yaratılış gayemiz dediğimiz kelime-i tevhidin, kelime-i şehadetin çok önemli bir kelime, telaffuz edilen bir cümle olduğunu hepimiz sadece nazari olarak idrak etmişizdir, bu kelime o kadar mübarek o kadar kutsal o kadar faydalı bir kelime ki sadece telaffuzunun bile bize yettiğini düşünüyoruz.

Yani telaffuzunun dahi bize yettiğini düşünme bu kelimenin kıymetinin idrak edildiğini gösterir ama bu kelimenin mücerreden böyle bir telaffuz ile yettiğini düşünme noksan kalan bazı yerlerin olduğunu gösterir.

Onun için iyi bilinmelidir ki kelime-i tevhid dediğimiz, kelime-i şehadet dediğimiz la ilahe illallah delalet ettiği bir manası vardır yani kelime kelime delalet ettiği bir mana vardır. Cümle olarak da delalet ettiği bir mana vardır ayrıca bu mananın muktezası dediğimiz yani bizden istenilen şeylerin gereklerini yerine getirme diye içinin doldurulması gereken bir bab daha vardır.

Bunun yanında bu kelime veyahut cümle diyelim birkaç kelimeden oluşan bu cümlenin her kelimesi mutlak birbirini tamamlayan birisi olmazsa öbürküsünün hiçbir anlam ifade etmediği aynen Allah dan başka ilah yoktur derken ilahın bir anlamı vardır, kelime olarak delalet ettiği. Allah dan başka ilah denilince burada Allah dan başka ilahları katiyetle reddetme Allah dan başka ilah edinmenin ne anlama geldiğini düşünmeyi gerektirir.

Belki bu kelimeyi mücerred bir telaffuz yani her şeyinden soyutlanmış, anlamsız kasıtsız bir kelime olarak düşünerek, öyle olduğunu zannederek veyahut çok anlam ifade edip ama bizim anlamaktan aciz kaldığımız anlamaları olduğunu düşünsek bile bu denli bir düşünce bu denli bir anlayış yerine getirilmesi gereken şeyleri anlamaktan bizi uzak tutacaktır. Yani öyle de bunun bir faydası yoktur.

Bunlar birbirinin mütelazımı yani bir kelimenin ispat ettiği yerde, ispat etmen gerekirken nefyettiğini de reddettiğini de bilmen gerekir. Sadece ispat yönü ile uğraşır ama nefyettiği şey ile reddettiği şeyleri yerine getirmezseniz orada ispatınız hiçbir işe yaramıyor.

Yani Allah azze ve celle’nin yaratıcımız olduğunu kabul etsek bu ispattır, ama yaratma denilen şey sadece onun fiilidir ondan başka hiçbir kimse ne yaratabilir ne yaşatabilir ne de hayat verebilir gibi düşünceden hali, boş bırakırsak bu noktayı onun yaratıcı olduğunu ispat etmemizin hiçbir anlamı kalmıyor.

Aynı anda da ondan gayrı hiçbir kimsenin yaratma bunun ile alakalı hiçbir şeye gücünün yetmediğini de bilmemiz gerekiyor aynı anda.

Onun için la ilahe illallah bu kelimeyi şehadet veyahut kelime-i tevhid dediğimiz bu cümle önce delalet ettiği bir manası vardır, kevni olarak cümle olarak. Sonra her lafzın lazımı vardır ne anlama geldiğini bilmek.

Sonra bu kelimelerin müstakillen ispat ettiği bir şey nefyettiği bir şey vardır diyoruz.

Öyle ise her mükellefin bu kelimenin arz olunduğu kimse yani kimden la ilahe illallah demesi isteniyor ise bu kelime çok garibimize gider şuan, Müslüman anadan babadan doğmuş, Müslüman bir ortamda büyümüş bir insanın arada sırada inandığını ima eden böyle diyelim senede bir bayram namazına gitmesi, veyahut haftada bir Cuma namazına gitmesi, arada sırada namaz kılan kimselere rastlayarak bir kere, bir vakti kılan kimse bunlara imanlarını eda eden kimseler diyoruz.

Bu da cidden namaz kılmak gerekiyorsa senede bir iki bayram ile, namaz kılmak gerekiyorsa haftada bir Cuma namazını eğer namaz kılınması gerekiyorsa her gün farz kılındığı gibi beş vakit mi daha bunun anlamı kadri kıymeti onun gönlünde oturmamış demektir.

O zaman bu kelimeyi telaffuz eden kimse veyahut bu kelimeyi telaffuz etmesini istediğimiz kimse dikkatli durmalıdır ve cidden insan hayatının belli bir safhasında anadan babadan intikal eder şekli ile değil de bu kelimeyi telaffuz etmeli ondan sonra oturup bunun ne anlama geldiğini düşünmeli, kendisinden ne istediğini düşünmeli veyahut bu kelime benden istiyor veyahut neleri istemiyor yani neleri yapmamı neleri yapmamamı istiyor diyerek bu kelimeyi yeni ilk defa telaffuz edermiş gibi bir telaffuz etmemiz gerekiyor.

Değilse eğer bu kelimeyi mücerret bir telaffuz, her şeyden soyutlanmış bir telaffuz niteliğinde başlangıç olarak evet bunun ile başlanır ayrıyeten yeterlidir dense bunun ikisini ayırt etmemiz gerekiyor.

Doğru bu kelime ile başlamamız gerekiyor ama hiçbir zaman bu kelime tek başına yeterli değildir. Bu kelimenin yeterliliği şöyledir, bu kelimenin telaffuzunu istediğimiz kimseye bile bakın bu kelimenin anlamı budur, bu kelimenin telaffuz ederek senden istenilen şu, yapmaman istenilen de bunlardır demen gerekiyor.

Eğer bu kelimeyi bu denli karşıdakine öğretmiyorsan anlamı ile beraber ona bunu yüklemiyorsan, teklif etmiyorsan onun anlamını bilmeden herhangi bir cümleyi telaffuz etmesinden öte gitmez bu iş.

Buna sağdan soldan bu kelimenin değeri böyledir diye yüklenilen anlamlar ile yaklaşırsak yani la ilahe illallah ne demek? Allah dan başka ilah yoktur diyerek Türkçesini öğrenmemiz cidden bu kelimeyi anladığımıza delalet etmiyor.

Çünkü toplumumuzun bu kelimeyi telaffuz ettiği halde yaşamına baktığımızda bu kelimenin bizden istediklerine ters düşen çok şeyler yaptığını görürüz.

Bir de bu kelime istismar edilmişse, dini meselelerin istismarı iyi bilinmelidir ki ekseriyetle simsar diyebileceğimiz tam anlamı ile bu kelime oturuyor dini istsimar eden kimselerin eğiticilerin topluma dönük görevlerinin vazifelerinin keyfiyeti bilinmeden sadece bu kelimenin değeri kıymeti anlatılmış ama bu kelimenin bizden istediği anlatılmamıştır.

Bunun çok değerli bir kelime olduğu, dünyevi ve uhrevi saadetimizin teminatı olduğu ama neleri yaparak dünyevi ve uhrevi saadeti elde ettiğimiz, neleri yapmazsak aksinin vukuu bulduğu bize yüklenilmemiş yani öğretilmemiştir.

Onun için bu kelimeyi işitir, bizden söylenilmesi istenilen bir kelime olarak algılayıp bu kelimeyi telaffuz ederken söylediğimiz kelimelerin, telaffuz ettiğimiz kelimenin cümlenin anlamını en azından şunları anlamamız gerektiğinin bilmemiz gerekir;

Allah dan başka ilah yoktur derken önce ilah kelimesinin anlamını bileceğiz sonra da Allah da başka ilah yoktur derken ne anlatılmak isteniyor. Bunu ezbere bize yüklemişler hemen hemen her camiiye giden, hocaya giden insana la ilahe illah’ın Türkçe Allah dan başka ilah yoktur olduğu anlatılmış ama Allah dan başka ilah yoktur derken ilahın anlamı anlatılmamış bir de Allah dan başka ilah yoktur derken ne demek istiyor? Allah dan başka ilahlar mı var ki Allah dan başka ilah edinenler mi var ki, o edinenlere dönük söylenilen bir kelime bu.

Çünkü Allah dan başka ilah yoktur.

Allah Resulünün davetine baktığınızda Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem in davetinin ilk muhatabı olan Mekkelilerin ilk muhattab oldukları bu kelimenin telaffuzu idi. Allah dan başka ilah yoktur deyin felaha necata erin ve kurtulasınız diye. Onu öyle sık sık diyor ki Allah Resulü o topluma bunun anlamını öğretmekten öte bunu bizzat inanarak onlardan telaffuz etmelerini istiyor. Çünkü Mekkeli müşrikler bu kelimenin ne anlama geldiğini, içeriğini anlayan bir topluluktu.

Anlamalarına rağmen uygulamayan bir topluluk olarak gündeme geliyor. Bakıyorsunuz amcası kim? Nübüvvet yani nebilik verildikten sonra daveti esnasındaki karşılaşmış olduğu bütün zorluklara dönük amcası Ebu Talip Allah Resulünün müdafa edip yani korumuştur.

Tabi ki bir nebiye davetinde bu denli yardım etme fevkalade çok güzel bir iştir. Amcasının bu yaptıklarını yeterli görmeyen kendisine yardım etmesine rağmen bunun ona fayda vermeyeceğini ifade eder şekilde hastalandığında yanında geldiğinde amca, la ilahe illallah de kurtul diyor.

Ve selamet bulasın ki ahirette sana faydam dokunsun diyor.

Müslim’deki gelen hadisi şerifte Ebu Talip diyor ki eğer Kureyşin yaşlı kadınları bak Ebu Talip ölüm acılarına dayanamadı da bu kelimeyi söyledi demeyeceklerini bilseydim ben bu kelimeyi telaffuz ederdim diyor, söylerdim diyor.

Peki Ebu Talip’in bu sözü söylemesi bu kadar zor muydu? Birilerinin bak ölüm anında korkudan dedi ha, ölüm anında korkudan demenin kuranı kerimdeki zikredilen bir çok emsali vardır, firavun da ölüm anında bu sözü söyledi, kızıl denizin suları üzerine yığılmaya başlayınca, ben Musa’nın rabbine ve beni israilin inandığı ilaha inandım diyor, Allah azze ve celle de buyuruyor ki; şimdi mi?

Yani şimdiye kadar yaptıkların ne olacak yani hep bu kelimeye ters düştün. Ölüm korkusu ile bu kelimeyi söylemenin ne anlamı var? Bakıyorsunuz bir firavuna bu fayda vermiyor. Ebu talip o kadar yaklaşıyor, eğer Kureyşin kadınlarının, yaşlı kadınlarının benim ile alay etmeyeceklerini bilseydim ben bu kelimeyi söylerdim diyor.

Ebu Talibin daha başka sözlerine bakıyorsunuz, yeğenine neden yardım etti? Akrabalık bağından dolayı mı yoksa başka sebepleri mi vardı?

Bakıyorsunuz Ebu Talip şiirinde diyor ki, ben iyi anladım ki diyor Muhammed hak üzere ve onun dini en hayırlı olanıdır diyor şiirinde ama ölüm anında bu sözü telaffuz etmiyor.

Neden? Anladığından. Mekkelilere bu söz arz edildiğinde şuraya bak diyor, şimdi bütün efendilerimizi biz tek efendi olarak mı kabul edeceğiz? Hepsini yok sayıp büyüklerimizi tek bir büyük mü kabul edeceğiz? Mekkeliler bu sözün anlamını biliyorlardı. Hatta bundan öte Kurana Sünnete baktığınızda Mekkeliler bizim söylediğimiz anlamda bu kelimeyi telaffuz ediyorlardı, bizim söylediğimiz anlamda bu kelimeyi telaffuz ediyorlardı hatta bizim dini tatbikimizin yanında onlarına dinin tatbiklerinin bizden bir çok insanın tatbikinin yanında daha çok olduğunu da görmemiz mümkündür.

Bakıyorsunuz kurana Mekkeliler Allah’ın yaratıcıları olduğunu kabul eden bir topluluktu.

Diyor ki;

لَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ ٱللَّ [1] onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan sana Allah diyeceklerdir. Diyor.

Şimdi Allah’ın ilahlığını kabul etmemiş olsaydı Mekkeliler bu sözü derler miydi? Yani Mekkeliler Allah dan başka bizim bir yaratıcımız var demiyorlardı.

Yine kuranda diyor ki;

 مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ de ki onlara, sizi gökten ve yerden rızıklandıran kim?

أَمَّن يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ gözlerin ve kulakların sahibi kim?

وَمَن يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ peki diriden ölüyü, ölüden diriyi çıkaran kim?

وَمَن يُدَبِّرُ الْأَمْرَ peki kainattaki mevcut bütün mahlukatın hacatını anında tedarik eden kim? Mekkeliler yine Allah diyorlar.

Şimdi Mekkeliler Allah’ın halıklarını, yaratıcıları olduklarını kabul ediyorlar. Allah’ın Rezzakları olduklarını kabul ediyorlar. Öldüren ve diriltenin o olduğunu kabul ediyorlar. Kulakların ve gözlerin sahibinin o olduğunu kabul ediyorlar. Bütün kainattaki mevcut mahlukatın hacatını tedarik edenin de o olduğunu biliyorlar ama Mekkeliler Allah dan başka ilah yok deyin kurtulun deniliyordu.

Bakıyorsunuz yine Mekkeliler Kuranda geldiği gibi namaz kılan bir topluluktu. Bazıları kılıyordu.

Ebu Zer’den gelen bir rivayette, ben Müslüman olmadan üç sene önce namaza başlamıştım diyor.

Hatta Enfal suresine bakın, namaz kıldıklarını, Allah Resulü namaz farz kılınmadan evvel Kabe’ye gidip namaz kılarken secde halinde üzerine deve işkembesini geçirdiler.

Aynı anda hac yapıyorlardı. Ebu Cehil belki elli kere hac yapmıştı. Oruç tutuyorlardı Ayşe validemizden gelen hadisi şerifte.

Adak adıyorlardı, adaklarını yerine getiriyorlardı.

Ayrıyeten umre yapıyorlardı itikafta kalıyorlardı. Mekkelilere yine bu kelimeyi yani la ilahe illallah’ı telaffuz edin, kurtulun ve selamete erin deniliyordu.

Peki şu din adına yaptıkları aynen bizdeki olan şeyler değil mi? Biz de iyi bir Müslümanın inanan birisinin yaptığı şeyler bunlar.

Kaldı ki biz, inanıyoruz deyip de hiçbir şey yapmayanın da kurtulduğuna inanıyoruz. Ebu Cehil zamanımızda olsaydı inanın o hali ile biz ona hacı emmi derdik.

O zaman bunların suçu neydi? Kabahati neydi, noksan olan şey neydi din adına? Her şeye rağmen yaptıkları bu her şeye rağmen Allah Resulü onlara la ilahe illallah deyip kurtulun diyordu.

Eğer bunu sorgularsak, Kuranı okursak, peygamberin bu mevzudaki gelen sözlerini okursak biz bu soru işaretlerinin cevaplarını bulabiliriz en azından bizi düşündürmeye başlar.

Onlar bunca şeyleri yapmalarına rağmen din adına, yine bu kelimeye dönük la ilahe illallah deyin selamete eresiniz diye bir şey ile karşılaşıyorlarsa her halde bizim de bu la ilahe illallah’ı derken telaffuz ederken ilk defa telaffuz ediyormuş gibi ederek, ama bizden istediklerini de.

Mekkeliler bütün bu yaptıkları ile bu kelimenin istediklerini demek verememişler. Halbuki bizi de Müslüman olarak kurana sünnete baktığınızda namaz kılın deniliyor, oruç tutun deniliyor, şunu yapın deniliyor bunu yapmayın deniliyor bu haramdır deniliyor sakınmamız isteniyor, Mekkelilere baktığınızda İslam’ı yaşayan mükemmel birisinin yaptığı işleri yapıyorlar ama Mekkelilerin neleri vardı ki bu sözü tatbiki olarak bir çok yönü ile gerçekleştirmelerine rağmen kendilerinden Allah dan başka ilah yoktur deyin.

Ve selamete ereseniz ve kurtulasınız deniliyordu. Demek ki burada bir sorun var. O zaman biz bu kelimeyi la ilahe ilallah’ı ilk defa dermiş gibi demeden evvel bu kelimeye davet eden, bizi davet eden kimse bu kelime ile onun telaffuzu ile bizden istenilen şeylerin de mutlak bize öğretilmiş olması gerekiyor.

Burada şöyle bir yanlışı da anlamamız gerekiyor, bizim toplumumuzda insanlara Allah dan başka ilah yoktur olarak öğretilen bu kelimenin anlamı anlam olarak doğru fahiş bir hata yok burada ama bizim tatbikimizde bu kelime şöyle bir anlam ile gündeme taşınıyor;

Allah dan başka Allah yoktur. Allah dan başka ilah yoktur derken bunu Allah dan başka haşa Allah yoktur tipinde anlaşılmaması gerekir. Ama maalesef toplum tatbikine böyle iman ediyor.

Neden? Çünkü Allah dan başka ilah yoktur derken Allah dan başka Allah yoktur deyin denilseydi şöyle olurdu, sanki insanlar Allah dan başka kendilerine bir Allah edinmişler de ondan mı deniliyor denilebilirdi.

Halbuki Allah dan başka ilah yoktur deyin diyor, neden?

Katiyetle Ademe bakın, Ademden Muhammed aleyhisselama kadar İbrahim aleyhisselamın kavmi ve Firavun dışında kaldı ki firavun bile bu kelimeye yabancı değildi. Firavunun küfrüne biz cuhudi bir küfür diyor.

Çünkü Musa aleyhisselam israda da ona diyor ki;

لَقَدْ عَلِمْتَ مَآ أَنزَلَ هَٰٓؤُلَآءِ إِلَّا رَبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ sen bütün bunları yerin ve göğün yaratıcısını rabbının indirdiğini çok iyi biliyorsun diyor.

Bu ne anlama geliyor? Firavun yerin ve göğün yaratıcısını kabul ediyordu ama inaden, cuhuden bunu inkar ediyordu. Bunu bir kere itiraf etme zorunda kaldı o da az önce dediğim gibi kızıldenizde su üzerine yığılmaya başlayınca.

Halbuki Firavun alemlerin rabbını, yerin ve göğün rabbının varlığını kabul ediyordu inaden sadece.

O zaman Muhammed aleyhisselatu vesselamdan önceki ümmetlerin küfür ve şirklerine bakarsanız bizim yanımızda cidden çok basit kalıyor.

Bizim sözlerimiz onların yaptıklarından çok çok ağır ve ğaliz diyebileceğimiz cidden insanı küfür ile itham edebilecek sözlerin ve fiilerin bizden südur ettiğini görürsünüz.

O zaman demek ki bu kelime ile başlanılıyor ama bu kelime ile başlamanın bile bir önceliği vardır.

Yani bu kelimenin anlamını bilerek bunu telaffuz etmiş olmamız gerekiyor. O zaman ilah kelimesini anlamak gerekir. Kelime olarak.

İlah:

en basit herkesin anlayabileceği bir ifade ile kalbin muhabbet ve sevgi ile yöneldiği şeydir diyor.

Biraz daha farklı bir anlam yükler isen, Allah dan gayrı ibadet edilen her şeydir. Diyoruz.

Bu iki kelimede ilah kelimesinin anlamını anlatır ama ikincideki getirdiğimiz Allah dan başka ibadet edilen her şeydir dediğimizde burada ibadeti de anlamamız gerektiğini düşünürüz.


[1] Zuhruf 87

Burada ibadetin de anlamını bilmek gerekiyor. Neden?

İlah kelimesinin bunu pek anlamayacaksınız, sadece Arapça bilenler bilir. İlah kelimesinin aslı اله  dediğimiz madi fiilidir Arapça. اله yani hemze vardır, lam vardır ve he vardır. Bunun eş anlamı عبد dir. Yani عبد ibadet kelimesi ile اله aynı anlamdadır. Ayrıca دان din kelimesi var  ya

دان -يدين bu da aynı anlamdadır bu kelime ile.

Nedir anlamları? İbadet etme. İbadet etme eşit kulluktur.

Kulluk da ibadetin anlamı değil Türkçe karşılığıdır. O zaman kulluğu iyi anlamamız gerekir bunun da yanına bir soru işareti koyacağız.

O zaman ilah kelimesi ne anlama geliyor? اله-ياله عبد-يعبد (elehe-yelehu abede-yabudu) الاه معبود anlamında ama bunun vezni mefulün şeklinde değildir aynı kitabun gibidir. Kitap kelimesi ile mektup kelimesinin aynı anlama geldiğini biliyor musunuz? İkisi de yazılmış olan şey demektir. İşte ilahun kitabunun vezninden fialun veznindendir yani Allah dan başka ibadet edilen hiçbir şey yoktur anlamını koyarız burada.

Allah dan başka ilah yoktur derken sen ilahı anlamadıysan nasıl Allah dan başka bir ilahın olmadığını reddedeceksin, inkar edeceksin? Etmen mümkün değildir.

O zaman burada anlaşılan ne oluyor? Allah dan başka ibadet edilecek yani bir ilah yoktur derken ibadet edilecek bir mabud yoktur diyorsun.

Bunu ne gariptir ki din karşıtı bildiğimiz insanlar bu ilah kelimesinin anlamını bizden önce ve bizden daha iyi anlamışlar, bazı gençler bunu hatırlayacaklardır, bir şarkıcıyı zikrederek bazen diyorlar ya bu gençliğin idolü, idol Latincedir birden bire tepki görmesin diye senin anladığın şekilde demiyor. Nasıl olsa ilahı Arapça kullanıyor onu da anlamıyorsun yani sığır gibi bir topluluk olarak düşünüyor.

Biraz daha ileri giderek gençlerin ilahı dediler. Bu kelimeyi rahatlıklar kullanabiliyorlar biz hiç üzerinde durmuyoruz orada ne demek istedi diye ama o yaptıkları fiile dönük siz bir şarkıcının şarkı söylerken bir genç kızın, genç bir delikanlı bağırarak, hıçkırarak ağlayarak bayılıp yere düştüğünü gördünüz mü?

Aha işte kulluk bu. Kalbin sevgi ve muhabbet ile yöneldiği şeydir diyor. ha bu sevgi kulluğun tümü değil insanın kulluğunun cüzlerinden bir tanesidir.

Bunu bazen sevgi ile gösterirsin bazen korku ile gösterirsin bazen güvenerek. Öyle oluyor ki insanlar Allah dan başkasına daha çok güveniyorlar değil mi?

Halbuki burada Kuranın bize öğrettiği şey Allah’a güven diyor. inananlar sadece ona güvenirler, inananlar sadece ondan korkarlar, inananlar sadece ona itaat ederler değil mi?

Bu da gösterir ki kulluk aynen para kelimesi gibi bir çok şeyin tek anlamda ifade ediliş biçimidir. Yani ben sana para nedir desem? Sen bana şöyle desen, bir lira paradır doğru mu beş lirada paradır yüz lirada bir milyar da paradır aha bak kulluk kelimesi böyle bir fiilin ve söz manzumesinin tek adıdır.

Bizden sudur eden bir söz, kasıt, fiil ne ise ki bunu şöyle ifade edebiliriz geniş anlamı ile,

Kulluk insandan düşünce, söz, kasıt, niyet ve fiil olarak sudur eden her şeyin adıdır. O zaman allah dan başka ilah yoktur derken, Allah dan başka ibadet edilecek bir mabud yoktur derken demek ki bizden ibadet olarak sudur eden herhangi bir cüzün Allah dan başkasına takdimine, yöneltilmesine, uygulanmasına katiyetle müsaade edilmiyor, çünkü bu Allah dan başka ilah edinmek olur. Velev ki o karşıdakini yaratıcı olarak görmese, bir çok şeyi yapar görmese vesile olarak görmen dahi onda sorun olarak ortaya çıkabilir.

Ha eğer iyi bir Kuran okuyucusu iseniz bakın kurana Allah Mekkelileri Allah dan başka ilah edinmek, onlara ibadet etmek ile itham ediyor. Hiç okudunuz mu Kuranın Türkçesini? Aynen ilah kelimesi gibi biz Kuranı manasını bilmeden onun teşkil ettiği kelimeleri telaffuz ederek onu okuyup sevap kazanılan bir malzeme olarak görüyoruz Kuranı.

Ha o okuduğun ayetleri hayatın boyunca ters düşüyorsun, ondan sonra o okuduğun ayetlerden sevap bekliyorsun bu aynen kelime-i tevhidi la ilahe ilallah’ı anlamını bilmeden telaffuz etmeye benzer.

Şimdi şöyle bir merak edip bakın, Allah Mekkelileri hangi suç ile itham ederek Allah dan gayrı ilahlar edindiklerini söylüyor, hangi söz ve fiilerine kulluk adını veriyor.

Allah dan başka ilahlar ediniyorlar ve onlara ibadet ediyorlar diyor. o zaman Kuran bunu açıklamış ki beyan etmiş ki, onları itham ettiği cümleler orada sarf edilmiş ki neden birileri acaba bizim kuranı anlamamızı istemiyor diye düşünmek gerekiyor değil mi?

Birisi doğrudan doğruya senin karşına çıkıyor da Kuranı anlama, anlaman gerekmez demiyor sen anlayamazsın diyor, bir kelimenin altmış manası vardır diyor.

Şimdi her ne kadar karşıdaki insan bunu çok saf bir şekilde de söylese cidden kendine göre samimi de olsa bu sözü ona söyletenin şeytan olduğunu iyi bilin.

Bakarsanız Mekkelilere ne görürsünüz onların bildiğimiz gibi lat, menat,uzza, hubel gibi neyleri? Taptıkları. Açtığınız zaman Türkçe Kuranda da put diye zikreder ama ilah kelimesinin anlamı değildir o.

Put deyince benim aklıma ne gelirdi? Kızılderililerin taştan ağaçtan yonttukları totem geliyor. Halbuki böyle değil bak.

Ne imiş onlar? Yine Kurana baktığınızda göreceksiniz, bu lat dedikleri uzza dedikleri Mekkelilerin babaları dedelerinin zamanın da ölmüş salih kimseler diyor. salih kimselermiş. Allah Allah onlar nasıl ilah edinilmiş?

Hiç Arapça bilmenize ihtiyaç yok, benim az önce anlattığım gibi ilah kelimesinin aslı budur böyle türemiştir demeye de ihtiyaç yok size bunu anlatabilmek için.

Kuranı açacaksınız başından sonuna kadar bir kere okuyun sadece Arapça metinde ilah kelimesinin geçtiği yerlerin yanında veyahut altında Türkçesini okumaya çalışın, nerede kime nasıl ilah denilmiş sadece bunu karşılaştırın yetecektir.

Eğer birazcık eğitim cimnastiğiniz varsa bunu anlamada katiyetle zorlanmayacaksınız.

Bakıyorsunuz Nuh aleyhisselam’ın kavmi için zikrediyor ilah kelimesini bakıyorsunuz Firavun için zikrediliyor ilah kelimesi bakıyorsunuz Hristiyanlara siz İsa’yı ve anasını ilah edindiniz derken İsa sen mi dedin onlara seni ve ananı ilah edinmelerini.

Bakıyorsunuz bir yerde nefsini ilah edineni gördün mü diyorsunuz? Bakıyorsunuz beni İsrail yani o kızıl denizden kurtulduktan sonra sahilde kumlukta giderken Musa ya diyorlar ya onların ilahı gibi bize de bir ilah edin. Bakıyorsunuz Allah Resulünün zamanında lat, uzza , menat’a

أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّىٰ وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَىٰ buna baktığınızda burada da zikrediliyor. İnanın sadece meallerine bakın o put kelimesi varsa oradaki put tanrı diye tercüme edilmişse onun yerine yine aslı ile ilah kelimesini koyun şuradaki anladığınız üzere bakın. Taşa ağaca ilah denilmiş, salih kimselere ilah denilmiş, firavuna ilah denilmiş, nefsini ilah edinmeye ilah denilmiş, bakıyorsunuz isa aleyhisselam gibi anası gibi ki bunların alakası yok bunları ilah edinmişler.

Bunlara baktığınızda ilah kelimesinin anlamını yakalayacaksınız.

Yani ilah edinme Allah dan gayrı yaratıcı Allah dan gayrı rızık verici şeklinde bir şeylerin olduğunu düşünme değildir. O zaman Mekkelilerin fiilerine baktığınızda lat, menat, uzza bunlar ilah edinilmiş.

Bizim için en güzel örnek öncelikli Allah Resulünün davetine ilk muhatap olan insanların o anki bulundukları haldir. Peki hadi onları ilah edinmiş ama onlara ibadet ederek onları ilah edinmiş ne gibi bir ibadet yapmışlar ki onları ilah edinmiş oluyorlar?

Biz ibadet nedir denildiğinde doğru dürüst anlamadıysak hemen rüku secde gibi şeyler anlıyoruz Mekkeliler bunları karşılarına alıp bunların heykellerini putlarını alıp karşılarına bunların önünde rüku secde mi etmişler? Öyle bir şey de göremezsin. Peki ne yapmışlar da o hareketleri kulluk onları Allah dan gayrı ilah edinmiş oluyorlar?

Baktığınızda onları sadece aracı edinme var, sadece bir vesile edinme. Hem de o aracı edinmeleri itham edilirken, ne oluyor Allah dan başka ilahlar edinip ibadet ettiniz, neden bunlara ibadet ediyorsunuz denildiğinde Mekkeliler ne diyor? bizi daha çok Allah’a yaklaştırsın diye onları aracı edindik.

Bak o aracı orada kulluk olarak geçiyor. Eğer Allah kuranda Sünnette meşru bir aracı kılmadıysa vesile ha bunu da ayırt etmeniz gerekir mesela rızkı veren Allah değil mi ama rızkı elde etmekte neyi vacip kılmış?

Çocuğu veren Allah mı? Evlenmeyen bir delikanlı ellerini kaldırıp Allah’ım bana çocuk ver diyebilir mi? Ne yapması gerekiyor.? Önce evlenecek. Ondan sonra ellerini kaldırıp isteyebilir, ha o zaman da yine isterse verir istemezse vermez. Rızık da böyledir çalışman gerekiyor hem de helal işte uğraşman gerekiyor. Hiçbir şekilde haram karıştırmaman gerekiyor. Yani aslen helal iş yapman gerektiği gibi aynen helal iş yapıp ona da haram bulaştırmaman gerekiyor. Bu vesileler rızkın celbi şeklindedir.

Aynen böyle meşru bir vesile kılmadıysa sen kendi kafandan Allah’a daha çok yakın olmak için hem de bazen şöyle derler, ki onlar demiş bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye.

Çünkü bunlar Allah’ın salih kulları diyor. yani bizim koştuğumuz şirke pisliklere bakarsanız Mekkelilerin şirkinin yanında çok basit kalır.

Allah’a daha çok yaklaşmak için vesile edinmeleri neyi gösteriyor Mekkelilerin? Niyetlerinin çok temiz olduğunu gösteriyor değil mi? Allah’a yaklaşmayı istemeleri kötü mü? Bazen derler ya bizde niyet önemli derler bizde. Yo niyet önemli değil.

Niyet bazen ne kadar samimi olursa olsun o amelde sahih olmadığı  müddetçe o sahih değil çünkü orada vesile edinmeleri meşru değildi.

Allah da ne diyor cevaben, siz Allah’a yerde ve gökte bilmediği bir şeyi mi öğretiyorsunuz diyor.

Neyin sizi Allah’a ulaştırdığını neyin sizi Allah dan uzaklaştığını kuranda beyan etmiştir Allah. Allah Resulü bile kızı Fatma’ya diyor ki radıyallahu anha kızım nefsini ateşten satın almaya bak yarın benim bile sana faydam olmaz diyor.

Bunlar en basit yoluyla aracı vesile kılmak yani Mekkelilerin suçuna baktığınızda itham edilen cürümleri ne olur? Allah ile kendi aralarında aracı vasıta vesile edinmeleri. Gayrı meşru vesileler yani bunu kastediyoruz.

Demek ki Mekkeliler den la ilahe illallah deyin kurtulun denildiğinde selamet bulursunuz denildiğinde katiyetle Allah dan başka ibadet edilen hiçbir şey yoktur. Bunların hepsini ne yapman gerekiyor? Reddetmen inkar etmen gerekiyor. Allah’a tevekkül edeceksin onun dışında hiçbir kimseye güvenmeyeceksin. Allah’a güveneceksin sadece sadece ondan korkacaksın, ondan başka kimseden korkmaman gerekiyor.

Kulluk adı altında bizden sudur eden ne var ise mutlak onların Allah’a takdim edilmesi gerekir ve o eylemin sözün olsun, kastın olsun, fiilin olsun nasıl eyleme dönüştürülmesi gerektiğini de yine Kuranda ve Sünnette beyan etmiştir allah azze ve celle ve Resulü. O zaman eğer biraz dikkat ederseniz görüyorsunuz ki din karşıtı dediğimiz insanlar ilah kelimesini bizden daha çabuk anlamışlar ve bizden daha çabuk uygular olmuşlar.

Ha kendi inançlarında ve de bu kelime artık öyle bir kullanıma sunulması gerekiyor ki bazen diyoruz biz bunu Türkçe ben sana tapınıyorum dediklerini duydunuz mu?

Ne anlama geliyor? Şimdi sen bana yani birisine tapınıyorum demeden bu sözü telaffuz etmeden ama tapınma hareketini sunmuş olsan bu sözü demen gerekiyor mu?

Anladınız mı demek istediğimi? Yani fiilinizin adını zikretmiyorsunuz ona o fiili takdim ediyorsunuz, ben sana tapınıyorum demiyorsun belki bunun adını da değiştiriyorsun, onun adını değiştirmen aslında bir ibadet eylemi ise sen o ibadeti kime takdim ediyorsan rab edindiğin insan sadece  o olur.

Onun için bu kelime telaffuz edilirken bu kelime söylenilirken söyleyen telaffuz eden veyahut teklif edilen kim olursa olsun la ilahe illallah de selamet bul diye teklif edilen illa birisinin de etmesi gerekmiyor, bizim bu anlamı öğrenip bir kere tutup la ilahe illallah dememiz gerekiyor.

Bu kelime başlangıçtır. Yeterli mi? Bu kelimeyi söyleyen hemen arkasından öldüyse aha bak yeterli. Eğer bu kelimeyi söyleyip hemen lazımlarını öğrenme, yaşama ortamı bulamadıysan biraz sonra öldüysen bak burada da yeterli olabilir ama bu kelime hayatın boyunca yeterli değil sen başladın ama yetmiyor.

Ve Kuranda da allah azze ve celle ;

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ sana ölüm gelene kadar kulluğunu sadece ona takdim et.

Ha aradaki zikzakların yani şöyle diyelim Allah’a ait olan bir şeyi Allah dan başkasına takdim ettiğin andan itibaren sen bunun adını ne koyarsan koy, ister şefaatçi de aracı de ister farklı bir şey de ne dersen de, o fiil ne ise kulluksa onu kime takdim ettiysen et senin mabudun odur.

Biz yine Kuranı kerimde tevhidi anlatırken getirdiğimiz delillerden birisi, her halükarda insanoğlu kulluk için yaratılmıştır.

Her halükarda kuldur. Bu ne demek? İstese de istemese de kuldur bakın.

Ne anlama geliyor? Yani ben birisi, ben Allah’a kulluk yapmıyorsam namaz kılıp oruç tutmuyorsam tabi bu sözler ile hasrederler sadece buna ait kılarlar Allah dan başkasına da kulluk etmiyorum ya. Değil.

İnsan ya Allah’a kul ya Allah dan gayrına. Mutlak kuldur gene. Onun için kulluk insanın tabiaten yaratıldığı asıl, insanın burada ihtiyarı, seçme hakkı nerededir? Kime kulluğunda? Senden sudur eden kulluğu kime takdir ediyorsan, rabbını seçme. Ya Allah’a ya da Allah dan gayrına.

Bu kelime mücerreden sadece telaffuz edilmesi için bize arz edilen bir kelime değildir. Bu kelime ile başlama kastı ile telaffuz etmelisin, kabul etme kastı ile telaffuz etmelisin ondan sonra hayatın boyunca bu kelimeye ters düşmediğin müddetçe, bu kelimenin gereğince hareket ediyorsan aha ahirete böyle gidebiliyorsan, o zaman dünyada ahiret sadetini temin etmiş sayılırsın.

Belki herkesin istifade için bunu tercih ettik ama bazen ifade edilen cümleler kullanılan kelimeler birden bire anlamanızı sağlamayabilir.

Ebu Said – El Yarbuzi 

Yazan : Ankaralı Mehmet Şahin

Menhecimiz

Bizleri Takip Edin

 

Similar Posts